اِنَّهُ كَانَ لَا يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ الْعَظ۪يمِۙ
Müfessirler “Sonra da onu yetmiş arşın uzunluğunda bir zincire dizin!” meâlindeki ifadede geçen sayıyı çokluktan kinaye olarak yorumlamışlardır (bk. Râzî, XXX, 114). Âhiret hayatı gayb âleminden olduğu için Allah orası ile ilgili bilgileri dünyadaki kullarına temsilî olarak anlatmaktadır. Râzî, bunun benzeri başka bir âyetin (bk. İbrâhim 14/49) tefsirinde bu tür ifadelerin, günahkârların kendi eylem ve eğilimlerini, sonuç olarak öte dünyada topluca içine düşecekleri genel umutsuzluğu dile getiren bir mecaz olduğunu belirtmiştir (XIX, 148; ayrıca bk. Esed, II, 512). 33-34. âyetler günahkârın zincire vurulmasının sebebini açıklamaktadır ki o da Allah’a inanmaması ve yoksula yedirmeyi teşvik etmemesi, yani bencil duygularını aşarak başkalarının sıkıntılarını paylaşma olgunluğunu sergileyememesidir. Yoksulu gözetme konusundaki duyarsızlığın, kişinin zincirlere vurulmasının ana sebeplerinden biri olarak Allah’a inançsızlığın hemen ardından zikredilmesi, İslâm’ın yoksullukla mücadeleye, paylaşmaya, sosyal adalete verdiği önemi gösterir. 35. âyet, inkârcılara âhirette yardım veya şefaat edecek hiç kimsenin bulunmayacağına, dünyada kendilerine yardım edip menfaat sağlayan dostların da kendileri için hiçbir şey yapamayacaklarına, bu sebeple dünyada yaptıklarına pişman olup ümitsizliğe kapılacaklarına işaret etmektedir.
“Yananların akıntısı” diye tercüme ettiğimiz 36. âyetteki gıslîn kelimesine müfessirler, “cehennemliklerin yediği bir bitki, en kötü yemek, cehennemliklerin yanan bedenlerinden akan akıntı” mânalarını vermişlerdir (bk. Şevkânî, V, 328). İbn Abbas gıslîn kelimesinin ne anlama geldiğini bilmediğini ifade etmiştir (bk. Râzî, XXX, 116). 36-37. âyetler dünyada Allah’a isyan edenlerin âhiretteki beslenmelerinin bile azap olduğunu göstermektedir.
اِنَّهُ كَانَ لَا يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ الْعَظ۪يمِۙ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. هُ muttasıl zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. كَانَ ‘nin dahil olduğu isim cümlesi, اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. كَانَ ’nin ismi, müstetir olup takdiri هُو ’dir. لَا يُؤْمِنُ cümlesi كَانَ ’nin haberi olarak mahallen mansubdur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يُؤْمِنُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. بِاللّٰهِ car mecruru يُؤْمِنُ fiiline mütealliktir. الْعَظ۪يمِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اِنَّهُ كَانَ لَا يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ الْعَظ۪يمِۙ
Ayet beyanî istînâf veya ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir.
اِنَّ ile tekit edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. اِنَّ ‘nin haberi, nakıs fiil كَانَ ’nin dahil olduğu sübut ifade eden isim cümlesi olan كَانَ لَا يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ الْعَظ۪يمِۙ , faide-i haber ibtidaî kelamdır. لَا يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ الْعَظ۪يمِۙ cümlesi, nakıs fiil كَانَ ’nin haberidir. Menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
كان ‘nin haberinin muzari fiil sıygasında cümle olarak gelmesi, hükmü takviye, istimrar ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari sıyga, anlama tecessüm anlamı katmıştır. Muzari fiil, bu özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Kur’an’da كان ’den sonra gelen muzari fiil, o eylemin çokluğuna ve devamlılığına işaret eder. (Şinkîtî, c. III, s. 363.)
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, اِنَّ ve isim cümlesi ile tekid edilen bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
بِاللّٰهِ car mecruru يُؤْمِنُ fiiline mütealliktir. الْعَظ۪يمِۙ , muzâfun ileyhtir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
الْعَظ۪يمِۙ , sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
اِنَّهُ (çünkü o) ifadesi istinaf yoluyla illet bildirmedir ki daha beliğdir. Adeta, “O neden böyle şiddetli bir azaba düçar kılındı?” diye sorulmakta ve bu soruya (Çünkü ulu Allah’a iman etmezdi) şeklinde cevap verilmektedir. (Keşşâf)
Ayette sanki, ”O ne yapmış ki bu şiddetli azapla azap ediliyor?" diye soruldu da şöyle cevap verildi: Yüce Allah'a inanmıyordu. Allah'ın büyüklükle, yücelikle nitelenmesi sadece O'nun büyüklüğe müstehak olduğunu bildirmek içindir. Büyüklüğü ve yüceliği kendisine nispet eden kişi, cezaların en büyüğünü haketmiştir. (Rûhu’l Beyân)