يَا بَن۪ٓي اٰدَمَ لَا يَفْتِنَنَّكُمُ الشَّيْطَانُ كَمَٓا اَخْرَجَ اَبَوَيْكُمْ مِنَ الْجَنَّةِ يَنْزِعُ عَنْهُمَا لِبَاسَهُمَا لِيُرِيَهُمَا سَوْاٰتِهِمَاۜ اِنَّهُ يَرٰيكُمْ هُوَ وَقَب۪يلُهُ مِنْ حَيْثُ لَا تَرَوْنَهُمْۜ اِنَّا جَعَلْنَا الشَّيَاط۪ينَ اَوْلِيَٓاءَ لِلَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | يَا بَنِي | oğulları |
|
2 | ادَمَ | Adem |
|
3 | لَا |
|
|
4 | يَفْتِنَنَّكُمُ | sizi bir belaya düşürmesin |
|
5 | الشَّيْطَانُ | şeytan |
|
6 | كَمَا | gibi |
|
7 | أَخْرَجَ | çıkardığı |
|
8 | أَبَوَيْكُمْ | ana babanızı |
|
9 | مِنَ | -ten |
|
10 | الْجَنَّةِ | cennet- |
|
11 | يَنْزِعُ | soyarak |
|
12 | عَنْهُمَا | onların |
|
13 | لِبَاسَهُمَا | elbiselerini |
|
14 | لِيُرِيَهُمَا | onlara göstermek için |
|
15 | سَوْاتِهِمَا | çirkin yerlerini |
|
16 | إِنَّهُ | muhakkak |
|
17 | يَرَاكُمْ | sizi görürler |
|
18 | هُوَ | o |
|
19 | وَقَبِيلُهُ | ve kabilesi |
|
20 | مِنْ |
|
|
21 | حَيْثُ | yerden |
|
22 | لَا |
|
|
23 | تَرَوْنَهُمْ | sizin onları göremeyeceğiniz |
|
24 | إِنَّا | muhakkak |
|
25 | جَعَلْنَا | biz yaptık |
|
26 | الشَّيَاطِينَ | şeytanları |
|
27 | أَوْلِيَاءَ | dostları |
|
28 | لِلَّذِينَ | kimselerin |
|
29 | لَا | inanmayan(ların) |
|
30 | يُؤْمِنُونَ | zaman |
|
Peygamberler tarihinin ibretli yanlarını insanlara anlatarak muhtaç oldukları noktalarda onları aydınlatmak ve uyarmak Kur’ân-ı Kerîm’in başlıca eğitim metotlarındandır. Hz. Âdem hakkında yukarıda verilen bilgilerle şeytanın Âdem ve soyuna beslediği kin ve düşmanlığı yansıtan ifadeler de Kur’an mesajının ulaştığı bütün insanları yanılgılardan koruma, şeytanın vesveselerine karşı onları uyarma maksadını taşır. Bu maksat 27. âyette sarih olarak ifade edilmiştir. Tefsirlerde âyetteki libâs’ın nurdan bir elbise, takvâ elbisesi veya cennet elbisesi olduğu şeklinde farklı görüşler yer alır. Ancak onun, Âdem ile Havvâ’nın, birbirlerinin edep yerlerini görmelerine engel olan, gerçek mahiyetini ancak Allah’ın bildiği nezih bir durum olduğunda kuşku yoktur. Şeytanın vesvesesi, kısa bir süreyle de olsa, onları bu nezih durumdan uzaklaştırdığı gibi diğer insanları da yoldan çıkarabilir. Çünkü şeytan onları görmekte, fakat kendisi görünmemektedir. Bu da onun tehlikesini arttırmaktadır. Özellikle iman yoksunu insanlar takvâ elbisesinden mahrum bulundukları için, şeytanlar tarafından ayartılmaya daha elverişli hale gelirler ve sonuçta onlarla aralarında bir dostluk gerçekleşir. Müşriklerin inkâr ve isyanları böyle bir dostluktan kaynaklanıyordu.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 514-515
يَا بَن۪ٓي اٰدَمَ لَا يَفْتِنَنَّكُمُ الشَّيْطَانُ كَمَٓا اَخْرَجَ اَبَوَيْكُمْ مِنَ الْجَنَّةِ يَنْزِعُ عَنْهُمَا لِبَاسَهُمَا لِيُرِيَهُمَا سَوْاٰتِهِمَاۜ
يَا nida harfidir. بَن۪ٓي münadadır. Cemi müzekker salim kelimelere mülhak olduğu için nasb alameti ى ’dir. اٰدَمَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Gayri munsarif olduğu için cer alameti nasbtır. Münadadır. Nidanın cevabı لَا يَفْتِنَنَّكُمُ الشَّيْطَانُ’dur.
لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. يَفْتِنَنَّكُمُ fetha üzere mebni muzari fiildir. Fiilin sonundaki نَ, tekid ifade eden nunu sakiledir. Muttasıl zamir كُمُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
الشَّيْطَانُ fail olup lafzen merfûdur.
Tekid nun’ları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
كَ harf-i cerdir. مَا ve masdar-ı müevvel, كَ harf-i ceriyle birlikte mahzuf mef'ûlu mutlaka mütallıktır. Takdiri, فتنة كفتنة إخراج أبويكم (Babalarınızı çıkarmak fitnesi gibi bir fitne) şeklindedir.
اَخْرَجَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
اَبَوَيْكُمْ mef’ûlun bih olup müsenna olduğu için ى ile mansubtur. İzafetten dolayı ن harfi hazfedilmiştir.
Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مِنَ الْجَنَّةِ car mecruru اَخْرَجَ fiiline müteallıktır.
يَنْزِعُ fiili اَبَوَيْكُمْ ‘un hali olarak mahallen mansubtur. يَنْزِعُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
عَنْهُمَا car mecruru يَنْزِعُ fiiline müteallıktır. لِبَاسَهُمَا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir هُمَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لِ harfi, يُرِيَهُمَا fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harf-i ceriyle birlikte يَنْزِعُ fiiline müteallıktır.
يُرِيَهُمَا mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
Muttasıl zamir هُمَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. سَوْاٰتِهِمَا mef’ûlun bihtir. Cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradır.
Muttasıl zamir هُمَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِنَّهُ يَرٰيكُمْ هُوَ وَقَب۪يلُهُ مِنْ حَيْثُ لَا تَرَوْنَهُمْۜ
İsim cümlesidir. إِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
هُ muttasıl zamiri إِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.
يَرٰيكُمْ fiili إِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. يَرٰيكُمْ elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
هُوَ munfasıl zamiri gizli zamiri tekid içindir. قَب۪يلُهُ kelimesi atıf harfi وَ ’la يَرٰيكُمْ’deki gizli zamire matuftur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مِنْ حَيْثُ car mecruru يَرٰيكُمْ fiiline müteallıktır.
حَيْثُ mekân zarfıdır. Bu edat cümleye muzâf olur. Edattan sonraki cümle isim ve fiil cümlesi olabilir. Edat kendisinden önceki bir fiilin mekân zarfı yani mef‘ûlun fihidir. Sonu damme üzere mebni olduğundan mahallen mansubdur.
لَا تَرَوْنَهُمْ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
تَرَوْنَهُمْ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
اِنَّا جَعَلْنَا الشَّيَاط۪ينَ اَوْلِيَٓاءَ لِلَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
نَا mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. جَعَلْنَا fiili اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. Sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekkellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
الشَّيَاط۪ينَ mef’ûlun bih olup nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler ي ile nasb olurlar.
اَوْلِيَٓاءَ ikinci mef’ûlun bihtir. Sonunda zaid yani kelimenin kök harflerinden olmayan elif-i memdude olan isimlerden olduğu için gayri munsariftir.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsarife girer. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûlu, لِ harf-i ceriyle اَوْلِيَٓاءَ kelimesine müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası لَا يُؤْمِنُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يُؤْمِنُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
يُؤْمِنُونَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’âl babındadır. Sülâsîsi أمن’dır.
İf’âl babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
يَا بَن۪ٓي اٰدَمَ لَا يَفْتِنَنَّكُمُ الشَّيْطَانُ كَمَٓا اَخْرَجَ اَبَوَيْكُمْ مِنَ الْجَنَّةِ يَنْزِعُ عَنْهُمَا لِبَاسَهُمَا لِيُرِيَهُمَا سَوْاٰتِهِمَاۜ
Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.
Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Nidanın cevabı olan ….لَا يَفْتِنَنَّكُمُ الشَّيْطَانُ cümlesi ise nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Mecrur mahaldeki masdar harfi مَٓا ve akabindeki …اَخْرَجَ اَبَوَيْكُمْ مِنَ الْجَنَّةِ cümlesi masdar taviliyle, teşbih harfi كَ ile birlikte mahzuf mef’ûlü mutlaka müteallıktır. Cümlenin takdiri şöyledir: فتنة كفتنة إخراج أبويكم (Babalarınızın çıkarılma fitnesi gibi bir fitne)
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan …يَنْزِعُ عَنْهُمَا لِبَاسَهُمَا cümlesi اَبَوَيْكُمْ’den veya اَخْرَجَ fiilinin failinden haldir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
Burada da Âdemoğullarına seslenişin tekrar edilmesi, bu seslenişle söylenen kelamın anlamına büyük bir önem verildiğini zımnen bildirmek içindir. Yani şeytan, ebeveyniniz Âdem ile Havva’yı cennetten çıkardığı gibi sizin de cennete girmenizi engellemesin. Yahut ebeveyninizi fitneye düşürdüğü gibi sizi de bir belaya sürüklemesin. (Ebüssuûd)
لِيُرِيَهُمَا سَوْاٰتِهِمَا cümlesine dahil olan لِ, cümleyi gizli bir أن ’le sebep bildiren masdara çevirmiştir. Masdar-ı müevvel, cer mahallinde يَنْزِعُ fiiline müteallıktır. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Çıkarmak, soymak ve göstermek fiillerinin şeytana isnadı mecaz-ı aklîdir. Sebep olmak, fail menzilesine konulmuştur. نْزِعُ fiilinin temsili ya da hakiki manada olması mümkündür. (Âşûr)
Ayetteki teşbih, teşbih edatının zikri dolayısıyla mürsel, benzetme yönü zikredilmediği için de mücmeldir.
Şeytandan insanlara sadır olan fitneler, Hz. Âdem ve zevcesine yasak olan ağaçtan yedirmek ve onları cennetten çıkarmak şeklindeki fitneye benzetilmiştir. Böylece bütün çeşitleriyle insana en büyük fitneyi verenin şeytan olduğu hatırlatılmış oldu. (Âşûr)
اَبَوَيْكُمْ Hz. Âdem ve Havva’dan kinayedir.
Burada “çıkarmak” kelimesinde mecâz vardır. Siyaka göre burada “fitneye düşürdü” fiilinin gelmesi gerekirdi. Cennetten çıkarmak sonuçtur. Fitneye düşürmek de bunun sebebidir. Dolayısıyla müsebbep zikredildiği için müsebbep alakasıyla mecaz-ı mürsel vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)
Bu konuya ilk temas eden müfessirlerden olan Zemaḫşerî, insanlara avret yerlerini örtecek elbiselerin verildiği söylendikten sonra örtünmenin takvadaki yeri ve önemine dikkat çekmek üzere takva elbisesinin ve asıl öğüt alınması gereken Allah’ın fıtrat olarak verdiği bu nimetin vurgulandığı kısmın istiṭrat üslubu üzere geldiğini ve bundan sonra da asıl konuya dönülerek Âdemoğullarına hitaba devam edildiğini belirtmiştir. Bu ayet aynı zamanda Şerefuddîn eṭ-Ṭîbî’nin tanımındaki “anlatılar arasında uzak tealluk bulunan istitrat” türüne de uygun düşmektedir. (Hasan Uçar, Kur’an-I Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)
Önceki ayetle aynı başlamıştır. Reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır. Bu tekrarın sebebi söylenen kelamın önemine dikkat çekmektir.
اِنَّهُ يَرٰيكُمْ هُوَ وَقَب۪يلُهُ مِنْ حَيْثُ لَا تَرَوْنَهُمْۜ
لَا يَفْتِنَنَّكُمُ ifadesindeki nehiy için ta’liliyye olarak gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. اِنَّ ile tekid edilmiş faide-i haber inkârî kelamdır.
Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.
Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
اَخْرَجَ - يَنْزِعُ fiilleri arasında mürâat-ı nazîr sanatı vardır.
لِيُرِيَهُمَا - تَرَوْنَهُمْ - تَرَوْنَهُمْ arasında cinas ve reddü'l-acüz ale's-sadr vardır.
تَرَوْنَهُمْ - لَا تَرَوْنَهُمْ arasında tıbâk-ı selb vardır.
اِنَّا جَعَلْنَا الشَّيَاط۪ينَ اَوْلِيَٓاءَ لِلَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ
Nehiy için ta’lil cümlesi olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. اِنَّ ile tekid edilmiş, faide-i haber inkârî kelamdır. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.
Son cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Mecrur mahaldeki has ism-i mevsûl جَعَلْنَا ,لِلَّذ۪ينَ’a müteallıktır. Sılası لَا يُؤْمِنُونَ, menfi muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt, istimrar ve tecessüme işaret etmiştir. Mevsûlde, müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.
الشَّيَاط۪ينَ kelimesi iki kere geçtiği için reddü'l-acüz ale's-sadr sanatı vardır.