فَتَوَلّٰى عَنْهُمْ وَقَالَ يَا قَوْمِ لَقَدْ اَبْلَغْتُكُمْ رِسَالَاتِ رَبّ۪ي وَنَصَحْتُ لَكُمْۚ فَكَيْفَ اٰسٰى عَلٰى قَوْمٍ كَافِر۪ينَ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَتَوَلَّىٰ | öteye döndü |
|
2 | عَنْهُمْ | onlardan |
|
3 | وَقَالَ | ve dedi |
|
4 | يَا قَوْمِ | kavmim |
|
5 | لَقَدْ | andolsun |
|
6 | أَبْلَغْتُكُمْ | ben size duyurdum |
|
7 | رِسَالَاتِ | mesajlarını |
|
8 | رَبِّي | Rabbimin |
|
9 | وَنَصَحْتُ | ve öğüt verdim |
|
10 | لَكُمْ | size |
|
11 | فَكَيْفَ | artık nasıl |
|
12 | اسَىٰ | acırım |
|
13 | عَلَىٰ |
|
|
14 | قَوْمٍ | bir kavme |
|
15 | كَافِرِينَ | kafir |
|
Medyen’in inkârcı ve baskıcı eşraf takımı, halkı Şuayb’a inanmamaları hususunda uyarıp tehdit ederken, asıl kendileri hak ettikleri büyük felâkete uğramışlar; bu dünyada öyle bir topluluk yaşamamış gibi yok olup gitmişlerdir. Şuayb, daha önce onları dalâletten kurtarmak ve böyle bir âkıbete mâruz kalmalarını önlemek için elinden gelen her şeyi yaptığından, artık onlara acımanın da yersiz olduğunu düşünmüştür.
Buraya kadarki âyetlerde beş peygamberin kendi toplumlarıyla ilişkileri, davetlerinin mahiyeti, bu davet karşısında inanan ve inanmayanların tutumları, özellikle inkâr etmekle yetinmeyip inananlar üzerinde baskı kuran ve toplumda türlü kötülüklerin yayılmasına öncülük edenlerin bu yüzden uğradıkları büyük felâketler bir tarihî bilgi vermekten ziyade ders verme üslûbuyla veciz bir şekilde özetlenmiştir. Aşağıda ise bütün bu toplumların uğradığı felâketlerin, zorlukların insanları ıslah etmeye yönelik amaçlar taşıdığı bildirilmektedir.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 557
فَتَوَلّٰى عَنْهُمْ وَقَالَ يَا قَوْمِ لَقَدْ اَبْلَغْتُكُمْ رِسَالَاتِ رَبّ۪ي وَنَصَحْتُ لَكُمْۚ
Fiil cümlesidir. فَ atıf harfidir. تَوَلّٰى elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir.
Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
عَنْهُمْ car mecruru تَوَلّٰى fiiline müteallıktır.
وَ atıf harfidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
Mekulü’l-kavli, يَا قَوْمِ ’dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.
يَا nida harfi, قَوْمِ münadadır. Kelimenin sonundaki kesra muzâfun ileyhten ivazdır. Mütekellim ي ’sı mahzuftur.
Nidanın cevabı mukadder kasemin cevabıdır.
لَ mukadder kasemin cevabına gelen muvattie harfidir. قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder.
اَبْلَغْتُكُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُ fail olarak mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
رِسَالَاتِ ikinci mef’ûlun bih olup cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradır.
رَبّ۪ي muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Mütekellim zamiri ي ise Rabb isminin muzâfun ileyhi olarak mahallen mecrurdur.
نَصَحْتُ لَـكُمْ cümlesi atıf harfi وَ ’la kasemin cevabına matuftur.
نَصَحْتُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُ fail olarak mahallen merfûdur.
لَـكُمْ car mecruru نَصَحْتُ fiiline müteallıktır.
تَوَلّٰى fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi ولي ’dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.
فَكَيْفَ اٰسٰى عَلٰى قَوْمٍ كَافِر۪ينَ۟
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri; إن لم تؤمنوا فكيف آسى (Eğer inanmazsanız nasıl acırım?) şeklindedir.
كَيْفَ ismi istifham harfidir, اٰسٰى fiilinin hali olarak mahallen mansubtur. اٰسٰى elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Fail müstetir olup takdir انا ’dir.
عَلٰى قَوْمٍ car mecruru اٰسٰى fiiline müteallıktır. كَافِر۪ينَ۟ kelimesi قَوْمٍ kelimesinin sıfatı olup cer alameti ي ’dir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
كَافِر۪ينَ۟ kelimesi sülâsî mücerred olan كفر fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَتَوَلّٰى عَنْهُمْ وَقَالَ يَا قَوْمِ لَقَدْ اَبْلَغْتُكُمْ رِسَالَاتِ رَبّ۪ي وَنَصَحْتُ لَكُمْۚ
Ayetin ilk cümlesi فَاَصْبَحُوا… , فَتَوَلّٰى عَنْهُمْ , cümlesine matuftur. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Aynı üsluptaki …قَالَ cümlesi de وَ ile makabline hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli ise nida üslubunda talebî inşaî isnaddır. Nidanın cevabı olan لَقَدْ اَبْلَغْتُكُمْ رِسَالَةَ رَبّ۪ي cümlesi mahzuf kasemin cevabıdır. لَ mahzuf kasemin cevabına gelen harftir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle, kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır.
قَدْ ve لَ ile tekid ifade edilen cevap cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.
Münada olan قَوْمِ kelimesinin sonundaki esre, mahzuf muzâfun ileyhten ivazdır.
رِسَالَةَ رَبّ۪ي izafetinde, Rabb isminin muzâfun ileyhi olan ي zamiri ve Rabb ismine muzâf olan رِسَالَاتِ , şan ve şeref kazanmıştır.
رَبّ۪ي izafeti, mütekellimin Allah Teâlâ’ya yakın olma ve rububiyet vasfına sığınma isteğine işaret eder.
اَبْلَغْتُكُمْ - نَصَحْتُ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
نَصَحْتُ - النَّاصِح۪ينَ arasında cinas ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatları vardır.
Şuayb (as)’ın kavmine hitabı, Resulullah’ın (sav) Bedir Savaşında cesetleri oradaki bir kuyuya atılan müşriklere hitabı kabilindendir.
Şuayb (as) kavminin helak olmasından dolayı bir üzüntü duydu, fakat onların üzüntüye layık olmadıklarını ve küfürleriyle azabı hak etmiş olduklarını düşünerek onlarla olan bütün manevî ilgisini kesti. Kısacası "oh olsun" demedi, ancak "vah" etmenin de caiz olmayacağını düşünerek ve böyle söyleyerek onlardan tamamen yüz çevirdi. (Elmalılı)
فَكَيْفَ اٰسٰى عَلٰى قَوْمٍ كَافِر۪ينَ۟
Takdiri إن لم تؤمنوا (Eğer inanmazsanız… ) olan mukadder şartın cevabı olan cümle istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Fakat, Şuayb (as) nefsini kınamak üzere böyle söylemiştir. Yani; ‘’Küfürde ısrarlı olan bir kavme nasıl bu kadar üzülürüm?!’’ manasındadır. Soru hakiki soru değildir. Mecaz-I mürsel mürekkebtir.
قَوْمٍ ’deki tenvin tahkir ifade eder.
قَوْمٍ , كَافِر۪ينَ۟ için sıfattır. Sıfatlar ıtnâb sanatıdır.
اَبْلَغْتُكُمْ - نَصَحْتُ fiilleri arasında mürâât-ı nazîr vardır.
اٰسٰى ; hüznün şiddetli olması demektir. Şuayb Peygamber, kavmi için çok hüzünlenmiş, sonra da kendini yadırgamış ve “Küfürleri ve başlarına gelen azaba müstahak olmaları sebebiyle kendileri için hüzünlenmeye değmeyecek olan kimseler için nasıl bu kadar şiddetli hüzünlenirim?!” demiştir. Yine burada, “Size o kadar tebliğ ettim, nasihatte bulundum; başınıza gelecekler konusunda sizi uyardım; böylece mazeretinizi tükettim ama siz benim sözüme kulak vermediniz, bana inanmadınız, şimdi sizin için nasıl hüzünleneyim ki?!” anlamının kastedilmiş olması da mümkündür. Yani onlar hüzünlenmeye değmeyecekleri için Şuayb Aleyhisselâm onlara üzülmemiştir. (Keşşâf)