Meâric Sûresi 36. Ayet

فَمَالِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا قِبَلَكَ مُهْطِع۪ينَۙ  ...

Şimdi, inkâr edenlere ne oluyor ki, boyunlarını uzatarak (alay etmek için) sağdan soldan gruplar hâlinde sana doğru koşuyorlar?  (36 - 37. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَمَالِ ne oluyor?
2 الَّذِينَ kimselere
3 كَفَرُوا inkar eden(lere) ك ف ر
4 قِبَلَكَ sana doğru ق ب ل
5 مُهْطِعِينَ koşuyorlar ه ط ع
 

Rivayete göre müşrikler sağdan soldan gruplar halinde gelip Hz. Peygamber’in etrafını sarar, başına üşüşür; onun müminlere cenneti müjdelemesini, inkârcıları da cehennem azabı ile uyarmasını işitince kendisiyle alay eder, “Muhammed’in dediği gibi bunlar cennete gireceklerse biz bunlardan daha önce gireriz!” derlerdi (Zemahşerî, IV, 159-160; Şevkânî, V, 338). İşte bu âyetler onların belirtilen davranışlarındaki çelişkiye ve Hz. Peygamber’i yalancılıkla itham ettikleri halde cennete girmeyi istemelerinin ne kadar tutarsız olduğuna işaret etmektedir. Onlar peygamberle alay edince Allah Teâlâ da, “Üstelik her biri nimetler cennetine yerleştirileceğini mi umuyor?” tarzındaki bir soru ile onları yermektedir. 39. âyetteki “asla, hayır!” anlamına gelen kellâ edatı da durumun ciddi olduğunu, müşriklerin gerçekten cennete giremeyeceklerini gösterir. “Biz onları, şu bildikleri şeyden yaratmışızdır” ifadesi ise insanın, kendisine önemsiz gibi gelen spermden yaratıldığına işaret eder; bu da onun gururlanacak bir varlık olmadığını, dolayısıyla müşriklerin kendilerini üstün görüp fakir müminleri küçümsemelerinin anlamsız olduğunu gösterir (bk. Kurtubî, XVIII, 294).

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 459-460
 

فَمَالِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا قِبَلَكَ مُهْطِع۪ينَۙ


فَ  istînâfiyyedir.  مَا  istifham ismi, mübteda olarak mahallen merfûdur. الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl  لِ  harf-i ceriyle mübteda  مَا ‘nın mahzuf haberine mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  كَفَرُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

كَفَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. قِبَلَكَ  mekân zarfı olup ism-i mevsûlun mahzuf haline mütealliktir. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

مُهْطِع۪ينَ  kelimesi ism-i mevsûlun ikinci hali olup nasb alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

مُهْطِع۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan  إِفْعَال  babının ism-i failidir.

İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

فَمَالِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا قِبَلَكَ مُهْطِع۪ينَۙ


İstifham üslubunda talebî inşâî isnad olan ayette  فَ , istînâfiyyedir. 

İsim cümlesi formundaki cümlede mübteda konumundaki istifham harfi  مَا , inkârî manadadır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Car mecrur  للذين ’nin müteallakı olan haber mahzuftur. Mevsûlün sılası olan  كَفَرُوا قِبَلَكَ مُهْطِع۪ينَۙ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

İstifham üslubunda geldiği halde gerçek manada soru olmayıp tevbih ve taaccüb amacı taşıyan cümle, mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması sebebiyle bu istifhamda, tecâhül-i ârif sanatı vardır. 

قِبَلَ  mekân zarfı, ism-i mevsûlun mahzuf haline mütealliktir. Halin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

مُهْطِع۪ينَ , ism-i mevsûlun ikinci halidir. Mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Hal, anlamı açıklamak için yapılan ıtnâb sanatıdır.

مُهْطِع۪ينَ , kötü davranıştan kinayedir.

[O kâfirlere ve anılan üstün niteliklerden mahrum olanlara ne oluyor ki, -buradaki soru inkâr içindir- sağından ve solundan grup grup sana doğru koşuyorlar?] Gözlerini çevirerek, boyunlarını sana doğru uzatıyorlar. Müşrikler Rasûlüllahın etrafında gruplar halinde çepeçevre halka oluyorlar, onun sözleri ile alay ediyorlar ve: ”Eğer şunlar, Muhammed'in dediği gibi cennete girerlerse, biz onlardan daha önce gireriz," diyorlardı. (Rûhu’l Beyân) 

قِبَلَ  kelimesi  عِنْدَ  manasında isimdir. (Âşûr)

Zarfın  مُهْطِعِينَ  kelimesine takdimi ihtimam (önem) içindir. (Âşûr)

جَنَّةَ نَعِيمٍ  sözüne kadar devam eden  فَما لِلَّذِينَ كَفَرُوا قِبَلَكَ مُهْطِعِينَ  sözündeki terkibin temsîli istiare olması caizdir. (Âşûr)