قَالَ اَلْقُواۚ فَلَمَّٓا اَلْقَوْا سَحَرُٓوا اَعْيُنَ النَّاسِ وَاسْتَرْهَبُوهُمْ وَجَٓاؤُ۫ بِسِحْرٍ عَظ۪يمٍ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قَالَ | dedi |
|
2 | أَلْقُوا | siz atın |
|
3 | فَلَمَّا | ne zaman ki |
|
4 | أَلْقَوْا | atınca |
|
5 | سَحَرُوا | büyülediler |
|
6 | أَعْيُنَ | gözlerini |
|
7 | النَّاسِ | insanların |
|
8 | وَاسْتَرْهَبُوهُمْ | ve onları ürküttüler |
|
9 | وَجَاءُوا | ve getirdiler |
|
10 | بِسِحْرٍ | bir büyü |
|
11 | عَظِيمٍ | büyük |
|
Gösteri alanına, sihir aletleri olan sopaları ve ipleriyle gelen sihirbazlar, ustalıklarına güvendikleri ve kazanacaklarından emin oldukları için, gösteriye kimin önce başlayacağı hususundaki seçme hakkını, kendileri gibi bir sihirbaz olduğunu düşündükleri Hz. Mûsâ’ya bıraktılar. Buna karşılık Mûsâ’nın “Siz atın” şeklinde kesin bir cevapla mukabele etmesi de onun Allah’ın izniyle başarılı olacağına güvendiğini göstermektedir.
Bazı tefsirlerde ve kısas-ı enbiyâ kitaplarında büyücülerin sayıları hakkında, 72 ile 200 küsur bin arasında değişen rakamlar verilmekteyse de İbn Atıyye’nin de ifade ettiği gibi (VII, 131) bu açıklamaların hepsi dayanaksızdır. Bununla birlikte 112. âyet sihirbazların sayılarının çokluğuna işaret etmektedir.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 569-570
قَالَ اَلْقُواۚ فَلَمَّٓا اَلْقَوْا سَحَرُٓوا اَعْيُنَ النَّاسِ وَاسْتَرْهَبُوهُمْ وَجَٓاؤُ۫ بِسِحْرٍ عَظ۪يمٍ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
Mekulü’l-kavli, اَلْقُوا’dur. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.
اَلْقُوا fiili نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اَلْقُوا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
İf’al babındandır. Sülâsîsi لقي ’dir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
فَ atıf harfidir. لَمَّٓا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.
اَلْقَوْا ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَلْقَوْا şart fiili olup mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.
Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.
فَ : Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Şartın cevabı سَحَرُٓوا اَعْيُنَ النَّاسِ’dir. سَحَرُٓوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اَعْيُنَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. النَّاسِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اسْتَرْهَبُوهُمْ cümlesi atıf harfi وَ ’la سَحَرُٓوا’ye matuftur. اسْتَرْهَبُوهُمْ damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
جَٓاؤُ۫ بِسِحْرٍ عَظ۪يمٍ cümlesi atıf harfi وَ ’la سَحَرُٓوا ‘ye matuftur. جَٓاؤُ۫ damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
بِسِحْرٍ car mecruru جَٓاؤُ۫ fiiline müteallıktır. عَظ۪يمٍ kelimesi سِحْرٍ’ın sıfatıdır.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı na’t (النَّعَتُ)’dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut (المَنْعُوتُ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır:
1. Hakiki sıfat
2. Sebebi sıfat
Hakiki Sıfat:
1. Müfred olan sıfatlar
2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred Olan Sıfatlar:
Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Sıfat mevsufuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Not: Gayr-ı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle Olan Sıfatlar:
Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar.
Not: Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. Burada hakiki - müfred olan sıfat şeklinde gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اسْتَرْهَبُوهُمْ fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil istif’âl babındandır. Sülâsîsi رهب ’dir.
Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar.قَالَ اَلْقُواۚ فَلَمَّٓا اَلْقَوْا سَحَرُٓوا اَعْيُنَ النَّاسِ وَاسْتَرْهَبُوهُمْ وَجَٓاؤُ۫ بِسِحْرٍ عَظ۪يمٍ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Müspet mazi fiil sıygasındaki قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
فَ atıf harfidir. Ayet şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi aynı zamanda muzâfun ileyh olan اَلْقَوْا cümlesidir ve müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cevap cümlesi olan سَحَرُٓوا اَعْيُنَ النَّاسِ, müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Aynı üslupta gelen وَاسْتَرْهَبُوهُمْ ve وَجَٓاؤُ۫ بِسِحْرٍ عَظ۪يمٍ cümleleri şartın cevabına tezâyüf sebebiyle atfedilmiştir.
اَلْقُواۚ - اَلْقَوْا kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
سِحْرٍ kelimesindeki nekrelik tazim içindir. Arkadan gelen عَظ۪يمٍ sıfatı da bu manayı tekid eder.
فَلَمّا ألْقَوْا cümlesi îcaz için hazfedilmiş ve فَألْقَوْا şeklinde takdir edilen bir cümleye matuftur. Çünkü فَلَمّا ألْقَوْا sözü bu mahzufa delalet eder. Açıkça anlaşıldığı için mef’ûlun bih mahzuftur. (Âşûr)
سَحَرُوا أعْيُنَ النّاسِ [İnsanların gözlerini büyülediler] cümlesinin manası: “Attıkları şeyin hayal ettirmesi ve göz bağlayıcılığı dolayısıyla sihir onları etkiledi.” şeklindedir. (Âşûr)
الِاسْتِرْهابُ korkutmak istemektir. Yani onlar izleyenleri korkutarak etkisi altına alan başka şeylerle de sihri desteklemişlerdir. Böylece kalplerindeki hayaller daha fazla yerleşmiş, kök salmıştır. Bunlar; خُذُوا حِذْرَكم، وحاذِرُوا، ولا تَقْتَرِبُوا، وسَيَقَعُ شَيْءٌ عَظِيمٌ، وسَيَحْضُرُ كَبِيرُ السَّحَرَةِ veya dedikodular, çığlıklar ve gariplikler gibi korkunç şeylerin olacağını vehmettiren sözler ve fiillerdir. (Âşûr)
اسْتَرْهَبُوهم kelimesinin başındaki س ve ت harfleri tekid içindir. Yani اسْتَكْبَرَ واسْتَجابَ fiillerindeki gibi onları şiddetle korkut demektir. (Âşûr)
Sihrin azim olmakla vasıflanması, sihirbazların yaptığı en büyük sihirlerden biri olması dolayısıyladır. Çünkü ülkede yayılmış olarak farklı yerlerde bulunan sihirbazlar bir araya toplanmış ve gizli sanrılarla sebepleri halktan gizli olan büyük bir sihir yapmışlardır. (Âşûr)