قَالَ الْمَلَأُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ٓ اِنَّا لَنَرٰيكَ ف۪ي سَفَاهَةٍ وَاِنَّا لَنَظُنُّكَ مِنَ الْكَاذِب۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قَالَ | dedi(ler) ki |
|
2 | الْمَلَأُ | ileri gelen |
|
3 | الَّذِينَ | kimseler |
|
4 | كَفَرُوا | inkarcılar |
|
5 | مِنْ | -nden |
|
6 | قَوْمِهِ | kavmi- |
|
7 | إِنَّا | elbette biz |
|
8 | لَنَرَاكَ | seni görüyoruz |
|
9 | فِي | içinde |
|
10 | سَفَاهَةٍ | bir beyinsizlik |
|
11 | وَإِنَّا | ve elbette biz |
|
12 | لَنَظُنُّكَ | zannediyoruz ki sen |
|
13 | مِنَ | -dansın |
|
14 | الْكَاذِبِينَ | yalancılar- |
|
قَالَ الْمَلَأُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ٓ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. الْمَلَأُ fail olup lafzen merfûdur.
الَّذ۪ينَ Cemi müzekker has ism-i mevsûl, الْمَلَأُ ’nun sıfatı olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ٓ ’dır. Îrabtan mahalli yoktur.
كَفَرُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
مِنْ قَوْمِه۪ٓ car mecruru كَفَرُوا ‘deki failin mahzuf haline müteallıktır. Muttasıl zamir ه۪ٓ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِنَّا لَنَرٰيكَ ف۪ي سَفَاهَةٍ وَاِنَّا لَنَظُنُّكَ مِنَ الْكَاذِب۪ينَ
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
نَا mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. نَرٰيكَ fiili اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
نَرٰيكَ elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
ف۪ي سَفَاهَةٍ car mecruru نَرٰيكَ fiiline müteallıktır.
وَ atıf harfidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
نَا mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. نَظُنُّكَ fiili اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
نَظُنُّكَ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. مِنَ الْكَاذِب۪ينَ car mecruru نَظُنُّكَ fiiline müteallıktır. الْكَاذِب۪ينَ ‘nin cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
الْكَاذِب۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan كذب fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالَ الْمَلَأُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ٓ اِنَّا لَنَرٰيكَ ف۪ي سَفَاهَةٍ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Cümle, mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidâi kelamdır.
Bu cümle, Hud'un sözlerinin hikâye edilmesinden kaynaklanan gizli bir sualin cevabıdır. (Ebüssuûd)
الْمَلَأُ için sıfat konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ‘nin sılası كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ٓ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli اِنَّ ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. İsim cümleleri zamandan bağımsız sübut ifade ederler.
Tekid lamı diye isimlendirilen bu lamın kullanımı oldukça yaygındır. Fethalı olarak kullanılan bu lam, sadece ismin ve muzari fiilin başına dahil olur. İsim cümlesinin başına اِنَّ edâtı gelince, cümlenin başında gelmesi gereken lam-ı ibtida, اِنَّ ‘nin haberinin başına kayar. Bundan dolayı lam-ı muzahlaka olarak da adlandırılır. (Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)
Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
نَرٰي [Görürüz] fiili cümlede anlamak manasında istiare edilmiştir.
ف۪ي سَفَاهَةٍ ibaresindeki ف۪ي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla sefahet (zekâ azlığı ve akıl düşüklüğü), içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada ف۪ي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü sefahet hakiki manada zarfiyeye, yani içine girilmeye müsait değildir.
Ayette üslûbu’l hakîm sanatı vardır.
Bu üslup; muhataba beklediği şeyi ya da sorduğu sorunun cevabını değil, daha önemli ya da gerekli olduğuna tenbih için beklemediği bir şeyi söylemek ya da cevabı vermek olarak tarif edilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
سَفَاهَةٍ ’deki tenvin kesret, nev ve tahkir ifade eder.
الْمَلَأُ ; göz dolduran kişiler, dalkavuklar demektir.
ُالْمَلَأُ ْeşraf ve yöneticiler demektir. Bunun, beraberinde kadınların olmadığı erkekler anlamında olduğu da söylenmiştir. (Ebüssuûd)
نَرٰي [Görüyoruz] ifadesindeki görme fiili, kalp ile görme (yani senin hakkında kanaatimiz / reyimiz bu) anlamındadır. (Keşşâf)
Bu ayette, kavmin ileri gelenleri (ُالْمَلَأُ')nden bir kısmı küfür ile tavsif edilmiştir. Çünkü Nuh kavminin ileri takımının hepsi kâfir değillerdi. Mersed b. Sa'd gibi Hûd'a iman eden, fakat imanını gizleyenler de vardı.(Ebüssuûd)
وَاِنَّا لَنَظُنُّكَ مِنَ الْكَاذِب۪ينَ
Aynı üslupta gelen son cümle, mekulü’l-kavle tezâyüf sebebiyle atfedilmiştir.
كَفَرُوا - الْكَاذِب۪ينَ ve لَنَظُنُّكَ - لَنَرٰيكَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
نَظُنُّكَ fiili bu ayeti kerimede kesin bilgi anlamındadır.