1 Ekim 2024
A'râf Sûresi 58-67 (157. Sayfa)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ  ...

A'râf Sûresi 58. Ayet

وَالْبَلَدُ الطَّيِّبُ يَخْرُجُ نَبَاتُهُ بِاِذْنِ رَبِّه۪ۚ وَالَّذ۪ي خَبُثَ لَا يَخْرُجُ اِلَّا نَكِداًۜ كَذٰلِكَ نُصَرِّفُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَشْكُرُونَ۟  ...


(Toprağı) iyi ve elverişli beldenin bitkisi, Rabbinin izniyle bol ve bereketli çıkar. (Toprağı) kötü ve elverişsiz olandan ise, faydasız bitkiden başkası çıkmaz. Şükredecek bir toplum için biz âyetleri işte böyle değişik biçimlerde açıklıyoruz.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالْبَلَدُ ve ülkenin ب ل د
2 الطَّيِّبُ güzel olan ط ي ب
3 يَخْرُجُ çıkar خ ر ج
4 نَبَاتُهُ bitkisi ن ب ت
5 بِإِذْنِ izniyle ا ذ ن
6 رَبِّهِ Rabbinin ر ب ب
7 وَالَّذِي olandan ise
8 خَبُثَ kötü خ ب ث
9 لَا
10 يَخْرُجُ çıkmaz خ ر ج
11 إِلَّا başka bir şey
12 نَكِدًا yararsız bitkiden ن ك د
13 كَذَٰلِكَ işte biz böyle
14 نُصَرِّفُ döndürüp açıklarız ص ر ف
15 الْايَاتِ ayetleri ا ي ي
16 لِقَوْمٍ bir toplum için ق و م
17 يَشْكُرُونَ şükreden ش ك ر

Kötü ve elverişsiz bir toprağın, bir yörenin faydasız bitkiler vermesine karşılık iyi ve elverişli bir yörenin faydalı bitkiler vermesi de O’nun izni ve iradesiyledir. Müfessirler çoğunlukla bu âyetten şöyle bir mâna çıkarırlar: Akıllı, kavrayışlı ve erdemli bir insan verimli toprak gibi; ahmak ve erdemsiz insan da verimsiz toprak gibidir. Müminin kalbi faydalı ürünler veren bereketli araziye, kâfirin yahut münafığın kalbi zararlı bitkiler çıkaran değersiz araziye benzer (Râzî, XIV, 144; Şevkânî, II, 246, 247).

 Bazı Ehl-i sünnet müfessirlerinin, bu âyeti yorumlarken, herkesin iyi veya kötü, mutlu veya bedbaht olacağının Allah tarafından önceden takdir edildiğini, şu halde kötü arazi gibi kötü nefislerin de iyileştirilmesinin mümkün olmadığını ileri sürerek gerek dinî gerekse ahlâkî bakımdan tehlikeli sonuçlar doğurabilecek bir görüşü benimsemeleri (meselâ bk. Râzî, XIV, 144-145) yadırganacak bir durumdur. Oysa âyetin şöyle bir uyarı maksadı taşıdığı açıktır: “Güzel ürünler veren bereketli topraklar gibi olun; faydasız bitkiler çıkaran işe yaramaz topraklar gibi olmayın.” Nitekim hem 57 hem de 58. âyetlerin son cümleleri de bu yorumu desteklemektedir. Yani Allah insanlardan, bu hususları dikkate alarak düşünüp taşınmalarını, gerçeği görmelerini ve nihayet müminler olarak şükretmelerini istemektedir. Eğer söz konusu müfessirlerin belirtilen kötümser yorumları isabetli olsaydı, Allah’ın kullarından bunları istemesinin anlamı kalmazdı.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 539-540

 

(Ömür Karamollaoğlu)

Riyazus Salihin, 164 Nolu Hadis
Ebû Mûsâ el-Eş’arî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah’ın benimle göndermiş olduğu hidâyet ve ilim, yeryüzüne yağan bol yağmura benzer. Yağmurun yağdığı yerin bir bölümü verimli bir topraktır: Yağmur suyunu emer, bol çayır ve ot bitirir. Bir kısmı da suyu emmeyip üstünde tutan çorak bir yerdir. Allah burada biriken sudan insanları faydalandırır. Hem kendileri içer, hem de hayvanlarını sular ve ziraatlarını o su sayesinde yaparlar. Yağmurun yağdığı bir yer daha vardır ki, düz ve hiçbir bitki bitmeyen kaypak arazidir. Ne su tutar, ne de ot bitirir. İşte bu, Allah’ın dininde anlayışlı olan ve Allah’ın benimle gönderdiği hidâyet ve ilim kendisine fayda veren, onu hem öğrenen hem öğreten kimse ile, buna başını kaldırıp kulak vermeyen, Allah’ın benimle gönderdiği hidâyeti kabul etmeyen kimsenin benzeridir.”
(Buhârî, İlim 20; Müslim, Fezâil 15)

وَالْبَلَدُ الطَّيِّبُ يَخْرُجُ نَبَاتُهُ بِاِذْنِ رَبِّه۪ۚ 

 

İsim cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  الْبَلَدُ  mübteda olup lafzen merfûdur.  الطَّيِّبُ  kelimesi  الْبَلَدُ ‘nun sıfatıdır.

يَخْرُجُ  fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

يَخْرُجُ  merfû muzari fiildir.  نَبَاتُهُ  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

بِاِذْنِ  car mecruru  نَبَاتُهُ ‘nun mahzuf haline müteallıktır.  رَبِّه۪  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.


وَالَّذ۪ي خَبُثَ لَا يَخْرُجُ اِلَّا نَكِداًۜ 

 

İsim cümlesidir.  وَ  atıf harfidir. Müfret müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي , mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  خَبُثَ ‘dir. Îrabtan mahalli yoktur.

خَبُثَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.

لَا يَخْرُجُ  cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. 

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَخْرُجُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.

اِلَّا  hasr edatıdır.  نَكِداً  hal olup fetha ile mansubtur.

Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.


كَذٰلِكَ نُصَرِّفُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَشْكُرُونَ۟

 

كَ  harf-i cerdir.  مثل  ‘’gibi’’ demektir. Bu ibare, amili  نُخْرِجُ  olan mahzuf mef’ûlu mutlaka müteallıktır.  Takdiri;  تصريفًا مثلَ ذلك نصرِّف الآيات (Ayetleri açıkladığımız gibi açıklayarak) şeklindedir.

ذا  işaret ismi, sükun üzere mebni, mahallen mecrur, ism-i mecrurdur.  ل  harfi buud yani uzaklık bildiren harf,  ك  ise muhatap zamiridir.

نُصَرِّفُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur. 

الْاٰيَاتِ  mef’ûlun bih olup cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradır.

لِقَوْمٍ  car mecruru  نُصَرِّفُ  fiiline müteallıktır.

يَشْكُرُونَ۟  fiili  قَوْمٍ  kelimesinin sıfatı olarak mahallen mecrurdur.  يَشْكُرُونَ۟  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı  fail olup mahallen merfûdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ ) dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

HAKİKİ SIFAT 

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. MÜFRED OLAN SIFATLAR

Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsufuna; cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar:

NOT: Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır.1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar:

Burda sıfat fiil cümlesi olan sıfat şeklinde gelmiştir.

Not: Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

نُصَرِّفُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi  صرف  ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

وَالْبَلَدُ الطَّيِّبُ يَخْرُجُ نَبَاتُهُ بِاِذْنِ رَبِّه۪ۚ 

 

وَ  istînâfiyyedir. Sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Ayet,  كَذٰلِكَ نُخْرِجُ الْمَوْتٰى  cümlesi ile لَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحاً  (Araf/59) cümlesi arasında mu’teriza cümlesidir. (Âşûr)

Müsnedin muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olması hudûs ve kesinlik ifade eder.

Bu ayetten kasıt temsil olup, sadece yağmur yağdıktan sonra yerin durumunu tafsil etmek değildir. Çünkü bu kelamın zikredilmesi iki şeyi bir arada zikretmek içindir: Allah’ın yaptıklarından ve benzer durumlardan ibret almaktır. Mana şöyledir: Temiz beldeye yağmur yağdığında nebatın hızlıca ve güzel olarak çıkarken, habis beldenin nebatı neredeyse hiç bitmeyecektir. Bitse de hayır olmayan habis nebat biter. (Âşûr) 

الطَّيِّبُ  mübteda için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

نَبَاتُ ‘nun mahzuf haline müteallık olan  بِاِذْنِ رَبِّه۪ۚ  izafetinde Rabb ismine muzâf olan  اِذْنِ  ve muzâfun ileyh olan  ه۪ۚ  zamirinin işaret ettiği  الْبَلَدُ الطَّيِّبُ  şan ve şeref kazanmıştır.

Cümlede  يَخْرُجُ  fiili, beldeye isnad edilmiştir. Gerçekte nebatı çıkaran Allah Teâlâ’dır. Bu ifade mecazî isnaddır. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır.


وَالَّذ۪ي خَبُثَ لَا يَخْرُجُ اِلَّا نَكِداًۜ

 

وَ ’la makabline atfedilen isim cümlesinde müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması sonradan gelecek haber dikkat çekmek ve tahkir içindir. Sılası mazi fiil sıygasında gelerek sübut ve kesinlik ifade etmiştir.

Faide-i haber inkâri kelam olan cümlede haberin muzari fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

الْبَلَدُ  kelimesinin  الطَّيِّبُ  ve  خَبُثَ  olarak vasıflanması istiaredir. Kastedilen; ekinin büyüyüp gelişmesi veya ekinin bozulmasıdır. Bu durum ancak toprağının çorak ve kurak ya da münbit ve bitek (verimli) olmasına göre birbirinden farklı ve üstün olmasına bağlıdır. (Şerîf er-Radî)

نَكِداًۜ ; çetin, dertli, çileli, huysuz, aksi, sürekli şikayet eden, mızmız, hayrı az, ters, zorlu, sıkıntılı demektir. Burada tatsız tuzsuz acı manasındadır.

الطَّيِّبُ  ve  خَبُثَ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab,  يَخْرُجُ - لَا يَخْرُجُ   kelimeleri arasında ise tıbâk-ı selb sanatı vardır.

وَالْبَلَدُ الطَّيِّبُ يَخْرُجُ نَبَاتُهُ بِاِذْنِ رَبِّه۪ۚ  cümlesiyle  وَالَّذ۪ي خَبُثَ لَا يَخْرُجُ اِلَّا نَكِداًۜ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.


  كَذٰلِكَ نُصَرِّفُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَشْكُرُونَ۟

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen müspet fiil cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

كذالك  kelimesi amili  نُخْرِجُ  olan mahzuf mef’ûlü mutlaka müteallıktır. “İşte  böyle” anlamındadır. 

كَذٰلِكَ  kendinden önceki bir manaya işaret eder. Ancak çoğu zaman o da müstakil bir lafız değildir. Burada hem  كَ  hem de  ذٰ  işaret ismi aynı şeye işaret eder. Dolayısıyla bu durumu benzetecek yine kendisinden daha mükemmel bir şey bulunamadığını ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan/28, s. 101)

 لِقَوْمٍ يَشْكُرُونَ۟  ifadesindeki kavimden murad, şükredenler ve müminlerdir. Kendilerini temiz belde ile diğerlerini ise habis belde ile temsil ederek uyarılmışlardır. (Âşûr)    
A'râf Sûresi 59. Ayet

لَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحاً اِلٰى قَوْمِه۪ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ  ...


Andolsun, Nûh’u kendi kavmine peygamber olarak gönderdik de, “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin için O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Şüphesiz ben sizin adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum” dedi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 لَقَدْ andolsun
2 أَرْسَلْنَا gönderdik ر س ل
3 نُوحًا Nuh’u
4 إِلَىٰ
5 قَوْمِهِ kavmine ق و م
6 فَقَالَ dedi ki ق و ل
7 يَا قَوْمِ kavmim ق و م
8 اعْبُدُوا kulluk edin ع ب د
9 اللَّهَ Allah’a
10 مَا yoktur
11 لَكُمْ sizin
12 مِنْ hiçbir
13 إِلَٰهٍ tanrınız ا ل ه
14 غَيْرُهُ O’ndan başka غ ي ر
15 إِنِّي doğrusu ben
16 أَخَافُ korkuyorum خ و ف
17 عَلَيْكُمْ size
18 عَذَابَ azabın(ın inmesin)den ع ذ ب
19 يَوْمٍ bir günün ي و م
20 عَظِيمٍ büyük ع ظ م

Sûrenin başlarında Hz. Âdem hakkında bilgi verilmişti. 59-93. âyetlerdeyse Hz. Nûh ile daha sonraki bazı peygamberlerin kendi toplumlarıyla ilişkileri ve dinlerini tebliğ çabaları özetlenmekte; ardından değerlendirme mahiyetinde bazı açıklamalar yapıldıktan sonra 103-156. âyetlerde Hz. Mûsâ’nın tebliğ faaliyetleri, kendi kavmiyle ilişkileri, Firavun ve yandaşlarına karşı verdiği mücadeleye geniş olarak yer verilmekte; daha sonra yine İsrâiloğulları’nın dinî, ahlâkî ve sosyal hayatlarıyla ilgili karakteristik özellikleri anlatılmaktadır.

 Kur’ân-ı Kerîm’de geçmiş peygamberler hakkında bilgiler verilirken olayların –tarihî bakımdan önem taşısa bile– dinî çerçeve dışındaki ayrıntılarına girilmediği, esas itibariyle bu olayların ibret alınacak yönlerinin öne çıkarıldığı görülmektedir. Bu suretle Hz. Muhammed’in davetine muhatap olan kişilerin ve toplumların eski yanlışları tekrar etmemeleri istenmiş; aksi halde Allah’ın, inkârcılık ve kötülüklerde direnen eski inkârcı topluluklara verdiği cezaların, belâ ve musibetlerin benzerlerini İslâm’a karşı direnip düşmanlık gösterenlere de er geç dünyada veya âhirette vereceği uyarısında bulunulmuştur. 

 Âyetin ilk cümlesinde Nûh’un “resul” yani elçi olduğu belirtilmekte (Hz. Nûh hakkında bilgi için bk. Hûd 11/25-35); Hz. Nûh’un burada aktarılan ifadesinin ilk cümlesinde onun kavmini Allah’a ibadet etmeye çağırdığı, ikinci cümlesinde bu ibadetin gerekçesi olarak Allah’tan başka ilâh bulunmadığını, yani tevhid akîdesini tebliğ ettiği, son cümlesinde de inkârcıları “büyük bir günün azabı” ile tehdit ederek âhiretin gerçek olduğuna işaret ettiği bildirilmektedir. Bu son cümledeki “azap” ile Nûh tûfanının kastedildiği de düşünülebilir.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 541-542

لَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحاً اِلٰى قَوْمِه۪ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ 

 

لَ  mukadder kasemin cevabına gelen muvattie harfidir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder. 

اَرْسَلْـنَٓا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  نَٓا  fail olarak mahallen merfûdur.

نُوحاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  اِلٰى قَوْمِه۪  car mecruru  اَرْسَلْنَا  fiiline müteallıktır.

فَ  atıf harfidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir. 

Mekulü’l-kavli,  يَا قَوْمِ ’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

يَا  nidadır.  قَوْمِ  münadadır. Kelimenin sonundaki kesra muzâfun ileyhten ivazdır. Mütekellim  ي ’sı mahzuftur.

Nidanın cevabı  اعْبُدُوا اللّٰهَ ‘dır.  اعْبُدُوا  fiili  نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اللّٰهَ  lafza-i celâli, mef’ûlun bih olup fetha ile masubtur.

مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  لَكُمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. 

مِنْ  harf-i ceri zaiddir.  اِلٰهٍ  lafzen mecrur, muahhar mübteda olarak mahallen  merfûdur.

غَيْرُهُ  kelimesi  اِلٰهٍ  kelimesinin sıfatıdır. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

 

اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ

 

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.

Muttasıl zamir olan  ي  harfi  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.

اَخَافُ  fiili  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.  اَخَافُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdir  انا ’dir.

Muzari fiillerin zamirlerinden bazıları  ( أَنَا – أَنْتَ – نَخْنُ ... ) fail (özne) konumunda olduklarında zorunlu olarak müstetir olurlar, yani bariz zamir olarak açık şekilde yazılmaları mümkün olmadığı gibi bunların yerine açık bir isim söylenmesi de mümkün değildir. ( هُوَ - هِيَ) zamirlerinin müstetir oluşu ise mazi fiilde de muzari fiilde de vücûben değil cevazendir, yani bunların müstetir zamir olarak kullanılmaları zorunlu olmayıp bu zamirlerin yerine istenildiği takdirde açık isim getirilmesi de mümkündür. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

عَلَيْكُمْ  car mecruru  اَخَافُ  fiiline müteallıktır.

عَذَابَ  kelimesi  اَخَافُ  fiilinin mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubtur.  يَوْمٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  عَظ۪يمٍ  kelimesi  يَوْمٍ ‘in sıfatıdır.

لَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحاً اِلٰى قَوْمِه۪ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ 

 

لَ  ; mahzuf kasemin cevabına gelen harftir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzuf kasem ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, gayrı talebî inşâî isnaddır.

قَدْ  tahkik harfiyle tekid edilmiş  اَرْسَلْنَا نُوحاً اِلٰى قَوْمِه۪  cümlesi kasemin cevabıdır. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır.

Aynı üslupta gelen  … فَقَالَ يَا قَوْمِ  cümlesi, kasemin cevabına matuftur. Vasıl sebebi tezâyüftür. 

يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ [Ey kavmim! Allah’a ibadet edin.] Burada "yalnız" kaydının zikredilmemesi, gerçek ibadetin ancak bu olduğunu zımnen bildirmek içindir. (Ebüssuûd) 

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan cümle nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Münada olan  قَوْمِ ’deki mütekellim zamirinin hazfi nida edenin münadaya yakın olma isteğine işarettir.

Nidanın cevap cümlesi olan  اعْبُدُوا اللّٰهَ  ise, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

اعْبُدُوا اللّٰهَ [Allah’a kulluk edin] ifadesinin ardından gelen  ilk cümle, kulluğun Allah’a özgü olmasının sebebini açıklarken, ikinci cümle Allah’a kulluğun gerekçesini açıklamaktadır. Zira onların Allah’tan başka tapındıkları şeylerin aksine, vereceği cezadan sakınılacak olan, sadece O’dur. (Keşşâf, Fahreddin er-Râzî)

قَوْمِ  kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

قَوْمِ ; birbirini destekleyen topluluk demektir. Kıyam kelimesi de bu kökten gelir.

Eğer bir peygamber hitap ettiği topluluğa “ey kavmim” demediyse, o peygamber o kavimden olmayabilir.


 مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldır. Sübut ifade eden menfi isim cümlesi, faide-i haber talebî kelamdır. 

Cümlede îcaz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır.  مَا  nafiyedir.  لَكُمْ  mahzuf mukaddem habere müteallıktır. 

Muahhar mübteda olan  اِلٰهٍ , zaid  مِنْ  sebebiyle lafzen mecrur, mahallen merfûdur. 

اِلٰهٍ , غَيْرُهُۜ  için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

غَيْرُهُۜ  izafeti, gayrının tahkiri içindir.

اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ

 

Ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. (Âşûr)

Müstenefe cümlesidir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

اِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. İsim cümleleri zamandan bağımsız sübut ifade ederler.

Müsnedin muzari fiil cümlesi formunda gelmesi, hudûs ve hükmü takviye ifade eder.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ  ve isim cümlesi ve isnadın tekrar etmesi sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı, Kadr/1)

عَظ۪يمٍ  sıfatının  عَذَابَ yerine  يَوْمٍ  kelimesini vasıflaması hal-mahal alakasıyla mecaz-ı mürseldir. 

يَوْمٍ عَظ۪يمٍ  [Büyük gün]den maksat kıyamet günü ya da başlarına azabın indiği tufan günüdür. (Keşşâf)


A'râf Sûresi 60. Ayet

قَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِه۪ٓ اِنَّا لَنَرٰيكَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ  ...


Kavminin ileri gelenleri, “Biz seni açıkça bir sapıklık içinde görüyoruz” dediler.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi(ler) ki ق و ل
2 الْمَلَأُ ileri gelenler م ل ا
3 مِنْ -nden
4 قَوْمِهِ kavmi- ق و م
5 إِنَّا elbette biz
6 لَنَرَاكَ seni görüyoruz ر ا ي
7 فِي içinde
8 ضَلَالٍ bir sapıklık ض ل ل
9 مُبِينٍ açık ب ي ن

Kur’an’da eski kavimlerden söz edilirken bunların, daha çok zenginler ve soylulardan oluşan reis ve eşraf kesimini ifade etmek üzere sık sık mele’ kelimesi kullanılır. Nûh kavminin ileri gelenleri de onu yukarıdaki dört konuda (risâlet, ibadet, tevhid, âhiret) yanlışa sapmakla suçladılar (Râzî, XIV, 61-63).

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 542

قَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِه۪ٓ اِنَّا لَنَرٰيكَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  الْمَلَأُ  fail olup lafzen merfûdur.

مِنْ قَوْمِه۪ٓ  car mecruru  الْمَلَأُ ‘nun mahzuf haline müteallıktır. 

Mekulü’l-kavli,  اِنَّا لَنَرٰيكَ  ’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

نَا  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.  نَرٰيكَ  fiili  اِنَّ ’nin  haberi olarak mahallen merfûdur.

نَرٰيكَ  elif üzere mukadder damme ile  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن dur.

Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

ف۪ي ضَلَالٍ  car mecruru  نَرٰيكَ  fiiline müteallıktır.  مُب۪ينٍ  kelimesi  ضَلَالٍ  kelimesinin sıfatıdır. 

مُب۪ينٍ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir. İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِه۪ٓ اِنَّا لَنَرٰيكَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Bu cümle, Nuh'un sözlerinin hikaye edilmesinden çıkan gizli bir sualin cevabıdır.(Ebüssuûd) 

Cümle mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidâi kelamdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli  اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. İsim cümleleri zamandan bağımsız sübut ifade ederler.

Tekid lamı diye isimlendirilen bu lamın kullanımı oldukça yaygındır. Fethalı olarak kullanılan bu lam, sadece ismin ve muzari fiilin başına dahil olur. İsim cümlesinin başına اِنَّ  edatı gelince cümlenin başında gelmesi gereken lam-ı ibtida, اِنَّ ‘nin haberinin başına kayar. Bundan dolayı lam-ı muzahlaka olarak da adlandırılır.(Mehmet Altın , Kur’ân’da Te’kid Üslupları ve Çeşitleri )

Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.  

نَرٰي [Görmek] fiili, kalp ile görme [yani senin hakkında kanaatimiz / reyimiz bu] anlamındadır. (Keşşâf)

ف۪ي ضَلَالٍ  ibaresindeki  ف۪ي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla dalalet, içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü dalalet hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. (Âşûr)

ضَلَالٍ ’deki tenvin kesret, nev ve tahkir ifade eder.  مُب۪ينٍ ’le sıfatlanması ıtnâb sanatıdır. ضَلَالٍ  kelimesi nekre ve mevsuf olarak gelmiştir, böylece tahkir ve teksir manası taşır.

الْمَلَأُ ; göz dolduran kişiler, dalkavuklar demektir. ُالْمَلَأُ   ْeşraf ve yöneticiler demektir. Bunun, beraberinde kadınların olmadığı erkekler anlamında olduğu da söylenmiştir. (Ebüssuûd) 


A'râf Sûresi 61. Ayet

قَالَ يَا قَوْمِ لَيْسَ ب۪ي ضَلَالَةٌ وَلٰكِنّ۪ي رَسُولٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ  ...


(Nûh onlara) şöyle dedi: “Ey kavmim! Bende herhangi bir sapıklık yok. Aksine ben, âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi ki ق و ل
2 يَا قَوْمِ kavmim ق و م
3 لَيْسَ yoktur ل ي س
4 بِي bende
5 ضَلَالَةٌ bir sapıklık ض ل ل
6 وَلَٰكِنِّي fakat ben
7 رَسُولٌ bir elçiyim ر س ل
8 مِنْ tarafından
9 رَبِّ Rabbi ر ب ب
10 الْعَالَمِينَ alemlerin ع ل م

Bir peygamber için en zor iş, peygamberliğini kabul ettirmektir. Nitekim birçok âyette tenkitlerin sıklıkla peygamberlik kurumuna yöneltildiği ve peygamberlerin yalancılıkla suçlandığı bildirilmiş; onların gerçek peygamber olduğuna ilişkin aklî ve mûcizevî delillerden söz edilmiş; buna rağmen yalanlamakta direnenler eleştirilerek felâketlere uğradıkları, âhirette de azaba çarptırılacakları haber verilmiştir. Hz. Nûh da kendisini yalan söylemek ve doğru yoldan sapmakla suçlayanlara karşı, derin bir samimiyetle kendisinin asla bir yalancı ve yoldan sapmış olmadığını, bir resul sıfatıyla onlara Allah’ın buyruk ve yasaklarını duyurduğunu, öğütler verdiğini, bilgisinin Allah’tan geldiğini ifade etmiştir. 

“Bir şeyi yerine ulaştırma” anlamına gelen tebliğ, istiare yoluyla “bilinmesi istenen bir konuyu ilgilisine duyurma” mânasında da kullanılır; dinî terminolojide özellikle “bir peygamberin Allah’tan gelen buyruk ve yasakları ümmetine bildirmesi” anlamına gelir. Nasihat ise “bir kimsenin, muhatabını kendi faydasına veya zararına olan hususlarda iyi niyetle uyarması” mânasında kullanılır (İbn Âşûr, VIII/2, s. 193-194). Hz. Nûh’un, “Ben sizin bilmediklerinizi Allah’tan (gelen vahiy ile) biliyorum” şeklindeki sözü, peygamberin Allah’tan gelen vahiy sayesinde tebliğ ve nasihat etmeye lâyık ve ehil bulunduğunu, tebliğ ve nasihatinin kusursuz olduğunu gösterir. 

 Nûh’un 63. âyetteki sözüyle dört şeye işaret edilmektedir: a) Öncelikle ona Allah’tan vahiy gelmiştir; şu halde o bir peygamberdir ve “içlerinden biri”dir, yani yakından tanıdıkları ve dürüst bildikleri bir insandır. b) Amacı insanları uyarmaktır. c) Uyarının gayesi takvâdır, ilâhî buyruklara uyup yasaklardan sakınmaktır. d) Takvânın götüreceği sonuç ise Allah’ın rahmetine mazhar olmaktır. Âyette böylesine yüksek amaçlar taşıyan bir peygamberin tebliğini “şaşkınlık”la karşılamanın anlamsızlığı vurgulanmaktadır.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 542-543

قَالَ يَا قَوْمِ لَيْسَ ب۪ي ضَلَالَةٌ

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir. 

Mekulü’l kavli,  يَا قَوْمِ ’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

يَا  nidadır.  قَوْمِ  münadadır. Kelimenin sonundaki kesra muzâfun ileyhten ivazdır. Mütekellim  ي ’sı mahzuftur.

Nidanın cevabı  لَيْسَ ب۪ي ضَلَالَةٌ ‘dur.  لَيْسَ  camid nakıs fiildir.  كَانَ  gibi isim cümlesinin başına gelir, ismini ref haberini nasb eder.

ب۪ي  car mecruru  لَيْسَ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır.  ضَلَالَةٌ  kelimesi  لَيْسَ ’nin muahhar ismidir.


 وَلٰكِنّ۪ي رَسُولٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ

 

وَ  atıf harfidir.  لٰكِنّ۪ي  istidrak harfidir.  لٰكِنَّ  harfi,  اِنَّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. Bazı müfessirlere göre,  لٰكِنَّ  de  اِنَّ  gibi cümleyi tekid eder.

Muttasıl zamir olan  ي  harfi  لٰكِنّ۪ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.  رَسُولٌ  kelimesi  لٰكِنّ۪ي ‘nin haberi olup lafzen merfûdur.

مِنْ رَبِّ  car mecruru  رَسُولٌ  kelimesinin mahzuf sıfatına müteallıktır.  الْعَالَم۪ينَ  muzâfun ileyh olup cer alameti  ى  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

قَالَ يَا قَوْمِ لَيْسَ ب۪ي ضَلَالَةٌ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Cümle,  müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli, nida üslubunda talebî inşaî isnaddır. Nidanın cevabı

لَيْسَ ‘nin dahil olduğu isim cümlesidir. 

Sübut ifade eden bu cümlede takdim-tehir ve îcaz-ı hazif sanatları vardır.  لَيْسَ , ب۪ي ‘nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır.  ضَلَالَةٌ , muahhar ismidir.

Nuh'un, "Ey kavmim!" diye onlara hitap etmesi, onların kalplerini hakka yöneltmek içindir. Nuh (as) bu sözleri ile kâfirlerin iddialarını ret ve sapıklığı kendi nefsinden nefyetmek suretiyle hakkı ortaya koyuyor. (Ebüssuûd)  

Müsnedün ileyhin nekre gelişi, tahkir ve  “hiçbir” anlamında umum ifade eder. Bilindiği gibi nefy sıyakında nekre umuma işarettir.

Burada Nuh, (as) kavminin suçladığı sapıklığın kendisinde olmadığını aynı fiilin merre masdarı ile ifade etmiştir. Bu geçiş ifadeye: ‘’Sizin söylediğiniz şeyin bir tanesi bile bende yoktur’’, anlamını katmıştır. Bu ayet-i kerimede Nuh (as) onların kendisini yaftalamaya çalıştıkları  ضَلَالٍ  [sapıklık]  ithamını,  ضَلَالَةٌ  kelimesi ile reddetmiştir.

Cevaptaki merre masdarı olan  ضَلَالَةٌ  onların ithamının hiçbir parçasının Allah’ın (cc) peygamberinde olmadığı anlamını yüklenerek cümleye mübalağa unsuru katmıştır. (Hasan Uçar, Kur’ân-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)

ب۪ي ضَلَالَةٌ  ibaresine dahil olan  ب۪  harfi, mülâbese ve musahabe ifadesi içindir. (Âşûr)

Önceki ayette  ضَلَالٍ  şeklinde gelen kelime burada  ضَلَالَةٌ  şeklinde gelmiştir. Buradaki  ةٌ  harfi; mübalağa ifade eder. (Âşûr)


وَلٰكِنّ۪ي رَسُولٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ

 

Nidanın cevabına  وَ ’la atfedilen cümle,  لٰكِنّ۪ ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. Faide-i haber inkârî kelamdır. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

Car mecrur  رَسُولٌ  , مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ ’un mahzuf sıfatına müteallıktır. 

رَبِّ الْعَالَم۪ينَ  izafetinde âlemler, Rabb ismine muzâfun ileyh olmakla şan ve şeref kazanmıştır.

Allah Teâlâ’dan  رَبِّ الْعَالَم۪ينَ  şeklinde bahsedilmesi; her tür mahlukatın maliki olması dolayısıyla azametine işaret eder. (Âşûr, Mutaffifin/5)
A'râf Sûresi 62. Ayet

اُبَلِّغُكُمْ رِسَالَاتِ رَبّ۪ي وَاَنْصَحُ لَكُمْ وَاَعْلَمُ مِنَ اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ  ...


“Ben size Rabbimin vahyettiklerini tebliğ ediyorum ve size nasihat ediyorum. Sizin bilmediğiniz şeyleri de Allah tarafından gelen vahiy ile biliyorum.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أُبَلِّغُكُمْ size duyuruyorum ب ل غ
2 رِسَالَاتِ mesajlarını ر س ل
3 رَبِّي Rabbimin ر ب ب
4 وَأَنْصَحُ ve öğüt veriyorum ن ص ح
5 لَكُمْ size
6 وَأَعْلَمُ ve biliyorum ع ل م
7 مِنَ tarafından
8 اللَّهِ Allah
9 مَا şeyleri
10 لَا
11 تَعْلَمُونَ sizin bilmediğiniz ع ل م
نَصَحَ Nesaha : نُصْحٌ nush kavramı, muhatabın yararına olacak şekilde bir fiilde bulunmak ya da söz söylemek demektir. Bu sözcük ya ( نَصَحْتُ لَهُ الْوُدَّ ) ona karşı saf bir sevgi ve muhabbet besledim ifadesinden ya da ( نَصَحْتُ الْجِلْدَ ) deriyi diktim manasındaki ifadeden gelmektedir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 13 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri nasihat, nasuh tevbesi ve nushtur. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

اُبَلِّغُكُمْ رِسَالَاتِ رَبّ۪ي وَاَنْصَحُ لَكُمْ وَاَعْلَمُ مِنَ اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ

 

Fiil cümlesidir.  اُبَلِّغُكُمْ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdir  انا ’dir.

Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

رِسَالَاتِ  ikinci mef’ûlun bih olup cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradır.

رَبّ۪ي  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

وَ  atıf harfidir.  اَنْصَحُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdir  انا ’dir.

لَكُمْ  car mecruru  اَنْصَحُ  fiiline müteallıktır.

وَ  atıf harfidir.  اَعْلَمُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdir  انا ’dir.  مِنَ اللّٰهِ  car mecruru  اَعْلَمُ  fiiline müteallıktır.

Müşterek ism-i mevsûl  مَا , mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i  mevsûlun sılası  لَا تَعْلَمُونَ ‘dır. İrabtan mahalli yoktur.

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  تَعْلَمُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اُبَلِّغُكُمْ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi  بلغ ’dir.

Bu bab fiile, çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef‘ûlu herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

اُبَلِّغُكُمْ رِسَالَاتِ رَبّ۪ي وَاَنْصَحُ لَكُمْ وَاَعْلَمُ مِنَ اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ

 

رَسُولٌ  için ikinci sıfat konumundaki cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

التَّبْلِيغُ والإبْلاغُ ; Bir şeyi kastedilen bir mekâna ulaştırmak demektir. Burada bilinmesi amaçlanan bir konuyu sanki bir yerden başka bir yere nakleder gibi haber vermek manasında istiare edilmiştir. (Âşûr)

رِسَالَاتِ رَبّ۪ي  izafetinde Rabb ismine muzâf olan  رِسَالَاتِ  ve yine Rabb ismine muzâfun ileyh olan mütekellim zamirinin işaret ettiği Musa (as) şan ve şeref kazanmıştır.

Risalet kelimesinin çoğul olarak zikredilmesi, ya vakitlerinin değişik ya manalarının çeşitli olması itibariyledir; ya da bundan maksat, kendisine ve kendisinden önceki peygamberlere gönderilen vahiylerdir. (Ebüssuûd)  

Önceki ayette  رَبِّ الْعَالَم۪ينَ  buyurularak rububiyetin umumi olduğu belirtilmişken burada  رَبّ۪ي  şeklinde rububiyetin hususileştirilmesi hükmün illetini zımnen bildirmek içindir. Çünkü Allah Teâlâ’nın onun Rabbi olması, tebliğ emrini yerine getirmesini mûcibdir.(Ebüssuûd)  

مِنرِسَالَاتِ رَبّ۪ي  sözünde izmardan izhara dönülmesinin nedeni, Rabb lafzının mütekellim zamirine izafet edilerek taatin lüzumunu ilan etmektir. Çünkü kavim resulü kerih görse de o sadece Allah’ın emrettiği tebliği yapmak için çabalar. (Âşûr)

Risaleti tebliğ etmenin manası, onlara Cenab-ı Allah'ın çeşitli tekliflerini, emirleri ve yasaklarının kısımlarını bil­dirmektir. Nasihat da insanı taatta bulunmaya teşvik etmek, günahlardan sakındırmak ve bu teşvik ile sakındırmada en iyi şekilde gayret sarf etmektir. Ayetteki "Rabbimin risaletlerini" ifadesi, Hz. Nuh'a, Allah Teâlâ'nın çeşit çeşit risaletler (görevler) yüklediğine delalet eder. (Fahreddin er-Râzî)

Aynı üslupla gelerek وَ ’la makabline atfedilen  وَاَنْصَحُ لَكُمْ  ve …وَاَعْلَمُ مِنَ اللّٰهِ مَا  cümlelerinin vasıl sebebi tezâyüftür.

Nush ve nasihat kapsamlı kelimelerdir. Söz veya amelde iyi niyetli olmak ve hayrı istemek için kullanılır. Hadis-i şerifte ‘’Din nasihattir ve Allah’ın sizi yönetmeyi emrettiği kimselere nasihat etmektir.’’ buyurulur. Nasihat, çoğunlukla kendisine fayda ve zarar sağlayacak şeyler konusunda muhatabı uyarmak için kullanılır. (Âşûr)

Geniş zaman kipinin kullanılması, Nuh'un onlara sürekli öğüt verdiğine,  bu hizmeti her zaman yaptığına delalet eder. (Ebüssuûd, Âşûr)  

لَكُمْ  ifadesi verilen öğüdün sırf onların yararına olduğuna delalet eder. (Ebüssuûd)

اَعْلَمُ  fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَٓا ‘nın sılası  تَعْلَمُونَ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.

مِنَ  burada ibtidaiyyedir. Yani, bu bana Allah’tan gelen bir ilimdir. İstidrak manası içeren bu manalar, her aklı başında insanın hidayet ve doğruluktan anladığı manalardır. (Âşûr)

اَعْلَمُ - لَا تَعْلَمُونَ  kelimeleri arasında tıbak-ı selb, iştikak cinası ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatları vardır.

مَا  ism-i mevsûlü, tazim ve arkadan gelecek şeylere tenbih ifade eder.

اَعْلَمُ - لَا تَعْلَمُونَ  kelimeleri arasında tıbâk-ı selb, iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

رَبّ۪ - اللّٰهِ  ve  رِسَالَاتِ  - اَنْصَحُ  kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.


A'râf Sûresi 63. Ayet

اَوَعَجِبْتُمْ اَنْ جَٓاءَكُمْ ذِكْرٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَلٰى رَجُلٍ مِنْكُمْ لِيُنْذِرَكُمْ وَلِتَتَّقُوا وَلَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ  ...


Sizi uyarması ve sizin de Allah’a karşı gelmekten sakınıp rahmete ulaşmanız için, içinizden bir adam aracılığı ile Rabbinizden size bir zikir (vahiy ve öğüt) gelmesine şaştınız mı?

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَوَعَجِبْتُمْ şaştınız mı? ع ج ب
2 أَنْ
3 جَاءَكُمْ gelmesine ج ي ا
4 ذِكْرٌ bir Zikir ذ ك ر
5 مِنْ -den
6 رَبِّكُمْ Rabbiniz- ر ب ب
7 عَلَىٰ aracılığı ile
8 رَجُلٍ bir adam ر ج ل
9 مِنْكُمْ içinizden
10 لِيُنْذِرَكُمْ sizi uyarmak için ن ذ ر
11 وَلِتَتَّقُوا ve korunmanız için و ق ي
12 وَلَعَلَّكُمْ ve belki
13 تُرْحَمُونَ merhamete uğrarsınız diye ر ح م

اَوَعَجِبْتُمْ اَنْ جَٓاءَكُمْ ذِكْرٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَلٰى رَجُلٍ مِنْكُمْ

 

Hemze istifham,  وَ atıf harfidir.  عَجِبْتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ  fail olarak mahallen  merfûdur.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel, mahzuf  مِنْ  harf-i ceri ile birlikte  عَجِبْتُمْ  fiiline müteallıktır.

جَٓاءَكُمْ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

ذِكْرٌ  fail olup lafzen merfûdur.  مِنْ رَبِّكُمْ  car mecruru  ذِكْرٌ ‘un mahzuf sıfatına müteallıktır.

Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

عَلٰى رَجُلٍ  car mecruru  ذِكْرٌ ‘ un mahzuf ikinci sıfatına müteallıktır.  مِنْكُمْ  car mecruru رَجُلٍ ‘in mahzuf sıfatına müteallıktır.   


  لِيُنْذِرَكُمْ وَلِتَتَّقُوا وَلَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

 

لِ  harfi,  يُنْذِرَكُمْ  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  جَٓاءَكُمْ  fiiline müteallıktır.  يُنْذِرَكُمْ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.

Muttasıl zamir  كُمْ mef’ûlun bih  olarak mahallen mansubtur.

وَ  atıf harfidir.  لِ  harfi,  تَتَّقُوا  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  جَٓاءَكُمْ  fiiline müteallıktır

تَتَّقُوا  fiili  نَ  harfinin hazfiyle mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir.  إنّ  gibi ismini nasb haberini ref eder.  كُمْ  muttasıl zamiri, لَعَلَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.  تُرْحَمُونَ  fiili  لَعَلَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.

تُرْحَمُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla meçhul merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.

تَتَّقُوا  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftial babındadır. Sülâsîsi  وقي ’dır.

Bu bab fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.

اَوَعَجِبْتُمْ اَنْ جَٓاءَكُمْ ذِكْرٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَلٰى رَجُلٍ مِنْكُمْ لِيُنْذِرَكُمْ وَلِتَتَّقُوا

 

Ayet, mahzuf bir istînâfa  وَ ’la atfedilmiştir. İstifhami inkârî üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen taaccüp ve kınama amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Bu kelam, o kâfirlerin, " Şüphesiz, biz seni apaçık bir dalalet içinde görüyoruz"; " Biz seni ancak bizim gibi bir insan görüyoruz..."; " Ve eğer Allah dileseydi elbette melekler indirirdi"; ayetlerinde zikredilip de burada zikredilmeyen sözlerine cevap ve rettir. (Ebüssuûd)  

Masdar harfi  اَنْ ’i takip eden  جَٓاءَكُمْ ذِكْرٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَلٰى رَجُلٍ مِنْكُمْ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar tevilindeki cümle nasb mahallinde  عَجِبْتُمْ  fiilinin mef’ûlü konumundadır. 

ذِكْرٌ ve  رَجُلٍ  kelimelerinin nekre gelişi neviyyet içindir. (Âşûr)

لِيُنْذِرَكُمْ  cümlesine dahil olan  لِ , cümleyi gizli bir  أن ’le sebep bildiren masdara çevirmiştir. Masdar-ı müevvel, cer mahallinde   جَٓاءَكُمْ  fiiline müteallıktır. Faide-i  haber ibtidaî kelamdır.

Aynı üsluptaki  وَلِتَتَّقُوا  cümlesi, masdar teviliyle önceki masdar-ı müevvele matuftur. Atıf sebebi tezâyüftür.

رَبِّكُمْ  izafetinde Rabb ismine muzâf olan  كُمْ  zamiri şan ve şeref kazanmıştır.

لِيُنْذِرَكُمْ - لِتَتَّقُوا  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

اَوَعَجِبْتُمْ [... mi şaşırıyorsunuz?] ifadesindeki hemze yadırgama anlamı taşır; وَ  ise atıf harfidir. Kendisine atıf yapılmış olan cümle hazf edilmiştir; sanki, أكذبتم وعجبتم (…mi yalanlıyor ve şaşırıyorsunuz?) denilmektedir. 

ْ اَنْ جَٓاءَكُمْ  ifadesi,  مِنْ اَنْ جَٓاءَكُمْ  (size gelmiş olmasına) anlamındadır.  ٌ ذِكْرٌ  öğüt demektir. [Rabbinizden, aranızdan bir adama] yani içinizden bir kişinin diliyle. Bu ifadenin bir benzeri,  مَا وَعَدْتَنَا عَلٰى رُسُلِكَ  [peygamberlerin aracılığıyla bize vadettiklerini] (Âl-i İmrân 3/194) ayetinde de söz konusudur. Zira onlar Nuh Aleyhisselam’ın peygamber olmasına şaşırıyorlar ve “[Allah elçi göndermek isteseydi, melek indirirdi] Biz, ilk atalarımızdan böyle bir şey işitmedik!” [Mü’minûn 23/24] diyorlardı. (Keşşâf)


 وَلَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

 

وَ , atıf, cümle ta’liliyedir. Gayrı talebî inşâ cümlesidir.

لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. Haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiil olayı zihinde canlandırmayı sağlayarak muhatabı etkiler.

Ta’lil cümleleri anlamı açıklamak, zenginleştirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

‘Umulur ki’ anlamında olan bu harf, Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde ‘’...olsun diye, ...olması için’’ şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşâ formundan çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

لَعَلَّ  edatı, terecci içindir yani “ümitvar olma” manasını ifade eder ve bir de beklenti içinde olmak demektir ki, her ikisi de aynı manaya gelir demektir. Fakat bu beklenti Kerîm olan bir zattan olmalı, kişi O’ndan beklemelidir. İşte bu, yerine getirmesi kesin olan vaadinin yerine bir ifadedir. İmam Sîbeveyhi de bu görüştedir. Ancak Kutrub (v. 106/724); لَعَلَّ kelimesi “için” manasındadır, demiştir. (Nesefî, Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)

لعل  harfi gibi ümit ifade eden bir lafız getirmekten murad tezekkür etmeye teşviktir. Kur’an’da Allah’a isnad edilen  لَعَلَّ  sözleri “muhakkak ki” anlamına gelir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan/58)

Burada  لَعَلّ "umulur ki..." kelimesinin kullanılması,  istenen şeyin pek değerli olduğuna,  takvanın mutlaka ilâhî rahmeti gerektirmediğine fakat rahmetin Allah Teâlâ'nın lütfuna bağlı bulunduğuna, takva sahibinin, takvasına güvenip Allah Teâlâ'nın azabından emin olamayacağına dikkat çekmek içindir. (Ebüssuûd)  

كُمْ  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.


A'râf Sûresi 64. Ayet

فَكَذَّبُوهُ فَاَنْجَيْنَاهُ وَالَّذ۪ينَ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ وَاَغْرَقْنَا الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْماً عَم۪ينَ۟  ...


Derken kavmi onu yalanladı. Biz de onu ve gemide onunla beraber bulunanları kurtardık. Âyetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Çünkü onlar (vicdanları hakka kapalı) kör bir kavim idiler.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَكَذَّبُوهُ O’nu yalanladılar ك ذ ب
2 فَأَنْجَيْنَاهُ biz de kurtardık ن ج و
3 وَالَّذِينَ o kimseleri
4 مَعَهُ O’nunla berebar
5 فِي bulunanları
6 الْفُلْكِ gemide ف ل ك
7 وَأَغْرَقْنَا ve boğduk غ ر ق
8 الَّذِينَ kimseleri
9 كَذَّبُوا yalanlayanları ك ذ ب
10 بِايَاتِنَا ayetlerimizi ا ي ي
11 إِنَّهُمْ çünkü onlar
12 كَانُوا idiler ك و ن
13 قَوْمًا bir kavim ق و م
14 عَمِينَ kör ع م ي

Hz. Nûh’un risâlet görevini eksiksiz yerine getirmesine ve içten çabalarına rağmen, kavminin büyük çoğunluğu onu yalancılıkla suçlamakta direndiler ve bunun dünyadaki cezasını büyük tufanda helâk edilerek gördüler (tûfan hakkında bilgi için bk. Hûd 11/36-49).

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 543

فَلَكَ Feleke: فُلْكٌ gemi demektir. Bu form hem tekil hem çoğul anlamda kullanılır. فَلَكٌ yıldızların mecrâsı ve akıp gittikleri yerdir. Onun bu şekilde isimlendirilmesi gemi (فُلْكٌ) gibi olmaları sebebiyledir. Yine süt emmesini engellemek için oğlağın diline bir iğ/eğirmen yani feleke ( فَلَكَة ) soktum şeklinde de kullanılır. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 25 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri felek, eflâk (felekeler), felaket ve filikadır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

فَكَذَّبُوهُ فَاَنْجَيْنَاهُ وَالَّذ۪ينَ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ وَاَغْرَقْنَا الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۜ

 

Fiil cümlesidir.  فَ  istînafiyyedir.  كَذَّبُوهُ  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

فَ  atıf harfidir.  اَنْجَيْنَاهُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  نَٓا  fail olarak mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

Cemi müzekker has ism-i mevsûl, atıf harfi  وَ ’la  اَنْجَيْنَاهُ ‘deki mef’ûle matuf olup mahallen mansubtur.

Mekân zarfı  مَعَ , mahzuf sılaya müteallıktır. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

فِي الْفُلْكِ  car mecruru  mahzuf sılaya müteallıktır.

وَ  atıf harfidir.  اَغْرَقْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  نَٓا  fail olarak mahallen merfûdur.

Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ,  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  İsm-i mevsûlun sılası  كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۜ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

كَذَّبُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

بِاٰيَاتِنَا  car mecruru  كَذَّبُوا  fiiline müteallıktır. Mütekellim zamiri  نَا , muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

كَذَّبُوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındadır. Sülâsîsi  كذب ‘dir.

Bu bab fiile, çokluk (fiilin, failin veya mef'ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlu herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar. Tef’il babının en yaygın anlamı teksirdir.  

 

اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْماً عَم۪ينَ۟

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

هُمْ  zamiri,  اَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.  اَنَّ ’nin haberi ise  كَانُوا ’nun dahil olduğu isim cümlesi olup mahallen merfûdur.

كَانَ  isim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.  كَانُوا damme üzere mebni nakıs fiildir.  كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamir olarak mahallen merfûdur.

قَوْماً   kelimesi  كَانُوا ’nun haberi olup lafzen mansubtur.  عَم۪ينَ۟  kelimesi  قَوْماً  ‘in sıfatı olarak nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler,  ي  ile nasb olurlar.

فَكَذَّبُوهُ فَاَنْجَيْنَاهُ وَالَّذ۪ينَ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ وَاَغْرَقْنَا الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۜ

 

فَ  istînâfiyyedir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Aynı üsluptaki  فَاَنْجَيْنَاهُ  cümlesi de bu cümleye tezâyüf nedeniyle atfedilmiştir.

فَاَنْجَيْنَاهُ  fiilinin mef’ûlüne matuf olan has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ‘nin sılası mahzuftur.  مَعَهُ فِي الْفُلْكِ , mahzuf sılaya müteallıktır. Sılanın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır. 

Yine mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan …وَاَغْرَقْنَا  cümlesi,  فَاَنْجَيْنَاهُ  cümlesine matuftur. Atıf sebebi tezâyüftür.

اَنْجَيْ  fiili ifâl babından olup zorluktan ve sıkıntıdan kurtarma konusunda  نَجَّي  fiilinden daha hızlı olan durumlarda kullanılır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Kur’ân Kelimelerinin Sırlı Dünyası, S. 113)

اَنْجَيْنَاهُ - اَغْرَقْنَا  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

وَاَغْرَقْنَا  fiilinin mef’ûlü konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan  كَفَرُوا  müspet mazi fiil sıygasında gelerek sübuta, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. . Faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

بِاٰيَاتِنَٓا  izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan  اٰيَاتِ  şan ve şeref kazanmıştır.

الَّذ۪ينَ  kelimeleri arasında tam cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

فَكَذَّبُوهُ - كَذَّبُوا  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

 

اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْماً عَم۪ينَ۟

 

Fasılla gelen cümle beyanî istînaftır. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.  

اِنَّ  ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.  اِنَّ ’nin haberi olan 

كَانُوا قَوْماً عَم۪ينَ  cümlesi,  كان ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَوْماً  için sıfat olan  عَم۪ينَ۟  dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

Ayetin bu son cümlesi ta’liliyyedir. Ta’lil cümleleri ıtnâb sanatıdır.

Ayette, kurtarmanın boğulmadan önce zikredilmesi, kurtarmayı hemen haber vermek, ilâhî rahmetin gazaptan önce geldiğini bildirmek içindir. (Ebüssuûd, Âşûr) 

Bu   عَم۪ينَ۟, tabiri  عامي  şeklinde okunur.  عمي  ile  عامي  arasındaki fark,  عمي  kelimesinin mevcut ve devamlı olan bir körlüğe;  عامي  kelimesinin ise sonradan ortaya çıkan bir körlüğe delalet etmesidir. Hiç şüphe yok ki onların körlüğü sabit ve köklü bir körlük idi. (Keşşâf)
A'râf Sûresi 65. Ayet

وَاِلٰى عَادٍ اَخَاهُمْ هُوداًۜ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اَفَلَا تَتَّقُونَ  ...


Âd kavmine de kardeşleri Hûd’u peygamber olarak gönderdik. Onlara, “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin için O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” dedi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِلَىٰ ve (gönderdik)
2 عَادٍ Ad(kavmin)e de ع و د
3 أَخَاهُمْ kardeşleri ا خ و
4 هُودًا Hud’u ه و د
5 قَالَ dedi ki ق و ل
6 يَا قَوْمِ kavmim ق و م
7 اعْبُدُوا kulluk edin ع ب د
8 اللَّهَ Allah’a
9 مَا yoktur
10 لَكُمْ sizin
11 مِنْ hiçbir
12 إِلَٰهٍ tanrınız ا ل ه
13 غَيْرُهُ O’dan başka غ ي ر
14 أَفَلَا
15 تَتَّقُونَ sakınmaz mısınız? و ق ي

وَاِلٰى عَادٍ اَخَاهُمْ هُوداًۜ


وَ  istînâfiyyedir.  اِلٰى عَادٍ  car mecruru mahzuf fiile müteallıktır. Takdiri;  أرسلنا  şeklindedir.

اَخَاهُمْ  mef’ûlun bih olup harfle îrab olan beş isimden biridir. Nasb alameti eliftir.

Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

هُوداً  kelimesi  اَخَاهُمْ ‘den bedel olup lafzen mansubtur.


 قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir. 

Mekulü’l-kavli,  يَا قَوْمِ ’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

يَا  nida harfi,  قَوْمِ  münadadır. Kelimenin sonundaki kesra muzâfun ileyhten ivazdır. Mütekellim  ي ’sı mahzuftur.

Nidanın cevabı  اعْبُدُوا اللّٰهَ ‘dır.  اعْبُدُوا  fiili  نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اللّٰهَ  lafza-i celâli, mef’ûlun bih olup fetha ile masubtur.

مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  لَكُمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. 

مِنْ  harf-i ceri zaiddir.  اِلٰهٍ  lafzen mecrur, muahhar mübteda olarak mahallen  merfûdur.

غَيْرُهُ  kelimesi  اِلٰهٍ  kelimesinin sıfatıdır. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

 

اَفَلَا تَتَّقُونَ

 

Hemze inkârî istifham,  فَ  atıf harfidir.  لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.    تَتَّقُونَ  muzari fiili  نَ ’un sübutuyla merfûdur. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

تَتَّقُونَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil, iftiâl babındadır. Sülâsîsi  وقي  ’dır.

Bu bab fiile, mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.

وَاِلٰى عَادٍ اَخَاهُمْ هُوداًۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Car-mecrur  اِلٰى عَادٍ , takdiri  أرسلنا (gönderdik) olan fiile müteallıktır. Mahzufla birlikte cümle, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

اَخَاهُمْ  [içlerinden biri] demektir. Nitekim “Araplardan biri” anlamında 

 يا احَا العرب  derler. Onlardan birinin peygamber olarak seçilmiş olmasının sebebi, kendi içlerinden olan ve doğruluğunu, güvenilirliğini ve her halini gayet iyi bildikleri bir kimsenin söylediklerini daha iyi anlayacak olmalarıdır. (Keşşâf)

Mecrurun asıl mef’ûle takdim edilmesi, îcazın zamir kullanılarak sözün veciz olması içindir. Zira Hud (as) onların kardeşi olması, dolayısıyla samimiyeti ifade etmek  istenmiştir. Böylece lafzen ve rütbeten tehir edilmiş olan zamir gelerek Âd lafzının tekrarına ihtiyaç kalmamıştır. (Âşûr)

 

قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli, nida üslubunda talebî inşaî isnaddır. 

Münada olan  قَوْمِ ’deki mütekellim zamirinin hazfi, nida edenin münadaya yakın olma isteğine işarettir. Kelimedeki kesra, muzâfun ileyhten ivazdır.

Nidanın cevabı olan  اعْبُدُوا اللّٰهَ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

قَالَ يَا قَوْمِ  ifadesinde atıf harfi hazfedilmiş, Nuh kıssasında denildiği gibi  فَقَالََ denilmemiştir. Bu, farazî olarak soru soran bir kimsenin “Peki, Hûd onlara ne dedi?” şeklinde sorduğu düşünülen bir soruya cevap şeklindedir. Bu yüzden cevap, bağlaçsız [dedi ki: ey kavmim! Sadece Allah’a kulluk edin] şeklinde verilmiştir. (Keşşâf, Âşûr)


مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Sübut ifade eden menfi isim cümlesi, faide-i haber talebî kelamdır. 

Cümlede îcaz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır.  مَا  nafiyedir.  لَكُمْ  mahzuf mukaddem habere müteallıktır. 

Muahhar mübteda olan  اِلٰهٍ , zaid  مِنْ  sebebiyle lafzen mecrur, mahallen merfûdur.  اِلٰهٍ ‘deki tenvin kıllet ve nev ifade eder. Kelimeye “hiçbir” manası katmıştır. Bilindiği gibi nefy sıyakında nekre, umum ifade eder.

اِلٰهٍ , غَيْرُهُۜ  için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

غَيْرُهُۜ  izafeti gayrının tahkiri içindir.

اِلٰهٍ - اللّٰهَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.


اَفَلَا تَتَّقُونَ

 

İstifham üslubunda talebî inşâî isnad olan cümle, mukadder istînâfa matuftur.  Takdiri;  أتغفلون فلا تتقون (Gaflette oluyor ve takvalı olmuyor musunuz?) olabilir. 

İnkârî istifham olan bu cümle, taaccüp, kınama ve azarlama manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

اَفَلَا تَتَّقُونَ  cümlesi inkârî istifham olup  فَ  ile  مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ  cümlesine tefri’ olarak atfedilmiştir. Takvadan murad, ibadet ve ilâhi itikat açısından Allah’a başkalarını ortak koşmayıp O’nun azabından sakınmaktır. Bu hallerine devam ederlerse onlara Allah’ın  vaidinin olduğuna tariz vardır. (Âşûr)

اَفَلَا تَتَّقُونَ  şu manalara gelir:

  • Niçin düşünmüyorsunuz?
  • Niçin gaflet içinde yaşıyorsunuz?
  • Niçin sakınmıyor, takva sahibi olmuyorsunuz?
  • Niçin anlamıyor yada anlamak istemiyorsunuz?
A'râf Sûresi 66. Ayet

قَالَ الْمَلَأُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ٓ اِنَّا لَنَرٰيكَ ف۪ي سَفَاهَةٍ وَاِنَّا لَنَظُنُّكَ مِنَ الْكَاذِب۪ينَ  ...


Kavminin ileri gelenlerinden inkâr edenler dediler ki: “Şüphesiz, biz seni akıl kıtlığı içinde görüyoruz. Biz senin mutlaka yalancılardan biri olduğuna inanıyoruz.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi(ler) ki ق و ل
2 الْمَلَأُ ileri gelen م ل ا
3 الَّذِينَ kimseler
4 كَفَرُوا inkarcılar ك ف ر
5 مِنْ -nden
6 قَوْمِهِ kavmi- ق و م
7 إِنَّا elbette biz
8 لَنَرَاكَ seni görüyoruz ر ا ي
9 فِي içinde
10 سَفَاهَةٍ bir beyinsizlik س ف ه
11 وَإِنَّا ve elbette biz
12 لَنَظُنُّكَ zannediyoruz ki sen ظ ن ن
13 مِنَ -dansın
14 الْكَاذِبِينَ yalancılar- ك ذ ب


قَالَ الْمَلَأُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ٓ

 

Fiil cümlesidir. قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  الْمَلَأُ  fail olup lafzen merfûdur.

الَّذ۪ينَ  Cemi müzekker has ism-i mevsûl,  الْمَلَأُ ’nun sıfatı olarak mahallen merfûdur.  İsm-i mevsûlun sılası  كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ٓ ’dır. Îrabtan mahalli yoktur.

كَفَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

مِنْ قَوْمِه۪ٓ  car mecruru كَفَرُوا ‘deki failin mahzuf haline müteallıktır. Muttasıl zamir  ه۪ٓ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.


اِنَّا لَنَرٰيكَ ف۪ي سَفَاهَةٍ وَاِنَّا لَنَظُنُّكَ مِنَ الْكَاذِب۪ينَ

 

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

نَا  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. نَرٰيكَ fiili  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.

نَرٰيكَ  elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن dur.

Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. 

ف۪ي سَفَاهَةٍ  car mecruru  نَرٰيكَ  fiiline müteallıktır.

وَ  atıf harfidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

نَا  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.  نَظُنُّكَ  fiili  اِنَّ ’nin  haberi olarak mahallen merfûdur.

نَظُنُّكَ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن dur.

Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  مِنَ الْكَاذِب۪ينَ  car mecruru  نَظُنُّكَ  fiiline müteallıktır.  الْكَاذِب۪ينَ ‘nin cer alameti  ى  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الْكَاذِب۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan  كذب  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قَالَ الْمَلَأُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ٓ اِنَّا لَنَرٰيكَ ف۪ي سَفَاهَةٍ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Cümle, mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidâi kelamdır.

Bu cümle, Hud'un sözlerinin hikâye edilmesinden kaynaklanan gizli bir sualin cevabıdır. (Ebüssuûd)  

الْمَلَأُ  için sıfat konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ‘nin sılası  كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ٓ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli  اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. İsim cümleleri zamandan bağımsız sübut ifade ederler.

Tekid lamı diye isimlendirilen bu lamın kullanımı oldukça yaygındır. Fethalı olarak kullanılan bu lam, sadece ismin ve muzari fiilin başına dahil olur. İsim cümlesinin başına  اِنَّ  edâtı gelince, cümlenin başında gelmesi gereken lam-ı ibtida,  اِنَّ ‘nin haberinin başına kayar. Bundan dolayı lam-ı muzahlaka olarak da adlandırılır. (Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)

Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

نَرٰي  [Görürüz]  fiili cümlede anlamak manasında istiare edilmiştir.

ف۪ي سَفَاهَةٍ  ibaresindeki  ف۪ي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla sefahet (zekâ azlığı ve akıl düşüklüğü), içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü sefahet hakiki manada zarfiyeye, yani içine girilmeye müsait değildir.

Ayette üslûbu’l hakîm sanatı vardır.

Bu üslup; muhataba beklediği şeyi ya da sorduğu sorunun cevabını değil, daha önemli ya da gerekli olduğuna tenbih için beklemediği bir şeyi söylemek ya da cevabı vermek olarak tarif edilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

سَفَاهَةٍ ’deki tenvin kesret, nev ve tahkir ifade eder.

الْمَلَأُ ; göz dolduran kişiler, dalkavuklar demektir.

ُالْمَلَأُ   ْeşraf ve yöneticiler demektir. Bunun, beraberinde kadınların olmadığı erkekler anlamında olduğu da söylenmiştir. (Ebüssuûd)  

نَرٰي  [Görüyoruz] ifadesindeki görme fiili, kalp ile görme (yani senin hakkında kanaatimiz / reyimiz bu) anlamındadır. (Keşşâf)

Bu ayette, kavmin ileri gelenleri (ُالْمَلَأُ')nden bir kısmı küfür ile tavsif edilmiştir. Çünkü Nuh kavminin ileri takımının hepsi kâfir değillerdi. Mersed b. Sa'd gibi Hûd'a iman eden, fakat imanını gizleyenler de vardı.(Ebüssuûd) 


وَاِنَّا لَنَظُنُّكَ مِنَ الْكَاذِب۪ينَ

 

Aynı üslupta gelen son cümle, mekulü’l-kavle tezâyüf sebebiyle atfedilmiştir.

كَفَرُوا - الْكَاذِب۪ينَ  ve  لَنَظُنُّكَ - لَنَرٰيكَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

نَظُنُّكَ  fiili bu ayeti kerimede kesin bilgi anlamındadır.

 
A'râf Sûresi 67. Ayet

قَالَ يَا قَوْمِ لَيْسَ ب۪ي سَفَاهَةٌ وَلٰكِنّ۪ي رَسُولٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ  ...


Hûd, şöyle dedi: “Ey kavmim! Bende akıl kıtlığı yok. Aksine ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi ق و ل
2 يَا قَوْمِ kavmim ق و م
3 لَيْسَ yoktur ل ي س
4 بِي bende
5 سَفَاهَةٌ beyinsizlik س ف ه
6 وَلَٰكِنِّي fakat ben
7 رَسُولٌ bir elçiyim ر س ل
8 مِنْ tarafından
9 رَبِّ Rabbi ر ب ب
10 الْعَالَمِينَ alemlerin ع ل م

قَالَ يَا قَوْمِ لَيْسَ ب۪ي سَفَاهَةٌ

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir. 

Mekulü’l-kavli,  يَا قَوْمِ ’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

يَا  nida harfi,  قَوْمِ  münadadır. Kelimenin sonundaki kesra muzâfun ileyhten ivazdır. Mütekellim  ي ’sı mahzuftur.

Nidanın cevabı  لَيْسَ ب۪ي ضَلَالَةٌ ‘dur.  لَيْسَ  camid nakıs fiildir.  كَانَ  gibi isim cümlesinin başına gelir, ismini ref haberini nasb eder.

ب۪ي  car mecruru  لَيْسَ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır.  سَفَاهَةٌ  kelimesi  لَيْسَ ’nin muahhar ismidir.


 وَلٰكِنّ۪ي رَسُولٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ

 

وَ  atıf harfidir.  لٰكِنّ۪ي  istidrak harfidir.  لٰكِنَّ  harfi,  اِنَّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. Bazı müfessirlere göre,  لٰكِنَّ  de  اِنَّ  gibi cümleyi tekid eder.

Muttasıl zamir olan  ي  harfi  لٰكِنّ۪ي  ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.  رَسُولٌ  kelimesi  لٰكِنّ۪ي ‘nin haberi olup lafzen merfûdur.

مِنْ رَبِّ  car mecruru  رَسُولٌ  kelimesinin mahzuf sıfatına müteallıktır.  الْعَالَم۪ينَ  muzâfun ileyh olup cer alameti  ى  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

قَالَ يَا قَوْمِ لَيْسَ ب۪ي سَفَاهَةٌ 

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli, nida üslubunda talebî inşaî isnaddır. Nidanın cevabı olan  لَيْسَ ب۪ي سَفَاهَةٌ  cümlesi,  لَيْسَ ‘nin dahil olduğu isim cümlesidir. Sübut ifade eden bu cümlede takdim-tehir ve îcaz-ı hazif sanatları vardır. 

 لَيْسَ , ب۪ي ‘nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır.  سَفَاهَةٌ , muahhar ismidir. 

Müsnedün ileyhin nekre gelişi tahkir ve  “hiçbir” anlamında umum ifade eder. Bilindiği gibi nefy sıyakında nekre, umuma işarettir.

ب۪ي  ibaresine dahil olan  ب۪  harfi mülâbese ve musahabe ifadesi içindir.(Âşûr)


وَلٰكِنّ۪ي رَسُولٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ

 

Nidanın cevabına  وَ ’la atfedilen cümle,  لٰكِنّ۪ ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. Faide-i haber inkârî kelamdır. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

Car mecrur  رَسُولٌ , مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ ’un mahzuf sıfatına müteallıktır. 

رَبِّ الْعَالَم۪ينَ  izafetinde âlemler, Rabb ismine muzâfun ileyh olmakla şan ve şeref kazanmıştır.

Allah Teâlâ’dan  رَبِّ الْعَالَم۪ينَ  şeklinde bahsedilmesi; her tür mahlukatın Malik’i olması dolayısıyla azametine işaret eder. (Âşûr, Mutaffifin/5)

61.ayetle çok benzer bir şekilde gelmiştir. İki ayet arasında reddü'l-acüz ale's-sadr sanatı vardır.

-Allah’ın selamı üzerlerine olsun- peygamberlerin, kendilerini sapkınlık ve beyinsizlikle suçlayanlara verdikleri cevaplarda güzel bir edep ve büyük bir olgunluk söz konusudur. Onlar, aslında hasımlarının, insanların en sapkınları ve en beyinsizleri olduklarını bildikleri halde yine de onlara onların söylemi ile karşılık vermemiş; onların suçlamalarını görmezden gelmişlerdir. Yüce Allah’ın onların bu cevaplarını Kur’an’da bize nakletmiş olması da kullarına beyinsiz kimselerle nasıl muhatap olacaklarını, onların söylediklerinin üzerini nasıl örteceklerini öğretmek sadedindedir. (Keşşâf)

Günün Mesajı
Allah Teala ameli iyi olan mümini, bitkisini Allah'ın iradesi ve kolaylaştırması ile güzel ve yeterli olarak çıkarıp veren güzel bir ülkeye, ameli kötü olan kafir ile kendisinden yararlanılmayan ve herhangi bir faydası ve hayrı da olmayan çorak bir araziye benzetmiştir. Geceyi gündüze, kışı bahara kuraklığı bolluğa çeviren Allah teâlâ'dır. Bize düşen korku ve reca (ümit) arasında ona dua etmek ve onun emirlerine uymaktır.
Sayfadan Gönüle Düşenler

Toplum içinde, Allah katında yasaklanmış bir yanlışın yaygınlaşmış olmasının, bana onu yapma hakkını verdiğini düşünmekten,

Bizi, alemleri ve içindeki-dışındaki diğer her şeyi, müthiş bir düzen içerisinde yaratan Allah’a şirk koşmaktan ve kulluğumda – bilerek ya da bilmeyerek – eksiklik göstermekten ve Allah’ın azabından,

 

Hakikatin peşinden gitmeyi beyinsizlik ve sapkınlık görenlerin hallerine ve söylediklerine meyil etmekten,

Kalbimi, zihnimi, kulaklarımı ve gözlerimi hakikate kapatmaktan,
Allah’a sığınırım.

Yaşadığı toplumun ya da etrafındakilerin kötü hallerini eksikliklerine bahane olarak göstermekten sakınarak, kulluğunu güzelleştirmek için elinden geleni yapanlardan,

Hakikate karşı – onu almak, idrak etmek ve hayata geçirmek için – daima açık olanlardan,

Yanlışını itiraf edenlerden, doğrusunu çoğaltanlardan,

Yaşadığı dünyanın refahı ve ahiretteki kurtuluşu için, son nefesine kadar, Allah rızası için umutla çalışanlardan,

Her umutsuzluğa düştüğünde ve her şevki kırıldığında; Kıyametin koptuğunu görsek bile elimizdeki fidanı dikmemizi buyuran Rasulullah (sav)’in ümmetinden olduğunu hatırlayanlardan,
Olmak duasıyla.

Amin.

***

Sosyal ilişkiler, içinde bazen eğlence, bazen de sıkıntı barındıran; insan hayatının en önemli ihtiyaçlarındandır. Eğitim, iş, ev ve yolculuk gibi yürünen yollar, uyumlu-uyumsuz ve başlayan-süren-biten ilişkilerle doludur. Özellikle de zorunlu sebeplerle kurulanlardan dolayı herkesin anlaştıkları olduğu gibi anlaşamadıkları da vardır. Seçilerek kurulanların devamlılığı kesin olmadığı gibi sonu da her zaman mutluluk değildir. 

Kişiler arasındaki bağların zamanla kopması, zayıflaması, araya mesafe konması veya sonlandırılması da hayatın bir parçasıdır. Ancak toplumlarda dönen konuşmaların bir kısmına kulak verildiğinde; kişilerin haksız bulduklarını veya anlaşamadıklarını kötülemeye meyilli oldukları farkedilir. Zira çoğunlukla insan nefsi, olayları kendi temellerini sarsacak şekilde kişisel algılar. Bu iç dünyanın sebebidir, dış dünyanın sebebi ise insanlar, kötü ilişkiyi açıklayacak geçerli bir sebep peşindedir.

Bu yüzden de yürütülemeyen ilişkilerde, taraflardan birine yüklenilmesi bir alışkanlık haline gelmiştir. Dedikoduyu lezzetlendirmesi veya ilişkideki dengesizliğin, kötü bir kaynaktan geldiğine inanmanın getirdiği rahatlık veya karşı taraf kötü ilan edildiğinde etrafı ikna etmenin kolaylığı da gerekçeler arasındadır. Ayrıca kimse kötü olduğuna inandığı kişiyi dinlemek zorunda değildir. Hakikati söylese de, haklı olsa da; onu dikkate almamak için geçerli bir sebebi vardır. 

Farklı sıkıntılar yoksa eğer; bozuk ilişkilerde taraflar veya gönlünün sevemediği veya ortak nokta yokluğuyla anlaşamadığı kişiler, kötü olmak zorunda değildir. Yoksa bu çarpık inancın nefsi beslemekten, şımartmaktan ve bazen de kibri uyandırmaktan öte faydası yoktur. İyi bir insan veya iyi bir müslüman, herkesi sevmek veya herkesle anlaşmak zorunda değildir. Ancak sevmediği ve anlaşamadığı kişiyi anlatırken bile dürüst olmak zorundadır. Gözüne batan kötü ayrıntılardan ötesini göremiyorsa eğer susmalıdır. 

Bozuk ilişkiler ve iletişim esnasında ortaya çıkan zayıf veya hoş olmayan haller; kimi zaman çok yorucu veya acı olsa da, ne kadar insan olduğumuzun kanıtıdır.

Ey Allahım! Bizi nefsimizin yalanlarına kanmaktan ve nefsimizi şımartan yanlışların peşinde dolanmaktan muhafaza buyur. Nefsimize yenik düşmeden her ilişkisinde adil ve dürüst davrananlardan eyle. Mecburi ilişkilerimizde, nefsani duygularımızı bir tarafa bırakarak Senin rızan için yapmamız gerekenleri yapanlardan eyle ve bu işte bize doğruyu göster ve bu işi bize kolaylaştır. Anlaşamadığımız kişilerin dahi haklı veya hakikati hatırlatan sözlerini işitenlerden eyle. Kalplerimizde, kine ve kibre dair hiçbir kırıntı bırakma. Nurun ve muhabbetin ile doldur. Ahlakımızı güzelleştir. Sevdiklerinin sevgisini gönüllerimize yerleştir, sevmediklerini ise uzaklaştır. 

Amin.

Zeynep Poyraz  @zeynokoloji