اِنَّ الَّذ۪ينَ عِنْدَ رَبِّكَ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِه۪ وَيُسَبِّحُونَهُ وَلَهُ يَسْجُدُونَ ۩
Mekke müşrikleri Hz. Muhammed’in dinine uyarak Allah’a kulluk etmeyi ve özellikle Allah’ı tesbih edip O’nun huzurunda secdeye kapanmayı nefislerine yediremezler, kibirleri akıllarına galip gelirdi. Müfessirler çoğunlukla “rabbinin katında bulunanlar” ifadesinde meleklerin kastedildiğini düşünürler (Taberî, IX, 168). Şu halde Allah’a yakınlıkları, “rabbinin katında bulunanlar” diye ifade edilecek kadar ileri derecede olan melekler bile kulluk etmekten geri durmayıp tesbih ve secde ederek kulluk faaliyetlerinde bulunduklarına göre her an günah işleme durumunda bulunan insanların ibadete daha çok ihtiyaçları bulunduğu açıktır. Öte yandan bu âyet bize ibadetin, behîmî sınırları aşarak meleklerle ortak davranış düzeyine ulaşmış insanlara mahsus bir makamı ifade ettiğini göstermektedir. Nitekim burada meleklerin üç özelliği sıralanmaktadır: İbadet, tesbih, secde. İbadet, kulun Allah’ı rab tanıyıp O’nun huzurunda belli davranışlarla saygısını ifade etmesi; tesbih, O’nu her türlü eksiklikten tenzih edip yüceltmesi; secde ise herkese karşı dik tuttuğu başını sadece Allah’ın huzurunda eğmesi, yere koymasıdır.
Böylece A‘râf sûresi, dolaylı bir ifade ile bize, Allah’a kulluğu en büyük şeref bilip dilimizle ve kalbimizle O’nu tesbih etmemizi, O’nun karşısında tam bir tevâzu ile secdeye kapanmamızı; Allah’ın rızâsını nefsimizin isteklerinden üstün bilip O’nun isteklerini nefsanî arzularımızdan daha önemli görmek suretiyle meleklere yaraşır bir kulluk şuuruna ve yaşayışına ulaşmamızı, diğer bir ifade ile yönümüzü insanlık düzeyinin aşağısına çevirerek sadece nefsimizin hayvanlarla ortak tarafını oluşturan arzu ve ihtiraslarını tatmin peşinde koşmak yerine, zihnimizi ve kalbimizi yukarılara çevirip Allah’a iman ve kulluk ederek meleklerle ortak çizgiyi paylaşmamızı telkin eden âyetle son bulmaktadır.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri
Cilt: 2 Sayfa: 656-657
اِنَّ الَّذ۪ينَ عِنْدَ رَبِّكَ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِه۪ وَيُسَبِّحُونَهُ وَلَهُ يَسْجُدُونَ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.
الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûlu, اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.
عِنْدَ mekân zarfı, mahzuf sılaya müteallıktır. رَبِّكَ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır.
Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَا يَسْتَكْبِرُونَ cümlesi اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
يَسْتَكْبِرُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup لَهُ mahallen merfûdur.
عَنْ عِبَادَتِه۪ car mecruru يَسْتَكْبِرُونَ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَ atıf harfidir. يُسَبِّحُونَهُ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
وَ atıf harfidir. لَهُ car mecruru يَسْجُدُونَ fiiline müteallıktır. يَسْجُدُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
يَسْتَكْبِرُونَ fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil istif’âl babındandır. Sülâsîsi كبر ’dir.
Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar.
يُسَبِّحُونَهُ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi سبح ’dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
اِنَّ الَّذ۪ينَ عِنْدَ رَبِّكَ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِه۪ وَيُسَبِّحُونَهُ وَلَهُ يَسْجُدُونَ
Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. اِنَّ ile tekid edilen ayet, faide-i haber inkârî kelamdır. İsim cümlesi formunda geldiği için sübut ve devam ifade eder.
İsm-i mevsûl اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. اِنَّ ’nin isminin ism-i mevsûlle gelmesi, habere dikkat çekmek ve bahsi geçenleri tazim amacına matuftur.
İsmi mevsûlün sılası mahzuftur. عِنْدَ رَبِّكَ bu mahzuf sılaya müteallıktır.
عِنْدَ رَبِّكَ izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olması كَ zamirine, yine Rabb ismine muzâf olması عِنْدَ ‘ye şan ve şeref kazandırmıştır.
Cenab-ı Hakk'ın, kendi (katına) izafe ederek, melekleri şereflendirmesidir. Çünkü Hak Teâlâ onları, şerefli ve kıymetli bir yerde yerleştirmiş ve o yeri nurların durağı, ruhların, taatların ve iyiliklerin yükseleceği bir yer kılmıştır. (Fahreddin er-Râzî)
الَّذ۪ينَ عِنْدَ رَبِّكَ cümlesi ile kastedilen meleklerdir. (Âşûr)
عِبَادَتِه۪ izafetinde, Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olması عِبَادَتِ ‘ye şan ve şeref kazandırmıştır.
Haber, menfi muzari fiil sıygasında gelmiş لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِه۪ cümlesidir.
اِنَّ ’nin haberinin muzari fiille gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiilin tecessüm özelliği muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek konuyu iyice kavramasına yardımcı olur.
İstimrar ve teceddüde delalet etmek için muzari fiil tercih edilmiştir. لَهُ يَسْجُدُونَ sözünde لَهُ car mecrurunun mamulüne takdim edilmesi ihtisasa delalet etmek içindir. (Âşûr)
Müspet muzari fiil sıygasında gelen وَيُسَبِّحُونَهُ cümlesi, اِنَّ ’nin haberine matuftur.
Muzari fiil sıygasında gelen وَلَهُ يَسْجُدُونَ cümlesi de اِنَّ ’nin haberine matuftur.
Cümlelerin atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
Son cümlede car mecrurun amiline takdimi, kasr ifade eder. Faide-i haber talebî kelamdır.
Secde etmek, kasr üslubuyla, Allah Teâlâ’ya tahsis edilmiştir.
يُسَبِّحُونَهُ - يَسْجُدُونَ - عِبَادَتِه۪ arasında mürâât-ı nazîr vardır.
Secde etmemek kibirden kaynaklanır.
İlk iki fiilde mef’ûl ve harf-i cer sonradan gelmiş ama secde etmek fiilinde harf-i cer öne geçmiştir. Sadece O’na secde edebilirsiniz, başkasına secde etmeyin, manasındadır.
Bu ayet secde ayetidir. Okuduktan sonra secde ayeti yapmak gerekir. Aynı anda ve yerde arka arkaya birden fazla okunursa tek bir secde yeterlidir.
Surenin son ayetleri hüsn-i intihâ sanatının güzel örnekleridir.
Kur’an surelerinin bitişi de girişi gibi belîğdir. Sureler o kadar güzel bir şekilde sona ermiştir ki muhatap artık başka bir şey duymak istemez. Sureler; dua-vasiyet, farzlar, tahmîd ve tehlîl, öğüt, vaat ve vaîd gibi sûrede işlenen konuya uygun bir sözle sona erer. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Bediî İlmi )
Surenin fasılalarındaki ي - نَ ve و- نَ harflerinde lüzum mâ la yelzem sanatı vardır.