Mülk Sûresi 18. Ayet

وَلَقَدْ كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَكَيْفَ كَانَ نَك۪يرِ  ...

Andolsun, onlardan öncekiler de yalanlamıştı. Beni inkâr etmenin sonucu nasıl oldu!?
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَقَدْ ve andolsun
2 كَذَّبَ yalanladılar ك ذ ب
3 الَّذِينَ kimseler
4 مِنْ
5 قَبْلِهِمْ onlardan önceki ق ب ل
6 فَكَيْفَ ama nasıl? ك ي ف
7 كَانَ oldu ك و ن
8 نَكِيرِ benim inkarım ن ك ر
 

Müfessirler “gökte olan”dan maksadın kim veya ne olduğu konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir: 1. Bundan maksat Allah’tır; ancak bu mecazi bir anlatım olup maksat O’nun yüceliğini ve gücünün sonsuzluğunu vurgulamaktır. Allah mutlak mânada yücedir, sonsuz ve sınırsızdır, zamanda ve mekânda olanlar ise sınırlıdır ve Allah bu sınırlamalardan münezzehtir. 2. Maksat gökteki meleklerdir. Onlar Allah’ın emriyle yeryüzüne inerek kendilerine verilen görevleri yerine getirirler. 3. Maksat, Allah’ın gökten inen azabıdır. Allah’ın rahmeti ve nimeti nasıl gökten iniyorsa O’nun azabı da inkârcı ve isyankârların başına gökten iner (daha geniş bilgi için bk. Râzî, XXX, 69-70; Elmalılı, VII, 5232 vd.; İbn Âşûr, XXIX, 33). Bize göre burada geçen “gök” kelimesiyle, fizikî evrenin gökleri değil, madde ötesi, yüce olan varlık düzeyi kastedilmiş olmalıdır.

15. âyette belirtilen imkânların iyi değerlendirilmesi gerektiği yönünde ikazlar içeren bu âyetlerde insanların, yeryüzündeki nimetlerden yararlanırken azgınlık ve taşkınlık göstermemeleri gerektiğine, aksi takdirde yeryüzünde şiddetli felâketlerin, yıkımların vuku bulacağına, böylece Allah’ın gönderdiği uyarıcıyı (peygamber), onun uyarılarını önemsemeyenlerin şiddetle cezalandırılacaklarına dikkat çekilmektedir. Nitekim 18. âyette de geçmişte gerçekleri yalan sayanların bu şekilde cezalandırıldığı hatırlatılmaktadır (krş. Kasas 28/81; Hâkka 69/6-8).

Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 422
 

وَلَقَدْ كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ 


وَ  istînâfiyyedir. لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. Takdiri, فعذّبهم فكيف كان نكير (Onlara azap etti. O zaman beni inkâr etmenin sonucu nasıl oldu) şeklindedir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder. 

كَذَّبَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  fail olarak mahallen merfûdur.  مِنْ قَبْلِهِمْ  car mecruru mahzuf sılaya mütealliktir. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

كَذَّبَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.


فَكَيْفَ كَانَ نَك۪يرِ


فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

كَيْفَ  istifham ismi  كَانَ ‘nin mukaddem haberi olarak mahallen mansubdur. كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. نَك۪يرِ  kelimesi  كَانَ ‘nin muahhar ismi olup mukadder damme üzere merfûdur. Mütekellim  ي ‘sı muzâfun ileyh olup fasıladan dolayı hazf edilmiştir.

 

وَلَقَدْ كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ 


وَ , istînâfiyyedir. İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı) 

لَ , mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır. Mahzuf kasem ve  قَدْ  ile tekid edilmiş cevap olan  كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

Fail konumundaki cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ‘nin sıla cümlesi mahzuftur.  مِنْ قَبْلِهِمْ , bu mahzuf sılaya mütealliktir. Sılanın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi, sonraki haberin önemine dikkat çekmek yanında, bu kişilere tahkir ifade etmiştir.

Ayette zımnen inkârcılara şöyle deniyor: “Sizden önce yaşamış Âd, Semûd ve Lût gibi kavimler de Allah’ın uyarılarını kulak ardı etmişlerdi. Ancak yaptıklarına karşılık benim azabım nasıl da onları kuşatıvermişti.” Beyzâvî soru edatının ayete kattığı anlamın, müşrikleri uyararak vazifesini bilfiil yerine getiren Resulullah (sav) için bir teselli, müşrikler için ise tehdit olduğunu ifade etmektedir. (Tahir Taşdelen, Mülk Suresi’nin Edebi Tahlili Ve Türkçe Kur’an Mealine Yansıması)

Surede  وَاَسِرُّوا قَوْلَكُمْ اَوِ اجْهَرُوا بِه۪ۜ  ayetinden başlayarak, inkârcıları uyarma, onları inkârlarından vazgeçirecek kanıtlar sunma, şirk koştukları halde rablerinin onlara rahmetiyle muamele ettiğini hatırlatma, azabıyla korkutma ve tehdit etme gibi bizatihi kendilerinin muhatap alındığı bir dizi hitaptan sonra, Allah Resulünü yalanlamaları ve uyarılara kulak tıkamaları nedeniyle bu ayetle birlikte muhatap alınmayarak hitap, üçüncü şahıs kipiyle devam etmiş ve böylece içinde bulundukları sapkın duruma ve akıbetlerine üstü kapalı bir gönderme yapılmıştır. Dolayısıyla ayet-i kerîmede  مِنْ قَبْلِكم (sizden öncekiler) yerine  مِنْ قَبْلِهِمْ (onlardan öncekiler) denilerek hem iltifat sanatı ve tarîz sanatı meydana gelmiştir. Diğer taraftan ayette, hazif ile yapılan îcâz üslubu da vardır. Şöyle ki  كَذَّبَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak takdir edilen  ألرسول (peygamberleri) ifadesi hazf edilmiştir. Mahzuf ögenin ne olduğu ayetin siyakından anlaşıldığı için kelamı uzatmamak ya da muhatabı ibareye ortak edip düşünmesine fırsat vermek maksadıyla mef’ûlun bih öge hazf edilmiş olabilir. (Tahir Taşdelen, Mülk Suresi’nin Edebi Tahlili Ve Türkçe Kur’an Mealine Yansıması)

 

فَكَيْفَ كَانَ نَك۪يرِ

 

Cümle, takdiri  فعذّبهم  (onlara azap etti)  olan mukadder istînâfa  وَ  ile atfedilmiştir.

İstifham üslubunda talebî inşâî isnad olan isim cümlesinde takdim-tehir sanatı vardır. 

كَيْفَ  istifham ismi,  كَانَ ’nin mukaddem haberidir. 

Muzâfun ileyhi mahzuf, izafet terkibindeki  نَك۪يرِ , nakıs fiil  كَانَ ’nin muahhar ismidir.

Sübut ve istimrar ifade eden bu isim cümlesi, istifham üslubunda geldiği halde soru kastı taşımayıp inkâr ve tehdit manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.

نَك۪يرِ ’nin sonundaki kesra mahzuf muzâfun ileyhten ivazdır. Zamirin hazf edilmesi fasılaya riayet içindir.

نَك۪يرِ  ve  كَذَّبَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.