A'râf Sûresi 12. Ayet

قَالَ مَا مَنَعَكَ اَلَّا تَسْجُدَ اِذْ اَمَرْتُكَۜ قَالَ اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْهُۚ خَلَقْتَن۪ي مِنْ نَارٍ وَخَلَقْتَهُ مِنْ ط۪ينٍ  ...

Allah, “Sana emrettiğim zaman seni saygı ile eğilmekten ne alıkoydu?” dedi. (O da) “Ben ondan hayırlıyım. Çünkü beni ateşten yarattın. Onu ise çamurdan yarattın” dedi.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi ق و ل
2 مَا nedir?
3 مَنَعَكَ seni alıkoyan م ن ع
4 أَلَّا
5 تَسْجُدَ secde etmekten س ج د
6 إِذْ zaman
7 أَمَرْتُكَ sana emrettiğim ا م ر
8 قَالَ dedi ق و ل
9 أَنَا ben
10 خَيْرٌ hayırlıyım خ ي ر
11 مِنْهُ ondan
12 خَلَقْتَنِي beni yarattın خ ل ق
13 مِنْ
14 نَارٍ ateşten ن و ر
15 وَخَلَقْتَهُ onu ise yarattın خ ل ق
16 مِنْ
17 طِينٍ çamurdan ط ي ن
 

Yüce Allah’ın, İblîs’i hemen rahmetinden kovmayıp isyan etmesinin sebebini sorması, savunmayı herkes için bir hak olarak tanıdığını gösterir. İblîs, kendisinin ateşten, Âdem’in ise topraktan yaratıldığı, şu halde kendisinin ondan daha değerli olduğu şeklinde bir istidlâlde bulunmuşsa da, gerçekte birçok bakımdan isabetsiz olan (ayrıntısı için bk. Elmalılı, III, 2130-2134) bu gerekçe haklı görülmemiş ve İblîs bulunduğu makamdan kovulmuştur. Burada İblîs’in kibre kapıldığına ve bunun cezası olarak aşağılıklardan biri haline getirildiğine bilhassa dikkat çekilmektedir.

 Müfessirler, 13. âyetteki “in oradan!” ifadesiyle kastedilen yer konusunda farklı görüşler üzerinde durmuşlardır. İbn Abbas’a isnad edilen bir rivayete dayanılarak buranın cennet olduğu söylenmiştir. Daha güçlü bir görüşe göre orası semâdır. Burayı “melekler katı” diye anlayanlar da olmuştur (Râzî, XIV, 33; Şevkânî, II, 220).

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 506

 
Riyazus Salihin, 1850 Nolu Hadis
Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Melekler nûrdan, cinler kızıl ateşten, Âdem de size bildirilen şeyden (topraktan) yaratılmıştır.”
Müslim, Zühd 60. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, VI, 153, 168
 
 

قَالَ مَا مَنَعَكَ اَلَّا تَسْجُدَ اِذْ اَمَرْتُكَۜ


Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir. Mekulü’l-kavli,  مَا مَنَعَكَ’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

مَا  istifham ismidir. Mübteda olarak mahallen merfûdur.

مَنَعَكَ  fiili  مَا ’nın haberi olarak mahallen merfûdur.  مَنَعَكَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.

Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. 

اَنْ  masdar harfidir.  لَا  zaid harftir.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  مَنَعَ  fiilinin ikinci mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur. 

تَسْجُدَ  mansub muzari fiildir. Fail müstetir olup takdiri  أنت ’dir.

اِذْ  zaman zarfı  تَسْجُدَ  fiiline müteallıktır.  اَمَرْتُكَ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اَمَرْتُكَ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُ  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.


 قَالَ اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْهُۚ

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو’dir. Mekulü’l-kavli,  اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْهُ’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

Munfasıl zamir  اَنَا۬  mübteda olarak mahallen merfûdur.  خَيْرٌ  haber olup lafzen merfûdur.  مِنْهُ  car mecruru  خَيْرٌ ‘e müteallıktır. 

İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil  اَفْضَلُ  veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi  فُعْلَى  veznindedir. 

İsm-i tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh’’ denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır. 

خَيْرٌ  ve  شَرٌّ  kelimeleri Kur’an-ı Kerim’de umumiyetle ism-i tafdil manasında gelmiştir. Bunların asılları  اَخْيَرُ  ve  اَشْرَرُ  veznindedir. Çok kullanıldıklarından dolayı Arap dilbilgisinde bu şekilde gelmektedir. İsm-i tafdilin geliş şekilleri:

1. ال ’sız  مِنْ ’li gelir.  مِنْ  hazf edilebilir. Karşılaştırma içindir. “Daha” manası verir. Müfred müzekker olmalıdır.

2. ال ’lı gelir. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat 

olmalıdır (yani bir önceki kelimeye uymalıdır).

3. Marifeye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat olabilir (yani bir önceki kelimeye uymalıdır) veya müfred müzekker olabilir.

4. Nekreye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Müfred müzekker olmalıdır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


خَلَقْتَن۪ي مِنْ نَارٍ وَخَلَقْتَهُ مِنْ ط۪ينٍ

 

Fiil cümlesidir.  خَلَقْتَن۪ي  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur.

Sonundaki  ن۪  vikayedir. Mütekellim zamiri  ي  ise mef’ûlun bih olup mahallen mansubtur.

مِنْ نَارٍ  car mecruru  خَلَقْتَن۪ي  fiiline müteallıktır.

وَ  atıf harfidir.  خَلَقْتَهُ  sükun  üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. 

مِنْ ط۪ينٍ  car  mecruru  خَلَقْتَهُ  fiiline müteallıktır.

 

قَالَ مَا مَنَعَكَ اَلَّا تَسْجُدَ اِذْ اَمَرْتُكَۜ

 

İstînâfiyye olan ayetin ilk cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli ise istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen taaccüp ve kınama amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca mütekellim Allah Teâlâ olduğu için soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Masdar harfi  أنْ  ve akabindeki muzari fiil sıygasındaki  اَلَّا تَسْجُدَ اِذْ اَمَرْتُكَ  cümlesi, masdar teviliyle  مَنَعَكَ  fiilinin ikinci mef’ûlü konumundadır. Masdar-ı müevvel cümlesi zaid  لا  ile tekid edilmiş faide-i haber talebî kelamdır.

Mazi fiil sıygasında gelen  اَمَرْتُكَ  cümlesi zaman zarfı  اِذْ  için muzâfun ileyhtir.

Bu ayette, önceki ayetteki azamet zamirinden gaib zamirine iltifat vardır.

Şayet “Neden onu secdeden alıkoyan şeyin ne olduğunu sormuştur, onu zaten biliyor değil midir?” dersen şöyle derim: Bunu, onu kınamak ve inatçılığını, küfrünü, kibrini, aslı ile iftihar edişini, Âdem’in aslını küçük görüşünü, Rabbinin emrine muhalefet etmiş olduğunu, faziletçe daha üstün olanın altta olana secde etmesinin yanlış olduğunu düşünmekle kendisine verilmiş ilâhî emrin kendisi için vâcip olmadığına inandığını göstermek için söylemiştir. (Keşşâf)


 قَالَ اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْهُۚ

 

Beyanî istînâf olan cümle fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemal-i ittisâldir.  Müspet  mazi fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır. İblisin sözleri kizbî haberdir. 

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli  اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْهُۚ  ise sübut ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir. Mübteda  ve haberden müteşekkil, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

 

 خَلَقْتَن۪ي مِنْ نَارٍ وَخَلَقْتَهُ مِنْ ط۪ينٍ

 

Fasılla gelen cümle, beyanî istînâftır. Fasıl sebebi şibh-i kemal-i ittisâldir. Veya cümle ta’liliyedir. Müspet mazi fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْهُۚ خَلَقْتَن۪ي مِنْ نَارٍ وَخَلَقْتَهُ مِنْ ط۪ينٍ [“Ben ondan hayırlıyım. Çünkü beni ateşten yarattın. Onu ise çamurdan yarattın.” dedi.] ifadesinde cem’ ma’at-tefrîk sanatı vardır. Aynı üsluptaki  وَخَلَقْتَهُ مِنْ ط۪ينٍ  cümlesi  وَ ’la makabline atfedilmiştir.

Cem’ ma’at-tefrîk: Önce iki şey bir hükümde birleştirilir, sonra farklılıkları zikredilir (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

İblisin kıyası yanlıştır. Ateş ile toprak arasındaki üstünlüğü neye göre yapmıştır? Kibir; başkasını küçük görmektir.

خَلَقْتَن۪ي مِنْ نَارٍ  ve خَلَقْتَهُ مِنْ ط۪ينٍ  cümleleri arasında mukabele,  نَارٍ - ط۪ينٍ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

قَالَ - خَلَقْتَ  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

Şayet “ İblis’in ‘seni alıkoyan nedir?’ şeklindeki soruya cevap olarak ‘Çünkü ben ondan daha hayırlıyım.’ şeklinde cevap vermesi nasıl söz konusu olabilir? Zira bu soruya cevap olarak, ‘Beni falan şey alıkoydu.’ demesi gerekmez miydi?” dersen, şöyle derim: Aslında “Ben ondan daha hayırlıyım.” sözüyle yeni bir anlatım başlamıştır yani bu, o soruya cevap değildir ve bu anlatımda İblis kendisinin Âdem’den daha üstün olduğunu bildirmekte ve bu üstünlüğün nedenini ifade etmektedir ki bu da onun aslının ateş, Âdem’in aslının ise çamur olmasıdır. Bu ifadeden, hem o sorunun cevabı hem de daha fazlası anlaşılmaktadır yani emri yadırgamakta ve kendisi gibi bir varlığın Âdem gibi bir varlığa secde etmekle memur olmasını uzak görmektedir. Adeta “Bu sıfatlara sahip birine böyle bir emir vermek olacak şey değil!” demiş olmaktadır. (Keşşâf)

Bu olay hikâye edilirken değişik ibarelerin kullanılmasından anlaşıldığına göre melûn İblis, bir günah içinde üç hata işlemiştir. Şöyle ki:

1. Emre muhalefet etmek,

2. Cemaatten ayrılmak ve Allah Teâlâ'ya çok yakın melekler sınıfı içinde olmaktan kaçınmak,

3. Büyüklük taslayıp Âdem'i tahkir etmek.

İblis, o zaman bunların her biri için kınanmıştır; ancak her hikaye edilişte, başka biri zikredilmiştir.

Her yerde hepsinin zikredilmemesi, kınanması için her birinin yeterli ve onun yaptığının batıl olduğunu göstermek içindir.

İblis'in kınanmasının hikâye edilmesi, Bakara, İsra, Kehf, Tâ-Hâ Surelerinde hiç zikredilmemiştir. (Ebüssuûd)

Bundan anlaşılır ki alim geçinenlerin bir çoğunda görülebilen sadece maddeye yöneliş (maddecilik) İblis’in mesleklerinden bir meslektir. İşte yukarıda işaret edildiği üzere bu yanlış görüşüyledir ki İblis, “Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.” küçük önermesi altında; “Ateş çamurdan üstündür, üstün olandan yaratılan da üstündür.” diye iki gizli büyük önermeye işaret ederek, bunları birer açık gerçek ve müselleme (yardımcı teorem) gibi varsaymış ve bundan “Ben ondan daha hayırlıyım.” sonucunu çıkarmak istemiştir. Oysa ikinci önerme toptan doğru olmadığı gibi birinci önerme de mutlak olarak doğru değildir. Gerçekte genellikle yaratılış bakımından ikisi de mahluk olmak ve yaratıcının hükmüne mahkum bulunmak bakımından eşit olduktan başka özellik bakımından da toprağa mahsus özellikler, ateşe mahsus özelliklerden daha kapsamlı ve üstündür. Hele ahlakî bir temsil ile düşünüldüğü zaman ateşin hafifliğine, hiddet ve şiddetine, telaş ve ızdırabına, kibire eğilimli ve yayılmacı olmasına karşılık toprağın vakar ve sakinliği, sabır ve dayanıklılığı, sebatı, yumuşaklığı, haya ve cömertliği, seçkinlik ve olgunlaşma yeteneği ne kadar yüksektir. İblis gerek bilgi edinme noksanlığından, gerek anlayışındaki bozukluktan yani bilgiyi haktan değil nefsinden almak davasında bulunduğundan dolayı bunda da yanlışa düşmüştür. Ve yine bu yanlış iledir ki Âdem’i sırf çamur, kendisini sırf bir ateş seviyesinde mukayese etmiş, çamurdan yaratılan Âdem’in Allah’ın seçkin kılması ile çamurdan büsbütün başka şerefli bir duruma yükseleceğini, kendisinin de ateşten büsbütün başka bir lanete uğrayacağını anlayamamıştır. (Elmalılı)