وَالَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَاسْتَكْبَرُوا عَنْهَٓا اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَالَّذِينَ | kimseler |
|
2 | كَذَّبُوا | yalanlayan |
|
3 | بِايَاتِنَا | ayetlerimizi |
|
4 | وَاسْتَكْبَرُوا | ve büyüklenenler |
|
5 | عَنْهَا | onlara karşı |
|
6 | أُولَٰئِكَ | işte onlar |
|
7 | أَصْحَابُ | halkıdır |
|
8 | النَّارِ | ateş |
|
9 | هُمْ | onlar |
|
10 | فِيهَا | orada |
|
11 | خَالِدُونَ | sürekli kalacaklardır |
|
Yukarıdaki âyette peygamberi ve hak dini yalanlayanların dünyadaki âkıbetleri bildirilmişti. Bu iki âyette de iyilerle kötülerin âhiretteki durumları karşılaştırılmaktadır. Buna göre peygamberleri gelip de insanlara Allah’ın âyetlerini yani kutsal kitabını, delillerini ve hükümlerini (Râzî, XIV, 69) açık açık ortaya koyduğunda onlar ya peygamberi ve onun bildirdiklerini saygıyla benimseyip durumlarını düzeltir veya Allah’ın âyetlerini yalan sayıp İblîs gibi kibre kapılarak isyanlarını sürdürürler. Yüce Allah, âhirette bu zümrelerden ilkinin, korku ve üzüntüden emin bir şekilde mutlu olacağını müjdelerken, ikinci zümreyi “ateş ehli” (cehennem ashabı) diye nitelemekte ve ebedî olarak ateşte kalacaklarını haber vermektedir.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri
Cilt: 2 Sayfa: 523
وَالَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَاسْتَكْبَرُوا عَنْهَٓا اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ, mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası كَفَرُوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
كَذَّبُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
بِاٰيَاتِنَٓا car mecruru كَذَّبُوا fiiline müteallıktır. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اسْتَكْبَرُوا cümlesi atıf harfi وَ ’la sılaya matuftur. عَنْهَٓا car mecruru اسْتَكْبَرُوا fiiline müteallıktır.
Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.
Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.
و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ cümlesi الَّذ۪ينَ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. اُو۬لٰٓئِكَ, ism-i işareti mübteda olarak mahallen merfûdur. اَصْحَابُ haberdir. النَّارِۚ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
كَذَّبُوا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındadır. Sülâsîsi كذب’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef'ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlu herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar. Tef’il babının en yaygın anlamı teksirdir.
اسْتَكْبَرُوا fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil, istif’âl babındadır. Sülâsîsi كبر ’dir. Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.
هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ
هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ cümlesi اَصْحَابُ’nun hali olarak mahallen mansubtur.
İsim cümlesidir. Munfasıl zamiri هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. ف۪يهَا car mecruru خَالِدُونَ kelimesine müteallıktır.
خَالِدُونَ kelimesi haber olup ref alameti وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.
Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır:
1. Müfred olan hal (Müştak veya camid),
2. Cümle olan hal (İsim veya fiil),
3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).
Burada hal isim cümlesi olarak gelmiştir. Hal (olumlu) isim cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına “و ve zamir” veya yalnız “و ” gelir. Bazen “و ” gelmediği de olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
خَالِدُونَ kelimesi sülâsî mücerred olan خلد fiilinin çoğul ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَالَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَاسْتَكْبَرُوا عَنْهَٓا اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ
Cümle, önceki ayetteki فَمَنِ اتَّقٰى cümlesine matuftur. İsim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi, bahsi geçenlerin bilinen kişiler olduğunu belirtmek yanında onları tahkir ifade eder. İsm-i mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcîh sanatı vardır.
Mevsûlün sılası كَذَّبُوا, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
بِاٰيَاتِنَا izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan اٰيَاتِ şan ve şeref kazanmıştır.
اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ cümlesi mevsûlün haberidir. Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması tahkir ve kınama ifade eder. Müsnedin, izafetle marife olması az sözle çok şey anlatmak ve muzâfı tahkir içindir.
Müsned isim cümlesi formunda gelerek sübut ifade etmiştir.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
كَذَّبُوا - اسْتَكْبَرُوا arasında mürâât-ı nazîr vardır.
اَصْحَابُ النَّارِۚ izafeti; muzâf ve muzâfun ileyh tahkir edilmiştir.
اَصْحَابُ kelimesinin kökü صحب’dir. Sahip; yer veya zaman bakımından başkasından ayrılmayan demektir. Bu birliktelik bedenle veya destekle olabilir. Peygamberimizin sahabesi ifadesinde de aynı kök kullanılır. Bir şeye sahip olmak şeklinde de kullanıyoruz. Sohbet de aynı kelimeden dilimize geçmiştir. Bu ayette اَصْحَابُ النَّارِۚ derken işte bu ayrılmama, bu kimselerin adeta ateşle hemhal oluşunu vurgulanmaktadır. اَصْحَابُ النَّارِۚ ifadesinde tehekküm istiaresi vardır. Nârda kalışları arkadaşlığa benzetilmiştir. Cami; devamlı beraberlik, arkadaşların birbirini etkilemesidir. Arkadaşlar birbirinin karakterini taşır. Yani kâfirler de yakar, yıkar, yok ederler.
Nâr ashabı cümlesinin isim cümlesi oluşu sübut ve devam ifade eder. Yani ebedi kalacaklarını üslup açısından ifade eder. Ayrıca bu manayı tekid için arkadan هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ cümlesi gelmiştir.
استكبر kelimesi kibirde mübalağa ifade eder ve س ve ت harfleri de mübalağa içindir. (Âşûr)
استكبر yüz çevirme manası taşır. Büyüklendiler ve bu yüzden ayetlerimizden yüz çevirdiler manasındadır. (Âşûr)
هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ
Bu cümle faide-i haber inkârî kelamdır. Hal olan bu isim cümlesinde anlamı zenginleştirmek için yapılan ıtnâb sanatı vardır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur olan ف۪يهَا amiline takdim edilmiştir. Bu takdim tahsis ifade eder. Onların sonsuza kadar kalışları oraya, ateşe has kılınmıştır.
Ayrıca bu harfte tecrîd vardır. Cehennemin derinliklerine, iç içe oluşuna delalet eder. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’ân)
Bu cümle, öncesine fasılla bağlanmıştır. Sebebi, kemâl-i ittisâldir. Sanki ikinci cümle, birinci cümleyi açıklayan bir konuma konulmuştur. (Âdil Ahmed Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim, Soru 501)
Âlimlerimiz, bu ayetle istidlâl ederek, ehl-i kıbleden olan günahkârların (fâsıkların), cehennemde ebedi kalmayacaklarını söylemişlerdir. Çünkü Allah Teâlâ, ayetlerini tekzib edip kabule yanaşmayanların, cehennemde ebedi kalacak olanların ta kendileri olduğunu beyan buyurmuştur. Bu ayette geçen هم (onlar) zamiri hasr manası ifade eder. Bu da, ayetleri böyle yalanlayıp büyüklenmeyenlerin, cehennemde ebedi kalmayacaklarını gösterir. Allah en iyi bilendir. (Fahreddin er-Râzî)
أُولَئِكَ أصْحابُ النّارِ ifadesindeki kasr üslubu dolayısıyla onların nâr içinde devamlı kalacakları ifade edilmiştir. Çünkü أصْحابُ kelimesi mülâzeme (yakınlık, yapışma, ayrılmama) manalarını ifade eder. هم فيها خالدون ifadesinin isim cümlesi olması da devamlılık ve sübuta delalet eder. (Âşûr)