Mülk Sûresi 17. Ayet

اَمْ اَمِنْتُمْ مَنْ فِي السَّمَٓاءِ اَنْ يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِباًۜ فَسَتَعْلَمُونَ كَيْفَ نَذ۪يرِ  ...

Yahut göktekinin, üzerinize taş yağdıran rüzgâr göndermeyeceğinden mi emin oldunuz? O zaman, uyarım nasılmış bileceksiniz!
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَمْ yoksa
2 أَمِنْتُمْ siz emin misiniz? ا م ن
3 مَنْ olanın
4 فِي
5 السَّمَاءِ gökte س م و
6 أَنْ
7 يُرْسِلَ göndermeyeceğinden ر س ل
8 عَلَيْكُمْ üzerine
9 حَاصِبًا taş yağdıran (bir fırtına) ح ص ب
10 فَسَتَعْلَمُونَ bileceksiniz ع ل م
11 كَيْفَ nasıldır ك ي ف
12 نَذِيرِ tehdidim ن ذ ر
 

Müfessirler “gökte olan”dan maksadın kim veya ne olduğu konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir: 1. Bundan maksat Allah’tır; ancak bu mecazi bir anlatım olup maksat O’nun yüceliğini ve gücünün sonsuzluğunu vurgulamaktır. Allah mutlak mânada yücedir, sonsuz ve sınırsızdır, zamanda ve mekânda olanlar ise sınırlıdır ve Allah bu sınırlamalardan münezzehtir. 2. Maksat gökteki meleklerdir. Onlar Allah’ın emriyle yeryüzüne inerek kendilerine verilen görevleri yerine getirirler. 3. Maksat, Allah’ın gökten inen azabıdır. Allah’ın rahmeti ve nimeti nasıl gökten iniyorsa O’nun azabı da inkârcı ve isyankârların başına gökten iner (daha geniş bilgi için bk. Râzî, XXX, 69-70; Elmalılı, VII, 5232 vd.; İbn Âşûr, XXIX, 33). Bize göre burada geçen “gök” kelimesiyle, fizikî evrenin gökleri değil, madde ötesi, yüce olan varlık düzeyi kastedilmiş olmalıdır.

15. âyette belirtilen imkânların iyi değerlendirilmesi gerektiği yönünde ikazlar içeren bu âyetlerde insanların, yeryüzündeki nimetlerden yararlanırken azgınlık ve taşkınlık göstermemeleri gerektiğine, aksi takdirde yeryüzünde şiddetli felâketlerin, yıkımların vuku bulacağına, böylece Allah’ın gönderdiği uyarıcıyı (peygamber), onun uyarılarını önemsemeyenlerin şiddetle cezalandırılacaklarına dikkat çekilmektedir. Nitekim 18. âyette de geçmişte gerçekleri yalan sayanların bu şekilde cezalandırıldığı hatırlatılmaktadır (krş. Kasas 28/81; Hâkka 69/6-8).

Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 422
 

اَمْ اَمِنْتُمْ مَنْ فِي السَّمَٓاءِ اَنْ يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِباًۜ


اَمْ  munkatıadır.  بل  ve hemze manasındadır. Çoğunlukla soru edatlarıyla birlikte kullanılır ve muhataptan bu edatın öncesi ile sonrasındaki unsurlardan birini tayin ve tercih etmesini zorunlu kılar. Genellikle soru edatı olan hemze ile (اَ) birlikte kullanılır. İkiye ayrılır: Muttasıl  اَمْ . Munkatı’  اَمْ  (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Fiil cümlesidir.  اَمِنْتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur. Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  فِي السَّمَٓاءِ   car mecruru mahzuf sılaya mütealliktir.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel  فِي السَّمَٓاءِ ‘den bedel-i iştimâl olup mahallen masubdur.

Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin îrabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. 

Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl. 

Bedel-i iştimâl: Mübdelün minh’e tam olarak uymayan, onun bir parçası da olmayan ancak, başka yönden ilgisi bulunan; daha çok mübdelün minh’in özelliğini ve durumunu bildiren bedeldir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اَنْ  muzariyi nasb ederek manasını masdara çeviren harftir.

Fiili muzarinin başına  اَنْ  harfi geldiği zaman onu nasb ettiği gibi anlamını da masdara çevirmektedir. Bu tür masdarlara masdar anlamı içerdikleri için “tevilli masdar (masdar-ı müevvel cümlesi)” denmektedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُرْسِلَ  fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  عَلَيْكُمْ  car mecruru يُرْسِلَ  fiiline mütealliktir.  حَاصِباً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. يُرْسِلَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  رسل ’dir.

إِفْعَال  babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 

حَاصِباً  kelimesi, sülâsi mücerredi  حصب  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

 فَسَتَعْلَمُونَ كَيْفَ نَذ۪يرِ


فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن جاءكم العذاب فستعلمون حالة إنذاري به (Size azap gelirse o zaman uyarımın şeklini bileceksiniz)  şeklindedir.

Fiilinin başındaki  سَ  harfi tekid ifade eden istikbal harfidir.  تَعْلَمُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. كَيْفَ نَذ۪يرِ  amili تَعْلَمُونَ ‘nin mef’ûlu olarak mahallen mansubdur.

كَيْفَ  istifham ismi mukaddem haber olarak mahallen merfûdur. نَذ۪يرِ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. Mütekellim ي ‘sı fasıladan dolayı hazf edilmiştir.

 

اَمْ اَمِنْتُمْ مَنْ فِي السَّمَٓاءِ اَنْ يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِباًۜ


Müste’nefe olan ayetin ilk cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.  اَمِ  hemze ve  بَلْ  manasını taşıyan munkatıadır. Buradaki hemze inkârî manadadır.

Cümle, mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen tahkir ve istihza kastı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

اَمِنْتُمْ  fiilinin mef’ûlu konumunda  olan müşterek ism-i mevsûl  مَنْ ’in sıla cümlesi mahzuftur. فِي السَّمَٓاءِ , bu mahzuf sılaya mütealliktir. Sılanın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki  يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِباً  cümlesi, masdar teviliyle ism-i mevsûlden bedeli işti’mâl konumundadır. Masdar-ı müevvel, muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  عَلَيْكُمْ , durumun onlarla ilgili olduğunu vurgulamak için mef’ûle takdim edilmiştir.

Mef’ûl olan  حَاصِباًۜ ‘daki nekrelik kesret ve nev ifade eder.

مَنْ فِي السَّمَٓاءِ  ibaresindeki  ف۪ي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla  السَّمَٓاءِ , içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü  السَّمَٓاءِ , hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Mübalağa için bu üslup kullanılmıştır.


 فَسَتَعْلَمُونَ كَيْفَ نَذ۪يرِ


Şart üslubunda gelen ayette rabıta harfi  فَ , mahzuf şartın cevabına dahil olmuştur. Cevap cümlesi olan فَسَتَعْلَمُونَ كَيْفَ نَذ۪يرِ , müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır. Cümleye dahil olan istikbal harfi  سَ , tekid ifade eder.

İstifham üslubunda talebi inşaî isnad olan كَيْفَ نَذ۪يرِ  cümlesi,  فَسَتَعْلَمُونَ  fiilinin mef’ûlü konumundadır. İstifham üslubunda olmasına rağmen terkib, soru anlamında değildir. Cümle vaz edildiği anlamdan çıkarak tehdit, tahkir ve uyarı anlamına gelmesi nedeniyle mecazı mürsel mürekkebdir. Ayrıca tecâhül-i ârif sanatı söz konusudur.

İstifham harfi  كَيْفَ , mukaddem haberdir. نَذ۪يرِ  muahhar mübtedadır. Fasılaya riayet maksadıyla  نَذ۪يرِ  kelimesinden  ي  hazf edilmiştir. (Âşûr)

Takdiri , إن جاءكم العذاب (Size azap gelirse) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber talebî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

Bu ayette  كيف  istifham edatı, delalet ettiği aslî manasının dışında çıkarak tehdit ve tehvîl (korkutma) manasında kullanılmıştır. (Tahir Taşdelen, Mülk Suresi’nin Edebi Tahlili Ve Türkçe Kur’an Mealine Yansıması)

Ayetteki,  كَيْفَ  soru edatı, o peygamberin doğruluğunu ve inzârın neticesini bildiren bir ifadedir. (Fahreddin er-Râzî) 

İbn Abbâs’tan (ra) nakleden Atâ’ya göre buradaki uyarıcı manasındaki  منذر نذير  ile Muhammed (sav) kastedilmiştir.  كيف  soru edatının ayete kattığı anlam şöyle açıklanabilir: O vakit resulümü, yani onun uyarılarının doğruluğunu yakinen görmüş olacaksınız, ancak iş işten çoktan geçmiş olacak. (Tahir Taşdelen, Mülk Suresi’nin Edebi Tahlili Ve Türkçe Kur’an Mealine Yansıması - Fahreddin er-Râzî)