اِنَّ الَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ عِبَادٌ اَمْثَالُكُمْ فَادْعُوهُمْ فَلْيَسْتَج۪يبُوا لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِنَّ | şüphesiz |
|
2 | الَّذِينَ | kimseler |
|
3 | تَدْعُونَ | yalvardıklarınız |
|
4 | مِنْ |
|
|
5 | دُونِ | başka |
|
6 | اللَّهِ | Allah’tan |
|
7 | عِبَادٌ | kullardır |
|
8 | أَمْثَالُكُمْ | sizler gibi |
|
9 | فَادْعُوهُمْ | çağırın onları da |
|
10 | فَلْيَسْتَجِيبُوا | cevap versinler |
|
11 | لَكُمْ | size |
|
12 | إِنْ | eğer |
|
13 | كُنْتُمْ | iseniz |
|
14 | صَادِقِينَ | doğru |
|
İlk âyette kimlere hitap edildiği konusunda iki farklı görüş vardır: İbn Âşûr’un da tercih ettiği bir yoruma göre âyette müslümanlara hitap edilmekte; onlardan müşrikleri doğru yola çağırmaları istenmektedir (IX, 217-218). Ancak daha yaygın olarak benimsenen görüşe göre burada müşriklere hitap edilmektedir. Bu müfessirlerin çoğunluğu âyetin ilk cümlesine şu anlamı verirler: “Ey müşrikler! Siz o tanrı diye taptığınız putlarınızı doğru yola çağırsanız çağrınıza uymazlar…” Çünkü onlar doğru yol nedir, eğri yol nedir bilmezler. Ancak Şevkânî, –müşriklerin tanrı diye inandıkları putlarını doğru yola çağırmalarını çok anlamlı bulmamış olmalı ki– daha farklı bir yaklaşımla bu cümleyi şöyle anlamaktadır: “Bu putlarınızdan, sizi doğru yola ve kurtuluşa erdirmelerini isteyerek onlara hidayet ve kurtuluş konusunda yakarışta bulunsanız çağrınıza uyarak size karşılık veremezler” (II, 316).
Sonuç olarak gerek Arap putperestlerinin gerekse tarihin bütün dönemlerindeki müşriklerin tanrısal nitelikler yükleyerek şu veya bu şekilde taptıkları her şey Allah’ın yaratıklarıdır; “O’ndan başka tanrı yoktur.” Şu halde putperestlerin tanrı diye kabul ettikleri ve karşısına geçip dua ettikleri, takdis ettikleri, kendilerine yol göstereceğini, iyilikler kazandırıp kötülüklerden koruyacağını umdukları şeyler, tanrılık niteliklerine sahip olup başkalarına hidayet vermek bir yana, o cansız, şuursuz ve bilgisiz nesneler kendilerine yapılacak çağrıyı bile duyma yeteneğinden yoksundurlar. Onlar da insanlar gibi “birer kuldur”; yani Allah’ın mülk ve tasarrufunda bulunup O’nun kevnî yasalarına boyun eğerler (Şevkânî, II, 317). Sonuç olarak sıradan bir canlıda bulunan yürüyecek ayağa, tutacak ele, görecek göze bile sahip olmayan bu nesneleri tanrı tanımak; insanların, kendilerinde bulunan duyu araçlarından bile yoksun olan, dolayısıyla kendilerinden daha aşağı, daha kusurlu olan şeylere tapmaları akıl kârı mıdır?
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 645-646
اِنَّ الَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ عِبَادٌ اَمْثَالُكُمْ فَادْعُوهُمْ فَلْيَسْتَج۪يبُوا لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.
الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl, اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası تَدْعُونَ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
تَدْعُونَ fiili, نَ harfinin sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
مِنْ دُونِ car mecruru mahzuf aid zamirinin mahzuf müteallıktır. Takdiri; تدعونهم متميّزين عن الله (Allah’tan ayırarak ona dua ediyorsunuz.) şeklindedir.
اللّٰهِ lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. عِبَادٌ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.
اَمْثَالُكُمْ kelimesi عِبَادٌ’un sıfatıdır. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَ , sebebi müsebbebe bağlayan rabıtadır. ادْعُوهُمْ fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
فَ atıf harfidir. لۡ, emir lamıdır. يَسْتَج۪يبُوا fiili نَ ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
لَكُمْ car mecruru يَسْتَج۪يبُوا fiiline müteallıktır.
اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir. تُمْ muttasıl zamiri كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.
صَادِق۪ينَ kelimesi كُنْتُمْ ’un haberidir. Nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler ي ile nasb olurlar.
صَادِق۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan صدق fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail, eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Şartın cevap cümlesi öncesinin delaletiyle hazfedilmiştir. Takdiri, إن كنتم صادقين في ألوهيتها فادعوها şeklindedir.
يَسْتَج۪يبُوا fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil istif’âl babındandır. Sülâsîsi جوب ’dir.
Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar.
اِنَّ الَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ عِبَادٌ اَمْثَالُكُمْ فَادْعُوهُمْ فَلْيَسْتَج۪يبُوا لَكُمْ
İstînâf cümlesidir, fasılla gelmiştir. اِنَّ ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
اِنَّ ’nin isminin ism-i mevsûlle gelmesi bahsedilen kişilerin bilinen bir grup olduğunu belirtmesi yanında bu kişilere tahkir ifade eder.
Müphem yapısı nedeniyle tevcih ihtiva eden mevsûlün sılası olan تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
اَمْثَالُكُمْ , haber olan عِبَادٌ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
مِنْ دُونِ اللّٰهِ izafeti, gayrının tahkiri içindir.
مِنْ دُونِ اللّٰهِ tabirinin, Allah'tan gayrı ve Allah'la beraber olmak üzere iki manası vardır. (Medine Balcı, Dergâhü’l Kur’an, c. 8, s. 723)
فَادْعُوهُمْ cümlesindeki فَ atıf harfidir. Sebebi müsebbebe bağlayan rabıta görevindedir. Mukadder şartın cevabına gelen rabıta olması da caizdir.
Cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
تَدْعُونَ - فَادْعُوهُمْ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
فَلْيَسْتَج۪يبُوا لَكُمْ cümlesi, makabline فَ ile atfedilmiş emir üslubunda talebî inşaî isnaddır.
Onlar cansız varlıklar oldukları halde artık nasıl olur da عِبَادٌ diye tavsif edilebilirler?
1. Müşrikler, o putların fayda ve zarar verebileceklerini iddia edince, onların putlarının akıllı ve anlayışlı olduklarına da inanmaktadırlar. İşte bundan dolayı bu gibi kelimeler, onların inançlarına ve zanlarına uygun olarak kullanılmıştır.
2. Putlar hakkında, “kullardır” şeklindeki, bu asılsız söz (lağv), onlarla istihza etme sadedinde zikredilmiştir. Yani “Onların olabilecekleri en ileri şey, onların akıllı canlılar olmalarıdır. Binaenaleyh eğer bu husus onlar hakkında söylenebilirse onlar yine de sizin gibi kuldurlar. Dolayısıyla onların sizden bir üstünlükleri bulunmamaktadır. O halde daha nasıl siz kendinizi onların kulu; onları da kendinizin Rabbleri ve ilâhları addedebiliyorsunuz?” demektir.
فَلْيَسْتَجٖيبُوا emrindeki lâm, ta’cîz (acze düşürme) manasında olan bir emir lamıdır. Buna göre mana, “Her insana, o putların icabet etmeye kadir olamadıkları belli olunca onların, ibadet edilmeye müstehak olmadıkları da ortaya çıkar ve belli olur.” şeklindedir. (Fahreddin er-Râzî)
Putlar, bu konuda kendilerine tapanlara benzetilmişlerdir. Çünkü putlara tapanlar, kendi acizliğini itiraf ediyorlar ve putların, bunlara muktedir olduklarını iddia ediyorlardı. (Ebüssuûd)
Bu ayet ilk bakışta Peygamberimize (s.a.) ve Müslümanlara yönelik olsa da ibtidâî istînâf olarak müşriklere yöneliktir. Bunun için tekid harfiyle başlamıştır. Zira müşrikler putların ubudiyette müsavi olduğunu inkâr ediyordu. Burada gaibden muhataba iltifat vardır. فَلْيَسْتَجِيبُوا emri; putları taciz içindir. Onların isteklerine cevap vermemelerinin acziyetleri sebebiyle olduğu manasında kinayedir. (Âşûr)
اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
Ayetin son cümlesi müstenefe olarak fasılla gelmiştir. كَان ’nin dahil olduğu, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.
Cevap cümlesi mahzuftur. Cümlenin takdiri إن كنتم صادقين في ألوهيتها فادعوها (Onların ulûhiyeti hakkında doğru sözlü iseniz onlara kulluk edin.) şeklindedir.
Mahzufla birlikte cümle, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Burada bir meydan okuma vardır.
Son cümle, onları susturmak üzere makablinin mefhumunun hakikatini açıklar. (Ebüssuûd)
صادِقِينَ kelimesinin müteallıkı siyakta göründüğü için hazfedilmiştir. (Âşûr)