وَالْبَلَدُ الطَّيِّبُ يَخْرُجُ نَبَاتُهُ بِاِذْنِ رَبِّه۪ۚ وَالَّذ۪ي خَبُثَ لَا يَخْرُجُ اِلَّا نَكِداًۜ كَذٰلِكَ نُصَرِّفُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَشْكُرُونَ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَالْبَلَدُ | ve ülkenin |
|
2 | الطَّيِّبُ | güzel olan |
|
3 | يَخْرُجُ | çıkar |
|
4 | نَبَاتُهُ | bitkisi |
|
5 | بِإِذْنِ | izniyle |
|
6 | رَبِّهِ | Rabbinin |
|
7 | وَالَّذِي | olandan ise |
|
8 | خَبُثَ | kötü |
|
9 | لَا |
|
|
10 | يَخْرُجُ | çıkmaz |
|
11 | إِلَّا | başka bir şey |
|
12 | نَكِدًا | yararsız bitkiden |
|
13 | كَذَٰلِكَ | işte biz böyle |
|
14 | نُصَرِّفُ | döndürüp açıklarız |
|
15 | الْايَاتِ | ayetleri |
|
16 | لِقَوْمٍ | bir toplum için |
|
17 | يَشْكُرُونَ | şükreden |
|
Kötü ve elverişsiz bir toprağın, bir yörenin faydasız bitkiler vermesine karşılık iyi ve elverişli bir yörenin faydalı bitkiler vermesi de O’nun izni ve iradesiyledir. Müfessirler çoğunlukla bu âyetten şöyle bir mâna çıkarırlar: Akıllı, kavrayışlı ve erdemli bir insan verimli toprak gibi; ahmak ve erdemsiz insan da verimsiz toprak gibidir. Müminin kalbi faydalı ürünler veren bereketli araziye, kâfirin yahut münafığın kalbi zararlı bitkiler çıkaran değersiz araziye benzer (Râzî, XIV, 144; Şevkânî, II, 246, 247).
Bazı Ehl-i sünnet müfessirlerinin, bu âyeti yorumlarken, herkesin iyi veya kötü, mutlu veya bedbaht olacağının Allah tarafından önceden takdir edildiğini, şu halde kötü arazi gibi kötü nefislerin de iyileştirilmesinin mümkün olmadığını ileri sürerek gerek dinî gerekse ahlâkî bakımdan tehlikeli sonuçlar doğurabilecek bir görüşü benimsemeleri (meselâ bk. Râzî, XIV, 144-145) yadırganacak bir durumdur. Oysa âyetin şöyle bir uyarı maksadı taşıdığı açıktır: “Güzel ürünler veren bereketli topraklar gibi olun; faydasız bitkiler çıkaran işe yaramaz topraklar gibi olmayın.” Nitekim hem 57 hem de 58. âyetlerin son cümleleri de bu yorumu desteklemektedir. Yani Allah insanlardan, bu hususları dikkate alarak düşünüp taşınmalarını, gerçeği görmelerini ve nihayet müminler olarak şükretmelerini istemektedir. Eğer söz konusu müfessirlerin belirtilen kötümser yorumları isabetli olsaydı, Allah’ın kullarından bunları istemesinin anlamı kalmazdı.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 539-540
(Ömür Karamollaoğlu)
Riyazus Salihin, 164 Nolu Hadis
Ebû Mûsâ el-Eş’arî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah’ın benimle göndermiş olduğu hidâyet ve ilim, yeryüzüne yağan bol yağmura benzer. Yağmurun yağdığı yerin bir bölümü verimli bir topraktır: Yağmur suyunu emer, bol çayır ve ot bitirir. Bir kısmı da suyu emmeyip üstünde tutan çorak bir yerdir. Allah burada biriken sudan insanları faydalandırır. Hem kendileri içer, hem de hayvanlarını sular ve ziraatlarını o su sayesinde yaparlar. Yağmurun yağdığı bir yer daha vardır ki, düz ve hiçbir bitki bitmeyen kaypak arazidir. Ne su tutar, ne de ot bitirir. İşte bu, Allah’ın dininde anlayışlı olan ve Allah’ın benimle gönderdiği hidâyet ve ilim kendisine fayda veren, onu hem öğrenen hem öğreten kimse ile, buna başını kaldırıp kulak vermeyen, Allah’ın benimle gönderdiği hidâyeti kabul etmeyen kimsenin benzeridir.”
(Buhârî, İlim 20; Müslim, Fezâil 15)
وَالْبَلَدُ الطَّيِّبُ يَخْرُجُ نَبَاتُهُ بِاِذْنِ رَبِّه۪ۚ
İsim cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. الْبَلَدُ mübteda olup lafzen merfûdur. الطَّيِّبُ kelimesi الْبَلَدُ ‘nun sıfatıdır.
يَخْرُجُ fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
يَخْرُجُ merfû muzari fiildir. نَبَاتُهُ fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
بِاِذْنِ car mecruru نَبَاتُهُ ‘nun mahzuf haline müteallıktır. رَبِّه۪ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَالَّذ۪ي خَبُثَ لَا يَخْرُجُ اِلَّا نَكِداًۜ
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. Müfret müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ي , mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası خَبُثَ ‘dir. Îrabtan mahalli yoktur.
خَبُثَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
لَا يَخْرُجُ cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَخْرُجُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
اِلَّا hasr edatıdır. نَكِداً hal olup fetha ile mansubtur.
Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.
كَذٰلِكَ نُصَرِّفُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَشْكُرُونَ۟
كَ harf-i cerdir. مثل ‘’gibi’’ demektir. Bu ibare, amili نُخْرِجُ olan mahzuf mef’ûlu mutlaka müteallıktır. Takdiri; تصريفًا مثلَ ذلك نصرِّف الآيات (Ayetleri açıkladığımız gibi açıklayarak) şeklindedir.
ذا işaret ismi, sükun üzere mebni, mahallen mecrur, ism-i mecrurdur. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir.
نُصَرِّفُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
الْاٰيَاتِ mef’ûlun bih olup cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradır.
لِقَوْمٍ car mecruru نُصَرِّفُ fiiline müteallıktır.
يَشْكُرُونَ۟ fiili قَوْمٍ kelimesinin sıfatı olarak mahallen mecrurdur. يَشْكُرُونَ۟ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ ) dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır:
1. Hakiki sıfat
2. Sebebi sıfat
HAKİKİ SIFAT
1. Müfred olan sıfatlar
2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. MÜFRED OLAN SIFATLAR
Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Sıfat mevsufuna; cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar:
NOT: Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır.1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar:
Burda sıfat fiil cümlesi olan sıfat şeklinde gelmiştir.
Not: Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
نُصَرِّفُ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi صرف ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
وَالْبَلَدُ الطَّيِّبُ يَخْرُجُ نَبَاتُهُ بِاِذْنِ رَبِّه۪ۚ
وَ istînâfiyyedir. Sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Ayet, كَذٰلِكَ نُخْرِجُ الْمَوْتٰى cümlesi ile لَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحاً (Araf/59) cümlesi arasında mu’teriza cümlesidir. (Âşûr)
Müsnedin muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olması hudûs ve kesinlik ifade eder.
Bu ayetten kasıt temsil olup, sadece yağmur yağdıktan sonra yerin durumunu tafsil etmek değildir. Çünkü bu kelamın zikredilmesi iki şeyi bir arada zikretmek içindir: Allah’ın yaptıklarından ve benzer durumlardan ibret almaktır. Mana şöyledir: Temiz beldeye yağmur yağdığında nebatın hızlıca ve güzel olarak çıkarken, habis beldenin nebatı neredeyse hiç bitmeyecektir. Bitse de hayır olmayan habis nebat biter. (Âşûr)
الطَّيِّبُ mübteda için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.
نَبَاتُ ‘nun mahzuf haline müteallık olan بِاِذْنِ رَبِّه۪ۚ izafetinde Rabb ismine muzâf olan اِذْنِ ve muzâfun ileyh olan ه۪ۚ zamirinin işaret ettiği الْبَلَدُ الطَّيِّبُ şan ve şeref kazanmıştır.
Cümlede يَخْرُجُ fiili, beldeye isnad edilmiştir. Gerçekte nebatı çıkaran Allah Teâlâ’dır. Bu ifade mecazî isnaddır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
وَالَّذ۪ي خَبُثَ لَا يَخْرُجُ اِلَّا نَكِداًۜ
وَ ’la makabline atfedilen isim cümlesinde müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması sonradan gelecek haber dikkat çekmek ve tahkir içindir. Sılası mazi fiil sıygasında gelerek sübut ve kesinlik ifade etmiştir.
Faide-i haber inkâri kelam olan cümlede haberin muzari fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
الْبَلَدُ kelimesinin الطَّيِّبُ ve خَبُثَ olarak vasıflanması istiaredir. Kastedilen; ekinin büyüyüp gelişmesi veya ekinin bozulmasıdır. Bu durum ancak toprağının çorak ve kurak ya da münbit ve bitek (verimli) olmasına göre birbirinden farklı ve üstün olmasına bağlıdır. (Şerîf er-Radî)
نَكِداًۜ ; çetin, dertli, çileli, huysuz, aksi, sürekli şikayet eden, mızmız, hayrı az, ters, zorlu, sıkıntılı demektir. Burada tatsız tuzsuz acı manasındadır.
الطَّيِّبُ ve خَبُثَ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab, يَخْرُجُ - لَا يَخْرُجُ kelimeleri arasında ise tıbâk-ı selb sanatı vardır.
وَالْبَلَدُ الطَّيِّبُ يَخْرُجُ نَبَاتُهُ بِاِذْنِ رَبِّه۪ۚ cümlesiyle وَالَّذ۪ي خَبُثَ لَا يَخْرُجُ اِلَّا نَكِداًۜ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
كَذٰلِكَ نُصَرِّفُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَشْكُرُونَ۟
İstînâfiyye olarak fasılla gelen müspet fiil cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
كذالك kelimesi amili نُخْرِجُ olan mahzuf mef’ûlü mutlaka müteallıktır. “İşte böyle” anlamındadır.
كَذٰلِكَ kendinden önceki bir manaya işaret eder. Ancak çoğu zaman o da müstakil bir lafız değildir. Burada hem كَ hem de ذٰ işaret ismi aynı şeye işaret eder. Dolayısıyla bu durumu benzetecek yine kendisinden daha mükemmel bir şey bulunamadığını ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan/28, s. 101)
لِقَوْمٍ يَشْكُرُونَ۟ ifadesindeki kavimden murad, şükredenler ve müminlerdir. Kendilerini temiz belde ile diğerlerini ise habis belde ile temsil ederek uyarılmışlardır. (Âşûr)