Mülk Sûresi 9. Ayet

قَالُوا بَلٰى قَدْ جَٓاءَنَا نَذ۪يرٌ فَكَذَّبْنَا وَقُلْنَا مَا نَزَّلَ اللّٰهُ مِنْ شَيْءٍۚ اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ كَب۪يرٍ  ...

Onlar da şöyle derler: “Evet, bize bir uyarıcı gelmişti. Fakat biz onu yalanlamış ve ‘Allah hiçbir şey indirmemiştir. Siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz’ demiştik.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالُوا dediler ق و ل
2 بَلَىٰ evet
3 قَدْ andolsun
4 جَاءَنَا bize geldi ج ي ا
5 نَذِيرٌ uyarıcı ن ذ ر
6 فَكَذَّبْنَا ama biz yalanladık ك ذ ب
7 وَقُلْنَا ve dedik ki ق و ل
8 مَا
9 نَزَّلَ indirmedi ن ز ل
10 اللَّهُ Allah
11 مِنْ hiçbir
12 شَيْءٍ şey ش ي ا
13 إِنْ hayır
14 أَنْتُمْ siz
15 إِلَّا ancak
16 فِي içindesiniz
17 ضَلَالٍ bir sapıklık ض ل ل
18 كَبِيرٍ büyük ك ب ر
 

Bazı âhiret sahnelerini tasvir eden bu âyetler, kimlerin daha güzel davranacağını sınamak için ölümün ve hayatın yaratıldığını ifade eden 2. âyetle irtibatı olup, bu dünyada Allah’a isyan edenlerin öte dünyada çekecekleri cezayı, O’na karşı saygılı olup günah işlemekten korunanların elde edecekleri ödülleri açıklamaktadır. 6-8. âyetlerdeki tasvirler cezanın ne derece şiddetli olduğunu daha iyi hissettirme amacına yöneliktir. 8. âyette “uyarıcı” diye çevirdiğimiz nezîrden maksat peygamberdir (İbn Âşûr, XXIX, 25). Âyette dünyada peygamberin çağrısına ve uyarılarına kulak tıkayıp inkâr ve isyanlarını sürdürmekte direnenlere, yarın kıyamet gününde, “Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?” diye sorulacağını bildiren ifade aslında yaşayanlar için bir uyarıdır. 9-11. âyetler o gün iş işten geçtikten sonra değil, fakat bugün fırsat eldeyken o uyarıya kulak vermek, yani peygamberi tanımak, ayrıca Allah’ın insanlığa büyük lutfu olan aklı ve diğer bilgi imkânlarını da kullanarak hak ve hidayet yolunu bulmak gerektiğine, ebedî kurtuluşun ancak bu sayede kazanılabileceğine işaret etmektedir. 12. âyet ise müminlerin nâil olacağı uhrevî mutluluğun veciz bir özetidir.

Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 419
 

قَالُوا بَلٰى قَدْ جَٓاءَنَا نَذ۪يرٌ فَكَذَّبْنَا وَقُلْنَا مَا نَزَّلَ اللّٰهُ مِنْ شَيْءٍۚ 


Fiil cümlesidir.  قَالُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

بَلٰى  nefyi iptal için gelen cevap harfidir.  بَلٰى , soru olumsuz cevap olumlu olduğunda cevap cümlesinin başına getirilen tasdik edatıdır. Yani olumsuz soruya verilen olumlu cevaba has bir edattır ve olumsuz soru cümleleri ile olumsuz cümlelerin anlamını olumluya çevirir. (Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler (Doktora Tezi) Abdullah Hacıbekiroğlu)  

Mekulü’l-kavl cümlesi  قَدْ جَٓاءَنَا نَذ۪يرٌ ‘dir.  قَالُوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.  جَٓاءَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. نَذ۪يرٌ  fail olup lafzen merfudur.

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

كَذَّبْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قُلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavli  مَا نَزَّلَ اللّٰهُ ‘dir.  قُلْنَا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  نَزَّلَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.  مِنْ  harf-i ceri zaiddir.  شَيْءٍ  lafzen mecrur, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

نَزَّلَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi  نزل ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.


 اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ كَب۪يرٍ

 

اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Munfasıl zamir  اَنْتُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  اِلَّا  hasr edatıdır.  ف۪ي ضَلَالٍ  car mecruru mahzuf habere mütealliktir. كَب۪يرٍ  kelimesi  ضَلَالٍ ‘in sıfatı olup kesra ile mecrurdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

قَالُوا بَلٰى قَدْ جَٓاءَنَا نَذ۪يرٌ فَكَذَّبْنَا وَقُلْنَا مَا نَزَّلَ اللّٰهُ مِنْ شَيْءٍۚ 


Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

بَلٰى  cevap harfi, menfi sözü iptal içindir. 

قَالُوا  fiilinin mekulü’l-kavli olan  قَدْ جَٓاءَنَا نَذ۪يرٌ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.  قَدْ  tahkik harfiyle tekid edilmiştir.

Aynı üslupta gelen  فَكَذَّبْنَا  ve  قُلْنَا مَا نَزَّلَ اللّٰهُ مِنْ شَيْءٍۚ  cümleleri atıf harfi  وَ ‘la mekulü’l-kavle atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

قُلْنَا  fiilinin mekulü’l-kavli olan  مَا نَزَّلَ اللّٰهُ مِنْ شَيْءٍۚ  cümlesi, menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. 

Cehennemliklerin itiraf sadedindeki sözlerinde, lafza-i celâli zikretmeleri, sözlerini  قَدْ  ve zaid harfle tekid etmeleri pişmanlıklarını göstermektedir.

مِنْ شَيْءٍ ‘deki  مِنْ  harfi zaiddir.

Mef’ûl olan  شَيْءٍۚ ‘deki nekrelik kıllet ve nev ifade eder.

قَالُوا - قُلْنَا  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Cehennem ehlinin bu sözleri, meleklerin sorusuna cevap değil, sadece suçlarını itiraf etmelerinden ibarettir. Çünkü melekler onların neden ateşe atılacaklarını bilirler. Bu nedenle istifham üslubu muktezâ-i hale uygun olarak azarlama manasına delalet etmektedir. Ancak ayette cehennem ehlinin dilinden anlatılan haber cümleleri, muktezâ-i zâhirin dışına çıkılarak tekidli getirilmiştir. Sanki muhatap verilen haberin doğruluğundan şüphe duyuyor ya da inkâr ediyormuş gibi  اَلَمْ يَأْتِكُمْ نَذ۪يرٌ  sorusuna  بلى  demek yeterli iken, قَدْ جَٓاءَنَا نَذ۪يرٌ  cümlesiyle cevap pekiştirilmiş, ayrıca  قَدْ  harfiyle ifadenin daha da pekişmesi sağlanmıştır. (Tahir Taşdelen, Mülk Suresi’nin Edebi Tahlili Ve Türkçe Kur’an Mealine Yansıması)

Ayetteki gelmek eyleminin farklı fiillerle kullanılması da dikkat çekmektedir. Fâzıl Sâlih es-Sâmirrâî  أتى  ve  جاء  fiilleri arasındaki farkı, konuyla ilgili birçok ayeti tahlîl ettikten sonra şöyle açıklamaktadır: Bu ayetlerdeki kullanımlardan anlaşılmaktadır ki  جاء  fiili daha zor, ağır ve meşakkatli durumlarda kullanılırken,  أتى  fiili daha kolay, sade ve rahat durumlarda kullanılmıştır. İki fiil arasındaki anlam farkı açısından değerlendirildiğinde ise cehennemliklerin ne kadar zor ve sıkıntılı bir durumda olduklarını göstermek amacıyla da zikir üslûbunun tercih edilmiş olması muhtemeldir. (Tahir Taşdelen, Mülk Suresi’nin Edebi Tahlili Ve Türkçe Kur’an Mealine Yansıması)


 اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ كَب۪يرٍ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Kasrla tekid edilmiş isim cümlesidir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. Nefy harfi  اِنْ  ve istisna edatı  اِلَّا  ile oluşan kasr, cümleyi tekid etmiş ve cümle olumlu mana kazanmıştır. Mübteda ve haber arasındaki kasr, kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır.

Buradaki kasr, kasr-ı izâfî’nin kalb türüne girmekte olup mevsûfun sıfata tahsisiyle yapılmıştır. Fahreddîn er-Râzî, ayeti  اَنَّ اَلْكُفَّارَ لِمَا قَالُوا ذَلِكَ اَلْكَلاَمُ قَالَتْ اَلْخَزَنَةُ لَهُمْ اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ كَب۪يرٍ  (Kâfirler bu sözü  söylediklerinde cehennem bekçileri de onlara “Siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz.) dedi. şeklinde takdir ederek, bu sözün cehennemde görevli meleklerin sözü olduğuna dikkat çekmiştir. (Tahir Taşdelen, Mülk Sûresi’nin Edebî Tahlîli Ve Türkçe Kur’ân Meâline Yansıması, Âşûr)

Bu cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  ف۪ي ضَلَالٍ كَب۪يرٍ  car mecruru, mübtedanın mahzuf haberine mütealliktir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

لَف۪ي ضَلَالٍ  ibaresindeki  ف۪ي  harfinde tebe-i istiare vardır. Bilindiği gibi  فِی  harfi zarfiye manası içerir. Ayette sapkınlık, içi olan bir şeye benzetilerek istiare yapılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır. Bu istiareyle durumun şiddeti, dalaletin kapalı bir mekân gibi tamamen kuşattığı ifade edilerek vurgulanmıştır.

ضَلَالٍ ‘deki tenvin kesret, nev ve tahkir ifade eder.

Sıfat-ı müşebbehe kalıbında gelerek mübalağa ifade eden  كَب۪يرٍ  kelimesi  ضَلَالٍ  için sıfattır. Sıfatlar anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. Sıfat-ı müşebbehe kalıbı, bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

ضَلَالٍ  ve  فَكَذَّبْنَا  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.