وَاذْكُرْ رَبَّكَ ف۪ي نَفْسِكَ تَضَرُّعاً وَخ۪يفَةً وَدُونَ الْجَهْرِ مِنَ الْقَوْلِ بِالْغُدُوِّ وَالْاٰصَالِ وَلَا تَكُنْ مِنَ الْغَافِل۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَاذْكُرْ | ve hatırla |
|
2 | رَبَّكَ | Rabbini |
|
3 | فِي |
|
|
4 | نَفْسِكَ | içinden |
|
5 | تَضَرُّعًا | yalvararak |
|
6 | وَخِيفَةً | ve korkarak |
|
7 | وَدُونَ | ve olmayan |
|
8 | الْجَهْرِ | yüksek |
|
9 | مِنَ |
|
|
10 | الْقَوْلِ | bir sesle |
|
11 | بِالْغُدُوِّ | sabah |
|
12 | وَالْاصَالِ | ve akşam |
|
13 | وَلَا |
|
|
14 | تَكُنْ | olma |
|
15 | مِنَ |
|
|
16 | الْغَافِلِينَ | gafillerden |
|
Bir önceki âyette Kur’ân-ı Kerîm’i dinleme âdâbından söz edildikten sonra burada da zikir âdâbı özetlenmektedir. Sözlükte “bir şeyi kalple veya dil ile anma, hatırlama, akılda tutma” anlamına gelen zikir kelimesi, dinî bir terim olarak “Allah’ı anmak, hatırlamak, dilde ve gönülde tutmak, O’nu unutmamak, gaflet halinde olmamak” mânasında kullanılır; daha özel olarak Allah ismini ve esmâ-i hüsnâyı, “lâ ilâhe illallah” gibi diğer dinî ifade kalıplarını dilde tekrar etmeye de zikir denir. Tarikat ehlinin Allah’ın isimleriyle dinî mahiyetteki başka bazı kelime ve ibareleri belli zamanlarda ve belli sayılarda düzenli olarak dilde tekrar etmeleri de zikir kelimesiyle ifade edilir. Fakat Kur’ân-ı Kerîm’de (Ra‘d 13/28; Nûr 24/37) ve hadislerde (Tirmizî, “Du‘â”, 4-8; İbn Mâce, “Edeb”, 53) zikir, genellikle herhangi bir zaman veya sayı belirlemeksizin, müminin dilinde Allah ismini ve zihninde Allah bilincini daima canlı tutmasını ve bu bilinçle yaşamasını ifade eder. Konumuz olan âyette Allah’ı dil ile zikrederken aynı zamanda ruhen de zikir halinde olmak, kulluk şuuru ve edebiyle, Allah’a saygıdan dolayı ürpererek yakarış hali içinde O’nu zikretmek gerektiği belirtilmektedir. Konuyu bütün yönleriyle büyük bir vukufla inceleyen Gazzâlî (İhyâ’, I, 293-304), zikrin bütün ibadetlerin en yücesi ve en faydalısı olduğunu, fakat bu özelliği taşıyabilmesi için zikreden kişinin kalbinde ünsiyet (kendini Allah ile beraber bilme) ve sevgi duygusunun bulunması gerektiğini ifade etmekte; böyle bir ruhî halin eşlik etmediği, sadece dilde kalan zikrin insanın mânevî hayatına ve ahlâkî gelişmesine hiçbir katkıda bulunmadığını belirtmektedir. Nitekim âyetin sonundaki “Gafillerden olma!” uyarısı da bu hususa işaret etmektedir.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri
Cilt: 2 Sayfa: 656
Riyazus Salihin, 981 Nolu Hadis
Ebû Musâ el-Eş’arî radıyallahu anh şöyle dedi:
Biz bir yolculukta Hz. Peygamber ile birlikte idik. Tepelere çıktıkça Allahuekber, lâ ilâhe illallah diye yüksek sesle tekbir ve tehlil getirdik. Bunun üzerine Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:
“Ey Müslümanlar! Kendinizi zorlamayınız. Zira siz sağıra veya burada olmayan birine seslenmiyorsunuz. Allah daima sizinle beraberdir, işitir ve size sizden daha yakındır” buyurdu.
(Buhârî, Cihâd 131, Meğazî 38, Daavât 51, Tevhîd 9; Müslim, Zikr 44. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitr 26.)
وَاذْكُرْ رَبَّكَ ف۪ي نَفْسِكَ تَضَرُّعاً وَخ۪يفَةً
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. اذْكُرْ sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir أنت ’dir.
رَبَّكَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
ف۪ي نَفْسِكَ car mecruru رَبَّكَ’deki hitap zamirinin mahzuf haline müteallıktır. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
تَضَرُّعاً sebebiyet bildiren mef’ûlün lieclihtir. خ۪يفَةً kelimesi atıf harfi وَ ’la تَضَرُّعاً ‘e matuftur.
Fiilin oluş sebebini bildiren mef’ûldür. “Mef’ûlün lieclihi” veya “Mef’ûlün min eclihi” de denir. Mef’ûlün leh mansubtur. Fiile “neden, niçin” soruları sorularak bulunur.
Türkçede “için, -den dolayı, sebebiyle, -sın diye, ta ki zira, maksadıyla, uğruna” gibi manalara gelir. Mef’ûlün leh fiilinin önüne geçebilir.
İki tür kullanımı vardır: 1. Harf-i cersiz kullanımı, 2. Harf-i cerli kullanımı.
1. Harf-i cersiz olması için şu şartlar gereklidir:
a. Mef’ûlün leh, cümledeki fiilin masdarı dışında bir masdar olmalıdır.
b. Nekre (belirsiz) olmalıdır.
c. Mef’ûlün leh olacak masdarın (iç duygularımızı ifade ettiğimiz, “saygı göstermek, küçümsemek, korkmak, bilmek, bilmemek” gibi) kalbî fiillerden olması gerekir.
d. Fiilin faili ile mef’ûlün faili aynı olmalıdır.
e. Fiilin oluş zamanı ile mef’ûlün lehin oluş zamanı aynı olmalıdır.
Not: Mef’ûlün lehin harf-i cersiz kullanılabilmesi için yukarıdaki 5 şartın beraber bulunması gerekir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَدُونَ الْجَهْرِ مِنَ الْقَوْلِ بِالْغُدُوِّ وَالْاٰصَالِ وَلَا تَكُنْ مِنَ الْغَافِل۪ينَ
وَ atıf harfidir. دُونَ mekân zarfı, ف۪ي نَفْسِكَ ‘deki mahzuf hale müteallıktır. الْجَهْرِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
مِنَ الْقَوْلِ car mecruru الْجَهْرِ kelimesinin mahzuf haline müteallıktır. Takdiri; دون الجهر كائنا من القول (Yüksek olmayan bir sesle) şeklindedir.
بِالْغُدُوِّ car mecruru اذْكُرْ fiiline müteallıktır. الْاٰصَالِ kelimesi atıf harfi وَ ’la الْغُدُوِّ ‘ye matuftur.
وَ atıf harfidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَكُنْ meczum, nakıs muzari fiildir. تَكُنْ ’un ismi, müstetir olup takdiri أنت ’dir. مِنَ الْغَافِل۪ينَ car mecruru تَكُنْ ‘un mahzuf haberine müteallıktır. الْغَافِل۪ينَ ‘nin cer alameti cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
الْغَافِل۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan غفل fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاذْكُرْ رَبَّكَ ف۪ي نَفْسِكَ تَضَرُّعاً وَخ۪يفَةً وَدُونَ الْجَهْرِ مِنَ الْقَوْلِ بِالْغُدُوِّ وَالْاٰصَالِ وَلَا تَكُنْ مِنَ الْغَافِل۪ينَ
وَ atıf harfidir. Ayet, önceki ayetteki istinafa matuftur. İki cümle arasında inşâi olmak bakımından mukabakat vardır. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Menfi كان ‘nin dahil olduğu وَلَا تَكُنْ مِنَ الْغَافِل۪ينَ cümlesi, makabline hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir. Nehiy üslubunda talebî inşaî isnad olan cümlede كان ‘nin haberinin hazfi icaz-ı hazif sanatıdır.
كان ‘li olumsuz sıygalar, gerçekleşmesi aklen caiz olmayan umumi olumsuzluk için kullanılır. (Sâbûnî, Tefsir 3/79)
Burada hitabın yalnız Resulullah’a (sav) tevcihi, Rabb kelimesinin, Resulullah’ın (sav) yerini tutan zamire izafesi, Allah Teâlâ’nın, Resulullah hakkında ziyadesiyle lütufkâr olduğunu belirtmek içindir. (Ebüssuûd)
الْغُدُوِّ - الْاٰصَالِ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.
دُونَ الْجَهْرِ - خ۪يفَةً kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
وَاذْكُرْ - الْغَافِل۪ينَ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
Zikretmeyenler gafil olur.
Buradaki الذِّكْرُ ; dilin zikretmesi manasında hakikattir ve وَدُونَ الْجَهْرِ مِنَ الْقَوْلِ sözü bu manayı destekler. (Âşûr)
لَا تَكُنْ مِنَ الْغَافِل۪ينَ sözü, Allah'ı zikretmekten gaflet konusunda bir uyarıdır ve gafletin sınırı yoktur. Kendini en iyi bilen Resulullah'ın (sav) durumunu ifade eder. Onun vahiy aldığı zamanlar ve yemek yemek gibi yaratılışının gerektirdiği işlerle meşgul olduğu zamanları vardır. (Âşûr)