A'râf Sûresi 181. Ayet

وَمِمَّنْ خَلَقْنَٓا اُمَّةٌ يَهْدُونَ بِالْحَقِّ وَبِه۪ يَعْدِلُونَ۟  ...

Yarattıklarımızdan, hakka sarılarak doğru yolu gösteren ve hak ile adaleti gerçekleştiren bir topluluk vardır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمِمَّنْ vardır
2 خَلَقْنَا yarattıklarımız içinde خ ل ق
3 أُمَّةٌ bir ümmet ا م م
4 يَهْدُونَ doğruya götüren ه د ي
5 بِالْحَقِّ hak ile ح ق ق
6 وَبِهِ ve onunla
7 يَعْدِلُونَ adalet yapan ع د ل
 

İnsanlar arasında aklını ve duyu araçlarını olumlu yönde kullanmadıkları için gerçek anlamda insanlık değerini kaybederek cehenneme atılmayı hak edenler olduğu gibi hakkı tanıyan ve hak ölçüsüne göre adaletli davranan bir ümmet, bir kesim de her zaman vardır. İlk zümredekilerin aksine bu ikinciler için âyette ümmet kavramının kullanılması ilgi çekicidir. Çünkü birden fazla dalâlet yolları olduğu için o yollara sapanlar ortak inançlar ve değerler etrafında uyumlu bir birlik ve bütünlük oluşturamazlar. Halbuki hak ve hidayet yolu sadece bir tanedir. Böyle olunca âyette buyurulduğu şekilde, başkalarını hakka yönelttiği gibi kendileri de hak kaygısı taşıyarak adalet ölçüsüne uyanlar; dolayısıyla duygu, düşünce ve eylemlerinde doğruluk ve adalet ölçülerini esas alanlar bu temel ölçüler etrafında bir birlik ve bütünlük oluştururlar. Âyette bu birlik ve bütünlüğü oluşturan topluluk ümmet kelimesiyle ifade edilmiştir. Böylece hak ve adalet kavramlarının, İslâm ümmetini birleştirip bütünleştiren temel değerler, kurucu ögeler olarak gösterilmesi son derece anlamlıdır. Hak kavramı varlığın bilgisine ve inanç alanına, başka bir deyişle ontolojik alana, adalet ise ahlâk alanına ait bir kavramdır. Başka bir âyette bizzat Allah’ın sözü de (kelime) “doğruluk” (sıdk) ve “adalet” (adl) kavramlarıyla nitelenmiştir. Buradan, müslüman ümmetin hem bilgi ve inançta gerçeğe ulaşmış hem de ahlâk alanında iyiye ve güzele yönelmiş bir topluluk olduğu yahut olması gerektiği anlamı çıkmaktadır. 179. âyette ise düşündüklerini doğru düşünmek, gördüklerini doğru görmek, işittiklerini doğru işitip anlamak suretiyle doğruluk ve adalet gibi temel değerleri kavrayıp zihin, kalp ve amel dünyalarını buna göre düzenleyecek bir yol izlemedikleri için inkârcılar cehenneme lâyık görülmüştü. Çünkü hak (ve sıdk) kavramı her türlü inkârcı anlayışlarla birlikte bâtıl inançları, cahilliği ve yanlış bilgileri, hurafeleri vb. zihinsel sapmaları dışladığı gibi adalet kavramı da Kur’an’daki deyimiyle “ahsen-i takvîm”i bozan yani insan olmanın ölçülerinden sapan, bundan dolayı da Kur’ân-ı Kerîm’de yer yer zulüm kavramıyla nitelenen ahlâka aykırı davranışları dışlar.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 634-635

 

وَمِمَّنْ خَلَقْنَٓا اُمَّةٌ يَهْدُونَ بِالْحَقِّ وَبِه۪ يَعْدِلُونَ۟

 

وَ  istînâfiyyedir.  مَنْ  müşterek ism-i mevsûlü,  مِنْ  harf-i ceriyle birlikte mahzuf mukaddem habere müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  خَلَقْنَٓا اُمَّةٌ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.

خَلَقْنَٓا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

اُمَّةٌ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.

يَهْدُونَ  fiili  اُمَّةٌ  kelimesinin sıfatı olarak mahallen merfûdur.  يَهْدُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı  fail olup mahallen merfûdur.

Not: Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

بِالْحَقِّ  car mecruru  يَهْدُونَ’deki failin mahzuf haline müteallıktır.

وَ  atıf harfidir.  بِه۪  car mecruru  يَعْدِلُونَ۟  fiiline müteallıktır.

يَعْدِلُونَ۟  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı  fail olup mahallen merfûdur.
 

وَمِمَّنْ خَلَقْنَٓا اُمَّةٌ يَهْدُونَ بِالْحَقِّ وَبِه۪ يَعْدِلُونَ۟

 

وَ  istînâfiyyedir. İsim cümlesi formunda faide-i haber, ibtidaî kelamdır. Ayette  takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi )

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  مَّنْ, mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Sılası  خَلَقْنَٓا اُمَّةٌ, mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. Mevsûlde, müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  يَهْدُونَ بِالْحَقِّ  cümlesi  اُمَّةٌ  için sıfat konumundadır. Aynı üslupta gelen  وَبِه۪ يَعْدِلُونَ۟  cümlesi sıfat cümlesine atfedilmiştir. Cihet-i câmia, hükümde ortaklıktır.

اُمَّةٌ ’deki tenvin tazim ifade eder.

وَبِه۪ يَعْدِلُونَ۟  cümlesinde car mecrur önemine binaen takdim edilmiştir.

الْحَقِّ; müşterek lafızdır. Birçok manası vardır.

Burada hangi manada olduğu tartışılabilir. İslam, Kur’an, esma-i hüsnanın doğru anlamları vb. manalarını ifade ediyor olabilir.

يَهْدُونَ - يَعْدِلُونَ۟ - الْحَقِّ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

181-182 ayetlerde cem’ ma’at-taksim vardır.

Bu ayet, icmanın sıhhatine açıkça delalet eder. (Ebüssuûd)