A'râf Sûresi 195. Ayet

اَلَهُمْ اَرْجُلٌ يَمْشُونَ بِهَاۘ اَمْ لَهُمْ اَيْدٍ يَبْطِشُونَ بِهَاۘ اَمْ لَهُمْ اَعْيُنٌ يُبْصِرُونَ بِهَاۘ اَمْ لَهُمْ اٰذَانٌ يَسْمَعُونَ بِهَاۜ قُلِ ادْعُوا شُرَكَٓاءَكُمْ ثُمَّ ك۪يدُونِ فَلَا تُنْظِرُونِ  ...

Onların yürüyecek ayakları mı var? Yahut tutacak elleri mi var? Veya görecek gözleri mi var, ya da işitecek kulakları mı var? De ki: “Haydi, çağırın ortaklarınızı, sonra bana tuzak kurun da bana göz açtırmayın bakalım!”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَلَهُمْ onların var mı?
2 أَرْجُلٌ ayakları ر ج ل
3 يَمْشُونَ yürüyecekleri م ش ي
4 بِهَا onunla
5 أَمْ yada
6 لَهُمْ var mı?
7 أَيْدٍ elleri ي د ي
8 يَبْطِشُونَ tutacakları ب ط ش
9 بِهَا onunla
10 أَمْ yoksa
11 لَهُمْ var mı?
12 أَعْيُنٌ gözleri ع ي ن
13 يُبْصِرُونَ görecekleri ب ص ر
14 بِهَا onunla
15 أَمْ yahut
16 لَهُمْ mı var?
17 اذَانٌ kulakları ا ذ ن
18 يَسْمَعُونَ işitecekleri س م ع
19 بِهَا onunla
20 قُلِ de ki ق و ل
21 ادْعُوا çağırın د ع و
22 شُرَكَاءَكُمْ ortak(koştuk)larınızı ش ر ك
23 ثُمَّ sonra
24 كِيدُونِ bana tuzak kurun ك ي د
25 فَلَا hiç
26 تُنْظِرُونِ göz açtırmayın bana ن ظ ر
 

İlk âyette kimlere hitap edildiği konusunda iki farklı görüş vardır: İbn Âşûr’un da tercih ettiği bir yoruma göre âyette müslümanlara hitap edilmekte; onlardan müşrikleri doğru yola çağırmaları istenmektedir (IX, 217-218). Ancak daha yaygın olarak benimsenen görüşe göre burada müşriklere hitap edilmektedir. Bu müfessirlerin çoğunluğu âyetin ilk cümlesine şu anlamı verirler: “Ey müşrikler! Siz o tanrı diye taptığınız putlarınızı doğru yola çağırsanız çağrınıza uymazlar…” Çünkü onlar doğru yol nedir, eğri yol nedir bilmezler. Ancak Şevkânî, –müşriklerin tanrı diye inandıkları putlarını doğru yola çağırmalarını çok anlamlı bulmamış olmalı ki– daha farklı bir yaklaşımla bu cümleyi şöyle anlamaktadır: “Bu putlarınızdan, sizi doğru yola ve kurtuluşa erdirmelerini isteyerek onlara hidayet ve kurtuluş konusunda yakarışta bulunsanız çağrınıza uyarak size karşılık veremezler” (II, 316).

 Sonuç olarak gerek Arap putperestlerinin gerekse tarihin bütün dönemlerindeki müşriklerin tanrısal nitelikler yükleyerek şu veya bu şekilde taptıkları her şey Allah’ın yaratıklarıdır; “O’ndan başka tanrı yoktur.” Şu halde putperestlerin tanrı diye kabul ettikleri ve karşısına geçip dua ettikleri, takdis ettikleri, kendilerine yol göstereceğini, iyilikler kazandırıp kötülüklerden koruyacağını umdukları şeyler, tanrılık niteliklerine sahip olup başkalarına hidayet vermek bir yana, o cansız, şuursuz ve bilgisiz nesneler kendilerine yapılacak çağrıyı bile duyma yeteneğinden yoksundurlar. Onlar da insanlar gibi “birer kuldur”; yani Allah’ın mülk ve tasarrufunda bulunup O’nun kevnî yasalarına boyun eğerler (Şevkânî, II, 317). Sonuç olarak sıradan bir canlıda bulunan yürüyecek ayağa, tutacak ele, görecek göze bile sahip olmayan bu nesneleri tanrı tanımak; insanların, kendilerinde bulunan duyu araçlarından bile yoksun olan, dolayısıyla kendilerinden daha aşağı, daha kusurlu olan şeylere tapmaları akıl kârı mıdır?

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 645-646

 
بطش Betaşe : بَطْشٌ bir şeyi zor/güç kullanarak sert biçimde almak ve yakalamaktır. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de 10 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan bir türevi bulunmamakla birlikte Kuran-ı Kerim’de 10’dan fazla geçmesi sebebiyle kitabın Arapça kelimeler sözlüğü bölümüne alınmıştır.(Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
 

اَلَهُمْ اَرْجُلٌ يَمْشُونَ بِهَاۘ اَمْ لَهُمْ اَيْدٍ يَبْطِشُونَ بِهَاۘ اَمْ لَهُمْ اَعْيُنٌ يُبْصِرُونَ بِهَاۘ 

 

Hemze istifham harfidir.  لَهُمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  اَرْجُلٌ  muahhar mübtedadır. 

يَمْشُونَ بِهَا  cümlesi  اَرْجُلٌ  kelimesinin sıfatı olarak mahallen merfûdur.

Not: Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَمْشُونَ   fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı  fail olup mahallen merfûdur.

بِهَا  car mecruru  يَمْشُونَ   fiiline müteallıktır.

اَمْ  munkatıadır.  بل  ve hemze manasındadır.  لَهُمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.

اَيْدٍ  muahhar mübteda olup mahzuf  ی  üzere mukadder damme ile merfûdur.  اَيْدٍ  kelimesi ismi mankustur.

يَبْطِشُونَ  fiili  اَيْدٍ’in sıfatı olarak mahallen merfûdur.

يَبْطِشُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı  fail olup mahallen merfûdur.

اَمْ  munkatıadır.  بل  ve hemze manasındadır.  لَهُمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  اَعْيُنٌ  muahhar mübtedadır.

لَا يُبْصِرُونَ بِهَاۘ  cümlesi  اَعْيُنٌ  kelimesinin sıfatı olarak mahallen merfûdur.

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يُبْصِرُونَ   fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı  fail olup mahallen merfûdur.

بِهَا  car mecruru  يُبْصِرُونَ  fiiline müteallıktır.

يُبْصِرُونَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.

İf’al babındandır. Sülâsîsi  بصر’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.


 اَمْ لَهُمْ اٰذَانٌ يَسْمَعُونَ بِهَاۜ

 

 اَمْ  munkatıadır.  بل  ve hemze manasındadır.  لَهُمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. اٰذَانٌ  muahhar mübtedadır. 

يَسْمَعُونَ بِهَا  cümlesi  اٰذَانٌ  kelimesinin sıfatı olarak mahallen merfûdur. 

يَسْمَعُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı  fail olup mahallen merfûdur.

بِهَا  car mecruru  يَسْمَعُونَ  fiiline müteallıktır.


قُلِ ادْعُوا شُرَكَٓاءَكُمْ ثُمَّ ك۪يدُونِ فَلَا تُنْظِرُونِ

 

Fiil cümlesidir.  قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir  أنت ’dir.

Mekulü’l-kavli,  ادْعُوا شُرَكَٓاءَكُمْ’dur.  قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

ادْعُوا  fiili  ن ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

شُرَكَٓاءَكُمْ  kelimesi mef’ûlun bihtir. Sonunda zaid yani kelimenin kök harflerinden olmayan elif-i memdude olan isimlerden olduğu için gayri munsariftir. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir.  ك۪يدُونِ  fiili  ن ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Sonundaki  نِ  vikayedir. Esre ise mahzuf mütekellim zamirinden ivazdır. Hazf edilen  يَ  ise mef‘ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

فَ  atıf harfidir.  لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.  تُنْظِرُونِ  fiili  نَ ’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Sonundaki  نِ  vikayedir. Esre ise mütekellim zamirinden ivazdır. Hazf edilen  يَ  ise mef‘ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

تُنْظِرُونِ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.

İf’al babındandır. Sülâsîsi  نظر ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

 

اَلَهُمْ اَرْجُلٌ يَمْشُونَ بِهَاۘ اَمْ لَهُمْ اَيْدٍ يَبْطِشُونَ بِهَاۘ اَمْ لَهُمْ اَعْيُنٌ يُبْصِرُونَ بِهَاۘ اَمْ لَهُمْ اٰذَانٌ يَسْمَعُونَ بِهَاۜ 

 

Fasılla gelen ve istifham üslubunda talebî inşâî isnad olan ayet, istînâfiyyedir. İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen taaccüb ve kınama amacı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır.  لَهُمْ, mahzuf mukaddem habere müteallıktır. 

Bu takdim lam harfinin mülkiyet manasının olumsuzluğunun önemi dolayısıyladır. (Âşûr) 

يَمْشُونَ بِهَاۘ  cümlesi,  اَرْجُلٌ  için sıfattır. 

Munkatı’ olan  اَمْ ’in dahil olduğu, aynı üslupta gelen müteakip üç cümle, müstenefedir.

İsim cümlesi formunda gelerek sübut ifade eden cümleler arasında, inşâî olmak bakımından mutabakat vardır.

Ayette ıtnâb sanatı olan sıfat cümleleri, muzari fiil sıygasında gelmiştir. Muzari fiil hudûs ve teceddüt ifade eder. 

Muzari fiilin tercih edilmesi, olayın zihinde daha kolay canlandırılması için de olabilir. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi )

اَرْجُلٌ - يَمْشُونَ  ve  اَيْدٍ يَبْطِشُونَ  ve  اَعْيُنٌ - يُبْصِرُونَ  ve  اٰذَانٌ - يَسْمَعُونَ  ve  اَرْجُلٌ - اَيْدٍ  - اَعْيُنٌ  - اٰذَانٌ-  kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Allah Teâlâ, bu ayette dört uzuvdan bahsetmiştir. Bunlar: ayaklar, eller, gözler ve kulaklardır. Hiç şüphesiz ki bu uzuvların her birinde kendisine uygun olan hareke ve idrak etme kuvvetleri mevcut olan, böylesi kuvvetlerden mahrum olanlardan daha üstün olur. (Fahreddin er-Râzî)


قُلِ ادْعُوا شُرَكَٓاءَكُمْ ثُمَّ ك۪يدُونِ فَلَا تُنْظِرُونِ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.  قُلِ  fiilinin mekulü’l- kavli de, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Aynı üsluptaki  ك۪يدُونِ  cümlesi,  ثُمَّ  ile  ادْعُوا شُرَكَٓاءَكُمْ  cümlesine atfedilmiştir. Nehiy üslubunda talebî inşâî isnad olan  فَلَا تُنْظِرُونِ  cümlesi de  فَ  ile makabline atfedilmiştir. 

تُنْظِرُونِ  ve  ك۪يدُونِ  cümlelerinde mef’ûl olan mütekellim zamirinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

ك۪يدُونِ - لَا تُنْظِرُونِ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Sözü geçen azaların işe yarayıp yaramadığı soruluyor. 179. ayette olduğu gibi hakkıyla görev yapmayan azalar sayılmıştır.

Bu ayeti kerimede ıtnâb vardır. Daha fazla kınama ve azarlama ifade eder.

لَا تُنْظِرُونِ  nehyi; “Elinizden geleni ardınıza koymayın! bana göz bile açtırmayın! Hodri meydan!” anlamında bir meydan okumadır. (Elif Yavuz, Belâgat İlminde Haber ve İnşâ (Bakara Suresi Örneği))