A'râf Sûresi 28. Ayet

وَاِذَا فَعَلُوا فَاحِشَةً قَالُوا وَجَدْنَا عَلَيْهَٓا اٰبَٓاءَنَا وَاللّٰهُ اَمَرَنَا بِهَاۜ قُلْ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَأْمُرُ بِالْفَحْشَٓاءِۜ اَتَقُولُونَ عَلَى اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ  ...

Çirkin bir iş işledikleri vakit, “Biz atalarımızı bunun üzerinde bulduk, Allah da bize bunu emretti” derler. De ki: “Şüphesiz, Allah çirkin işleri emretmez. Siz bilmediğiniz şeyleri Allah’ın üzerine mi atıyorsunuz?”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذَا ve zaman
2 فَعَلُوا onlar yaptıkları ف ع ل
3 فَاحِشَةً bir kötülük ف ح ش
4 قَالُوا dediler ق و ل
5 وَجَدْنَا bulduk و ج د
6 عَلَيْهَا bu (yolda)
7 ابَاءَنَا babalarımızı ا ب و
8 وَاللَّهُ Allah
9 أَمَرَنَا bize emretti ا م ر
10 بِهَا bunu
11 قُلْ de ق و ل
12 إِنَّ muhakkak
13 اللَّهَ Allah
14 لَا
15 يَأْمُرُ emretmez ا م ر
16 بِالْفَحْشَاءِ kötülüğü ف ح ش
17 أَتَقُولُونَ mi söylüyorsunuz? ق و ل
18 عَلَى karşı
19 اللَّهِ Allah’a
20 مَا şeyleri
21 لَا
22 تَعْلَمُونَ bilmediğiniz ع ل م
 

“Kötülük” diye çevirdiğimiz fâhişe “çok kötü ve iğrenç fiil” anlamına gelir. Müfessirlerin çoğu bunu putperestlerin “Beytülharâm’ı kadınlı erkekli çıplak vaziyette tavaf etmeleri” şeklinde yorumlamışlardır (bk. Râzî, XIV, 55; Şevkânî, II, 228). Ancak bunun her türlü büyük günahı ve çirkin davranışı kapsadığında kuşku yoktur. Putperestler, kendilerine atalarından kaldığı, kendi gelenekleri olduğu gerekçesine dayanarak işlediklerinin kötülük olduğunu kabul etmiyor; daha da ileri giderek “Allah da bize bunu emretti” diyorlardı. Aslında bu apaçık bir yalandı. Çünkü “Allah kötülüğü emretmez.” Şu halde gelenekleri körü körüne devam ettirmek yerine iyilerini kötülerinden ayırmak gerekir. Bunun ölçüsü de Allah’ın emrine yani O’nun kitabına, peygamberinin uygulamalarına ve Allah’ın insan varlığına doğuştan bahşettiği aklıselime uyup uymadığıdır. Âyet şöyle bir hakikate de ışık tutmaktadır: Geçmişte ve günümüzde nice insanların, İslâm’ın gerçekleri kendilerine ulaştığı halde, eski geleneksel inanç ve yaşayışlarında ısrar etmelerinin temel sebebi kör taklitçiliktir. Onlar, Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi, aslı gerçek olsa da, zamanla bozularak gerçeklik ve geçerlilik değerini büyük ölçüde kaybetmiş ve hakiki bir din olmaktan ziyade gelenekler manzumesinden ibaret kalmış telakkilere dayanan inanç ve hayat tarzlarını, Allah’ın uygulanmasını emrettiği din zanneder, bunu savunurlar. Bu büyük yanılgının asıl sebebi ise, bilinçli ve objektif düşünmek yerine gelenek taassubuna saplanmaktır.

 

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 516

 

وَاِذَا فَعَلُوا فَاحِشَةً قَالُوا وَجَدْنَا عَلَيْهَٓا اٰبَٓاءَنَا وَاللّٰهُ اَمَرَنَا بِهَاۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir.  اِذَا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

فَعَلُوا  şeklinde mazi sıyga ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

فَعَلُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  فَاحِشَة  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

Şartın cevabı  قَالُوا  ‘dur.  قَالُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Mekulü’l-kavli,  وَجَدْنَا عَلَيْهَٓا’dir.  قَالُٓوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

وَجَدْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

عَلَيْهَٓا  car mecruru  اٰبَٓاءَنَا ’nın mahzuf haline müteallıktır. Takdiri,  عاكفين عليها (Orada kendilerini ibadete adamış bir halde) şeklindedir.

اٰبَٓاءَنَا  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

وَ  atıf harfidir. اللّٰهُ  lafza-i celâli, mübteda olup lafzen merfûdur.  اَمَرَنَا  fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

اَمَرَنَا  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.

Mütekellim zamiri  نَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

بِهَا  car mecruru  اَمَرَ  fiiline müteallıktır.


قُلْ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَأْمُرُ بِالْفَحْشَٓاءِۜ 

 

Fiil cümlesidir.  قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir olup takdiri 

أنت’dir.

Mekulü’l-kavli  اِنَّ اللّٰهَ لَا يَأْمُرُ بِالْفَحْشَٓاءِ ’dir.  قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. 

اللّٰهَ  lafza-i celâli  اِنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubtur.  لَا يَأْمُرُ  cümlesi  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَأْمُرُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.

بِالْفَحْشَٓاءِ  car mecruru  يَأْمُرُ  fiiline müteallıktır. 


 اَتَقُولُونَ عَلَى اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ

 

Hemze istifham harfidir.  تَقُولُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

عَلَى اللّٰهِ  car mecruru  تَقُولُونَ  fiiline müteallıktır. Müşterek ism-i mevsûl  مَا, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası  لَا تَعْلَمُونَ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  تَعۡلَمُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
 

وَاِذَا فَعَلُوا فَاحِشَةً قَالُوا وَجَدْنَا عَلَيْهَٓا اٰبَٓاءَنَا وَاللّٰهُ اَمَرَنَا بِهَاۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Muzâfun ileyh olan  فَعَلُوا فَاحِشَةً  şart cümlesi,  قَالُوا وَجَدْنَا,  cevap cümlesidir. 

قَالُٓوا fiilinin mekulü’l-kavli olan  وَجَدْنَا عَلَيْهَٓا اٰبَٓاءَنَا, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip de faide-i haber ibtidaî kelamdır.

فَاحِشَةً ’deki tenvin kesret, nev ve tahkir ifade eder.

Mekulü’l-kavle matuf, faide-i haber ibtidaî kelam olan وَاللّٰهُ اَمَرَنَا بِهَاۜ  cümlesi kizbî haberdir. Sübut ifade eden isim cümlesinin müsnedi mazi fiil sıygasında gelerek temekküne işaret etmiştir.

Mazi fiil sübuta, temekkün ve istikrara işaret eder. (Âşûr, Mümtehine Suresi, 6)

Ayette bozuk mazeretlerini ve mazeretlerinin sebebi olan batıl düşüncelerini ortaya çıkartan bir idmâc vardır. Yani bu iman etmeyi kabul etmeyenler, kötülük yapanlar, buna mazeret olarak babalarına tâbi olduklarını söyleyenler ve bunu Allah emretti diyenler hakkındadır. Bu, Allah Teâlâ’nın  قُلْ إنَّ اللَّهَ لا يَأْمُرُ بِالفَحْشاءِ  sözünün karinesiyle yalancı müşriklerin hallerine mahsustur. (Âşûr)

                                                                       

قُلْ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَأْمُرُ بِالْفَحْشَٓاءِۜ

 

İstînâf cümlesi olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

قُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli  اِنَّ  ile tekid edilmiş faide-i haber inkârî kelamdır. İsim cümlesi sübut ifade eder.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan lafza-i celâlle marife olması, tazim ve kalplere korku salmak içindir.

Nefy harfinin müsnedün ileyhden sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması halinde bu terkip, hükmü takviye ifade eder. Ancak bazı karineler vasıtasıyla tahsis de ifade edebilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi) 

Ayette isnadın Allah Teâlâ’ya olması  tahsis ifade etmiştir.

فَاحِشَةً  (yüz kızartıcı şey), son derece çirkin günah demektir. Yani bu tip herhangi bir davranış sergilediklerinde, atalarının da böyle yaptığını ve kendilerinin de onların izinden gittiklerini, Allah Teâlâ’nın onlara bunu yapmalarını emrettiğini söyleyerek mazeret beyan ederler ki bunların ikisi de geçersizdir; çünkü biri taklittir, taklit ise bilgi yolu değildir. İkincisi ise Allah’a atılmış bir iftira ve O’nun sıfatlarını saptırmaktır (ilhâd). Nitekim “Allah bizim bu yaptıklarımızı hoş karşılamasaydı, bizi bu fiillerden uzaklaştırırdı!” demekteydiler. “Bunlar yüz kızartıcı bir şey yaptıklarında: ‘Biz atalarımızı bunun üzerinde bulduk, bize bunu Allah emretti.’ dediler. De ki: Yüz kızartıcı bir şeyi Allah emretmez.” ayeti de bunu doğrular. Çünkü çirkin fiil işlemek Allah için imkânsızdır; zira Allah’a çirkin fiili işletecek herhangi bir etken (dâ‘î) yoktur ama O’nu çirkin fiil işlemekten alıkoyacak şeyler vardır. Bu durumda O’nun çirkin fiil işlemeyi emretmesi nasıl düşünülebilir?!

“Bilginize konu olmayan (asılsız) şeyler mi uyduruyorsunuz Allah adına?!” Bu ifade onların çirkin fiilleri Allah’a izafe etmelerini yadırgamakta ve bu sözlerinin temelinde aşırı bir cehaletin yer aldığına dair tanıklık etmektedir.  الْفَحْشَٓاءِ’den muradın, Kâbe’yi çıplak tavaf etmeleri olduğu da söylenmiştir. (Keşşâf, Ebüssuûd)


 اَتَقُولُونَ عَلَى اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ

 

Ayetin son cümlesi istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen taaccüp ve kınama amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır.

تَقُولُونَ  fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَٓا’nın sılası  لَا تَعْلَمُونَ, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.

قُلْ - اَتَقُولُونَ  ve اَمَرَنَا - يَأْمُرُ  ve  فَاحِشَةً - الْفَحْشَٓاءِۜ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Lafza-i celâlin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır. Allah isminin geçişi tazim içindir.

لَا يَأْمُرُ - اَمَرَنَا  kelimeleri arasında tıbâk-ı selb sanatı vardır.

اَتَقُولُونَ  sorusundaki hemze tasdik içindir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)