Talâk Sûresi 3. Ayet

وَيَرْزُقْهُ مِنْ حَيْثُ لَا يَحْتَسِبُۜ وَمَنْ يَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِ فَهُوَ حَسْبُهُۜ اِنَّ اللّٰهَ بَالِغُ اَمْرِه۪ۜ قَدْ جَعَلَ اللّٰهُ لِكُلِّ شَيْءٍ قَدْراً  ...

Onu beklemediği yerden rızıklandırır. Kim Allah’a tevekkül ederse, O kendisine yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah, her şeye bir ölçü koymuştur.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَيَرْزُقْهُ ve onu rızıklandırır ر ز ق
2 مِنْ
3 حَيْثُ yerden ح ي ث
4 لَا
5 يَحْتَسِبُ ummadığı ح س ب
6 وَمَنْ ve kim
7 يَتَوَكَّلْ dayanırsa و ك ل
8 عَلَى
9 اللَّهِ Allah’a
10 فَهُوَ O
11 حَسْبُهُ ona yeter ح س ب
12 إِنَّ şüphesiz
13 اللَّهَ Allah
14 بَالِغُ yerine getirendir ب ل غ
15 أَمْرِهِ buyruğunu ا م ر
16 قَدْ elbette
17 جَعَلَ koymuştur ج ع ل
18 اللَّهُ Allah
19 لِكُلِّ için ك ل ل
20 شَيْءٍ herşey ش ي ا
21 قَدْرًا bir ölçü ق د ر
 
Riyazus Salihin, 80 Nolu Hadis
Ömer İbnü’l-Hattâb radıyalluha anh’den rivayet edildiğine göre “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim” demiştir:
“Eğer siz Allah’a gereği gibi güvenseydiniz, (Allah), kuşları doyurduğu gibi sizi de rızıklandırırdı. Kuşlar sabahları kursakları boş olarak çıktıkları halde akşam dolu kursaklarla dönerler.”
(Tirmizî Zühd 33. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 14)
 

وَيَرْزُقْهُ مِنْ حَيْثُ لَا يَحْتَسِبُۜ 


Ayet, atıf harfi وَ ‘la önceki ayete matuftur. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Fiil cümlesidir.  يَرْزُقْهُ  sükun ile meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

مِنْ حَيْثُ  car mecruru  يَرْزُقْهُ  fiiline mütealliktir.  لَا يَحْتَسِبُ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

حَيْثُ  mekân zarfıdır. Devamlı kendisinden sonra cümle gelir. Edat bu cümleye muzâf olur. Edattan sonraki bu cümle isim veya fiil cümlesi olabilir. Kendisinden önceki bir fiilin mekân zarfı yani mef’ûlun fihidir. Sonu daima damme üzere mebni olduğundan mahallen mansubdur. (Hasan Akdağ ; Arap Dilinde Edatlar)

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَحْتَسِبُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

يَحْتَسِبُ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  حسب ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.


 وَمَنْ يَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِ فَهُوَ حَسْبُهُۜ


Cümle, atıf harfi وَ ‘la önceki ayetteki  مَنْ يَتَّقِ اللّٰهَ ‘a matuftur.  مَنْ  iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur.  يَتَوَكَّلْ  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. 

يَتَوَكَّلْ  şart fiili olup sükun ile meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  عَلَى اللّٰهِ car mecruru  يَتَوَكَّلْ  fiiline mütealliktir.

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. Munfasıl zamir هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  حَسْبُهُ  mübtedanın haberi olarak lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

يَتَوَكَّلْ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi  وكل ‘dir.

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.

 

اِنَّ اللّٰهَ بَالِغُ اَمْرِه۪ۜ 


İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  اللّٰهَ  lafza-i celâli  اِنّ ‘nin ismi olup lafzen mansubdur. 

بَالِغُ  kelimesi  اِنّ ‘nin haberi olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır.  اَمْرِه۪  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

بَالِغُ  kelimesi, sülâsi mücerredi  بلغ  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


قَدْ جَعَلَ اللّٰهُ لِكُلِّ شَيْءٍ قَدْراً


Fiil cümlesidir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.  

جَعَلَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. اللّٰهُ  lafza-i celâl fail olup lafzen merfûdur.  لِكُلِّ  car mecruru amili  جَعَلَ ‘nin mahzuf ikinci mef’ûlune mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır.  شَيْءٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  جَعَلَ  değiştirme anlamında kalp fiillerindendir.

Değiştirme manasına gelen  جَعَلَ  kelimesi üç şekilde gelir:

1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek  2. Bir halden başka bir hale geçmek 

3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek. Bu ayette ‘bir halden başka bir hale geçmek’ manasında kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قَدْراً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
 

وَيَرْزُقْهُ مِنْ حَيْثُ لَا يَحْتَسِبُۜ


Ayet, atıf harfi  وَ ‘la önceki ayetteki  يَجْعَلْ لَهُ مَخْرَجاً  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  

لَا يَحْتَسِبُ  cümlesi,  يَرْزُقْهُ ‘ya müteallik olan mekân zarfı  مِنْ حَيْثُ ‘nun muzâfun ileyhidir. Menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Muzari fiiller, istimrar ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari sıyga, anlama tecessüm anlamı katmıştır. Muzari fiil, bu özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Hal ve yön arasındaki benzerlik dolayısıyla  حَيْثُ  kelimesi mecazen hal ve yön manasında kullanılmıştır. Rızka yakın olmak, geldiği yere benzetilmiştir. Burada  مِنْ  harfi mecazen başlangıç noktasını ifade etmiştir. Böylece tebei istiare olmuştur.  مِنْ حَيْثُ  ifadesindeki  مِنْ  harfinde tebei istiare vardır. (Âşûr)


وَمَنْ يَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِ فَهُوَ حَسْبُهُۜ


Cümle, atıf harfi  وَ ‘la önceki ayetteki  وَمَنْ يَتَّقِ اللّٰهَ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Şart üslubunda haberî isnaddır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  يَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِ , şarttır. Şart ismi  مَنْ  mübteda,  يَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِ  cümlesi haberdir.

Müsnedin muzari fiille gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır. 

فَ  karinesiyle gelen cevap cümlesi  فَهُوَ حَسْبُهُ , mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Müsnedin  حَسْبُهُۜ  izafetiyle marife olması veciz anlatımın (az sözle çok mana ifade etme) yanında tazim ifade eder.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

يَحْتَسِبُ  - حَسْبُهُ  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

 

اِنَّ اللّٰهَ بَالِغُ اَمْرِه۪ۜ 


İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.  اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ  ile tekid edilen isim cümleleri çok muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması muhabbet ve mehabet duyguları uyandırmak içindir. 


قَدْ جَعَلَ اللّٰهُ لِكُلِّ شَيْءٍ قَدْراً


Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb sanatı babındandır. 

Tahkik harfi  قَدْ  ile tekid edilmiş, mazi fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması tazim ifade eder.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı, hükmün illetini belirtmek ve ikazı artırmak için zamir makamında zahir ismin tekrarlanmasında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Mef’ûl olan  قَدْراً ‘in nekreliği, tazim içindir.

لِكُلِّ شَيْءٍ  car mecruru mahzuf ikinci mef’ûle mütealliktir. Mef’ûlün hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Bu kelam, Allah'a tevekkül etmenin ve işi tamamıyla O'na havale etmenin zorunluluğunu beyan etmektedir. Zira insan rızık ve her şeyin ancak Allah'ın takdiriyle gerçekleştiğini bilirse, kadere teslim olmaktan ve Allah'a tevekkül etmekten başka bir şey kalmaz. (Ebüssuûd-Fahreddin er-Râzî)