A'râf Sûresi 171. Ayet

وَاِذْ نَتَقْنَا الْجَبَلَ فَوْقَهُمْ كَاَنَّهُ ظُلَّةٌ وَظَنُّٓوا اَنَّهُ وَاقِعٌ بِهِمْۚ خُذُوا مَٓا اٰتَيْنَاكُمْ بِقُوَّةٍ وَاذْكُرُوا مَا ف۪يهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ۟  ...

Hani dağı sanki bir gölgelikmiş gibi onların üstüne kaldırmıştık da üzerlerine düşecek sanmışlardı. (Onlara:) “Size verdiğimiz Kitab’a sımsıkı sarılın ve onun içindekileri hatırlayın ki, Allah’a karşı gelmekten sakınasınız” demiştik.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذْ hani
2 نَتَقْنَا kaldırmıştık ن ت ق
3 الْجَبَلَ dağı ج ب ل
4 فَوْقَهُمْ üzerlerine ف و ق
5 كَأَنَّهُ sanki gibi
6 ظُلَّةٌ bir gölge ظ ل ل
7 وَظَنُّوا ve sanmışlardı ظ ن ن
8 أَنَّهُ onlar şüphesiz
9 وَاقِعٌ üstlerine düşecek و ق ع
10 بِهِمْ onların
11 خُذُوا tutun ا خ ذ
12 مَا şeyi (Kitabı)
13 اتَيْنَاكُمْ size verdiğim ا ت ي
14 بِقُوَّةٍ kuvvetle ق و ي
15 وَاذْكُرُوا ve hatırlayın ذ ك ر
16 مَا olanı
17 فِيهِ içinde
18 لَعَلَّكُمْ belki
19 تَتَّقُونَ korunursunuz و ق ي
 
Burada da İsrâiloğulları’nın vaktiyle Hz. Mûsâ döneminde bile kendi kutsal kitaplarına bağlanıp buyruklarını yerine getirmede isteksiz davrandıkları, şuur ve vicdanlarını harekete geçirmek üzere mûcizevî bir şekilde dağın, onların tepesine kaldırıldığı bildirilmektedir (bilgi için bk. Bakara 2/63).

Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 622
 

وَاِذْ نَتَقْنَا الْجَبَلَ فَوْقَهُمْ كَاَنَّهُ ظُلَّةٌ وَظَنُّٓوا اَنَّهُ وَاقِعٌ بِهِمْۚ

 

اِذْ  zaman zarfı, mahzuf olan  اذكر  fiiline müteallıktır.  نَتَقْنَا  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

نَتَقْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

الْجَبَلَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

فَوْقَهُمْ  mekân zarfı  نَتَقْنَا  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  هُمُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

كَاَنَّهُ ظُلَّةٌ  cümlesi  الْجَبَلَ ‘nin hali olarak mahallen mansubtur.

كَاَنَّ  kelimesi  اِنَّ  gibi isim cümlesinin başına gelir. İsmini nasb haberini ref yapar. هُ muttasıl zamiri  كَاَنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubtur.

ظُلَّةٌ  kelimesi  كَاَنَّ ‘nin haberi olup lafzen merfûdur.

ظَنُّٓوا اَنَّهُ وَاقِعٌ بِهِمْ  cümlesi  atıf harfi  وَ ’la  نَتَقْنَا  fiiline matuftur.  ظَنُّٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اَنَّ  ve masdar-ı müevvel,  ظَنُّٓوا  fiilinin iki mef’ûlu yerinde olarak mahallen mansubtur.

اَنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

هُ  muttasıl zamiri  إِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.  وَاقِعٌ  kelimesi  إِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.

بِهِمْ  car mecruru  وَاقِعٌ  ‘e müteallıktır.

وَاقِعٌ  kelimesi sülâsî mücerred olan  وقع  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


خُذُوا مَٓا اٰتَيْنَاكُمْ بِقُوَّةٍ وَاذْكُرُوا مَا ف۪يهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ۟

 

Fiil cümlesidir. خُذُو  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Müşterek ism-i mevsûl  مَٓا , mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası  اٰتَيْنَاكُمْ  ‘dur. Îrabtan mahalli yoktur.

اٰتَيْنَاكُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نا  fail olarak mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

بِقُوَّةٍ  car mecruru hitap zamirinin haline müteallıktır. Yani  مجدّين أو مجتهدين (Çalışarak veya ictihad ederek.) demektir.

وَ  atıf harfidir.  اذْكُرُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Müşterek ism-i mevsûl  مَٓا , mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  ف۪يهِ  car mecruru mahzuf sılaya müteallıktır. 

لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir.  إنّ  gibi ismini nasb haberini ref eder.

كُمْ  muttasıl zamiri,  لَعَلَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.  تَتَّقُونَ  fiili  لَعَلَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

تَتَّقُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

تَتَّقُونَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil, iftiâl babındadır. Sülâsîsi  وقي  ’dır. Bu bab fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar. Burada gayret ve devamlılık manası kazandırmıştır.

a)  İftial babının fael fiili  ص ض ط ظ  olursa iftial babının  ت  si  ط  harfine çevrilir.

b)  İftial babının fael fiili  د ذ ز  olursa iftial babının  ت  si  د  harfine çevrilir.

c)  İftial babının fael fiili  و ي ث  olursa fael fiili  ت  harfine çevrilir.

Takva; günahlara devam etmeyi ve yaptığı ibadetlerle aldanmayı bırakmaktır.

Müttaki; Hz. Muhammed Mustafa (sav)’in yoluna girip dünyayı arkasına atan, nefsini ihlas ve vefaya zorlayan, haram ve zulmü terk eden kimsedir. (Bk: Fahreddin er-Râzî, Tefsir-i kebir, Cilt:1, Sayfa:446) (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اٰتَيْنَاكُمْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi  اٰتَي dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zaman ve mekâna duhul, temkin (imkan sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

 

وَاِذْ نَتَقْنَا الْجَبَلَ فَوْقَهُمْ كَاَنَّهُ ظُلَّةٌ وَظَنُّٓوا اَنَّهُ وَاقِعٌ بِهِمْۚ 

 

وَ  atıf harfidir. Muzâfun ileyh olan  نَتَقْنَا الْجَبَلَ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

نَتَق  fiili aslında, bir şeyi yerinden söküp atmak demektir. O halde ayet "Biz o dağı kökünden söküp, onların üzerlerinde tuttuk" demektir. Bununla ilgili İbn Abbas, "sanki o bir tavan gibi" manasında olduğunu söylemiştir. (Ebüssuûd)

طور  yerine  الْجَبَلَ  kullanılmıştır. Kimileri dağın hakiki manada kullanıldığını, kimileri de mecazî olduğunu söylemiştir. Üzerlerine sanki dağ gibi bir bulut gelmiş ve onları korkutmuştur. İlk müfessirler hakiki mana olduğunu düşünmüşlerdir.

İsrailoğulları'nın aykırılıklarını, zor ve baskı görmeyince hakka boyun eğmeme huylarını anlatan bu kıssanın hatırlatılmasındaki mana, Allah'ın hükmüne ve kudretine karşı koymanın mümkün olamayacağını, gönül rızasıyla itaat etmeyenlerin, nihayet zorla boyun eğmeye mecbur edileceği ve o dayanılması mümkün olmayan zorlama ve baskı mucizesi hükmünün unutulmaması gerektiğini bildirmektir. Çünkü o ve onun gibi ilâhî baskıların her zaman mümkün olduğunu ve asıl insanlığın, o duruma düşmeden, hürriyet içinde ve gönül rızasıyla hakkın emrine boyun eğmede ve kitaba sarılmada olduğunu anlatmaktır. (Elmalılı)

Tekid ve teşbih harfi  كَاَنَّ ’nin dahil olduğu  كَاَنَّهُ ظُلَّةٌ  cümlesi,  الْجَبَلَ ‘den haldir. Masdar-ı  müevvel sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

Ayetteki teşbih, teşbih edatı zikredildiği için mürsel, benzetme yönü hazfedildiği için de mücmeldir.

Müşebbehin durumunu muhatabın zihnine yerleştirmek amacıyla teşbih yapılır. Bu amaç; müşebbehin hem hali hem de miktarı muhatap tarafından bilinmekle beraber müşebbehin bu sıfatının, muhatabın zihninde yerleşmesinin istendiği hallerde söz konusudur. Yapılan işin boşa gitmesinin, su üstüne yazı yazmaya benzetilmesi gibi.

ظُلَّةٌ , evin tavanı, bulut veya kuşatan bir kanat gibi şeylerin senin üzerindeki gölgesi demektir. (Ebüssuûd)

وَ ’la makabline atfedilmiş  وَظَنُّٓوا اَنَّهُ وَاقِعٌ بِهِمْۚ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Atıf sebebi tezâyüftür. 

Masdar ve tekid harfi  اَنَّ ’nin dahil olduğu  اَنَّهُ وَاقِعٌ بِهِمْۚ  cümlesi, masdar teviliyle  ظَنُّٓوا  fiilinin iki mef’ûlü yerindedir. Faide-i haber inkârî kelamdır.

ظُلَّةٌ - ظَنُّٓوا  kelimeleri arasında cinas-ı muzari ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.


خُذُوا مَٓا اٰتَيْنَاكُمْ بِقُوَّةٍ وَاذْكُرُوا مَا ف۪يهِ 

 

Cümle, takdiri  وقلنا  [Dedik] olan mahzuf fiilin mekulü’l-kavlidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mekulü’l-kavl cümlesi ise emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

خُذُوا  fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsul  مَٓا ‘nın sılası  اٰتَيْنَاكُمْ بِقُوَّةٍ , müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.

خُذُوا مَٓا اٰتَيْنَاكُمْ بِقُوَّةٍ  [Size verdiğimiz şeyi kuvvetle tutun] ifadesi onu terketmeyin, onunla amel edin manasında kinaye veya mecazdır.

بِقُوَّةٍ ’deki tenvin kesret ifade eder.

مَٓا اٰتَيْنَاكُمْ  ibaresi kapalı bir ifadedir. Kitabı ifade ettiği gibi mucizeleri veya başka şeyleri de ifade ediyor olabilir.

Tezâyüf sebebiyle makabline atfedilmiş olan  وَاذْكُرُوا مَا ف۪يهِ  cümlesi, aynı üslupta gelmiştir. 

وَاذْكُرُوا  fiilinin mefûlü konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَٓا ‘nın sılası mahzuftur. Sılanın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.


لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ۟

 

Ayetin son cümlesi ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Gayr-ı talebî inşâ cümlesidir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. Haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiil olayı zihinde canlandırmayı sağlayarak muhatabı etkiler.

Ta’lil cümleleri anlamı açıklamak, zenginleştirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

‘Umulur ki’ anlamında olan bu harf, Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde ‘’...olsun diye, ...olması için’’ şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşâ formundan çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

Kur’an’da Allah’a isnad edilen  لَعَلَّ  sözleri “muhakkak ki” anlamına gelir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan/58)

لَعَلَّ  edatı, terecci içindir yani “ümitvar olma” manasını ifade eder ve bir de beklenti içinde olmak demektir ki her ikisi de aynı manaya gelir demektir. Fakat bu beklenti Kerîm olan bir zattan olmalı, kişi O’ndan beklemelidir. İşte bu, yerine getirmesi kesin olan vaadinin yerine bir ifadedir. İmam Sîbeveyhi de bu görüştedir. Ancak Kutrub (v. 106/724); لَعَلَّ kelimesi “için” manasındadır, demiştir. (Nesefî, Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)

تَتَّقُونَ  kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

لعل  harfi gibi ümit ifade eden bir lafız getirmekten murad, takvalı olmaya teşviktir. Takvalı olmak; kuralları yerine getirmektir. En alt seviyesi Müslüman olmak, en üst derecesi ise her türlü şüpheli şeyden kaçınmak olarak tarif edilir.Takvalı olmak için kitaba ve hükümlerine sarılmak gerekir.