اَوَلَمْ يَرَوْا اِلَى الطَّيْرِ فَوْقَهُمْ صَٓافَّاتٍ وَيَقْبِضْنَۜ مَا يُمْسِكُهُنَّ اِلَّا الرَّحْمٰنُۜ اِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ بَص۪يرٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | أَوَلَمْ |
|
|
2 | يَرَوْا | görmüyorlar mı? |
|
3 | إِلَى |
|
|
4 | الطَّيْرِ | uçan kuşları |
|
5 | فَوْقَهُمْ | üstlerinde |
|
6 | صَافَّاتٍ | sıra sıra |
|
7 | وَيَقْبِضْنَ | açıp yumarak |
|
8 | مَا |
|
|
9 | يُمْسِكُهُنَّ | onları (havada) tutmuyor |
|
10 | إِلَّا | başkası |
|
11 | الرَّحْمَٰنُ | Rahman’dan |
|
12 | إِنَّهُ | doğrusu O |
|
13 | بِكُلِّ | her |
|
14 | شَيْءٍ | şeyi |
|
15 | بَصِيرٌ | görmektedir |
|
Yüce Allah’ın başka bir eseri olan kuşların uçma yeteneğine işaret edilerek Allah’ın kudretinin bir işareti daha gözler önüne serilmektedir. Yer çekimine rağmen kuşların gökyüzünde kanat çırparak uçması ve süzülmesi, her gün gördüğümüz için önemini gözden kaçırdığımız, gerçekte ise Allah’ın sanat ve kudretini gösteren hârika olaylardandır. Kuşlara bu yeteneği veren Allah’tır. Burada Allah’ın merhametini yansıtan Rahmân isminin kullanılmış olması, O’nun mahlûkata merhametle muamele ettiğini, varlık düzeninin O’nun rahmetinden bir yansıma olduğunu ima eder. 21. âyette “rızık” kelimesiyle ifade edilen nimetler de Rahmân isminin sürekli tecellisi olup bu tecelli bir an kesilecek olsa hayatın bütünüyle yok olacağına dikkat çekilmektedir.
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 422-423اَوَلَمْ يَرَوْا اِلَى الطَّيْرِ فَوْقَهُمْ صَٓافَّاتٍ وَيَقْبِضْنَۜ
Ayet atıf harfi وَ ‘la mukadder istinâfa matuftur. Takdiri, أغفلوا ولم يروا (Gaflet ettiler ve görmediler.) şeklindedir.
Fiil cümlesidir. Hemze istifham harfidir. لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.
يَرَوْا fiili نَ ‘un hazfıyla mahzuf elif üzere meczum muzari fiildir. اِلَى الطَّيْرِ car mecruru يَرَوْا fiiline mütealliktir.
Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübteda ve haberi iki mef’ûl yaparak nasb ederler. 3 gruba ayrılırlar:
1. Bilmek manasında olanlar.
2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir.
3. Değiştirme manası ifade edenler. Aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir.
Değiştirme manasına gelen fiiller ‘etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi’ gibi manalara gelir.
Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen اَنَّ ’li ve اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir: 1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdar-ı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamûlü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَوْقَ mekân zarfı الطَّيْرِ ‘ın mahzuf haline mütealliktir. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. صَٓافَّاتٍ ikinci hal olup nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile îrablanır. يَقْبِضْنَ atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.
يَقْبِضْنَ fiili (نَ) nûnu’n- nisvenin bitişmesiyle sükun üzere muzari mazi fiildir. Faili nûnu’n-nisve olup mahallen merfûdur.
صَٓافَّاتٍ kelimesi, sülâsi mücerredi صفف olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَا يُمْسِكُهُنَّ اِلَّا الرَّحْمٰنُۜ
مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يُمْسِكُهُنَّ damme ile merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir هُنَّ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. اِلَّا hasr edatıdır. الرَّحْمٰنُ fail olup lafzen merfûdur.
يُمْسِكُهُنَّ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi مسك ’dir.
إِفْعَال babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
اِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ بَص۪يرٌ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. هُ muttasıl zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
بِكُلِّ car mecruru بَص۪يرٌ ‘a mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. شَيْءٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. بَص۪يرٌ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.
بَص۪يرٌ mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَوَلَمْ يَرَوْا اِلَى الطَّيْرِ فَوْقَهُمْ صَٓافَّاتٍ وَيَقْبِضْنَۜ
Cümle, takdiri أغفلوا (Gaflet ettiler) olan istinaf cümlesine matuftur.
Hemze istifham, وَ atıf harfidir. لَمْ muzariye dahil olup, onu cezm eden, anlamını olumsuz maziye çeviren edattır. لما ’nın aksine, olumsuzluk anlamı istikbali de kapsar.
Menfî muzari fiil sıygasındaki cümle, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Muzari sıygada gelerek teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen takrîr veya inkâr amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca mütekellim Allah Teâlâ olduğu için ifadede tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Kur’an'da أولم تر ile ألم تر geçen arasındaki fark için, vav harfiyle gelen tabirin gözle görülen konularda olduğu, diğerinin ise aklî bir düşünceyle delil çıkarmak konularında kullanıldığı söylenmiştir. أولم تر tabirinin, hayatta misali çok görülen konularda kullanıldığı da söylenmiştir. ألم تر tabirinin de, çok rastlanmayan konularda kullanıldığı söylenmiştir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 2, s. 329)
Muzari fiile dahil olan لَمْ , muzari fiili olumsuz maziye çevirmiştir. Hemze istifham harfidir. Ayetteki istifham gerçek manada soru olmayıp, taaccüp ve inkâr manasında olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
Ayrıca ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması sebebiyle bu istifhamda, tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Takrirde muhatabın bildiği bir şey soru şeklinde dile getirilir ve ondan bunu tasdik etmesi istenir. Bunda ikna edici, inandırıcı delil vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Buradaki görme, kalp gözüyle görme değil, gerçek gözle görmektir. Fiilin اِلَى harf-i ceri ile kullanılışı bunu gösterir. Kalp gözü ile görmek olsaydı في harfi ile kullanılması gerekirdi. Kuşların kanatlarını açıp yummaları, uçarken yaptıkları harekettir. Bu, denizde yüzen birisinin kol ve bacaklarını uzatıp çekmesi gibidir. (Rûhu’l Beyân)
تَرَ fiili aklî (manevi) bir durumla ilgili olup basiretle (hissî) ilgili değildir. İlim manasında rü’yet kelimesinin kullanılmasında, sebep müsebbep alakası ile mecaz-ı mürsel vardır. Zikredilen rü’yet, kastedilen ise ilim olan müsebbeptir. Şöyle de ifade edilebilir; manevi, aklî ve görülmez olan bir anlatım, gözle görülen, canlı bir şey menziline konulmuştur. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Suret-i, Meryem 77. Ayetten Uyarlama, s. 307)
صَٓافَّاتٍ kelimesi, "uçarken havada kanatlarını açmış olarak... يَقْبِضْنَ kelimesi de, "kanat çırparken kanatlarını birleştiren (kapatan)” demektir. (Fahreddin er-Râzî)
Burada يَقْبِضْنَ (açıp kapayan) lafzı صَٓافَّاتٍ (sıra sıra dizilip) lafzına atfedilmiştir. Yani muzari olan fiil, ism-i faile atfedilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
اِلَى الطَّيْرِ car mecrur يَرَوْا fiiline mütealliktir. فَوْقَهُمْ mekân zarfı, اِلَى الطَّيْرِ ’nin mahzuf haline mütealliktir. Halin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
İsm-i fail vezninde gelerek devam ve istimrar ifade eden صَٓافَّاتٍ kelimesi اِلَى الطَّيْرِ ‘den ikinci haldir. Hal anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan يَقْبِضْنَ cümlesi, اِلَى الطَّيْرِ ‘nin ikinci hali olan صَٓافَّاتٍ ‘e atfedilmiştir. Fiil cümlesi, fiile benzeyen, fiilden müştak müfrede atfedilmiştir. صَٓافَّاتٍ ‘in fiil benzeri bir kelime olması, bu atfı mümkün kılmıştır.
مَا يُمْسِكُهُنَّ اِلَّا الرَّحْمٰنُۜ
Cümle beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Muzari fiil sıygasında faide-i haber, inkârî kelam olan cümle, kasr üslubuyla tekid edilmiştir. Nefy harfi اِنْ ve istisna edatı اِلَّا ile oluşan kasr, cümleyi tekid etmiş ve cümle olumlu mana kazanmıştır. Fiil ve fail arasındaki kasr, kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rahmân isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
يُمْسِكُهُنَّ ve يَقْبِضْنَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Bu ayet-i kerîmede kasr üslubuyla, siyâk ve sibâk karinesine dayanarak, kâfirlerin her gün şahit oldukları, ancak üzerinde hiç düşünmedikleri bir olay üzerinden Allah’ın rahmet sıfatına ve kudretinin mükemmelliğine vurgu yapılmaktadır. Ayette يُمْسِكُهُنَّ fiili maksur, الرَّحْمٰنُ ise maksurun aleyhtir. Kasr üslubu, sıfatın mevsûfa hasredilmesiyle yapılmıştır. Rablerinin tek olduğunu ve ortağının olmadığını bildikleri varsayılarak müşriklere, Allah’ı bırakıp da O’na ortak koştukları putlarının hiçbir şey yapamayacağı yönünde bir hatırlatma/uyarı niteliği taşımaktadır. (Tahir Taşdelen, Mülk Suresi’nin Edebi Tahlili Ve Türkçe Kur’an Mealine Yansıması)
Allah Teâlâ, Nahl Suresinde, ["Göğün boşluğunda musahhar olarak uçan kuşları görmediler mi? Onları Allah'tan başkası (havada) tutmuyor"] (Nahl, 79) buyururken, burada, "Bunları, O Rahmân'dan başkası (havada) tutmuyor" buyurmuştur. Aradaki fark nedir? Deriz ki: Cenab-ı Hak, Nahl Suresinde, göğün boşluğunda musahhar (emre âmâde) olduklarından bahsetmiştir. Binaenaleyh onların orada böyle tutulmaları, sırf ulûhiyetin gereğidir. Burada ise Hak Teâlâ, bu kuşların kanat açıp-kapamalarından bahsetmiştir. Binaenaleyh Cenab-ı Hakk'ın, menfaatlerine uygun bir şekilde o kuşlara kanat açıp kapamayı ilham etmesi rahmet-i Rahmân'dandır. (Fahreddin er-Râzî)
اِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ بَص۪يرٌ
Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb sanatı babındandır.
اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur بِكُلِّ شَيْءٍ , amili olan بَص۪يرٌ ‘e takdim edilmiştir.
Cümledeki takdim kasr ifade eder. Kasr, car-mecrurla amili arasındadır. Görüş, bütün herşeye kasredilmiştir. Takdim kasrında takdim edilen her zaman maksûrun aleyh, tehir edilen ise maksûrdur. بِكُلِّ شَيْءٍ , maksurun aleyh/sıfat, بَص۪يرٌ maksur/mevsûf olmak üzere, kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır. O, görüşü, bilgisi bütün her şeyi kapsayandır. Yani müsnedin, takdîm edilene has olduğu ifade edilmiştir.
Ayetteki izafî kasr, kasr-ı kalbdir. Müşriklerin, “Allah herşeyi bilmez” şeklindeki zanlarını reddeder. (Âşûr)
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden اِنَّ , kasr ve isim cümlesi olmak üzere üç tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem cümlelerdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِنَّ ’nin haberi olan بَص۪يرٌ mübalağalı ism-i fail kalıbında gelmiştir. Bu kalıp, bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
‘Gören’ diye tercüme ettiğimiz بَص۪يرٌ , müşahade eden, bilen demektir. Öyle ki toprağın altındakiler bile O’ndan gizli kalmaz. Bu sıfatı bilen birisi anlar ki, buradaki görmekten maksat, murakabeye devam ve en ince şekilde nefis murakabesine dalmaktır. Murakabe, imanın meyvelerinden birisidir. (Rûhu’l Beyân)
شَيْءٍ ‘deki nekrelik, kesret ve nev ifade eder.
بَص۪يرٌ ve يَرَوْا kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr, لَمْ يَرَوْا ve بَص۪يرٌ ifadeleri arasında tıbâk-ı selb sanatları vardır.
Ayetin fasılası, küçük değişikliklerle Kur'an’da çok kez tekrarlanmıştır.
Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, S. 314)
Böyle tekrarlanan kelimeler kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Fussilet/44, S. 189)