A'râf Sûresi 198. Ayet

وَاِنْ تَدْعُوهُمْ اِلَى الْهُدٰى لَا يَسْمَعُواۜ وَتَرٰيهُمْ يَنْظُرُونَ اِلَيْكَ وَهُمْ لَا يُبْصِرُونَ  ...

Eğer onları, doğru yola çağırırsanız işitmezler. Sen onların sana baktıklarını görürsün, hâlbuki onlar görmezler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِنْ eğer
2 تَدْعُوهُمْ onları çağırsanız د ع و
3 إِلَى
4 الْهُدَىٰ hidayete ه د ي
5 لَا
6 يَسْمَعُوا işitmezler س م ع
7 وَتَرَاهُمْ ve görürsün ر ا ي
8 يَنْظُرُونَ baktıklarını ن ظ ر
9 إِلَيْكَ sana
10 وَهُمْ oysa onlar
11 لَا
12 يُبْصِرُونَ görmezler ب ص ر
 

Müşriklerin, birtakım nesneleri tanrılık vasıflarıyla niteleyip putlaştırarak bunlardan medet ummalarının ne kadar saçma olduğunu bir kez daha vurgulayan bu iki âyet, Mekke müşrikleri ve din konusunda onlara benzer bir yol izleyen her dönemdeki insanlar için yeni bir uyarı anlamı taşımaktadır.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 647

 

وَاِنْ تَدْعُوهُمْ اِلَى الْهُدٰى لَا يَسْمَعُواۜ 

 

وَ  atıf harfidir.  اِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder. 

تَدْعُوهُمْ  şart fiili olup  نَ ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  اِلَى الْهُدٰى  car mecruru   تَدْعُوهُمْ  fiiline müteallıktır.  الْهُدٰى  elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur.

Şartın cevabı  لَا يَسْمَعُوا ‘dur.  لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.

يَسْمَعُوا  fiili şartın cevabı olduğu için  نَ ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.


وَتَرٰيهُمْ يَنْظُرُونَ اِلَيْكَ وَهُمْ لَا يُبْصِرُونَ

 

وَ  atıf harfidir.  تَرٰيهُمْ  elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Fail ise müstetir olup takdiri  أنت ’dir.

يَنْظُرُونَ  cümlesi  تَرٰيهُمْ ‘deki mef’ûlun hali olarak mahallen mansubtur.  يَنْظُرُونَ  fiili,  نَ  harfinin sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اِلَيْكَ  car mecruru  يَنْظُرُونَ  fiiline müteallıktır.

وَهُمْ لَا يُبْصِرُونَ  cümlesi  يَنْظُرُونَ ‘deki failin hali olarak mahallen mansubtur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).

Burada hal fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal menfi (olumsuz) fiil cümlesi olarak geldiğinde başında  و  gelebilir de gelmeyebilir de. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَ  haliyyedir. Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  لَا يُبْصِرُونَ  cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يُبْصِرُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Burada hal, isim cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) isim cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına “و  ve zamir” veya yalnız “و ” gelir. Bazen “و ” gelmediği de olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُبْصِرُونَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.

İf’al babındandır. Sülâsîsi  بصر ‘dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

 

وَاِنْ تَدْعُوهُمْ اِلَى الْهُدٰى لَا يَسْمَعُواۜ 

 

Ayet  وَ ’la …وَالَّذ۪ينَ تَدْعُونَ  cümlesine hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir. Şart üslubunda haberî isnaddır.

Şart cümlesi olan  تَدْعُوهُمْ اِلَى الْهُدٰى , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Menfi muzari fiil sıygasındaki  لَا يَسْمَعُوا  cümlesi,  ف۪ٓ  karînesi olmadan gelen cevaptır. Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 


 وَتَرٰيهُمْ يَنْظُرُونَ اِلَيْكَ وَهُمْ لَا يُبْصِرُونَ

 

Cümle, …تَدْعُوهُمْ  cümlesine matuftur. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Yine müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  يَنْظُرُونَ اِلَيْكَ  cümlesi,  تَرٰيهُمْ  cümlesinin mef’ûlünden haldir.  

İsim cümlesi formunda gelerek sübut ifade eden  وَهُمْ لَا يُبْصِرُونَ  cümlesi de haldir. Zül hal,  يَنْظُرُونَ  fiilinin failidir. Bu cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi ) 

Hal cümleleri anlamı açıklayan ıtnâb sanatıdır.

يَنْظُرُونَ اِلَيْكَ  cümlesiyle  وَهُمْ لَا يُبْصِرُونَ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

يَنْظُرُونَ - لَا يُبْصِرُونَ  kelimeleri arasında tıbâk-ı selb sanatı vardır.

يَنْظُرُونَ - يُبْصِرُونَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Görmek - düşünmek manasındaki üç fiilin (رأي - نظر - بصر) birarada geçtiği tek ayettir.

تَرٰيهُمْ - يَنْظُرُونَ - يُبْصِرُونَ - يَسْمَعُوا  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Sen görürsün ifadesindeki “sen” zamiri, müşriklerin yerini tuttuğu halde tekil olarak varid olmuştur. Çünkü zamir, hepsinin birden değil, fakat teker teker onların yerini tutar. Bu, onların hepsinin putları aynı anda görmediklerini fakat her birinin ayrı ayrı zamanlarda gördüklerini belirtir.

Bir görüşe göre de anılan zamir, Resulullah içindir ve “onları” zamiri de putları, yahut müşrikleri ifade eder.

Bu görüşe göre bu cümle, ilk görüşün aksine sebebin devamı değildir. Yani “Ey Resulüm! Sen, müşrikleri sana bakar görürsün; oysa onlar, seni gerçek halinle göremiyorlar.” demektir.