Mülk Sûresi 26. Ayet

قُلْ اِنَّمَا الْعِلْمُ عِنْدَ اللّٰهِۖ وَاِنَّمَٓا اَنَا۬ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ  ...

De ki: “O bilgi, ancak Allah katındadır. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قُلْ de ki ق و ل
2 إِنَّمَا şüphesiz
3 الْعِلْمُ bilgi ع ل م
4 عِنْدَ yanındadır ع ن د
5 اللَّهِ Allah’ın
6 وَإِنَّمَا ve ancak
7 أَنَا ben
8 نَذِيرٌ bir uyarıcıyım ن ذ ر
9 مُبِينٌ apaçık ب ي ن
 

 Elehe اله :

  Bir görüşe göre Allah أللّهُ kelimesinin aslı ilah إلهٌ şeklindedir. Hemzesi (أ) hazfedilip başına  Lâmu tarif -ال- konarak Yüce Yaratıcının özel ismi haline getirilmiştir. İlâh إلهٌ sözcüğüne gelince Araplar bunu Lât da dahil tüm mabudlarına,  taptıkları tüm putlara isim yapmışlardır.

  Birleşik bir tamlama olan Allâhumme أللّهُمَّ sözcüğüne gelince bir görüşe göre bu 'Yâ Allah' يا أللّهُ anlamındadır. İfadenin başındaki يا harfi kelimenin sonundaki iki mim (م) harfi ile değiştirilip Allah'a duaya tahsis edilmiştir. Bir diğer görüşe göre ise bununla takdiren يا أللّهُ اُمَّنا بِخَيْرٍ  yani 'Ey Allah'ım bize hayır getiriver' denmektedir. (Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de üç isim türeviyle 2851 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri ilah, Allah, ilahi ve uluhiyettir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)  

 

 

قُلْ اِنَّمَا الْعِلْمُ عِنْدَ اللّٰهِۖ


Fiil cümlesidir. قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.

Mekulü’l kavli, اِنَّمَا الْعِلْمُ عِنْدَ اللّٰهِۖ ‘dir. قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

اِنَّـمَٓا  kâffe ve mekfufedir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki ma-i kâffeden kasıt ise  اِنَّ  harfinden sonra gelen ve onun amel etmesine mani olan  مَا  demektir.

اِنَّـمَٓا , kâffe (durduran, engelleyen anlamında ismi faildir) ve mekfûfe’dir.Usul ve beyan alimlerinin Cumhuruna göre kâffe olan  مَٓا  harfi  اِنَّ  ile birlikte nafiye olur ve bu da hasr için kullanılma sebebidir. Çünkü  اِنَّ  ispat,  مَٓا  nefy içindir. Bu ikisinin tek bir şey için kullanılması caiz değildir, çünkü aralarında tenakuz vardır. https://www.arapcadilbilgisi.com/

Cumhura göre  إنما  hasr ifade eder ve maksûrun aleyh cümlenin sonunda bulunur. https://islamansiklopedisi.org 

الْعِلْمُ  mübteda olup lafzen merfûdur.  عِنْدَ  mekân zarfı mahzuf habere mütealliktir.  اللّٰهِ lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 


وَاِنَّمَٓا اَنَا۬ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ


Cümle atıf harfi وَ ‘la birinci  إنما ‘ya matuftur. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

İsim cümlesidir. Munfasıl zamir  اَنَا۬  mübteda olarak mahallen merfûdur. نَذ۪يرٌ  haber olup lafzen merfûdur. مُب۪ينٌ  kelimesi نَذ۪يرٌ ‘un sıfatı olup damme ile merfûdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

نَذ۪يرٌ  mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

مُب۪ينٌ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan إِفْعَال  babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

قُلْ اِنَّمَا الْعِلْمُ عِنْدَ اللّٰهِۖ 


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi sibh-i kemâl-i ittisâldir. Emir üslubunda talebî inşaî isnaddır.

قُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اِنَّمَا الْعِلْمُ عِنْدَ اللّٰهِۘ  cümlesi,  اِنَّمَا  kasr edatıyla tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mübteda olan  الْعِلْمُ ’nun haberi mahzuftur. Mekân zarfı  عِنْدَ , bu mahzuf habere mütealliktir.

İki tekid hükmündeki kasr, mübteda ve haber arasındadır.  الْعِلْمُ  maksûr/sıfat,  عِنْدَ اللّٰهِۘ maksûrun aleyh/mevsûf olmak üzere, kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur. 

اِنَّمَا  kasr edatı, siyakında açıkça veya zımnen bir sorunun olduğu ayetlerde cevap olarak gelir. Muhatap konunun cahili değildir ve doğruluğuna itiraz etmiyordur ya da bu konuma konulmuştur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Veciz ifade kastıyla gelen müsned  عِنْدَ اللّٰهِ  izafetinde lafza-i celâle muzâf olan  عِنْدَ , şan ve şeref kazanmıştır.

Müsnedin izafet şeklinde gelmesi, az sözle çok anlam ifadesinin yanında, müsnedün ileyhe tazim ifade eder. Çünkü müsned tazim anlamı içeren kelimeye muzâf olmakla müsnedün ileyhin de tazimine işaret etmiş olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Aslında  عِنْد۪  yakın mekan için kullanılan bir zarftır. Bir şeyin, bir şeydeki istikrarını ve onun üzerindeki otoritesini ifade için ve bir şeyi kontrol altında tutmak manasında mecazî olarak kullanılır. (Âşûr, Enam/57) 

Ayette  الْعِلْمُ  kelimesi maksur,  عِنْدَ اللّٰهِۖ  ifadesi ise maksurun aleyh olup kasr üslubu sıfatın mevsûfa hasredilmesi şeklinde gerçekleşmiştir. Bir önceki ayette müşriklerin müstehzi bir şekilde sordukları tehdidin zamanını bilmek Allah’a tahsis edildiği için buradaki kasr, kasr-ı hakîkîdir. Zerkeşî el-Burhân’ında  اِنَّمَا  edatıyla yapılan kasr üslûbu ile لَنْ / لَمْ / اِنْ / مَا  edatlarıyla yapılan kasr üslubu arasındaki farkı beyan ulemasının şöyle açıkladığını aktarır: Aslında اِنَّمَا  edatı, muhatabın bildiği ve inkâr etmediği durumlarda kullanılır. Mesela  اِنَّمَا هو أخوك واِنَّمَا صاحبُكَ القديمُ (O sadece senin kardeşindir, o sadece senin eski arkadaşındır) cümlelerini bu bilgiyi bilen bir kişiye söyleyebilirsin. Ancak nefy ve istisna edatıyla yapılan kasır üslubunda ise muhatap hükmü hem bilmiyor hem de inkâr ediyor olması gerekir. Ayette yer alan  الْعِلْمُ  kelimesindeki lâm-ı ta’rîf, ahd içindir. Yani muhatabın bildiği belirli bir bilgi kastedilmiştir. Bu nedenle  الْعِلْمُ  kelimesiyle kastedilen, bir önceki ayette alaycı bir üslupla müşriklerin sordukları tehdidin ne zaman gerçekleşeceğine dair bilgidir. Ayrıca kelimedeki lâm, lâm-ı ivaz/karşılık olarak da isimlendirilir ve  علمه / علم هذا وعد  (onun bilgisi, bu tehdidin ne zaman gerçekleşeceği bilgisi) olarak takdir edilebilir. (Tahir Taşdelen, Mülk Suresi’nin Edebî Tahlili Ve Türkçe Kur’an Mealine Yansıması- Âşûr)

 

 وَاِنَّمَٓا اَنَا۬ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ

 

Cümle atıf harfi  وَ ‘la mekulü’l-kavle atfedilmiştir. Aynı üslupta gelen cümlenin atıf sebebi hükümde ortaklıktır.  اِنَّـمَٓا  kasr edatıyla tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. 

نَذ۪يرٌ  için sıfat olan  مُب۪ينٌ , mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

نَذ۪يرٌ  ve  مُب۪ينٌ  kelimeleri sıfat-ı müşebbehe kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu vasfın, mevsûfun ayrılmaz bir parçası olduğuna işaret eder. Aralarında muvazene sanatı vardır.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)

Ayetin ikinci kısmındaki kasr üslûbu da yine  اِنَّمَٓا  edatıyla yapılmıştır ve  اَنَا۬  maksûr, نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ  ifadesi de maksurun aleyhtir. Kasr üslûbuyla peygamberin görevinin Allah’ın dışında kimsenin bilemeyeceği gaybî konuları bilmek değil, sadece Allah’ın mesajını insanlara ulaştırarak onları uyarmak olduğu belirtilmiştir. Müşriklerin, peygamberin her şeyi bilebileceği yönündeki yanlış inançları düzeltilerek doğrusu beyan edildiği için kasr üslubu tür bakımından izâfî kasrın kasr-ı kalb kısmında değerlendirilir. (Tahir Taşdelen, Mülk Suresi’nin Edebî Tahlili Ve Türkçe Kur’an Mealine Yansıması)

مُب۪ينٍ , bilindiği gibi  إبان ’den ism-i faildir.  إبان  ise hem lâzım hem de müteaddi olur. Lâzım olunca  مُب۪ينٍۙ (açık) demektir. Müteaddi olunca mübeyyin anlamına gelir, açıklayıcı, aydınlatıcı veya furkan anlamına ayırıcı demek olur. (Elmalılı, Zariyat/51)