اَلْحَٓاقَّةُۙ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | الْحَاقَّةُ | gerçekleşen |
|
Burada üç kez tekrarlanan hâkka kelimesi, hak kelimesinden türemiş bir isimdir. Hak ise sözlükte, “gerçek, sabit ve doğru olmak, gerekmek; bir şeyi gerçekleştirmek; bir şeyi kesin olarak bilmek” gibi mânalara gelmektedir. İsim olarak “gerçek, sabit, doğru, varlığı kesin olan şey” anlamlarında kullanılan hak kelimesi genellikle bâtılın zıddı olarak gösterilmiştir (bilgi için bk. Mustafa Çağrıcı, “Hak”, DİA, XV, 137). Kıyamet kesin olarak gerçekleşeceği ve bu sayede insanlar dünyada yapıp ettiklerinin gerçek değerini kavrayacakları ve sonuçlarını görecekleri için ona da “Hâkka” ismi verilmiştir. Sûrenin ilk üç âyeti gerek üslûp gerekse anlam olarak kıyamet olayının büyüklüğüne ve şiddetine işaret ettiği gibi ne zaman meydana geleceğinin bilinemeyeceğini de göstermektedir.
Müfessirlerin büyük çoğunluğu hâkka kelimesine “kıyamet” anlamı vermiş olmakla birlikte bu âyetlerin ardından dünyada azaba uğramış kavimlerin anılmasından hareketle hâkka kelimesinden, Hz. Peygamber’e isyan eden Kureyş’in başına gelecek olan ağır yenilgiye dikkat çekildiği görüşünde olanlar da vardır (Ateş, X, 36).
اَلْحَٓاقَّةُۙ
İsim cümlesidir. اَلْحَٓاقَّةُۙ mübteda olup lafzen merfûdur. اَلْحَٓاقَّةُۙ kelimesi, sülâsi mücerredi حقق olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَلْحَٓاقَّةُۙ
Ayette hüsn-i ibtida ve berâat-i istihlâl sanatları vardır. Lafzen, üsluben ve manen konuya güzel bir giriş yapılmıştır.
Kelama en güzel giriş şekillerinden biri de kelamın konusuyla alakalı bir şeyle başlamaktır. Böylece kelamın maksadına işaret edilmiş olur. Surenin bu ilk ayeti berâat-i istihlâl sanatının güzel bir örneğidir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)
Ayet ibtidaiyye olarak gelmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu (sabit olması) veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اَلْحَٓاقَّةُ mübtedadır. 2.ayetteki مَا الْحَٓاقَّةُ cümlesi haberdir.
Surenin bu sözle açılması müşrikler için bir tehdittir. (Âşûr)
اَلْحَٓاقَّةُۙ [Mutlaka gerçekleşecek!] (olan,) vukuu gerekli ve gelişi kesin olan kıyamettir ki mutlaka kopacaktır; onun kopacak oluşunda hiçbir şüphe yoktur. Veya kesinlikle gerçekleşecek olan hesap, sevap, ceza gibi işlerin olduğu gündür. Yahut işlerin gerçek veçhesiyle tanınıp bilineceği gündür. Bu üçüncü ihtimale göre kelime, ﻻ أحِقٌُ هذا (Ben onun hakikatini bilmiyorum.) sözünden alınmış; fiil normalde ehline ait olmakla birlikte kıyamete ait kılınmıştır. (Keşşâf)
Hakka, kıyamet, yahut vaki olacağı sabit ve geleceği, zorunlu olan hadise yahut hesap, sevap ve ceza gibi hakikatlerin gerçekleşeceği hadise yahut gerçeklerin anlaşılacağı hadise demektir. (Ebüssuûd)
Bu mübarek sure, bir gün mutlaka gerçekleşecek olan kıyameti haber vererek başlıyor.
Semud ve Âd kavimlerinin, bir gün mutlaka gerçekleşecek olan kıyameti yalanladıkları için Allah Teâlâ tarafından korkunç azaplarla cezalandırıldıkları haber veriliyor. Korkunç çığlık ve aralıksız esen uğultulu soğuk rüzgarın bu kavimleri helak ettiği ve onlardan kurtulan olmadığı beyan ediliyor.
Firavun'un ve ondan önceki kavimlerin de hep aynı hatayı işledikleri ve bu yüzden de helak edildikleri haber veriliyor.
Sure-i celilede kıyametin dehşetli sahneleri ve o zorlu günden sonra hesap verme anı tasvir ediliyor. Amelleri salih olanların cennete konulup nimetlere erdirileceği, inkârcıların ise cehenneme atılacakları ve orada işkencelere tabi olacakları ifade buyuruluyor.
Sure-i celilede bundan sonra Allah Teâlâ, Hazret-i Muhammed (sav)’ in hak peygamber olduğunu yeminle beyan ediyor ve Kur'an'ın kendisi tarafından indirildiğini haber veriyor. Kur'an'ın kâfirler için de bir pişmanlık kaynağı olduğu beyan ediliyor ve sure-i celile, ["Öyle ise ey Peygamber, yüce rabbinin adını tesbih et."] ayetiyle sona eriyor. (Taberî)