Mülk Sûresi 8. Ayet

تَكَادُ تَمَيَّزُ مِنَ الْغَيْظِۜ كُلَّمَٓا اُلْقِيَ ف۪يهَا فَوْجٌ سَاَلَهُمْ خَزَنَتُهَٓا اَلَمْ يَأْتِكُمْ نَذ۪يرٌ  ...

Neredeyse cehennem öfkeden çatlayacaktır! Oraya her bir topluluk atıldıkça oranın bekçileri onlara, “Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?” diye sorarlar.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 تَكَادُ neredeyse ك و د
2 تَمَيَّزُ çatlayacak م ي ز
3 مِنَ -den
4 الْغَيْظِ öfke- غ ي ظ
5 كُلَّمَا her biri ك ل ل
6 أُلْقِيَ atıldıkça ل ق ي
7 فِيهَا onun içine
8 فَوْجٌ topluluk ف و ج
9 سَأَلَهُمْ onlara sordu(lar) س ا ل
10 خَزَنَتُهَا onun bekçileri خ ز ن
11 أَلَمْ
12 يَأْتِكُمْ size gelmedi mi? ا ت ي
13 نَذِيرٌ bir uyarıcı ن ذ ر
 

Bazı âhiret sahnelerini tasvir eden bu âyetler, kimlerin daha güzel davranacağını sınamak için ölümün ve hayatın yaratıldığını ifade eden 2. âyetle irtibatı olup, bu dünyada Allah’a isyan edenlerin öte dünyada çekecekleri cezayı, O’na karşı saygılı olup günah işlemekten korunanların elde edecekleri ödülleri açıklamaktadır. 6-8. âyetlerdeki tasvirler cezanın ne derece şiddetli olduğunu daha iyi hissettirme amacına yöneliktir. 8. âyette “uyarıcı” diye çevirdiğimiz nezîrden maksat peygamberdir (İbn Âşûr, XXIX, 25). Âyette dünyada peygamberin çağrısına ve uyarılarına kulak tıkayıp inkâr ve isyanlarını sürdürmekte direnenlere, yarın kıyamet gününde, “Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?” diye sorulacağını bildiren ifade aslında yaşayanlar için bir uyarıdır. 9-11. âyetler o gün iş işten geçtikten sonra değil, fakat bugün fırsat eldeyken o uyarıya kulak vermek, yani peygamberi tanımak, ayrıca Allah’ın insanlığa büyük lutfu olan aklı ve diğer bilgi imkânlarını da kullanarak hak ve hidayet yolunu bulmak gerektiğine, ebedî kurtuluşun ancak bu sayede kazanılabileceğine işaret etmektedir. 12. âyet ise müminlerin nâil olacağı uhrevî mutluluğun veciz bir özetidir.

Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 419
 

تَكَادُ تَمَيَّزُ مِنَ الْغَيْظِۜ 

 

Cümle تَفُورُ ‘deki failin hali olarak mahallen mansubdur.  تَكَادُ  mukarebe fiillerinden olup nakıs, muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder. تَكَادُ ’nin ismi, müstetir olup takdiri  هى ’dir. 

تَمَيَّزُ  fiili  تَكَادُ ‘nün haberi olarak mahallen mansubdur.  تَمَيَّزُ  damme ile merfû muzâri fiildir. Faili müstetir olup takdiri هى ‘dir.

مِنَ الْغَيْظِ  car mecruru تَمَيَّزُ  fiiline mütealliktir.

Mukârebe (Yaklaşma) Fiilleri: Mübteda ve haberin başına gelerek nakıs fiiller gibi isim cümlesinin mübtedasını ismi, haberini ise haberi yaparlar. İsmini ref, haberini nasb ederler. Haberleri daima muzari fiil ile başlar. Bu fiiller ‘ -e yazdı, az kalsın … , neredeyse … , -mek üzereydi’ gibi manalara gelir. Bu fiillerden Kur’an’da sadece  كَادَ ’nin kullanımına rastlanılmıştır.  كَادَ  fiili tam fiil olarak da kullanılır. Bu durumda peşinden muzari fiil gelmez ve gerçek anlamı olan ‘tuzak kurdu, hile yaptı, aldattı’ manalarına gelir. Bu şekilde geldiğinde normal fiil gibi amel eder. Yani fail ve mef’ûl alabilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَمَيَّزُ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi ميز ’dir.

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar. 


كُلَّمَٓا اُلْقِيَ ف۪يهَا فَوْجٌ سَاَلَهُمْ خَزَنَتُهَٓا اَلَمْ يَأْتِكُمْ نَذ۪يرٌ


كُلَّمَٓا  şart manasında zaman zarfıdır.  سَاَلَهُمْ ’nun cevabına müteallık olup mahallen mansubdur.  اُلْقِيَ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اُلْقِيَ  fetha üzere mebni mazi, meçhul fiildir.  ف۪يهَا  car mecruru  اُلْقِيَ  fiiline mütealliktir.  فَوْجٌ naib-i faili olup lafzen merfûdur.

سَاَلَهُمْ خَزَنَتُهَٓا  şartın cevabıdır. سَاَلَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  هُمْ muttasıl zamir mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  خَزَنَتُهَٓا  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هَٓا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اَلَمْ يَأْتِكُمْ نَذ۪يرٌ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. Hemze istifham harfidir.  لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. 

يَأْتِكُمْ  fiili illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  نَذ۪يرٌ  fail olup lafzen merfûdur.  

اُلْقِيَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. إِفْعَال  babındadır. Sülâsîsi  لقى ’dir.

إِفْعَال  babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

 

تَكَادُ تَمَيَّزُ مِنَ الْغَيْظِۜ 


Ayet  تَفُورُ  cümlesinin failinden haldir. Hal cümleleri, anlamı açıklamak için yapılan ıtnâb sanatıdır. Mukarabe fiillerinden olan  كَاد ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiilin muzari sıygasında gelmesi hudûs, istimrar, tecessüm ve teceddüt ifade etmiştir.  كَاد ’nin haberi olan  تَمَيَّزُ مِنَ الْغَيْظِۜ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Nakıs fiil  كَاد ’nin haberinin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ayet-i kerîmede تَكَادُ تَمَيَّزُ  (neredeyse çatlayacak)  fiili,  جهنم (cehennem) kelimesine mecazî olarak isnad edilmiştir. Fiilin hakiki isnadı ise  زبانية (cehennemde görevli melekler) kelimesinedir. Bu durumda takdiri şöyle olur:  تَكَادُ تَمَيَّزُ زَباَنِيَّتُهَا مِنَ الْغَيْظِ (Cehennemde görevli melekler neredeyse öfkelerinden çatlayacaklar!) Ateş canlı bir varlık değildir, o halde nasıl öfkelenmek fiiliyle nitelenebilir sorusuna İbn Hatîb el-Kazvînî şöyle cevap veriyor: Bize göre bir şeyi canlıların sıfatıyla vasıflandırmak için o şeyin canlı olması gerekmez. Belki de Allah bizim kavrayabileceğimiz bir şekilde canlı bir ateş yaratmıştır. Belki de ateşin alevlerinin sesi ve şiddetli yanışı öfkeye benzetildiği için istiare yapılmıştır ya da burada kastedilen cehennemde görevli meleklerdir. Beyzâvî ise ayeti kerimedeki  تَكَادُ تَمَيَّزُ مِنَ الْغَيْظِ  ifadesinin, cehennem ateşinin şiddetini gösteren bir temsil olduğunu ve öfkeden çatlamak fiilinin hakikî isnatla cehennem meleklerine isnad edilebileceğini belirtir. Bu mecazî tasvir, kendilerine gönderilen peygamberlerin uyarılarını dikkate almayan inkârcıların ahirette karşılaşacakları cezanın ne derece şiddetli olduğunu daha iyi hissettirme amacına yöneliktir. (Tahir Taşdelen, Mülk Suresi’nin Edebi Tahlili Ve Türkçe Kur’an Mealine Yansıması)

تَكَادُ تَمَيَّزُ مِنَ الْغَيْظِ  [neredeyse öfkesinden çatlar] ifadesinde yine cehennem ateşinin şiddetli yanması, öfkesinden çılgına dönen kişiye benzetilmiş ve müşebbehün bih hazf edilip levazımından olan  الغيظ  kelimesi ibarede bırakılarak “istiare-i mekniyye” meydana gelmiştir. Ayetin devamında ise  خزنتها (ateşin bekçileri) ifadesiyle bağlam karinesine istinaden, cehennemde görevli azap melekleri kastedilmiştir. Sözlükte ‘bir şeyi korumakla ve sağlam bir yerde tutmakla görevli kimse’ anlamına gelen  خازن  kelimesi ile azap melekleri arasındaki müşabehet alakası, çok sıkı koruma sağlamak, gözetim ve denetim altında tutmaktır diyebiliriz. Müşebbehün bih zikredilip müşebbeh hazf edildiği için istiare-i tasrîhiyye meydana gelmiştir. (Sâbûnî, Safvetü’t-Tefâsîr)

Öfke, kalbin kanı kabardığında meydana gelen bir haldir. Kan kabardığında, hacmi ve miktarı artar. Dolayısıyla da, bedendeki rutubetlerin oranı arttıkça, kan damarları da uzar, genişler. Binaenaleyh öfkenin şiddeti arttıkça, kabarma da o nispette artar. Dolayısıyla da, artış çoğalır. Damarlar iyice gerilir, neredeyse çatlar. Bundan dolayı, birbirine bağlı bu hususlar, aşırı öfkeyi mecazî olarak ifade etmek için kullanılır. (Fahreddin er-Râzî)


كُلَّمَٓا اُلْقِيَ ف۪يهَا فَوْجٌ سَاَلَهُمْ خَزَنَتُهَٓا اَلَمْ يَأْتِكُمْ نَذ۪يرٌ


Fasılla gelen cümlede  كُلَّمَا , şart manası taşıyan zaman zarfıdır. Müteallakı cevap cümlesidir.

Şart cümlesi olan  اُلْقِيَ ف۪يهَا فَوْجٌ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  ف۪يهَا , ihtimam için fail olan  فَوْجٌ ‘e takdim edilmiştir.  فَوْجٌ ‘deki nekrelik tahkir ve kesret içindir.

اُلْقِيَ  fiili, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü fiil malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime, meçhul binada naib-i fail olur.

Meçhul bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127) 

فَ , karinesi olmadan gelen cevap cümlesi سَاَلَهُمْ خَزَنَتُهَٓا اَلَمْ يَأْتِكُمْ نَذ۪يرٌ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mef’ûl konumunda olan اَلَمْ يَأْتِكُمْ نَذ۪يرٌ  cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Muzari fiile dahil olan  لَمْ , muzari fiili olumsuz maziye çevirmiştir. Hemze istifham harfidir. Ayetteki istifham gerçek manada soru olmayıp, tevbih ve kınama amaçlı haber cümlesi olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

Ayrıca ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması sebebiyle istifhamda, tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haberî isnad yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır. Şart ve cevap fiilleri mazi sıygada gelmiştir.

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)

Ayetteki  اَلَمْ يَأْتِكُمْ  soru cümlesi, cevap beklenen bir soru cümlesi değil, ateşe müstahak olan kâfirleri azarlamak ve kınamak içindir. Böylece maruz kalacakları fiziki acının yanında pişmanlıkları katbekat artarak psikolojik olarak da acı çekecekler ve ateşi gerçekten hak ettiklerini anlayacaklardır. Cevap beklenen bir soru olmamasına rağmen sonraki ayette قَالُوا بَلٰى قَدْ جَٓاءَنَا نَذ۪يرٌ  (Evet, doğrusu bizi uyaran bir peygamber gelmişti.) şeklinde cevap vermeleri, suçlarını itiraf etmeleri kabilindendir. (Tahir Taşdelen, Mülk Suresi’nin Edebi Tahlili Ve Türkçe Kur’an Mealine Yansıması)

Her bir grup atıldıkça her defasında onlara, onun muhafızları, yukarıdaki sûrede "Onun başında iri gövdeli, sert tabiatlı, Allah'ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır." (Tahrim, 66/6) ayetinde de tavsif edildiği gibi gardiyanları, zebâni melekler sert sert azarlarlar ve hakaret ederek sorarlar. Size bir uyarıcı gelmedi mi? Bu dehşeti haber verip gocunduracak bir peygamber, korkutucu bir elçi, bir delil gelmedi mi ki siz buraya geldiniz? ["Biz bir peygamber göndermedikçe kimseye azap edecek değiliz."] (İsrâ, 17/15) âyetinde ifade edildiği gibi Allah Teâlâ bir Resul göndermedikçe azab etmez. (Elmalılı)