Mülk Sûresi 6. Ayet

وَلِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ عَذَابُ جَهَنَّمَۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ  ...

Rablerini inkâr edenler için cehennem azabı vardır. Ne kötü varılacak yerdir orası!
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلِلَّذِينَ için vardır
2 كَفَرُوا inkar edenler ك ف ر
3 بِرَبِّهِمْ Rablerini ر ب ب
4 عَذَابُ azabı ع ذ ب
5 جَهَنَّمَ cehennem
6 وَبِئْسَ ve ne kötü ب ا س
7 الْمَصِيرُ gidilecek sonuçtur ص ي ر
 

Bazı âhiret sahnelerini tasvir eden bu âyetler, kimlerin daha güzel davranacağını sınamak için ölümün ve hayatın yaratıldığını ifade eden 2. âyetle irtibatı olup, bu dünyada Allah’a isyan edenlerin öte dünyada çekecekleri cezayı, O’na karşı saygılı olup günah işlemekten korunanların elde edecekleri ödülleri açıklamaktadır. 6-8. âyetlerdeki tasvirler cezanın ne derece şiddetli olduğunu daha iyi hissettirme amacına yöneliktir. 8. âyette “uyarıcı” diye çevirdiğimiz nezîrden maksat peygamberdir (İbn Âşûr, XXIX, 25). Âyette dünyada peygamberin çağrısına ve uyarılarına kulak tıkayıp inkâr ve isyanlarını sürdürmekte direnenlere, yarın kıyamet gününde, “Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?” diye sorulacağını bildiren ifade aslında yaşayanlar için bir uyarıdır. 9-11. âyetler o gün iş işten geçtikten sonra değil, fakat bugün fırsat eldeyken o uyarıya kulak vermek, yani peygamberi tanımak, ayrıca Allah’ın insanlığa büyük lutfu olan aklı ve diğer bilgi imkânlarını da kullanarak hak ve hidayet yolunu bulmak gerektiğine, ebedî kurtuluşun ancak bu sayede kazanılabileceğine işaret etmektedir. 12. âyet ise müminlerin nâil olacağı uhrevî mutluluğun veciz bir özetidir.

Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 419
 

وَلِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ عَذَابُ جَهَنَّمَۜ 


وَ  istînâfiyyedir. İsim cümlesidir.  لِلَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl  لِ  harf-i ceriyle mahzuf habere müteallik olup, mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَفَرُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

كَفَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  بِرَبِّهِمْ  car mecruru  كَفَرُوا  fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

عَذَابُ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.  جَهَنَّمَ  ismi mecrurdur.  جَهَنَّمَ  kelimesi gayri munsarif olduğu için cer alameti fethadır, gayri munsarif olduğu için fetha ile mecrurdur.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 


وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ


وَ  istinâfiyyedir.  بِئْسَ , zem anlamı taşıyan camid fildir.  الْمَصٖيرُ  failidir.  بِئْسَ  fiilinin mahsusu mahzuftur. Takdiri;  جهنّم  şeklindedir.

Dönüş manasındaki  الْمَصٖيرُ  kelimesi mimli masdardır.

بِئْسَ  zem fiili bir şahsı veya nesneyi yermek maksadıyla kurulan cümlelerde olur. Cümleye kattığı genel anlam hayret ve mübalağa ifadesidir. Zem fiili ile kurulan cümlelerde fail; marife veya gizli zamir olur, ondan sonra da mahsus gelir. Fail zamir ise temyizle yahut  مَا  ile belirtilir. Bu fiilin failinin geliş şekilleri şunlardır: 

1. Failinin  ال ’lı gelmesi  2. Failinin  ال ’lı isme muzâf olarak gelmesi  3. Bu fiillerin  مَا  harfine bitişik olarak gelmesi  4. Failinin ism-i mevsûl olarak gelmesi

Burada faili  ال ’lı gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَلِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ عَذَابُ جَهَنَّمَۜ 


وَ , istînâfiyyedir. İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı) 

Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur  لِلَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûlü, başındaki harf-i cerle birlikte mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Sılası olan  كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

بِرَبِّهِمْ  izafetinde Rabb isminin kafirlere ait zamire muzâf olmasında, Rablerinin onlar üzerindeki ihsan ve faziletleri konusundaki rububiyetini hatırlatmak manası vardır. 

Muahhar mübteda,  عَذَابُ جَهَنَّمَۜ  izafeti, veciz ifade kastına matuftur. 

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ayet-i kerîme, bir önceki ayetin manasına ilişkin muhatabın zihninde beliren mukadder soruya cevap niteliğindedir. Hem bu nedenle hem de ayetin îrab hükmünde öncesiyle bir ortaklığı bulunmadığı için و  harfi, vâv-ı istînâfiyyedir. Bahsini ettiğimiz mukadder soru ise “Peki, cehennem azabı sadece şeytanlar için mi hazırlanmıştır?” sorusudur. Ayet-i kerîme, azabın sadece şeytanlar için hazırlandığı vehmine kapılmayı önlemek maksadıyla, ıtnâb üslubunun bir çeşidi olan tetmîm için gelmiştir. (Tahir Taşdelen, Mülk Suresi’nin Edebi Tahlili Ve Türkçe Kur’an Mealine Yansıması)

وَلِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا : Uygun olanı buradaki inkâr edenlerin, ayetin devamının da işaret ettiği üzere şeytanlar haricindeki kâfirlere ait olmasıdır. Böylece tekrar şüphesinden de kaçınılmış olur. (Rûhu’l Beyân)


وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ

 

وَ , istînâfiyyedir. Cümle gayrı talebî inşâî isnaddır. Zem anlamı taşıyan camid fiil  بِئْس ’nin mahsusu mahzuftur. Bu hazif îcâz-ı hazif sanatıdır. Takdiri  جهنّم (Cehennem)’dir. 

Zem fiili mahsusuyla birlikte tekid ifade eder.

Takdiri  جهنّم ’dir. Bu hazıfla, muhatabın muhayyilesi harekete geçirilerek, cehennemin korkunçluğunu, kayıtlamadan, serbestçe tahayyül etmesi sağlanmıştır. 

Bilinen ve tahmini kolay olan hususları zikrederek ibareyi uzatmamak, dikkati asıl önemli yere yönlendirmek, karineye dayanarak terk edilen şeyleri muhatabın düşünce ve hayal gücüne bırakarak anlam zenginliği kazanmak gibi sebeplerle hazfe başvurulur. (TDV İslam Ansiklopedisi Îcâz Bah.)

Bu cümle, Kur’an-ı Kerim’in  birçok  suresinde aynen tekrarlanmıştır. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)

Bu ayet işaret ediyor ki: Allah'ın azabı ve intikamı olağandışıdır. Çünkü o, kılıçla, kırbaçla, sopa ile ve benzeri bir şeyle değildir. O, sönmeyen ateşledir. Azap edilecek kâfirin hiçbir kurtuluş umudu yoktur. (Rûhu’l Beyân, Âşûr)