A'râf Sûresi 99. Ayet

اَفَاَمِنُوا مَكْرَ اللّٰهِۚ فَلَا يَأْمَنُ مَكْرَ اللّٰهِ اِلَّا الْقَوْمُ الْخَاسِرُونَ۟  ...

Yoksa Allah’ın tuzağından emin mi oldular? Ziyana uğrayan kavimden başkası Allah’ın tuzağından emin olamaz.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَفَأَمِنُوا emin mi oldular? ا م ن
2 مَكْرَ tuzağından م ك ر
3 اللَّهِ Allah’ın
4 فَلَا olamaz
5 يَأْمَنُ emin ا م ن
6 مَكْرَ tuzağından م ك ر
7 اللَّهِ Allah’ın
8 إِلَّا başkası
9 الْقَوْمُ topluluktan ق و م
10 الْخَاسِرُونَ ziyana uğrayan خ س ر
 

Müfessirler genellikle ehlü’l-kurâ ifadesini “geçmiş milletler” diye anlamışlarsa da; bunun, başta Mekkeliler olmak üzere bütün yerleşim birimlerinin insanlarını kapsadığını düşünmek Kur’ân-ı Kerîm’in maksadına daha uygun düşer (Elmalılı, III, 2220). Hatta göçebe insanları da bunun içinde düşünmek gerekir. Böylece söz konusu âyetler bütün insanlar için bir uyarı anlamı taşımaktadır. Buna göre Allah, inkârcıyı ve isyankârı vaktini haber vererek cezalandırmaz. Nitekim sözlükte “hile, tuzak” anlamına gelen mekr kelimesi, Allah’a nisbet edildiğinde “O’nun günahkârlara mühlet vermesi ve onları farkında olmadan, beklenmedik bir anda cezalandırması” veya bu şekilde “ansızın gelen ceza” mânasında kullanılır. Yukarıdaki âyetlerde bu şekilde cezaya uğrayıp yok olan, yurtları harabeye dönen, tarihe karışan eski toplumlardan birkaç örnek verildi. Bu durum karşısında, fıtratlarındaki akıl, fikir ve ibret alma yeteneklerini kullanmayıp hüsranı hak eden, kendilerine kötülük eden inkârcılar, sadece onlar, böyle bir ceza kaygısı ve beklentisi içinde olmadan, temelsiz bir güvenlik duygusuyla her türlü kötülüğü rahatlıkla işlerler. Bu âyetlerde açıkça belirtilmemekle birlikte, ifadenin gelişinden anlaşıldığına göre, müminler ise, inkârcıların aksine, yüce Allah’ın rahmeti gibi azabının da hak olduğuna inandıkları için, daima O’nun gazabına ve azabına uğrama endişesi içinde yaşarlar. Kur’ân-ı Kerîm’deki takvâ, havf, haşyet, rehbet, hazer gibi kelimelerle dile getirilen bu endişe, sarsılmaz imanın ruhlarda meydana getirdiği olumlu, yapıcı, insanı her türlü kötülüklerden alıkoyup iyilikler yapmaya sevkeden kaygı ve korku şeklindeki yüksek dinî ve ahlâkî duyguyu ifade eder. İyi mümin ve iyi insan gibi iyi ümmet ve iyi toplum da ancak bu yüce duygunun vicdanlara hâkim olmasıyla gerçekleşir.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 561

 

اَفَاَمِنُوا مَكْرَ اللّٰهِۚ فَلَا يَأْمَنُ مَكْرَ اللّٰهِ اِلَّا الْقَوْمُ الْخَاسِرُونَ۟

 

Hemze inkâri istifham,  فَ  atıf harfidir.  اَمِنُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

مَكْرَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  

فَ  ta’liliyyedir.  لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَأْمَنُ  merfû muzari fiildir.

مَكْرَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

اِلَّا  hasr edatıdır.  الْقَوْمُ  fail olup lafzen merfûdur.  الْخَاسِرُونَ۟  kelimesi  الْقَوْمُ ‘nun sıfatı olup ref alameti  وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.

الْخَاسِرُونَ۟  kelimesi sülâsî mücerred olan  خسر  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اَفَاَمِنُوا مَكْرَ اللّٰهِۚ فَلَا يَأْمَنُ مَكْرَ اللّٰهِ اِلَّا الْقَوْمُ الْخَاسِرُونَ۟

 

فَ  atıf harfidir. Ayetin istifham üslubunda talebî inşâî isnad olan ilk cümlesi, önceki istifham cümlesine matuftur.

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen kınama ve azarlama kastı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir. 

Ayrıca istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

اَفَاَمِنُوا مَكْرَ اللّٰهِۚ  sözü  اَوَاَمِنَ اَهْلُ الْقُرٰٓى  sözünün tekrarıdır. Tekrar edilmesi, onların gaflette oluşlarına taaccüp ve müşriklerden dinleyenlere tariz manası kastedilmesi dolayısıyladır. (Âşûr)

فَ  ta’liliye veya müstenefedir. Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. 

Nefy harfi ve istisna harfiyle oluşan kasr cümleyi tekid etmiştir. Kasr, fiille fail arasındadır. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur. Sıfatın, zikredilen mevsûftan başkasında asla bulunmamasıdır. Bu tip kasrlarda, mevsûfta başka vasıflar bulunabilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâllerde tecrîd sanatı, kalplerde haşyet duygularını artırmak için yapılan tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Veciz ifade kastı taşıyan  مَكْرَ اللّٰهِ  izafeti, muzafa tazim ifade eder. Bu ibarenin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

اَمِنُوا - يَأْمَنُ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Ayetin başı önceki iki ayetle aynıdır. Sadece  وَ  harfi yerine  فَ  harfi gelmiştir. Reddü'l-acüz ale's-sadr vardır. Sorunun maksadı aynıdır. Mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

مَكْرَ , hile demektir. Allah’ın hilesi olmaz. Müşâkele sanatı vardır. Hileyi, zayıf olan kişi onu yenemediği için kuvvetliye karşı yapar.

Kur’an’da hile manasında gelen dört kelime vardır:  مكر , كيد , حيلة , خداع . Bunların içinde en kuvvetlisi  كيد  kelimesidir. Sonra مكر, sonra  حيلة  gelir.  كيد  ve مكر , tedebbür ve fikirle olur. Taammüden cinayet gibi.  مكر  bir harf-i cer ile kullanılır. O yüzden  كيد  daha kuvvetli derler. مكر  kelimesinin lügat manası ‘ipi bükmek’ demektir.  حيلة , birinin arkasından kendi menfaatine yönelik birşey yapmak demektir. Bir menfaat elde etmek veya zarardan kurtulmak için söylediği bir sözün zıttını ortaya koymak demektir. Önceden planlanması gerekmez. 

Allah için  مكر  kelimesi kullanıldığında; Allah onların hilelerini bozdu, hilelerini onların kendi başına geçirdi manası verilir.

Bu ifadede istiare vardır. Çünkü Arap dilinde gerçek anlamda mekr, hile yaparak ansızın yakalayıp helak etmek amacıyla içte gizlenen niyetin tersini dışarıya vurmak demektir. Bu; Allah Teâlâ için uygun olmaz. O halde bununla kastedilen, azap ve cezayı hak eden kişiye farkına varmadığı, emin olduğu ve çekinmediği cihetten azabın gönderilmesidir. (Şerîf er-Radî)

الْقَوْمُ الْخَاسِرُونَ۟ ‘dan maksat, insanlar nefislerini hüsrana uğrattıklarından Allah Teâlâ'nın yarattığı fıtratı ve ayetleri tefekkürden hasıl olan gerçeği görme yeteneğini kaybetmişler, anlamındadır. (Ebüssuûd)