وَالَّذ۪ينَ يُمَسِّكُونَ بِالْكِتَابِ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَۜ اِنَّا لَا نُض۪يعُ اَجْرَ الْمُصْلِح۪ينَ
Kitaptan maksat Tevrat, kitaba sarılıp namazı kılanlardan maksat da kutsal kitaplarının hükümlerine uygun yaşayan yahudilerdir (Kurtubî, VII, 313). Buna göre, yukarıda ifade edildiği üzere, Ehl-i kitap içinde kutsal kitaplarına sarılmayan, onu inceleyip öğrendikleri halde içindeki buyruklarla amel etmeyenler bulunmakla birlikte, onlardan bir kesim de vardır ki bunlar kitaba yani Tevrat’a sarılıp ondaki hükümlerle amel ederler; dinleriyle ilgili meselelerde ona başvururlar. Âyette Allah’ın ecirlerini zayi etmeyeceğini bildirdiği iyiler bunlardır (Şevkânî, II, 298). Kuşkusuz namaz kılmak da kitabın buyruklarından olmakla birlikte âyette ayrıca zikredilerek bu ibadetin önemine özellikle işaret edilmiştir (Râzî, XV, 44).
İbn Âşûr, âyette namaz ibadetinden bahsedildiğini, namazın ise Müslümanlığa mahsus bir ibadet olduğunu ifade ederek burada, kutsal kitaplarındaki bilgiler uyarınca Hz. Îsâ’yı tanımakla birlikte, tahrife uğradığı için Hıristiyanlığı kabul etmeyen, Hz. Muhammed gelince de onun peygamberliğine inanan yahudi asıllı kimselerin kastedildiğini veya bu âyetin özellikle müslümanlar hakkında inmiş olabileceğini düşünmektedir (IX, 164). Oysa salât kelimesinin burada “dua, âyin” şeklindeki sözlük anlamında kullanıldığını, dolayısıyla âyette dinlerinin gereklerini yerine getiren yahudilerin kastedildiğini düşünmek mümkündür. Kaldı ki –Râgıb el-İsfahânî’nin de ifade ettiği gibi (el-Müfredât, “slv” md.)– namaz, şekli farklı da olsa bütün ilâhî dinlerde bulunan ibadetlerden biridir. Dolayısıyla konunun akışına uygun olarak bu âyetin de yahudilerle ilgili olduğunu düşünmek daha isabetli görünmektedir.
Bundan önceki âyetlerde yahudilerin dünya malı konusundaki hırs ve zaafları ile dinlerinin hükümlerinden uzaklaşıp kötülüklere sapmaları arasındaki ilişkiye işaret edilmişti. Bu âyetin sonunda da “… iyiliğe çalışanların ecrini biz asla zayi etmeyiz” buyurularak bu kavimde bozgunculuk temayülünün baskın olduğuna imada bulunulmakta, bu temayüllerini yenerek iyilik ve sulh için çalışmaları halinde bunun karşılığını yüce Allah’ın kendilerine eksiksiz vereceği ifade buyurulmakta; fakat O’nun bu hükmü, gereğini yerine getiren herkes için geçerli olduğu için âyette bu husus genel bir ifadeyle dile getirilmektedir.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 621-62
وَالَّذ۪ينَ يُمَسِّكُونَ بِالْكِتَابِ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَۜ
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası يُمَسِّكُونَ cümlesidir. Îrabtan mahalli yoktur.
يُمَسِّكُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
بِالْكِتَابِ car mecruru يُمَسِّكُونَ fiiline müteallıktır.
اَقَامُوا الصَّلٰوةَ cümlesi atıf harfi وَ ’la sılaya matuftur.
اَقَامُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
الصَّلٰوةَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
يُمَسِّكُونَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi مسك ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
اِنَّا لَا نُض۪يعُ اَجْرَ الْمُصْلِح۪ينَ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. نَا mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.
لَا نُض۪يعُ fiili اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. نُض۪يعُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
اَجْرَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. الْمُصْلِح۪ينَ muzâfun ileyh olup cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
الْمُصْلِح۪ينَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
نُض۪يعُ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
İf’al babındandır. Sülâsîsi ضيع ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَالَّذ۪ينَ يُمَسِّكُونَ بِالْكِتَابِ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَۜ اِنَّا لَا نُض۪يعُ اَجْرَ الْمُصْلِح۪ينَ
وَ istînâfiyyedir. Ayet, isim cümlesi formunda faide-i haber inkârî kelamdır. Mübteda konumundaki has ism-i mevsul الَّذ۪ينَ ‘nin sılası olan يُمَسِّكُونَ بِالْكِتَابِ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.
Aynı üsluptaki وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَۜ cümlesi, sılaya matuftur. Atıf sebebi tezâyüftür.
Müsnedün ileyhin, ism-i mevsûlle gelmesi habere dikkat çekmek ve bahsi geçenleri tazim amacına matuftur.
Haber اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesidir. Faide-i haber inkârî kelamdır.
Nefy harfinin müsnedün ileyhden sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması halinde bu terkip, hükmü takviye ifade eder. Ancak bazı karîneler vasıtasıyla tahsis de ifade edebilir. Hükmü takviye demek; hükmü tekid etmek ve hükmün gerçeğe mutabık olduğunu ifade etmek demektir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri, Meâni İlmi )
Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil, tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ ve isim cümlesi ve isnadın tekrar etmesi sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı, Kadr, 1)
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
يُمَسِّكُونَ fiili mübalağa ifade etmek için şeddeli olarak gelmiştir.
Bu izah ve tertip güzeldir. Çünkü Allah Tealâ, kitaba sarılmayanlarla ilgili vaîdi zikredince, bunun peşinden, kitaba sımsıkı sarılanlar için olan vaadini bildirmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
İbadetler arasından sadece namazın ikame edilmesinin zikredilmesinde tağlîb manası, yani namaz kelimesiyle bütün ibadetlerin kastedildiği söylenebilir. Cüz söylenip kül murad edilmiş şeklinde düşünüp mecaz-ı mürsel de diyebiliriz.
Kitaba sımsıkı sarılmak her türlü ibadeti kapsamaktadır; namazı dosdoğru kılmak (ikāme-isalât) buna dahildir; böyle olduğu halde namazı dosdoğru kılmak, namazı dosdoğru kılmanın ayrıcalığını ortaya koymak üzere ayrıca zikredilmiştir. Zira namaz dinin direğidir; küfür ile iman arasındaki ayraçtır. (Keşşâf)