فَاِذَا بَلَغْنَ اَجَلَهُنَّ فَاَمْسِكُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ اَوْ فَارِقُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ وَاَشْهِدُوا ذَوَيْ عَدْلٍ مِنْكُمْ وَاَق۪يمُوا الشَّهَادَةَ لِلّٰهِۜ ذٰلِكُمْ يُوعَظُ بِه۪ مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ وَمَنْ يَتَّقِ اللّٰهَ يَجْعَلْ لَهُ مَخْرَجاًۙ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَإِذَا | zaman |
|
2 | بَلَغْنَ | vardıkları |
|
3 | أَجَلَهُنَّ | sürelerinin sonuna |
|
4 | فَأَمْسِكُوهُنَّ | onları (yanınızda) tutun |
|
5 | بِمَعْرُوفٍ | güzelce |
|
6 | أَوْ | yahut |
|
7 | فَارِقُوهُنَّ | onlardan ayrılın |
|
8 | بِمَعْرُوفٍ | güzellikle |
|
9 | وَأَشْهِدُوا | ve şahid tutun |
|
10 | ذَوَيْ | sahibi iki kişiyi |
|
11 | عَدْلٍ | adalet |
|
12 | مِنْكُمْ | içinizden |
|
13 | وَأَقِيمُوا | ve yapın |
|
14 | الشَّهَادَةَ | şahidliği |
|
15 | لِلَّهِ | Allah için |
|
16 | ذَٰلِكُمْ | işte budur |
|
17 | يُوعَظُ | öğütlenen |
|
18 | بِهِ | onunla |
|
19 | مَنْ | kimseye |
|
20 | كَانَ |
|
|
21 | يُؤْمِنُ | inanan |
|
22 | بِاللَّهِ | Allah’a |
|
23 | وَالْيَوْمِ | ve gününe |
|
24 | الْاخِرِ | ahiret |
|
25 | وَمَنْ | ve kim |
|
26 | يَتَّقِ | sakınırsa |
|
27 | اللَّهَ | Allah’dan |
|
28 | يَجْعَلْ | yaratır |
|
29 | لَهُ | ona |
|
30 | مَخْرَجًا | bir çıkış |
|
فَاِذَا بَلَغْنَ اَجَلَهُنَّ فَاَمْسِكُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ اَوْ فَارِقُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ
فَ istînâfiyyedir. اِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.
إِذَا şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.
إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.
إِذَا ‘dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir:
a) إِذَا fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.
b) إِذَا ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.
c) Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
بَلَغْنَ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
بَلَغْنَ fiili (نَ) nûnu’n- nisvenin bitişmesiyle sükun üzere mebni mazi fiildir. Faili nûnu’n-nisve olup mahallen merfûdur. اَجَلَهُنَّ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هُنَّ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَمْسِكُوهُنَّ fiili نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُنَّ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. بِمَعْرُوفٍ car mecruru اَمْسِكُوهُنَّ ‘deki failin mahzuf haline mütealliktir.
اَوْ atıf harfi tahyir/tercih ifade eder. Türkçedeki karşılığı “veya, yahut, yoksa” olan bu edat, iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَارِقُوهُنَّ fiili نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُنَّ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. بِمَعْرُوفٍ car mecruru فَارِقُوهُنَّ ‘deki failin mahzuf haline mütealliktir.
اَمْسِكُوهُنَّ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi مسك ’dir.
إِفْعَال babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
فَارِقُوهُنَّ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi فرق ’dir.
Mufâale babı fiile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar. Müşareket (İşteşlik – ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir. (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاَشْهِدُوا ذَوَيْ عَدْلٍ مِنْكُمْ وَاَق۪يمُوا الشَّهَادَةَ لِلّٰهِۜ
Cümle, atıf harfi وَ ‘la اَمْسِكُوهُنَّ ‘ye matuftur. Fiil cümlesidir. اَشْهِدُوا fiili نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. ذَوَيْ mef’ulun bih olup müsenna olduğu için يْ ile mansubdur. İzafetten dolayı نَ düşmüştür. عَدْلٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. مِنْكُمْ car mecruru ذَوَيْ ‘in mahzuf haline veya sıfatına mütealiktir. اَق۪يمُوا atıf harfi وَ ‘la اَمْسِكُوهُنَّ ‘ye matuftur.
اَق۪يمُوا fiili نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. الشَّهَادَةَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. لِلّٰهِ car mecruru اَق۪يمُوا fiiline mütealliktir. Muzâf mahzuftur. Takdiri, لوجه اللَّه (Allah’ın yüzü için) şeklindedir.
اَشْهِدُوا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi شهد ’dir.
اَق۪يمُوا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi قوم ‘dir.
إِفْعَال babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
ذٰلِكُمْ يُوعَظُ بِه۪ مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ
İsim cümlesidir. İşaret ismi ذٰلِكُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. ل harfi buud, yani uzaklık belirten harf, كُمْ ise muhatap zamiridir. يُوعَظُ mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
يُوعَظُ damme ile merfû meçhul muzari fiildir. بِه۪ car mecruru يُوعَظُ fiiline mütealliktir. Müşterek ism-i mevsûl مَنْ naib-i fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası كَانَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. كَانَ ’nin ismi, müstetir olup takdiri هُو ’dir. يُؤْمِنُ fiili كَانَ ‘nin haberi olarak mahallen mansubdur.
يُؤْمِنُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. بِاللّٰهِ car mecruru يُؤْمِنُ fiiline mütealliktir. الْيَوْمِ atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. الْاٰخِرِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
يُؤْمِنُ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi أمن ‘dir.
إِفْعَال babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَمَنْ يَتَّقِ اللّٰهَ يَجْعَلْ لَهُ مَخْرَجاًۙ
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَنْ iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur. يَتَّقِ mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
يَتَّقِ şart fiili olup illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. اللّٰهَ lafza-i celâl mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
فَ karînesi olmadan gelen cümlesi şartın cevabıdır. يَجْعَلْ sükun ile meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. لَهُ car mecruru amili يَجْعَلْ ‘nin mahzuf ikinci mef’ûlune mütealliktir. مَخْرَجاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
جَعَلَ değiştirme manasında kalp fiillerindendir. Değiştirme manasına gelen جَعَلَ kelimesi üç şekilde gelir:
1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek 2. Bir halden başka bir hale geçmek
3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَتَّقِ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi وقي ’dir.İftial babının fael fiili و ي ث olursa fael fiili ت harfine çevrilir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
فَاِذَا بَلَغْنَ اَجَلَهُنَّ فَاَمْسِكُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ اَوْ فَارِقُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ وَاَشْهِدُوا ذَوَيْ عَدْلٍ مِنْكُمْ وَاَق۪يمُوا الشَّهَادَةَ لِلّٰهِۜ
فَ , istînâfiyyedir. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Şart edatı اِذَا ‘nın muzâfun ileyhi olan بَلَغْنَ اَجَلَهُنَّ şart cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şart cümlesi aynı zamanda اِذَا ‘nın muzâfun ileyhidir. Şart manalı zaman zarfı اِذَا , cevap cümlesine mütealliktir.
فَاِذَا بَلَغْنَ اَجَلَهُنَّ [Sonra müddetlerini doldurdukları zaman…] ifadesi "o kadınlar, iddet zamanlarının bitimine yaklaştıklarında..." demek olup, "iddet zamanları bittiğinde..." demek değildir. Binaenaleyh, burada "zamanın gelmesi, ulaşması" ile kastedilen, bu zamanın bizzat gelmesi değil, yaklaşmasıdır. (Fahreddin er-Râzî)
‘İddet süresi’ diye tercüme edilen اَجَلَ , bir şey için tayin edilen süredir. (Rûhu’l Beyân)
فَ karînesiyle gelen فَاَمْسِكُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ cümlesi şartın cevabıdır. Emir üslubunda talebî inşaî isnaddır. Aynı üslupta gelen فَارِقُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ cümlesi muhayyerlik bildiren atıf harfi اَوْ ile şartın cevabına atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır.
بِمَعْرُوفٍ car mecruru اَمْسِكُوهُنَّ ‘deki falin mahzuf haline mütealliktir. Halin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
فَاَمْسِكُوهُنَّ veya فَارِقُوهُنَّ ‘deki emir, ibaha içindir. اَوْ ise tahyir içindir. بِمَعْرُوفٍ ‘daki بِ mülâbese içindir. (Âşûr)
اَمْسِكُوهُنَّ - فَارِقُوهُنَّ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
فَاَمْسِكُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ cümlesiyle, فَارِقُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
Ayette önemini vurgulamak için tekrarlanan بِمَعْرُوفٍ kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Burada إنْ değil, اِذَا buyurulmuştur. Çünkü bahsedilen olay gerçekleşmiştir ya da kesinlikle gerçekleşecektir. Çünkü اِذَا harfi, sık karşılaşılan durumlarda veya kesinlik bulacak olaylarda kullanılır. إنْ harfi ise varsayım ifade eder. Bu hadise vuku bulur ya da vuku bulmaz. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, Lokman Suresi 7, c. 2, s. 397)
وَاَشْهِدُوا ذَوَيْ عَدْلٍ مِنْكُمْ cümlesi, atıf harfi وَ ‘la فَاَمْسِكُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Emir üslubunda talebî inşaî isnaddır.
Mef’ûl olan ذَوَيْ ‘nın muzâfun ileyhi olan عَدْلٍ ‘deki nekrelik, nev ve kesret ifade eder.
مِنْكُمْ car mecruru ذَوَيْ عَدْلٍ ’nin mahzuf sıfatına mütealliktir. Sıfatın hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
الشَّهَادَةَ ‘in elif lamla marifeliği istiğrak içindir. Yani, tüm şahitlikler anlamındadır. Onunla şer’i şahitlik emredildiği için örfî istiğraktır. (Âşûr)
Aynı üslupta gelen وَاَق۪يمُوا الشَّهَادَةَ لِلّٰهِ cümlesi atıf harfi وَ ‘la makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Emir üslubunda talebî inşaî isnaddır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
اَشْهِدُوا - الشَّهَادَةَ kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Ayetteki اَشْهِدُوا emri, tedip (terbiye etmek) anlamındadır. Bunun irşad anlamında olması da mümkündür. (Zülfikar Durmuş, Kur’an-ı Kerim’de İbâha İfade Eden Emir Sıygalarının Çeviri Problemi)
ذٰلِكُمْ يُوعَظُ بِه۪ مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ
Cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
ذٰلِكُمْ mübteda, يُوعَظُ بِه۪ مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ cümlesi haberdir.
Müsnedün ileyh olan işaret isminde istiare vardır. Tecessüm ve cem’ ifade eden ذٰلِكُمْ ile Allah’ın emirlerine işaret edilerek önemi vurgulanmıştır.
Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)
Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiil gelerek yapılan amellerin zihinde canlanması sağlanmıştır.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
يُوعَظُ fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Kuran-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir.
Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
يُوعَظُ fiilinin naib-i fail konumunda olan müşterek ism-i mevsûl مَنْ ‘in sılası olan كَانَ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ cümle, nakıs fiil كَانَ ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
كَان ’nin haberi olan يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ ‘nin, müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedin, muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi )
كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi, durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s.103)
كان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ ’nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)
بِاللّٰهِ car mecruru يُؤْمِنُ fiiline mütealliktir.
الْاٰخِرِ kelimesi بِاللّٰهِ ‘ye matuf olan الْيَوْمِ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Örfen gün, güneşin doğmasından batmasına kadar olan zamandır. Ama burada murad edilen bu değildir. Burada uzun olsun kısa olsun mutlak: anlamda zamandır. Bu zaman, ya sınırlıdır ki o, dünya zamanıdır. Ya da sınırsızdır, o da ahiret zamanıdır. Dünya gününden sonra olduğu için ”ahiret" denilmiştir. (Rûhu’l Beyân)
Bakara Suresinde ذالك….من كان منكم buyurulmuşken, Talak 2 ayetinde ise ذالكم …من كان يؤمن gelmiştir. Burada son derece dakik izahatler vardır.
Bakara ayetinde, taklil ve teb’id ifade eden lafızlar tercih edilmiştir (ذالك ve من). Çünkü bu ayetin öncesinde talak verdiği eşlerine zulmeden, onlara verdikleri mehri geri almak için onlara baskı yapan kocaların değersizliğine vurgu yapılıyor. Talak ayetinde ise cemi muhatap zamiri ذالكم ve منكم yerine de يؤمن lafızları tercih edilmiştir. Burada hanımlarının mallarına tamah etmeyen zahidlerden bahsediliyor. Dolayısıyla azlık ifadesi olan bir durum yoktur. (Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveyni Min Ğaribi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim, Soru: 1489)
وَمَنْ يَتَّقِ اللّٰهَ يَجْعَلْ لَهُ مَخْرَجاًۙ
وَ , istînâfiyyedir. İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
Şart üslubunda haberî isnaddır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi مَنْ يَتَّقِ اللّٰهَ , şarttır. Şart ismi مَنْ mübteda, يَتَّقِ اللّٰهَ cümlesi haberdir.
Müsnedin muzari fiille gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı, tenbih ve ikazı artırmak için zamir makamında zahir ismin tekrarlanmasında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
فَ karînesi olmadan gelen cevap cümlesi يَجْعَلْ لَهُ مَخْرَجاً , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mef’ûl olan مَخْرَجاًۙ ‘in nekreliği, tazim ve nev ifade eder.
لَهُ car mecruru mahzuf ikinci mef’ûle mütealliktir. Mef’ûlün hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Bu cümle, Allah'ın mezkûr sınırlarını gözetmenin vücubunu, iyilik vadederek tekid etmektedir. Nitekim, ["Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa, gerçekten kendi nefsine zulmetmiş olur."] ayeti de, ceza tehdidiyle onu tekid etmektedir. (Ebüssuûd)