A'râf Sûresi 34. Ayet

وَلِكُلِّ اُمَّةٍ اَجَلٌۚ فَاِذَا جَٓاءَ اَجَلُهُمْ لَا يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلَا يَسْتَقْدِمُونَ  ...

Her milletin belli bir eceli vardır. Onların eceli geldi mi, ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلِكُلِّ ve her ك ل ل
2 أُمَّةٍ ümmetin ا م م
3 أَجَلٌ bir süresi vardır ا ج ل
4 فَإِذَا ne zaman ki
5 جَاءَ gelince ج ي ا
6 أَجَلُهُمْ süreleri ا ج ل
7 لَا
8 يَسْتَأْخِرُونَ geri kalmazlar ا خ ر
9 سَاعَةً bir an س و ع
10 وَلَا ve ne de
11 يَسْتَقْدِمُونَ öne geçemezler ق د م
 

Sûrede, bu âyetle başlayıp 53. âyette son bulacak genişçe bir âhiret tasviri yer almaktadır. İbn Âşûr’a göre sûrenin buraya kadarki bölümünün öncelikli muhatabı Mekke putperestleri olduğu için bu âyetteki “her bir ümmet”ten de özellikle Hz. Peygamber’i ve hak dini yalanlayan topluluklar kastedilmiş olup âyet bunlara karşı bir uyarı ve tehdit anlamı taşımaktadır. Aynı müfessire göre ecel kelimelerinden ilki bu tür inkârcı topluluklara tanınan mühleti, ikincisi de bu mühletin bittiği ve sonlarının geldiği vakti ifade etmektedir (VIII/2, s. 102-104). Buna göre–bu sûrenin geniş bir kısmının konusu olan bazı eski kavimlerin hayat ve âkıbetlerine dair ilerideki âyetlerden de anlaşılacağı üzere– Allah Teâlâ, rahmetinin eseri olarak, inkârcı ve isyankâr topluluklara hallerini düzeltmeleri için belli bir süre tanır. Eski inanç ve yaşayışlarında ısrar edenler, tayin edilen sürenin sonunda mutlaka cezalandırılırlar; hükümranlıkları veya varlıkları son bulur. Onlar bu âkıbetlerini ne bir saat öne alabilir ne de erteleyebilirler. Allah’ın bu kesin kanunu uyarınca, tarihteki bütün inkârcı, isyankâr, azgın ve ahlâksız toplumların, bu arada putperest Araplar’ın mâruz kaldıkları bu âkıbet, şimdiki ve bundan sonraki inkârcı ve zalim toplumların, devletlerin de Allah nezdinde bilinen vaktinde mutlaka başlarına gelecektir.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 522-523

 

وَلِكُلِّ اُمَّةٍ اَجَلٌۚ 

 

وَ  istînâfiyyedir.  لِكُلِّ  car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  اُمَّةٍ   muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

اَجَلٌ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.


 فَاِذَا جَٓاءَ اَجَلُهُمْ لَا يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلَا يَسْتَقْدِمُونَ

 

فَ  atıf harfidir.  اِذَا  şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır.  إِذَا  şart harfi vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

(إِذَا): Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

(إِذَا) dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a. (إِذَا) fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b. (إِذَا)’nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına (ف)’nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.

c. Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

جَٓاءَ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

جَٓاءَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  اَجَلُهُمْ  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

Şartın cevabı  لَا يَسْتَأْخِرُونَ’dir.  لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَسْتَأْخِرُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

سَاعَةً  zaman zarfı,  يَسْتَأْخِرُونَ  fiiline müteallıktır.

لَا يَسْتَقْدِمُونَ  cümlesi atıf harfi  وَ ’la makabline matuftur.

Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.

Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَسْتَأْخِرُونَ  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi  أخر ’dir.

Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar.

 

وَلِكُلِّ اُمَّةٍ اَجَلٌۚ

 

 

و, istînâfiyyedir. 

Bu cümle Araf Suresi 31. ayetteki  يا بَنِي آدَمَ خُذُوا زِينَتَكُمْ  cümlesi ile 35. ayetteki  يا بَنِي آدَمَ إمّا يَأْتِيَنَّكم رُسُلٌ مِنكُمْ  cümlesi arasında gelmiş bir itiraz cümlesidir. (Âşûr)

Sübut ifade eden isim cümlesinde takdim-tehir ve îcaz-ı hazif sanatları vardır.  لِكُلِّ  mahzuf mukaddem habere müteallıktır. 

اَجَلٌۚ  muahhar mübtedadır. Ayetin ilk cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

اُمَّةٍ ’deki tenvin, kesret ve nev ifade eder.

Bu tehdit bütün ümmetler içindir. Kastedilen inanmayan arap müşrikler olmakla beraber başka milletlerin başına gelenler zikredilerek uyarıda ve yakınlaşan tehditte mübalağa yapılmıştır. (Âşûr)

“Her ümmet için bir ecel vardır.” cümlesinin manası “Her yalanlayan ümmet için” demektir. Ümmet kelimesinin sıfatı olan  مُكَذِّبَةٍ  (yalanlayan) mahzuftur. (Âşûr)


 فَاِذَا جَٓاءَ اَجَلُهُمْ لَا يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلَا يَسْتَقْدِمُونَ

 

فَ  atıf harfidir. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır.  اِذَا  zaman zarfı olup müteallakı يَسْتَأْخِرُونَ  fiilidir.

Şart cümlesi  جَٓاءَ اَجَلُهُمْ  mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır ve  اِذَا ’nın muzâfun ileyhidir.

فَ  karinesi olmadan gelen cevap cümlesi  لَا يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Aynı üslupta gelen  وَلَا يَسْتَقْدِمُونَ  cümlesi şartın cevabına matuftur. Atıf sebebi tezattır.

Talep ifade eden takdim ve tehir fiillerinde istifal babının kullanılması; onların bunu istedikleri halde gerçekleştirmekten aciz olduklarını ifade eder. (Ebüssuûd)

يَسْتَأْخِرُونَ ويَسْتَقْدِمُونَ  kelimelerinin manası: ‘geri kalıyorlar ve öne geçiyorlar’ şeklindedir. Her iki fiilde de zikredilen  س  ve  ت  harfleri tekid içindir. (Âşûr)

Cenab-ı Hakk, لَا يَسْتَاْخِرُونَ سَاعَةً وَلَا يَسْتَقْدِمُونَ  “Ne bir saat geri bırakabilirler ne öne alabilirler.”  buyurmuştur. Bundan murad, “O kimse bu muayyen ve belirlenen zamandan ne bir saat ne de bir saatten daha az bir süre geri kalamaz...” manasıdır. Ancak ne var ki Cenab-ı Hakk, en kısa zamanı ifade eden bir kelime olduğu için bu “saat” lafzını zikretmiştir. Şayet Hak Teâlâ’nın لَا يَسْتَقْدِمُونَ  “ne öne alabilirler...” şeklindeki sözünün manası nedir? Zira o zaman gelip çattığında, onun o belirlenen süreden daha önceye alınabilmesi zaten aklen imkânsızdır.” denilirse biz deriz ki: Hakk Teâlâ’nın, “o müddetleri gelince...” ifadesi, o zamanın gelip çatmasının yaklaştığı, yakın olduğu manasına hamledilir. Nitekim Araplar, kışın gelmesi yaklaştığında, جَاءَ الشِّتَاءُ  “kış geldi” derler. O zamanın yaklaşmasıyla birlikte kışın bazen daha erken bazen de daha geç gelmesi söz konusu olabilir. (Fahreddin er-Râzî)

اَجَلٌۚ  kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

يَسْتَقْدِمُونَ - يَسْتَأْخِرُونَ  arasında tıbâk-ı îcab ve muvazene sanatları vardır.

[Her toplumun bir eceli vardır] ifadesi, Mekke halkını tıpkı diğer toplumlara azap indiği gibi Allah katında malum bir süre içerisinde kendilerine indirilecek azaba karşı uyarmaktadır.  سَاعَةً  ifadesinin kullanılma sebebi, insanların kullanımında en az süreye tekabül etmesidir. Nitekim arkadaşına acele ettiren kimse,  في ساعة  (anında / hemen) der ve “en kısa, en yakın zamanda” anlamını kasteder. (Keşşâf)

يَسْتَأْخِرُونَ - يَسْتَقْدِمُونَ  kelimelerinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)