29 Nisan 2026
Meâric Sûresi 11-39 (568. Sayfa)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ  ...

Meâric Sûresi 11. Ayet

يُبَصَّرُونَهُمْۜ يَوَدُّ الْمُجْرِمُ لَوْ يَفْتَد۪ي مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍ بِبَن۪يهِۙ  ...


11-14. Ayetler Meal  :   
Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يُبَصَّرُونَهُمْ birbirlerine gösterilirler ب ص ر
2 يَوَدُّ ister و د د
3 الْمُجْرِمُ suçlu olan ج ر م
4 لَوْ keşke
5 يَفْتَدِي fidye versin ف د ي
6 مِنْ -ndan (kurtarmak için)
7 عَذَابِ azabı- ع ذ ب
8 يَوْمِئِذٍ o günün
9 بِبَنِيهِ oğullarını ب ن ي

يُبَصَّرُونَهُمْۜ يَوَدُّ الْمُجْرِمُ لَوْ يَفْتَد۪ي مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍ بِبَن۪يهِۙ


Fiil cümlesidir.  يُبَصَّرُونَهُمْ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

يَوَدُّ  damme ile merfû muzari fiildir.  الْمُجْرِمُ  fail olup lafzen merfûdur. لَوْ  ve masdar-ı müevvel amili  يَوَدُّ ‘nün mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

لَوْ  ve masdar-ı müevvel amili  وَدُّوا ‘nün mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. لَوْ ‘in bir masdar harfi olabilmesi için daha çok  وَدَّ  ve  أحَبَّ  gibi temenni bildiren fiillerle birlikte kullanılması şarttır.

يَفْتَد۪ي  fiili elif üzere mukadder fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  مِنْ عَذَابِ  car mecruru  يَفْتَد۪ي  fiiline mütealliktir. 

يَوْمِ  zaman zarfı  يَفْتَد۪ي  fiiline mütealliktir.  إذ  mahzuf cümleye muzâftır. Kelimenin sonundaki tenvin mahzuf muzâfun ileyhten ivazdır. Takdiri : يوم إذ تكون السماء كالمهل وتكون الجبال كالعهن ولا يسأل حميم حميمًا. (Semanın  مهل  gibi, dağların  عهن  gibi olduğu gün dost dostu sormaz) şeklindedir.

بِبَن۪يهِ  car mecruru  يَفْتَد۪ي  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

يُبَصَّرُونَهُمْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  بصر ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar. 

يَفْتَد۪ي  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  فدي ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır. 

الْمُجْرِمُ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan إِفْعَال  babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُبَصَّرُونَهُمْۜ 


Ayet beyanî istînâf olarak fasılla gelen ayetin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Müspet muzari fiil sıygasındaki cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Fiilin muzari sıygada gelmesi istimrar, teceddüt ve tecessüm ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

يُبَصَّرُونَهُمْۜ  fiili, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü fiil malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime, meçhul binada naib-i fail olur.

Meçhul bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

Şayet  يُبَصَّرُونَهُمْ  kelimesinin irâbı nedir?” dersen şöyle derim: Yeni başlamış bir cümledir; adeta “Can ciğer hiçbir dost, can ciğer bir dostunu sor(a)maz” buyurunca, “Belki de o, dostunu göremiyordur?” denilmiş; ona “onlar birbirlerine gösterilirler, fakat kendi dertleriyle uğraşmaları sebebiyle onların halini sormaya imkan bulamazlar.” denmiştir. “Peki,  يُبَصَّرُونَهُمْ  [birbirlerine gösterildikleri halde…] ifadesinde, zamir neden çoğul yapılmış; oysa sözkonusu edilen sadece iki dosttur?” dersen şöyle derim: Burada birbirine dost olan sadece iki kişi değil, birbirine dost olan her bir iki kişi kastedilmiştir. يُبَصَّرُونَهُمْۜ   ifadesi, حَم۪يماً  [can ciğer dost] kelimesinin sıfatı da olabilir; yani kendilerine gösterilen ve tanıtılan dostlarının halini soramazlar. (Keşşâf) 


 يَوَدُّ الْمُجْرِمُ لَوْ يَفْتَد۪ي مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍ بِبَن۪يهِۙ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen ikinci cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Müspet muzari fiil sıygasındaki cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Cümlenin,  يُبَصَّرُونَهُمْ ‘deki failin veya mef’ûlun hali olması caizdir.

İsm-i fail vezninde gelerek sübut ve süreklilik ifade eden  الْمُجْرِمُ  kelimesiيَوَدُّ  fiilinin failidir. 

Masdar harfi  لَوْ  ve akabindeki  يَفْتَد۪ي مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍ بِبَن۪يهِۙ  cümlesi, masdar teviliyle  يَوَدُّ  fiilinin mef’ûlü yerindedir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Başındaki harf-i cerle birlikte  يَفْتَد۪ي  fiiline müteallik olan  مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍ  izafetinde, muzâfun ileyh olan zaman zarfı  يَوْمَئِذٍ ‘nin sonundaki tenvin, takdir edilen muzâfun ileyh cümlesinden ivazdır. Muzâfun ileyh cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.Takdiri : يوم إذ تكون السماء كالمهل وتكون الجبال كالعهن (Semanın  مهل  gibi, dağların  عهن  gibi olduğu gün) şeklindedir. 

مِن  harf-i ceri mecazÎ ibtidaiyYe manasındadır.  يَفْتَدِي  fiiline tazmin yoluyla يَتَخَلَّصُ  kurtulmak manasını kazandırmak için gelmiştir. (Âşûr)

بِ  ile mecrur olan  بِبَن۪يهِۙ  izafeti de  يَفْتَد۪ي  fiiline mütealliktir.

عَذَابِ يَوْمِئِذٍ  izafetinde azap, güne isnad edilmiştir. Aslında azap sebebi gün değil, o günde yaşayanlardır. Bu üslup, o gündeki azabın korkunçluğunu vurgulamak için sebep müsebbep alakasıyla yapılan mecazî isnad sanatıdır.

Her günahkâr, kendi nefsiyle o kadar meşguldür ki, o gün insanlardan kendisine en yakın ve gönlünün en çok bağlı olduğu kimsenin halini sorup kendisiyle ilgilenmek şöyle dursun, maruz kaldığı azaptan kurtulmak için onu feda da eder. (Ebüssuûd)

 
Meâric Sûresi 12. Ayet

وَصَاحِبَتِه۪ وَاَخ۪يهِۙ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَصَاحِبَتِهِ ve eşini ص ح ب
2 وَأَخِيهِ ve kardeşini ا خ و

وَصَاحِبَتِه۪ وَاَخ۪يهِۙ


Ayet, atıf harfi وَ ‘la önceki ayetteki  بِبَن۪يهِ ‘ye matuftur. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz. Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  اَخ۪يهِ  atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.

وَصَاحِبَتِه۪ وَاَخ۪يهِۙ


Bu ayet, atıf harfi  وَ ’la önceki ayetteki  بِبَن۪يهِ ’ye atfedilmiştir.  اَخ۪يهِ  kelimesi  صَاحِبَتِه۪ ’ye matuftur. Her iki atıfta da cihet-i camiâ tezâyüftür. 

بِبَن۪يهِۙ - صَاحِبَتِه۪ - اَخ۪يهِۙ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr,  بِبَن۪يهِۙ - اَخ۪يهِۙ  kelimeleri arasında ise muvazene vardır.


 
Meâric Sûresi 13. Ayet

وَفَص۪يلَتِهِ الَّت۪ي تُـْٔو۪يهِۙ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَفَصِيلَتِهِ ve tüm ailesini ف ص ل
2 الَّتِي
3 تُؤْوِيهِ kendisini barındıran ا و ي

وَفَص۪يلَتِهِ الَّت۪ي تُـْٔو۪يهِۙ


Ayet, atıf harfi وَ ‘la önceki ayetteki  اَخ۪يهِ ‘ye matuftur. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

الَّت۪ي  müfred müennes has ism-i mevsûl  فَص۪يلَتِهِ ‘nin sıfatı olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası  تُـْٔو۪يهِ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تُـْٔو۪يهِ  fiili  ي  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هى ‘ dir. Muttasıl zamir  هِ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

تُـْٔو۪يهِ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  أوي ’dir.

إِفْعَال  babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

وَفَص۪يلَتِهِ الَّت۪ي تُـْٔو۪يهِۙ


Ayet atıf harfi  وَ ‘la önceki ayete atfedilmiştir.  فَص۪يلَتِهِ  kelimesi  اَخ۪يهِۙ ’ye matuftur. 

 فَص۪يلَتِهِ  için sıfat sıfat konumundaki müfret müennes has ism-i mevsûl  الَّت۪ي ‘nin sılası olan 

 تُـْٔو۪يهِ  cümlesi müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

فَص۪يلَتِهِ  - صَاحِبَتِه۪ - تُـْٔو۪يهِۙ - اَخ۪يهِۙ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Mücrimlerin azabı gördüklerinde feda edecekleri yakınlarının hepsinin sayılması taksim sanatıdır.

Burada  الفَصِيلَةِ  kapsamında olduğu için îcaz kasdıyla ayrıca  الأبَوَيْنِ  zikredilmemiştir. (Âşûr)

فَص۪يلَ ; soy, sop kabilenin alt birimidir. Saleh dedi ki: Bunlar kişinin yakın atalarıdır. el-Müberred dedi ki:  فَص۪يلَ (soy, sop) bedenin azalarından bir parça demek olup, kabilenin alt bölümüdür. Kişinin yakın akrabalarına onun bir bölümüne benzetilerek "onun fasilesi" ismi verilmiştir. (Kurtubî)  

Meâric Sûresi 14. Ayet

وَمَنْ فِي الْاَرْضِ جَم۪يعاًۙ ثُمَّ يُنْج۪يهِۙ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَنْ ve bulunanları
2 فِي
3 الْأَرْضِ yeryüzünde ا ر ض
4 جَمِيعًا hepsini ج م ع
5 ثُمَّ sonra
6 يُنْجِيهِ kendisini kurtarsın ن ج و

وَمَنْ فِي الْاَرْضِ جَم۪يعاًۙ ثُمَّ يُنْج۪يهِۙ


مَنْ  müşterek ism-i mevsûl, atıf harfi وَ ‘la önceki ayeteki ism-i mevsûl  الَّت۪ي ‘ye matuf olup mahallen mecrurdur. 

Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فِي الْاَرْضِ  car mecruru mahzuf sılaya mütealliktir.  جَم۪يعاً  sıladaki mukadder aid zamirin hali olup fetha ile mansubdur. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir.  ثُمَّ  edatı mertebe açısından terahi manasınadır. Yani; aralıklarla, zaman içinde serpiştirilerek peyderpey olabilecek durumları  bildirmektedir. 

يُنْج۪يهِ  fiili  ي  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. مِنْ عَذَابِ  car mecruru  يَفْتَد۪ي  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  هِ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

يُنْج۪يهِ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  نجو ’dir.

إِفْعَال  babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

وَمَنْ فِي الْاَرْضِ جَم۪يعاًۙ ثُمَّ يُنْج۪يهِۙ

 

Ayet, mücrimlerin azaptan kurtulmak için feda ettiklerini saymaya devam etmektedir.

مَنْ  müşterek ism-i mevsûlu atıf harfi  وَ ’la, önceki ayetteki ism-i mevsûle atfedilmiştir. Sıla cümlesi mahzuftur. فِي الْاَرْضِ , bu mahzuf sılaya mütealliktir. Sılanın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

مَن  ism-i mevsûlünde tağlîb yoluyla akıllılar diğerlerine üstün kılınmıştır. Çünkü onların içinde dost olanlar da vardır. (Âşûr)  

جَم۪يعاً  sıladaki mukadder aid zamirin halidir. Hal anlamı açıklamak için yapılan ıtnâb sanatıdır.

ثُمَّ يُنْج۪يهِۙ  cümlesi, tertip ve terahi ifade eden  ثُمَّ  ile sıla cümlesine  atfedilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Mücrimlerin azabı gördüklerinde feda ettikleri yakınlarının hepsinin sayılmasıyla yapılan taksim sanatının ardından zikredilen “yeryüzünde bulunanların hepsi ifadesi” umumun hususa atfı babında itnab sanatıdır.

ثُمَّ  ile atfedilen şeyler sevdiği neticeye ulaşmak içindir. Yoksa zahiren  ف  ile atfedilmesi gerekirdi ki çoğunlukla da  ف  kullanılır. (Âşûr)

Sülalesini ve yeryüzünde insanlardan, cinlerden ve diğer yaratıklardan kim varsa hepsini feda etmeyi ister, temenni eder. Ta ki kendisini kurtarsın. Bu ayetler, kişinin nefsiyle meşgul olmasının, bırakın onların hal ve hatırlarını sormak, kendini azaptan kurtarmak için en yakınlarını ve en sevdiklerini bile feda edecek bir noktada olduğunu açıklamaktadır. Ayetteki  فَص۪يلَتِهِ den maksat, baba ve dedeler ve en yakın akrabalardır. Özetle diyebiliriz ki, o temenni eder ki, tüm bunlar elinin altında olsalar da, canını kurtarmak için hepsini verse, sonra da bu hareket onu kurtarsa. Ama boşuna, çünkü usül yanlıştır, vakit geçmiştir. (Rûhu’l Beyân)

Meâric Sûresi 15. Ayet

كَلَّاۜ اِنَّهَا لَظٰىۙ  ...


15-16. Ayetler Meal  :   
Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz cehennem, derileri kavurup çıkaran alevli ateştir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 كَلَّا hayır
2 إِنَّهَا şüphesiz O
3 لَظَىٰ alevlenen bir ateştir

كَلَّاۜ اِنَّهَا لَظٰىۙ


كَلَّا , red ve caydırma harfidir. Cevabın olumsuzluğunu bildiren bir harf olup kendinden sonrakinin îrabı tesir etmez. Men etmeyi, nehyetmeyi açma, başlangıç yapma ve gerçeklik ifade eder. Sîbeveyhi ve Halil b. Ahmed ve bir çok nahivciler ile Basra Dil mektebinin çoğunluğu bu edatın  ك  ile olumsuzluk  لَا ’sının birleşmesiyle meydana geldiğini ve şeddenin nefy manasını kuvvetlendirmek için kullanıldığını söylerler. Birçok nahivci ise edatın birleşmeden tek bir kelime olduğunu kabul ederler. (Halil İbrahim Tanç, Kur’an’da كَلَّا  Edatı )  

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  هَا  muttasıl zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. لَظٰى  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur.

كَلَّاۜ اِنَّهَا لَظٰىۙ


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. كَلَّا  red ve caydırma harfidir.

Bir cevap edatı olan  كَلَّاۜ , kendinden önce geçen cümlenin ifade ettiği düşüncenin doğru olmadığını sert bir şekilde ifade etmeye yarar. (Mehmet Altın, Kur’an’da Te’kid Üslupları ve Çeşitleri, Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)

كَلَّاۚ , cevabın olumsuzluğunu bildiren bir harf olup kendinden sonrakinin îrabına tesir etmez. Men etmeyi, nehyetmeyi açma, başlangıç yapma ve gerçeklik ifade eder. Sîbeveyhi ve Halil b. Ahmed ve birçok nahivciler ile Basra Dil Mektebi’nin çoğunluğu bu edatın  ك  ile olumsuzluk  لَا ’sının birleşmesiyle meydana geldiğini ve şeddenin nefy manasını kuvvetlendirmek için kullanıldığını söylerler. Birçok nahivci ise edatın birleşmeden tek bir kelime olduğunu kabul ederler. (Halil İbrahim Tanç, Kur’an’da  كَلَّا  Edatı) 

“Hayır, kesinlikle hayır, asla, mümkün değil” manalarini taşıyan  كَلَّا  sözcüğü, söyleyen kişiyi azarlamak, sözlerini ret ve iptal etmektir. Bu, olumlu cevap vermek anlamına gelen evet sözcüğünün zıttıdır. (Müfredat)

اِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ  ve isim cümlesi ile tekid edilen bu ve benzeri cümleler muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

كَلَّا  kelimesi mücrim kimseyi, oğullarını, arkadaşlarını, kardeşlerini fidye verip kendisini kurtarma arzusundan caydıran, bunun imkansızlığını gösteren ve bu fidyenin ona hiçbir fayda vermeyip, onu o azaptan kurtaramayacağını bildiren bir tabirdir. (Fahreddin er-Râzî) 

كَلَّا  ‘’Fakat ne mümkün!’’ Günahkarın istediğini red ve fidye karşılığında kendisini kurtarmasının imkansızlığını beyandır. Yani sonuç istediği gibi olmaz. Çünkü o işlediği suçlardan dolayı büründüğü zulmani durumuyla azabı haketmiştir, ondan kurtulamaz. Kurtubî'den nakledildiğine göre: [Fakat ne mümkün] diye ifade edilen كَلَّا  kelimesinin, red ve men manasına ihtimali olduğu gibi, ”gerçekten" anlamına da ihtimali vardır. Burada her ikisi de caizdir. Şüphesiz o ateş, halis alevdir. Bu anlamdaki  لَظٰىۙ  kelimesi, cehennemin özel isimlerindendir. Dumanı olmayan, saf ateş oluşunun verdiği kuvvetli hararetten dolayı, yakıcılığın zirvesinde olan, halis alev anlamındadır. (Rûhu’l Beyân)

Meâric Sûresi 16. Ayet

نَزَّاعَةً لِلشَّوٰىۚ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 نَزَّاعَةً kavurur soyar ن ز ع
2 لِلشَّوَىٰ derileri ش و ي

نَزَّاعَةً لِلشَّوٰىۚ


نَزَّاعَةً  kelimesi  لَظٰى ‘daki müstetir zamirin hali olup fetha ile mansubdur.  لِلشَّوٰى  car mecruru  نَزَّاعَةً ‘e mütealliktir. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

نَزَّاعَةً  mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

نَزَّاعَةً لِلشَّوٰىۚ


Ayet, önceki ayetteki cümlenin devamıdır.  نَزَّاعَةً  kelimesi  لَظٰى ‘daki müstetir zamirden haldir. Hal anlamı açıklamak için yapılan ıtnâb sanatıdır.

لِلشَّوٰى  car mecruru  نَزَّاعَةً ‘e mütealliktir. İsm-i fail kalıbı  نَزَّاعَةً ‘in müteallak olmasını sağlamıştır.

نَزَّاعَةً , mezid  تفعيل  babının ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

نَزَّاعَةً (kavurup soyan) kelimesi de  اِنَّnin birinci haberden sonra gelen ikinci haberidir. (Merfû okunduğu takdirde) Eğer  اِنَّهَا ‘daki zamir zamir-i kıssa ise,  لَظٰىۙ (alev) kelimesinin haberi olur. Eğer  لَظٰىۙ  alev anlamında olursa o takdirde  نَزَّاعَةً  onun sıfatı olur.  نَزَّاعَةً ’in   müennesliği ise onun ateş anlamında olmasından dolayıdır.  نَزَّاعَةً ’un korkunç bir şeyle korkutmak üzere  هي نَزَّاعَةٌ (o [ateş] kavurup soyandır) şeklinde merfû olması da mümkündür. Kelimenin, نَزَّاعَةً  şeklinde nasb ile okunması ya hâl-i müekkide olmasından veya  أنّها متلظيةٌ نَزَّاعَةً (o ateş kavurup soymak için alevlenmiştir) anlamında olmasından yahut korkunç bir şeyle korkutmak için ihtisas için olmasından dolayıdır. (Keşşâf)

Cehennemin onları kendine çağırması, onları kendine cezbetmesi ve içine çekmesi anlamındadır.

Cehennemin çağırdığı kimseler, haktan yüz çevirip itaatten dönen, servet biriktirip de zekatını ve diğer haklarını vermeyen, malları yüzünden dinle ilgilenmeyen ve serveti, hırs ve emelini tahrik eden bedbahtlardır. (Ebüssuûd)

 
Meâric Sûresi 17. Ayet

تَدْعُوا مَنْ اَدْبَرَ وَتَوَلّٰىۙ  ...


17-18. Ayetler Meal  :   
O, (hakka) arka döneni ve (imandan) yüz çevireni; servet toplayıp yığanı kendine çağırır.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 تَدْعُو çağırır د ع و
2 مَنْ kimseyi
3 أَدْبَرَ sırtını dönen د ب ر
4 وَتَوَلَّىٰ ve yüz çevireni و ل ي

تَدْعُوا مَنْ اَدْبَرَ وَتَوَلّٰىۙ


تَدْعُوا  fiili 15. ayetteki  اِنَّ ‘nin ikinci haberi olarak mahallen mansubdur.  تَدْعُوا  mahzuf elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هي ‘dir.   

مَنْ  müşterek ism-i mevsûl mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  اَدْبَرَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

اَدْبَرَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ‘dir.  تَوَلّٰى  atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.  

تَوَلّٰىۙ  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  

اَدْبَرَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi دبر ’dir.

إِفْعَال  babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder. 

تَوَلّٰى  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir  تَفَعَّلَ  babındadır. Sülâsîsi  وليًّ ‘dir. 

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.

تَدْعُوا مَنْ اَدْبَرَ وَتَوَلّٰىۙ


15. ayetteki  اِنَّ ’nin ikinci haberi olan ayet, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَنْ ‘in sılası olan  اَدْبَرَ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

Aynı üsluptaki  وَتَوَلّٰى  cümlesi atıf harfi  وَ ‘la sıla cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

تَدْعُوا  fiili, cehennem ateşine isnad edilmiştir. Bu ifadede istiare vardır. Canlılara mahsus olan çağırma fiili ateşe nispet edilmiş, böylece bir canlı yerine konmuştur. Aynı zamanda cümlede tecessüm sanatı vardır. 

تَدْعُوا  kelimesindeki davet, hakiki manada olmadığı için tehekküm (alay) yoluyla istiare-i mekniyyedir. İnsanların  لَظٰىۙ ‘ya akın etme şekli bir ziyafetteki bir misafire benzetilmiştir. تَدْعُوا  kelimesi ima edilmiştir. (Âşûr)

Arkasını dönmek ve yüz çevirmek ibareleri haktan uzaklaşmak ve itaatten kaçınmak anlamlarında cüz-kül alakasıyla mecaz-ı mürsel sanatıdır.

تَوَلّٰىۙ - اَدْبَرَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Arkasını dönüp yüz çevireni çağırır. Çeker ve hazır eder.  تَدْعُوا  helak eder manasınadır da denilmiştir ki,  دعاه الله  deyiminden gelir, Allah onu helak etti demektir. Arkasını döneni  haktan döneni ve yüz çevireni taattan kaçanı helak etti. (Beyzâvî)

 

 
Meâric Sûresi 18. Ayet

وَجَمَعَ فَاَوْعٰى  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَجَمَعَ toplayıp ج م ع
2 فَأَوْعَىٰ biriktireni و ع ي
Riyazus Salihin, 560 Nolu Hadis
Esmâ Binti Ebû Bekir radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre Esmâ, “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem  bana şöyle  buyurdu” demiştir:
- “Kesenin ağzını sıkma! Allah da sana sıkarak verir!”
Bir rivayette (Müslim, Zekât 88) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
“İnfak et  sayıp durma, Allah da sana karşı nimetini sayıp esirger. Paranı çömlekte saklama, Allah da  senden saklar.”
(Buhârî, Zekât 21; Müslim, Zekât 88. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd. Zekât 46; Tirmizî, Birr 40; Nesâî, Zekât 62)

وَجَمَعَ فَاَوْعٰى


Ayet, atıf harfi  وَ ‘la önceki ayetteki  تَوَلّٰى ‘ya matuftur. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Fiil cümlesidir.  جَمَعَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  اَوْعٰى  atıf harfi  فَ  ile makabline matuftur. 

Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَوْعٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

اَوْعٰى  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  وعي ’dir.

إِفْعَال  babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder. 

وَجَمَعَ فَاَوْعٰى

  

Ayet atıf harfi  وَ ‘la önceki ayetteki  اَدْبَرَ  cümlesine, aynı üsluptaki  فَاَوْعٰى  cümlesi de atıf harfi  فَ  ile makabline atfedilmiştir. Her iki atfın da sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

اَوْعٰى - جَمَعَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Toplayıp kap içinde saklayanı mal toplayıp, onu kap içinde saklayarak hırsından ve uzun hülyalara daldığı için bitmez tükenmez hırs göstereni demektir. (Beyzâvî)

 
Meâric Sûresi 19. Ayet

اِنَّ الْاِنْسَانَ خُلِقَ هَلُوعاًۙ  ...


Şüphesiz insan çok hırslı ve sabırsız olarak yaratılmıştır.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّ doğrusu
2 الْإِنْسَانَ insan ا ن س
3 خُلِقَ yaratılmıştır خ ل ق
4 هَلُوعًا hırslı (ve huysuz) ه ل ع
 

“Tahammülsüz” diye çevirdiğimiz helû‘ kelimesi sözlükte “sabır­sız ve bir şeye aşırı derecede düşkün” anlamlarına gelen bir sıfat olup tamahkârlık, tatminsizlik, acelecilik, sabırsızlık, tahammülsüzlük, yılgınlık ve sızlanma gibi insanların tabiatında var olan bazı olumsuz özellikleri ifade eder. 20 ve 21. âyetler bu zaafı şöyle açıklamaktadır: Başına yoksulluk, hastalık, korku vb. bir sıkıntı geldiğinde sızlanır, feryat eder ve ümitsizliğe kapılır; zenginlik, sağlık, güvenlik gibi nimet ve imkânlara kavuştuğunda ise bencilleşir, cimrileşir, eriştiği nimetleri Allah’ın bir lutfu olarak değil, kendi kudret ve gayretiyle elde ettiği varlık olarak değerlendirir; ne Allah yolunda harcamada bulunur ne de insanlara yardım eder.

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 458

اِنَّ الْاِنْسَانَ خُلِقَ هَلُوعاًۙ


İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  الْاِنْسَانَ  kelimesi  اِنَّ ‘nin ismi olup lafzen mansubdur.  خُلِقَ هَلُوعاً  cümlesi  اِنَّ ‘nin haberi olup mahallen merfûdur. 

خُلِقَ  fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri  هو dir.  هَلُوعاً  naib-i failin hali olup fetha ile mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

 هَلُوعاًۙ  sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır.

Sıfat-ı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenileşen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِنَّ الْاِنْسَانَ خُلِقَ هَلُوعاًۙ


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.  اِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ  ve isim cümlesi ile tekid edilen bu ve benzeri cümleler muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

الْاِنْسَانَ  kelimesi  اِنَّ ’nin ismidir.  اِنَّ ‘nin haberi olan  خُلِقَ هَلُوعاً  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede müsnedin mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

خُلِقَ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

هَلُوعاً  kelimesi  خُلِقَ  fiilinin naib-i failinden haldir. Hal anlamı açıklamak için yapılan ıtnâb sanatıdır.

خُلِقَ هَلُوعاً  ifadesi; üzerinde yerleşmiş ve nefsine galip olan bu sıfattaki yaratılıştan kinayedir. (Âşûr)

هَلُوعاًۙ , mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

الْاِنْسَانَ  ile kastedilen belirli bir fert değil insan cinsidir. (Âşûr)

Meâric Sûresi 20. Ayet

اِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ جَزُوعاًۙ  ...


Kendisine kötülük dokunduğu zaman sızlanır.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِذَا zaman
2 مَسَّهُ kendisine dokunduğu م س س
3 الشَّرُّ kötülük ش ر ر
4 جَزُوعًا sızlanır ج ز ع

اِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ جَزُوعاًۙ


اِذَا  şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

Mukadder cevaba müteallik olup mahallen mansubdur.  مَسَّهُ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

إِذَا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

إِذَا ‘dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a)  إِذَا  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b)  إِذَا ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına  ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.

c)  Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَسَّهُ  fetha üzere mebni mazi fiildir. الشَّرُّ  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. جَزُوعاً  kelimesi mukadder كان  veya صار ‘nin haberi olup lafzen mansubdur. İsmi mahzuftur.  جَزُوعاً  sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır.

Sıfat-ı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenileşen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ جَزُوعاًۙ


Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Muzâfun ileyh olan مَسَّهُ الشَّرُّ  şart cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  اِذَٓا , cevap cümlesine mütealliktir. 

Cevap cümlesinde îcâz-ı hazif sanatı vardır.  جَزُوعاً , mukadder  كان  veya  صار ‘nin haberidir. İsmi mahzuftur.

Şart ve cevap cümlelerinden meydana gelen terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

مسّ  fiili  الشَّرُّ ‘ya nispet edilmiştir. Bu ifadede istiâre vardır. Canlılara mahsus olan dokunma fiili şere nispet edilerek, cansız olan bir şey, iradeye sahip canlı yerinde kullanılmıştır.

جَزُوعاًۙ , mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

اِذَا  kelimesi, gelecek zaman için şart manası taşır. Arkasından muzari manasında gelen mazi fiil, bu fiilin kesinlikle vuku bulacağına işaret etmek içindir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 7, Ahkaf SUresi 15, s. 171)

 
Meâric Sûresi 21. Ayet

وَاِذَا مَسَّهُ الْخَيْرُ مَنُوعاًۙ  ...


Ona bir hayır dokunduğunda da eli sıkıdır.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذَا zaman
2 مَسَّهُ dokunduğu م س س
3 الْخَيْرُ hayır خ ي ر
4 مَنُوعًا eli sıkıdır م ن ع

وَاِذَا مَسَّهُ الْخَيْرُ مَنُوعاًۙ


Ayet atıf harfi وَ ‘la önceki ayete matuftur.  اِذَا  şart manalı, cümleye muzâf olan,  cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir. Mukadder cevaba müteallik olup mahallen mansubdur.  مَسَّهُ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

إِذَا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

إِذَا ‘dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a)  إِذَا  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b)  إِذَا ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına  ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.

c)  Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَسَّهُ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. الْخَيْرُ  fail olup lafzen merfûdur.  مَنُوعاً  kelimesi mukadder  كان  veya صار ‘nin haberi olup lafzen mansubdur. İsmi mahzuftur. 

مَنُوعاً  mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَاِذَا مَسَّهُ الْخَيْرُ مَنُوعاًۙ


Ayette önceki ayetteki şart cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır.

Muzâfun ileyh olan  مَسَّهُ الْخَيْرُ  şart cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Zaman zarfı  اِذَٓا , cevap cümlesine mütealliktir.

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88)

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107) 

Cevap cümlesinde îcâz-ı hazif sanatı vardır.  مَنُوعاًۙ , mukadder  كان  veya صار ‘nin haberidir. İsmi mahzuftur.

Şart ve cevap cümlelerinden meydana gelen terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

مَنُوعاًۙ , mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

مسّ  fiili  الْخَيْرُ ‘ya nispet edilmiştir. Bu ifadede istiâre vardır. Canlılara mahsus olan dokunma fiili hayra nispet edilerek, cansız olan bir şey iradeye sahip canlı yerinde kullanılmıştır.

Son üç ayetin fasılaları olan  هَلُوعاًۙ  -  مَنُوعاًۙ  جَزُوعاًۙ  kelimeleri arasında cinas, muvazene ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.

اِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ جَزُوعاًۙ  cümlesiyle  اِذَا مَسَّهُ الْخَيْرُ مَنُوعاًۙ  cümleleri arasında mukabele sanatı vardır. الشَّرُّ  -  الْخَيْرُ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

اِذَا  kelimesi, gelecek zaman için şart manası taşır. Arkasından muzari manasında gelen mazi fiil, bu fiilin kesinlikle vuku bulacağına işaret etmek içindir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 7, Ahkaf Suresi 15, s. 171)

Kendisine hayır dokunduğu zaman, bolluk nasip olduğu zaman çok cimri elini haddinden fazla sıkı tutar. Bu üç sıfat ( هَلُوعاًۙ , مَنُوعاًۙ ve جَزُوعاًۙ) mukadder (sonradan olma) ya da şimdi gerçek hallerdir; çünkü insanın yaratılıştaki karakterinde vardır. Birinci  اِذَا  harfi  جَزُوعاًۙ 'nın, ötekisi de  مَنُوعاًۙ 'nın zarfıdır. (Beyzâvî)  

Bu üç ayette zikredilen üç vasıf, mukadder (farazî) veya gerçek hallerdir. Çünkü bu vasıflar, insanın yaratılışında bulunan huylardır. (Ebüssuûd)

 
Meâric Sûresi 22. Ayet

اِلَّا الْمُصَلّ۪ينَۙ  ...


Ancak, namaz kılanlar başka.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِلَّا ancak bunun dışındadır
2 الْمُصَلِّينَ namaz kılanlar ص ل و

Bu âyetler, insanın ahlâkını yukarıda sıralanan olumsuz eğilimlerden temizlemenin veya onların etkisini kırmanın yolunu göstermektedir. Bu yol, kısaca âhiret inancıyla desteklenen güçlü bir sorumluluk duygusu geliştirmek, ibadet ve ahlâk alanında olumlu ve yapıcı davranışlar sergilemektir. Burada sıralanan davranışlar düzenli namaz kılmak, malında yoksulların hakkı bulunduğunu bilip onu ehline ödemek, âhiret kaygısı taşımak, namuslu ve iffetli olmak, emanete sadakat göstermek, şahitlikte yalan söylemekten sakınmaktır. Âyetlerin üslûbundan anlaşıldığına göre bu güzel işlerle ilgili ifade tahdîdî değil tâdâdîdir, yani bunlar örneklerdir; duruma, zamana, mekâna, imkân ve şartlara göre bu ödevlerin sayısı değişebilir. Önemli olan, kişinin 19. âyetteki deyimiyle tabiatının tahammülsüzlüğünü, nankörlük ve bencilliğini yenme iradesi gösterebilmesi, ibadetler ve ahlâkî davranışlarla ilkel kusurlarını giderip kişiliğini zenginleştirmesidir. 

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 458

اِلَّا الْمُصَلّ۪ينَۙ


اِلَّا  istisna harfidir. İstisna; bir nesneyi, kişiyi veya hükmü istisna edatlarından biriyle cümledeki hükmün dışında tutmaktır. İstisnanın 3 unsuru vardır:

1. İstisna edatı: Cümlede kullanılan edatlardır.

2. Müstesna: İstisna edatından sonra gelen kelimedir. İstisna edilen, hariç tutulan kelimedir.

3. Müstesna minh: İstisna edatından önce gelen kelimedir. Kendisinden bir şeyin hariç tutulduğu, genellikle çoğul olan bir kelimedir.

Müstesna minh; a) Ya birden fazla olmalı, b) Ya umumi manalı bir kelime olmalı,

(Bir ismin umumi manalı olması için nefy, nehy veya istifhamdan sonra nekre olarak gelmesi gerekir.) c) Ya kısımları bulunan müfred bir lafız olmalı.

(Kısımları bulunan müfred: Mesela sahifeleri olan kitap, saatleri olan gün, günleri olan hafta, ay, mevsim, mevsimleri olan sene, seneleri olan ömür… gibi isimlerdir.)

Müstesna istisna edatından hemen sonra gelen kelimedir. Ancak müstesna minh hemen önce gelen kelime olmayabilir. Müstesna mansubtur. Bununla birlikte istisna edatlarının türlerine göre farklı şekillerde îrablanabilir. Türkçeye “ama, ancak, -den başka, -sız, fakat, hariç, müstesna, yalnız, sadece” gibi kelimelerle tercüme edilir.İstisnanın kısımları 3’e ayrılır: 1. Muttasıl istisna 2. Munkatı’ istisna 3. Müferrağ istisna. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الْمُصَلّ۪ينَ  cinse delalet eden insandan müstesna olup nasb alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

الْمُصَلّ۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِلَّا الْمُصَلّ۪ينَۙ


اِلَّا  istisna edatı,  الْمُصَلّ۪ينَ  müstesnadır. 19. ayette geçen  الْاِنْسَانَ ‘dan istisna edilendir.

Buradaki istisna, istisnai munkatıadır. (Âşûr)

الْمُصَلّ۪ينَۙ , sülasi mezid  تفعيل  babının, ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Ancak şunlar öyle değildirler: Namaz kılanlar, namazlarında devamlı olanlar... Bu ve daha sonra gelecek olan istisnalar, 19. ayette geçen ”insan" kelimesinden istisnadırlar. Murad edilen mana şudur: ”O alçak sıfatlarla yaratılanlar, aynı hal üzere devam ederler, ama namaz kılanlar... müstesna. Çünkü onlar bu tabiatlerini değiştirdiler, onların zıddı özelliklerle bezendiler. (Rûhu’l Beyân)

Bu sekiz sıfat müslümanlığın sıfatlarındandır. Bunun için onları Müslüman olarak tanımlamaktan kaçınmış, bunun yerine onları geniş çapta övmek için bazı özelliklerini sıralamıştır. Çünkü övme makamı ıtnâb makamıdır. Şunu da belirtmek gerekir ki, bu sekiz sebebin her biri cennetlik sebeplerden biridir. (Âşûr)

Namaz kılma vasfı müslümanlarda galip gelen bir sıfattır. Yani: Onlar, namazlarında ısrarcıdırlar, namazdan geri kalmazlar ve onu terk etmezler. Bir şeyde devamlılık, onu terk etmemek, vazgeçmemektir. (Âşûr)

Meâric Sûresi 23. Ayet

اَلَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَاتِهِمْ دَٓائِمُونَۖ  ...


Onlar, namazlarına devam eden kimselerdir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 الَّذِينَ ki
2 هُمْ onlar
3 عَلَىٰ
4 صَلَاتِهِمْ namazlarında ص ل و
5 دَائِمُونَ daimdirler د و م
Riyazus Salihin, 87 Nolu Hadis
Ebû Hureyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“(İşlerinizde) orta yolu tutunuz, dosdoğru olunuz. Biliniz ki, hiç biriniz ameli sâyesinde kurtuluşa eremez.” Dediler ki:
- Sen de mi kurtulamazsın, ey Allah’ın elçisi?
- “(Evet) ben de kurtulamam. Şu kadar var ki Allah rahmet ve keremi ile beni bağışlamış olursa, o başka!
(Müslim, Münâfikîn 76, 78. Ayrıca bk. Buhârî, Rikak 18, Merdâ)

Allah’ın Resûlünün en sevdiği nafile namaz, az da olsa devamlı kılınan namazdı. Nafile bir namaza başladığında onu devamlı kılardı. 
(Buhari, Savm 52; Müslim, Müsafirin 139).

   Deveme دوم :

  دَوامٌ sözcüğü temelde sakin, hareketsiz ve durağan olmak ya da bu hale gelmek anlamına gelir. Fiil olarak دُمْتَ-تَدامُ şeklinde kullanılır. (Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de bir fiil ve bir isim formunda toplam 9 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

 Türkçede kullanılan şekilleri daimi, daim, daima, devam, müdavim, idame ve (mâ)demdir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

اَلَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَاتِهِمْ دَٓائِمُونَۖ


اَلَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl  الْمُصَلّ۪ينَ ‘nin sıfatı olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  هُمْ عَلٰى صَلَاتِهِمْ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  عَلٰى صَلَاتِهِمْ  car mecruru  دَٓائِمُونَ ‘ ye mütealliktir. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

دَٓائِمُونَ  haber olup ref alameti  و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

دَٓائِمُونَ  kelimesi, sülâsi mücerredi  دوم  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَلَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَاتِهِمْ دَٓائِمُونَۖ


Önceki ayetteki  الْمُصَلّ۪ينَ  için sıfat konumundaki  اَلَّذ۪ينَ , bahsi geçenleri tazim ve sonraki habere dikkat çekmek için gelmiştir. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı  sanatıdır. 

هُمْ ف۪ي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَۙ  cümlesi mevsulün sılasıdır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  عَلٰى صَلَاتِهِمْ  ihtimam için amili olan haber  دَٓائِمُونَ ‘ye takdim edilmiştir.

صَلَاتِهِمْ  izafeti, muzâf ve muzâfun ileyhin arasındaki bağlantının kuvvetine işaret eder. (Âşûr, Mü’minun/2)

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi;  müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

دَٓائِمُونَ  ism-i fail vezninde gelmiştir. İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Bunun manası huşûnun onlarda sabit olduğudur.  

Cümlede  هُمْ  zamirinin tekrarı ve car mecrurun takdimi zamirin ait olduğu kimselere dikkat çekmek ve önem atfetmek kastına matuftur.

الْمُصَلّ۪ينَۙ - صَلَاتِهِمْ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr, iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Namazlarında devamlı olanlar mealindeki ayette  هُمْ  zamiri, cümlenin başında söylenmiştir. Bu hal, hükmün dinleyenin zihnine yerleşmesi ve takviyesini ifade içindir. Bir adamın bol bol verdiğini güçlü bir şekilde ifade etmek için zamiri başa alarak, ”O, bol veriyor," demeye benzer. [Namazlarında devamlı olanlar]’dan maksat, hiçbir meşguliyetin kendilerini namazdan alıkoymadığı, namazlarını devamlı kılanlardır. (Rûhu’l Beyân)

Meâric Sûresi 24. Ayet

وَالَّذ۪ينَ ف۪ٓي اَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَعْلُومٌۙ  ...


24-25. Ayetler Meal  :   
Onlar, mallarında; isteyenler ve (isteyemeyip) mahrum kalanlar için belli bir hak bulunan kimselerdir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالَّذِينَ ve
2 فِي vardır
3 أَمْوَالِهِمْ onların mallarında م و ل
4 حَقٌّ bir hak (hisse) ح ق ق
5 مَعْلُومٌ belli ع ل م

وَالَّذ۪ينَ ف۪ٓي اَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَعْلُومٌۙ


الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl atıf harfi  وَ ‘la önceki ayetteki  الَّذ۪ينَ ‘ye matuftur. İsm-i mevsûlun sılası  ف۪ٓي اَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَعْلُومٌ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.

ف۪ٓي اَمْوَالِهِمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  حَقٌّ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.  مَعْلُومٌ  kelimesi  حَقٌّ ‘nun sıfatı olup damme ile merfûdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

مَعْلُومٌ  kelimesi, sülâsi mücerredi  علم  olan fiilin ism-i mef’ûlüdür.

وَالَّذ۪ينَ ف۪ٓي اَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَعْلُومٌۙ


Ayetteki ism-i mevsûl, atıf harfi  وَ ‘la önceki ayetteki  الَّذ۪ينَ ‘ye atfedilmiştir. Sılası olan  ف۪ٓي اَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَعْلُومٌۙ  cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur  ف۪ٓي اَمْوَالِهِمْ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  حَقٌّ  muahhar mübtedadır.

مَعْلُومٌ  kelimesi  حَقٌّ  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. 

ف۪ٓي اَمْوَالِهِمْ  ifadesindeki  ف۪ي  harfinde istiare vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla mallar, içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır.  اَمْوَالِهِمْ , hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Mallarıyla zekat arasındaki irtibat, zarfla mazruf arasındaki irtibata benzetilmiştir. Konunun kesinliğini ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, ikisi arasındaki mutlak irtibattır.

Belirli hak, zekattır; çünkü onun hangi maldan ne kadar olacağı bellidir. Veya kişinin kendisi için vazife addedip belirli vakitlerde ödediği sadakadır. (Keşşâf ve Beyzâvî)

 
Meâric Sûresi 25. Ayet

لِلسَّٓائِلِ وَالْمَحْرُومِۖ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 لِلسَّائِلِ isteyenler için س ا ل
2 وَالْمَحْرُومِ ve mahrumlar için ح ر م

لِلسَّٓائِلِ وَالْمَحْرُومِۖ


لِلسَّٓائِلِ  car mecruru  حَقٌّ  mahzuf ikinci sıfatına mütealliktir.  الْمَحْرُومِ  atıf harfi  وَ ‘la makabline matuftur. 

سَّٓائِلِ  kelimesi, sülâsi mücerredi  سأل  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَحْرُومِ  kelimesi, sülâsi mücerredi  حرم  olan fiilin ism-i mef’ûlüdür.

لِلسَّٓائِلِ وَالْمَحْرُومِۖ


لِلسَّٓائِلِ  car mecruru  حَقٌّ ’un mahzuf ikinci sıfatına mütealliktir. Sıfatın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. 

الْمَحْرُومِ  kelimesi  لِلسَّٓائِلِ ‘ye matuftur.

لِلسَّٓائِلِ (isteyen için)  وَالْمَحْرُومِۖ (ve mahrum için) istemeyip de zengin sayılan; o sebeple de mahrum kalan için demektir. (Beyzâvî)

السّائِلُ : Dilenen, isteyen demektir.  المَحْرُومُ  ise ihtiyacı olmasına rağmen iffetli davranarak insanlardan bir şey istemeyen, insanların çoğunun onu farketmediği ve böylece mahrum gibi kalan kişidir. (Âşûr)

 
Meâric Sûresi 26. Ayet

وَالَّذ۪ينَ يُصَدِّقُونَ بِيَوْمِ الدّ۪ينِۖ  ...


Onlar, ceza gününü tasdik eden kimselerdir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالَّذِينَ ve
2 يُصَدِّقُونَ tasdik ederler ص د ق
3 بِيَوْمِ gününü ي و م
4 الدِّينِ ceza د ي ن

وَالَّذ۪ينَ يُصَدِّقُونَ بِيَوْمِ الدّ۪ينِۖ


الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl atıf harfi  وَ ‘la önceki ayetteki  الَّذ۪ينَ ‘ye matuftur. İsm-i mevsûlun sılası  يُصَدِّقُونَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُصَدِّقُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  بِيَوْمِ  car mecruru  يُصَدِّقُونَ  fiiline mütealliktir.  الدّ۪ينِۖ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

يُصَدِّقُونَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  صدق ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

وَالَّذ۪ينَ يُصَدِّقُونَ بِيَوْمِ الدّ۪ينِۖ


الَّذ۪ينَ  has ism-i mevsûluمُصَلّ۪ينَ ’nin sıfatı olan, 22. ayetteki  الَّذ۪ينَ ’ye atıf harfi وَ ‘la atfedilmiştir. Sılası olan  يُصَدِّقُونَ بِيَوْمِ الدّ۪ينِۖ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

بِيَوْمِ الدّ۪ينِ  car mecruru  يُصَدِّقُونَ ’ye mütealliktir.

بِيَوْمِ الدّ۪ينِۖ (Din günü) hesabın görüleceği gün, yani kıyamet günü anlamındadır.

Onlar ki hesap gününü amellerin karşılığının verileceği gün olan kıyamet gününü tasdik ederler. (Kurtubî)

Meâric Sûresi 27. Ayet

وَالَّذ۪ينَ هُمْ مِنْ عَذَابِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَۚ  ...


Onlar, Rablerinin azabından korkan kimselerdir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالَّذِينَ ve
2 هُمْ onlar
3 مِنْ -ndan
4 عَذَابِ azabı- ع ذ ب
5 رَبِّهِمْ Rablerinin ر ب ب
6 مُشْفِقُونَ korkarlar ش ف ق

وَالَّذ۪ينَ هُمْ مِنْ عَذَابِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَۚ


الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl atıf harfi  وَ ‘la önceki ayetteki  الَّذ۪ينَ ‘ye matuftur. İsm-i mevsûlun sılası  هُمْ مِنْ عَذَابِ رَبِّهِمْ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur. مِنْ عَذَابِ  car mecruru  مُشْفِقُونَ ‘a mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır.  رَبِّهِمْ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  مُشْفِقُونَ  haber olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

مُشْفِقُونَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan  إِفْعَال  babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَالَّذ۪ينَ هُمْ مِنْ عَذَابِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَۚ

 

الَّذ۪ينَ  has ism-i mevsûlü,  مُصَلّ۪ينَ ’nin sıfatı olan, 22. ayetteki  الَّذ۪ينَ ’ye atıf harfi وَ ‘la atfedilmiştir. Sılası olan  هُمْ مِنْ عَذَابِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَ  cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  مِنْ عَذَابِ رَبِّهِمْ , ihtimam için amili olan  مُشْفِقُونَ ’ye takdim edilmiştir.

عَذَابِ رَبِّهِمْ  izafeti, muzâf olan  عَذَابِ ’ye ve muzâfun ileyh olan  هُمْ  zamirinin aid olduğu kişilere şeref ifade eder.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Müsned olan  مُشْفِقُونَ , mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fail, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında tekid lâmı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Hitit Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belâgatı Anabilim Dalı, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Failin İfade Göstergesi (Manaya Delaleti, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Haziran/June 2020, 19/1: 405-426)

الإشْفاقُ : Kötü bir şey olacağını anlayıp ona karşı tedbir alan demektir. Bu korkunun kesin olacağını ifade etmek için sıla cümlesi, isim cümlesi olarak gelmiştir. (Âşûr)

 
Meâric Sûresi 28. Ayet

اِنَّ عَذَابَ رَبِّهِمْ غَيْرُ مَأْمُونٍۚ  ...


Çünkü, Rablerinin azabından emin olunamaz.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّ çünkü
2 عَذَابَ azabına ع ذ ب
3 رَبِّهِمْ Rablerinin ر ب ب
4 غَيْرُ olmaz غ ي ر
5 مَأْمُونٍ güven ا م ن

اِنَّ عَذَابَ رَبِّهِمْ غَيْرُ مَأْمُونٍۚ


İsim cümlesidir. اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  عَذَابَ  kelimesi  اِنَّ ‘nin ismi olup lafzen mansubdur. Aynı zamanda muzâftır.  رَبِّهِمْ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. غَيْرُ  kelimesi  اِنَّ ‘nin haberi olup lafzen merfûdur.  مَأْمُونٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

مَأْمُونٍ  kelimesi, sülâsi mücerredi أمن  olan fiilin ism-i mef’ûlüdür.

اِنَّ عَذَابَ رَبِّهِمْ غَيْرُ مَأْمُونٍۚ


Ayet itiraziyye olarak fasılla gelmiştir. İtiraz cümleleri ıtnâb babındandır.

Aciz bırakma kastıyla yapılmış ıtnâb sanatıdır.  اِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ  ve isim cümlesi ile tekid edilen bu ve benzeri cümleler muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

عَذَابَ رَبِّهِمْ  izafeti  اِنَّ nin ismi,  غَيْرُ مَأْمُونٍ  izafeti haberidir. 

Müsned ve müsnedün ileyhin izafetle gelmesi, az sözle çok anlam ifade etmek üzere veciz anlatım içindir.  عَذَابَ  kelimesi  رَبِّ  ismine muzaf olmakla,  هِمْ  zamiri ise  رَبِّ  ismine muzâfun ileyh olmakla şeref kazanmıştır. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

[Rablerinin azabına uğramaktan çok korkarlar, titrerler.] [Emin olunacak bir şey değildir (yani) Rablerinin azabı da…] ifadesi, ara cümle olarak getirilmiştir; yani taatte ve sa‘yü gayrette ne kadar ileri gitmiş olursa olsun hiç kimse Allah’ın azabından yana kendisini güvende hissetmemeli; aksine, korku ile ümit arasında durmalıdır. (Keşşâf)

 
Meâric Sûresi 29. Ayet

وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَۙ  ...


Onlar, mahrem yerlerini koruyan kimselerdir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالَّذِينَ ve
2 هُمْ onlar
3 لِفُرُوجِهِمْ ırzlarını ف ر ج
4 حَافِظُونَ korurlar ح ف ظ

وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَۙ


الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl atıf harfi  وَ ‘la birinci  الَّذ۪ينَ ‘ye matuftur. İsm-i mevsûlun sılası هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ ‘ dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  لِفُرُوجِهِمْ  car mecruru  حَافِظُونَ ‘a mütealliktir. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

حَافِظُونَ  haber olup ref alameti  و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. حَافِظُونَ  kelimesi, sülasi mücerredi  حفظ  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَۙ


الَّذ۪ينَ  has ism-i mevsûlu  مُصَلّ۪ينَ  için sıfat olan, 22. ayetteki  الَّذ۪ينَ ’ye atıf harfi وَ ‘la atfedilmiştir. Sılası olan  هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ  cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır. 

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ , ihtimam için amili olan حَافِظُونَ ’ye takdim edilmiştir.

Müsned olan  حَافِظُونَ , ism-i fail vezninde gelerek bu durumun devamlılığına işaret etmiştir.

İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fail, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında tekid lâmı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Hitit Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belâgatı Anabilim Dalı, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Failin İfade Göstergesi (Manaya Delâleti, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Haziran/June 2020, 19/1: 405-426)

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

 
Meâric Sûresi 30. Ayet

اِلَّا عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ فَاِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُوم۪ينَۚ  ...


Ancak eşleri, yahut sahip oldukları cariyeleri başka. Çünkü onlar (eşleri ve cariyeleri ile olan ilişkileri konusunda) kınanmazlar.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِلَّا dışındadır
2 عَلَىٰ
3 أَزْوَاجِهِمْ eşleri ز و ج
4 أَوْ ya da
5 مَا
6 مَلَكَتْ altında bulunanlar م ل ك
7 أَيْمَانُهُمْ ellerinin ي م ن
8 فَإِنَّهُمْ şüphesiz onlar
9 غَيْرُ غ ي ر
10 مَلُومِينَ kınanmazlar ل و م

اِلَّا عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ 


اِلَّا  istisna harfidir. İstisna; bir nesneyi, kişiyi veya hükmü istisna edatlarından biriyle cümledeki hükmün dışında tutmaktır. İstisnanın 3 unsuru vardır:

1. İstisna edatı: Cümlede kullanılan edatlardır.

2. Müstesna: İstisna edatından sonra gelen kelimedir. İstisna edilen, hariç tutulan kelimedir.

3. Müstesna minh: İstisna edatından önce gelen kelimedir. Kendisinden bir şeyin hariç tutulduğu, genellikle çoğul olan bir kelimedir.

Müstesna minh; a) Ya birden fazla olmalı, b) Ya umumi manalı bir kelime olmalı,

(Bir ismin umumi manalı olması için nefy, nehiy veya istifhamdan sonra nekre olarak gelmesi gerekir.) c) Ya kısımları bulunan müfred bir lafız olmalı.

(Kısımları bulunan müfred: Mesela sahifeleri olan kitap, saatleri olan gün, günleri olan hafta, ay, mevsim, mevsimleri olan sene, seneleri olan ömür… gibi isimlerdir.)

Müstesna istisna edatından hemen sonra gelen kelimedir. Ancak müstesna minh hemen önce gelen kelime olmayabilir. Müstesna mansubtur. Bununla birlikte istisna edatlarının türlerine göre farklı şekillerde îrablanabilir. Türkçeye “ama, ancak, -den başka, -sız, fakat, hariç, müstesna, yalnız, sadece” gibi kelimelerle tercüme edilir. İstisnanın kısımları 3’e ayrılır: 1. Muttasıl istisna 2. Munkatı’ istisna 3. Müferrağ istisna. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ  car mecruru mahzuf müstesnaya mütealliktir. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اَوْ  atıf harfi tahyir/tercih ifade eder. Türkçedeki karşılığı “veya, yahut, yoksa” olan bu edat, iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Müşterek ism-i mevsûl  مَا  atıf harfi  اَوْ  ile makabline matuftur. İsm-i mevsûlun sılası  مَلَكَتْ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

مَلَكَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir.  اَيْمَانُهُمْ  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.


 فَاِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُوم۪ينَۚ


İsim cümlesidir.  فَ  atıf harfi olup ta’liliyyedir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  هُمْ  muttasıl zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. 

غَيْرُ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır.  مَلُوم۪ينَ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

مَلُوم۪ينَ  kelimesi, sülâsi mücerredi  لوم  olan fiilin ism-i mef’ûlüdür.

اِلَّا عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ


Bu ayet, önceki ayetten istisna edilenlerdir. İstisna, muttasıldır. Car mecrur  عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ ‘in müteallakı olan müstesna mahzuftur. Müstesnanın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ ‘ye matuf olan mecrur mahaldeki  مَا  müşterek ism-i mevsûlünün sılası olan مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, S.107)


 فَاِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُوم۪ينَۚ


فَ , ta’liliyyedir. Cümle ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Ta’lil cümleleri; bir şeyin doğruluğunu, fayda ya da zararını ortaya koymak maksadıyla onun sebebini açıklamak için yapılan ıtnâb çeşitlerindendir. 

اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ  ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

مَلُوم۪ينَ , ism-i mef’ûl vezninde gelmiştir. 

22. ayetten itibaren devam eden cümlede, namaz kılanların özelliklerinin sayılması taksim sanatıdır. Cümlede tekrarlanan  هِمْ  kelimesinde reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

Onlar ferclerini koruyanlar, eşlerine ve cariyelerine karşı korumadıklarından dolayı, şer'an kınanmazlar. Dolayısıyla bundan dolayı dünyada da âhirette de cezalandırılmazlar. (Rûhu-l Beyân)
Meâric Sûresi 31. Ayet

فَمَنِ ابْتَغٰى وَرَٓاءَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْعَادُونَۚ  ...


Kim bunun ötesini isterse, işte onlar sınırı aşan kimselerdir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَمَنِ ama kim
2 ابْتَغَىٰ ararsa ب غ ي
3 وَرَاءَ ötesini و ر ي
4 ذَٰلِكَ bundan
5 فَأُولَٰئِكَ işte
6 هُمُ onlar
7 الْعَادُونَ (sınırı) aşanlardır ع د و

فَمَنِ ابْتَغٰى وَرَٓاءَ ذٰلِكَ 

 

فَ  istînâfiyyedir.  مَنِ  iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur. 

ابْتَغٰى  şart fiili olup elif üzere mukaddder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  وَرَٓاءَ  mekân zarfı olup amili  ابْتَغٰى ‘nin mukadder mef’ûlünün sıfatına mütealliktir. Takdiri, ابتغى أمرا كائنا وراء ذلك (Bunun ötesinde birşey isterse)  şeklindedir.

ذا  işaret ismi, sükun üzere mebni mahallen mecrur muzâfun ileyhtir.  ل  harfi buud, yani uzaklık belirten harf,  ك  ise muhatap zamiridir.

ابْتَغٰى  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  بغي ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.


 فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْعَادُونَۚ


فَ  şartın cevabının başına gelen rabıtadır. İsim cümlesidir. İşaret zamiri  اُو۬لٰٓئِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  هُمُ  fasıl zamiridir. 

Zamiru’l Fasl (ضَمِيرُ الفَصْلِ  Ayırma Zamiri): Umumiyetle mübteda marife, haberse nekre gelir: Ancak, haber mübteda gibi marife olunca çoğu defa aralarında -irabdan mahalli olmayan- bir zamir bulunur. Haber ile sıfatı birbirinden ayırdığı için buna “zamiru’l fasl” (ضَمِيرُ الفَصْلِ  ayırma zamiri) denir.

Zamirler ne mevsuf ne de sıfat olurlar. Bundan dolayı marife olan iki ismin arasına girince iki ismin arası açılır; sıfat – mevsuf olma durumları ortadan kalkar, mevsuf mübteda, sıfat da haber olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الْعَادُونَ  haber olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

الْعَادُونَ  kelimesi, sülâsi mücerredi  عدو  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَمَنِ ابْتَغٰى وَرَٓاءَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْعَادُونَۚ


فَ , istînâfiyyedir. Şart üslubunda gelen ayette  مَنِ ابْتَغٰى وَرَٓاءَ ذٰلِكَ  cümlesi, şarttır.  مَنْ  şart ismi mübteda, müspet mazi fiil sıygasındaki  ابْتَغٰى وَرَٓاءَ ذٰلِكَ  cümlesi mübtedanın haberidir. 

Haberin mazi sıygada fiil cümlesi olması hükmü takviye, hudûs, istikrar ve temekkün ifade eder.

Muzâfun ileyh olan  ذٰلِكَ ‘de istiare vardır. İşaret ismiyle Allah’ın koyduğu sınıra işaret edilmiştir.

Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de ‘‘vücudun tahakkuku’’dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

فَ  karinesiyle gelen cevap cümlesi  اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْعَادُونَ , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle fasıl zamiriyle tekid edilmiştir. Müsnedin  الْ  takısıyla marife olması bu vasfın, müsnedün ileyhte kemâl derecede olduğunu belirtmiştir.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber, inkârî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

هم  zamiri mübteda ile haberin arasına girdiği için, îrabdan mahalli olmayan fasıl zamiri olarak isimlendirilmiştir. Bu zamir, tekid ifade eder. Pekiştirme dışındaki bir faydası da ihtisas ifade etmesidir. Böylece kendisinden sonra gelen kelime de sıfat değil haber olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Haber olan  الْعَادُونَۚ  ism-i fail vezninde gelmiştir.

İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Bunun manası, haddi aşma özelliğinin onlarda sabit olduğudur.  

Müsnedin ism-i fail kalıbıyla gelmesi durumun devamlılığına işaret etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

ابْتَغٰى - الْعَادُونَ  ve  ذٰلِكَ - اُو۬لٰٓئِكَ  gruplarındaki kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

 
Meâric Sûresi 32. Ayet

وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَۖ  ...


Onlar, emanetlerini ve verdikleri sözü gözeten kimselerdir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالَّذِينَ ve
2 هُمْ onlar
3 لِأَمَانَاتِهِمْ emanetlerini ا م ن
4 وَعَهْدِهِمْ ve ahidlerini ع ه د
5 رَاعُونَ gözetirler ر ع ي

وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَۖ


الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl atıf harfi  وَ ‘la  مُصَلّ۪ينَ ‘nin sıfatı olan birinci  الَّذ۪ينَ ‘ye matuftur. İsm-i mevsûlun sılası  هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ ‘dır. Îrabdan mahalli yoktur. 

Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur. لِاَمَانَاتِهِمْ  car mecruru  رَاعُونَۖ ‘a mütealliktir. Muttasıl zamir  هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

عَهْدِهِمْ atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.  رَاعُونَ  haber olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

رَاعُونَ  kelimesi, sülâsi mücerredi  رعي  olan fiilin ism-i failidir.

وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَۖ

 

الَّذ۪ينَ  has ism-i mevsûlü, مُصَلّ۪ينَ  için sıfat olan 22.ayetteki  الَّذ۪ينَ ’ye atıf harfi وَ ‘la atfedilmiştir. Sılası olan  هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ  cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır. 

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesinde takdim-tehir sanatı vardır. 

لِاَمَانَاتِهِمْ  ve ona matuf olan  وَعَهْدِهِمْ  car mecrurları, müteallak oldukları haber  رَاعُونَ ‘ye ihtimam için takdim edilmiştir.  

Haber olan  رَاعُونَۙ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) Bunun manası, emanetlerine ve verdikleri söze riayet etme özelliğinin, onlarda sabit olduğudur.  

[Onlar, emanetlerine ve ahidlerine riayet edenlerdir.] Onların haklarından hiçbir şeyi ihlal etmezler. Emanet, insana koruması için verilen şeydir. İster bu Allah tarafından olsun, ister yaratıklar tarafından olsun eşittir. Allah tarafından olanlar, şeriat ve ahkamdan ibaret olan, dinin emanetleridir. Yaratıklar tarafından olanlar da vedialar (birisinin yanına emanet bırakılan mallar) ve benzerleridir. Ayette emanet anlamındaki kelimenin çoğul kullanılmasının sebebi, muhtelif çeşitlerine itibarladır. Ahd de aynıdır. Hem Allah'ın ahdine hem de kulların ahdine şamildir. Ahd, kişinin Allah için veya kullar için kendi nefsine yaptığı akit, verdiği sözdür. (Rûhu’l Beyân).

Cumhur  لِأماناتِهِمْ  şeklinde cemi sıygasıyla okumuştur. İbni Kesir ise  لِأمانَتِهِمْ  şeklinde müfret şeklinde okumuştur ve murad edilen cinstir. (Âşûr)

 
Meâric Sûresi 33. Ayet

وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِشَهَادَاتِهِمْ قَٓائِمُونَۖ  ...


Onlar, şahitliklerini dosdoğru yapan kimselerdir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالَّذِينَ ve
2 هُمْ onlar
3 بِشَهَادَاتِهِمْ şahidliklerini ش ه د
4 قَائِمُونَ yaparlar ق و م

وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِشَهَادَاتِهِمْ قَٓائِمُونَۖ

 

الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl atıf harfi  وَ ‘la  مُصَلّ۪ينَ ‘nin sıfatı olan birinci  الَّذ۪ينَ ‘ye matuftur. İsm-i mevsûlun sılası  هُمْ بِشَهَادَاتِهِمْ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur. بِشَهَادَاتِهِمْ  car mecruru  قَٓائِمُونَ ‘a mütealliktir. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

قَٓائِمُونَ  haber olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

قَٓائِمُونَ  kelimesi, sülâsi mücerredi  قوم  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِشَهَادَاتِهِمْ قَٓائِمُونَۖ

 

الَّذ۪ينَ  has ism-i mevsûlu, مُصَلّ۪ينَ  için sıfat olan 22. ayetteki  الَّذ۪ينَ ’ye atıf harfi  وَ ‘la atfedilmiştir. Sılası olan  هُمْ بِشَهَادَاتِهِمْ قَٓائِمُونَ  cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır. 

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesinde takdim-tehir sanatı vardır. Bütün mamullerin cümledeki yeri, aslında amilinden sonra gelmesidir. Car mecrur  بِشَهَادَاتِهِمْ , ihtimam için amili olan  قَٓائِمُونَۖ ‘ye takdim edilmiştir.

Haber olan  قَٓائِمُونَ  , ism-i fail vezninde gelmiştir. İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla istimrar ve istikrar ifade eder. Bunun manası, emanetlerine ve verdikleri söze riayet etme özelliğinin, onlarda sabit olduğudur.  

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Aslında şahitlikler de emanetler arasındadır; faziletini ortaya koymak için ayrıca zikretmiştir. Zira ancak şahitlikler hakkıyla yapıldığı zaman haklar ihya olur ve sahiplerini bulur; şahitlikler hakkıyla yapılmazsa o zaman haklar zayi olur, sahiplerini bulamaz. (Keşşâf)

Cumhur  بِشَهادَتِهِمْ  şeklinde tekil sıygasıyla okumuştur. Bu kelime cins isimdir. Bütün şahitleri kapsar. (Âşûr).

القِيامُ بِالشَّهادَةِ (şahitlik etmek) yapıncaya kadar ona sahip çıkmak ve onu muhafaza etmektir ki,  ويُقِيمُونَ الصَّلاةَ [Ve onlar namaz kılarlar] şeklindeki Bakara 3. ayette de geçtiği gibi  قِيامٌ  kelimesi mecazî manadadır. (Âşûr)

 
Meâric Sûresi 34. Ayet

وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَۜ  ...


Onlar, namazlarını titizlikle koruyan kimselerdir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالَّذِينَ ve
2 هُمْ onlar
3 عَلَىٰ
4 صَلَاتِهِمْ namazlarını ص ل و
5 يُحَافِظُونَ korurlar ح ف ظ

وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَۜ


الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl atıf harfi  وَ ‘la  مُصَلّ۪ينَ ‘nin sıfatı olan birinci  الَّذ۪ينَ ‘ye matuftur. İsm-i mevsûlun sılası  هُمْ عَلٰى صَلَاتِهِمْ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  عَلٰى صَلَاتِهِمْ  car mecruru  يُحَافِظُونَ  ‘a mütealliktir. Muttasıl zamir  هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  يُحَافِظُونَ  haber olarak mahallen merfûdur. 

يُحَافِظُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

يُحَافِظُونَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi  حفظ ’dir. 

Mufâale babı fiile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar. Müşareket (İşteşlik – ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir. (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَۜ


22. ayetteki  الْمُصَلّ۪ينَ  için sıfat olan ism-i mevsûle atfedilmiştir.  اَلَّذ۪ينَ , bahsi geçenleri tazim , sonraki habere dikkat çekmek ve mübalağa için tekrarlanmıştır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır. 

هُمْ عَلٰى صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ  cümlesi mevsulün sılasıdır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  عَلٰى صَلَاتِهِمْ   ihtimam için haber olan  يُحَافِظُونَۜ ‘ye takdim edilmiştir.

Müsned olan  يُحَافِظُونَ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi;  müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

صَلَاتِهِمْ  izafeti, muzâf ve muzâfun ileyhin aralarındaki bağlantının kuvvetine işaret eder. (Âşûr, Mü’minun/2)

يُحَافِظُونَۜ ‘de istiare sanatı vardır. Yerine getirmek, gereği gibi kılmak anlamında müsteardır.

[Onlar ki namazlarını gereği gibi kılarlar.] 23. ayet-i kerimede geçen devam etmek gereği gibi kılmaktan farklıdır. Onların namazlarına devam etmeleri demek, herhangi bir ihlalde bulunmaksızın, herhangi bir işle uğraşarak onu ihmal etmeleri söz konusu olmaksızın, onu eda etmeye dikkat etmeleridir. Gereği gibi kılmak [namazı muhafaza etmek] ise namaz için alınan abdestin, abdest azalarını tamamen kapatmış olmasına, vakitlerinde namazları kılmaya, rükünlerini eksiksiz yerine getirip sünen ve adapları itibariyle onu eksiksiz kılmaya dikkat etmeleri, günah olan işlere yaklaşmak suretiyle sevabının boşa çıkmamasına riayet etmeleri demektir. O halde devamlılık, bizatihi namazların kendisine, namazları gereği gibi kılmak (muhafaza) ise, namazın hallerine ait bir nitelemedir. (Kurtubî)

Namazın tekrar zikredilmesi ve iki ciheti itibarıyla namazla vasıflandırmaları, namazın faziletine ve diğer ibadetlerden üstün olduğuna delalet etmesi içindir. (Ebüssuûd)

يُحَافِظُونَۜ ; kelimesindeki mufaale babı mübalağa içindir. (Âşûr)

يُحَافِظُونَۜ ; kelimesindeki muzari fiilin kullanımı teceddüt ifadesi içindir. (Âşûr).

والَّذِينَ هم عَلى صَلاتِهِمْ يُحافِظُونَ  cümlesinde müsnedün ileyhin fiil olan müsnede takdimi; haberi pekiştirirken muzari fiilin teceddüt manasını da ifade eder. (Âşûr)

 
Meâric Sûresi 35. Ayet

اُو۬لٰٓئِكَ ف۪ي جَنَّاتٍ مُكْرَمُونَۜ ۟  ...


İşte onlar cennetlerde ikram göreceklerdir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أُولَٰئِكَ işte onlar
2 فِي
3 جَنَّاتٍ cennetlerde ج ن ن
4 مُكْرَمُونَ ağırlanırlar ك ر م

اُو۬لٰٓئِكَ ف۪ي جَنَّاتٍ مُكْرَمُونَۜ ۟


İsim cümlesidir.  اُو۬لٰٓئِكَ  işaret zamiri mübteda olarak mahallen merfûdur.  ف۪ي جَنَّاتٍ  car mecruru  اُو۬لٰٓئِكَ ‘nin mahzuf haberine mütealliktir. 

مُكْرَمُونَ  ikinci haber olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

مُكْرَمُونَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan  إِفْعَال  babının ism-i mef’ûlüdür.

اُو۬لٰٓئِكَ ف۪ي جَنَّاتٍ مُكْرَمُونَۜ ۟


Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması tazim ifadesinin yanında sonraki habere dikkat çekmek ve tembih içindir.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Car mecrur  ف۪ي جَنَّاتٍ ’in müteallakı olan birinci haber mahzuftur. İsm-i mef’ûl vezninde gelen  مُكْرَمُونَ , ikinci haberdir. 

İşte bunlar anılan üstün niteliklerle nitelenenler, kadri tam olarak takdir edilemeyen, aslı idrak edilmeyen cennetlerde yerleşmişlerdir, ebedî sevapla, sonsuz mükafatla ikram olunacaklardır. Sanki oradaki ikram, onlar için şu anda mevcuttur. (Rûhu’l Beyân)

Meâric Sûresi 36. Ayet

فَمَالِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا قِبَلَكَ مُهْطِع۪ينَۙ  ...


36-37. Ayetler Meal  :   
Şimdi, inkâr edenlere ne oluyor ki, boyunlarını uzatarak (alay etmek için) sağdan soldan gruplar hâlinde sana doğru koşuyorlar?

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَمَالِ ne oluyor?
2 الَّذِينَ kimselere
3 كَفَرُوا inkar eden(lere) ك ف ر
4 قِبَلَكَ sana doğru ق ب ل
5 مُهْطِعِينَ koşuyorlar ه ط ع

Rivayete göre müşrikler sağdan soldan gruplar halinde gelip Hz. Peygamber’in etrafını sarar, başına üşüşür; onun müminlere cenneti müjdelemesini, inkârcıları da cehennem azabı ile uyarmasını işitince kendisiyle alay eder, “Muhammed’in dediği gibi bunlar cennete gireceklerse biz bunlardan daha önce gireriz!” derlerdi (Zemahşerî, IV, 159-160; Şevkânî, V, 338). İşte bu âyetler onların belirtilen davranışlarındaki çelişkiye ve Hz. Peygamber’i yalancılıkla itham ettikleri halde cennete girmeyi istemelerinin ne kadar tutarsız olduğuna işaret etmektedir. Onlar peygamberle alay edince Allah Teâlâ da, “Üstelik her biri nimetler cennetine yerleştirileceğini mi umuyor?” tarzındaki bir soru ile onları yermektedir. 39. âyetteki “asla, hayır!” anlamına gelen kellâ edatı da durumun ciddi olduğunu, müşriklerin gerçekten cennete giremeyeceklerini gösterir. “Biz onları, şu bildikleri şeyden yaratmışızdır” ifadesi ise insanın, kendisine önemsiz gibi gelen spermden yaratıldığına işaret eder; bu da onun gururlanacak bir varlık olmadığını, dolayısıyla müşriklerin kendilerini üstün görüp fakir müminleri küçümsemelerinin anlamsız olduğunu gösterir (bk. Kurtubî, XVIII, 294).

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 459-460

فَمَالِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا قِبَلَكَ مُهْطِع۪ينَۙ


فَ  istînâfiyyedir.  مَا  istifham ismi, mübteda olarak mahallen merfûdur. الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl  لِ  harf-i ceriyle mübteda  مَا ‘nın mahzuf haberine mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  كَفَرُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

كَفَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. قِبَلَكَ  mekân zarfı olup ism-i mevsûlun mahzuf haline mütealliktir. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

مُهْطِع۪ينَ  kelimesi ism-i mevsûlun ikinci hali olup nasb alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

مُهْطِع۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan  إِفْعَال  babının ism-i failidir.

İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَمَالِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا قِبَلَكَ مُهْطِع۪ينَۙ


İstifham üslubunda talebî inşâî isnad olan ayette  فَ , istînâfiyyedir. 

İsim cümlesi formundaki cümlede mübteda konumundaki istifham harfi  مَا , inkârî manadadır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Car mecrur  للذين ’nin müteallakı olan haber mahzuftur. Mevsûlün sılası olan  كَفَرُوا قِبَلَكَ مُهْطِع۪ينَۙ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

İstifham üslubunda geldiği halde gerçek manada soru olmayıp tevbih ve taaccüb amacı taşıyan cümle, mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması sebebiyle bu istifhamda, tecâhül-i ârif sanatı vardır. 

قِبَلَ  mekân zarfı, ism-i mevsûlun mahzuf haline mütealliktir. Halin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

مُهْطِع۪ينَ , ism-i mevsûlun ikinci halidir. Mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Hal, anlamı açıklamak için yapılan ıtnâb sanatıdır.

مُهْطِع۪ينَ , kötü davranıştan kinayedir.

[O kâfirlere ve anılan üstün niteliklerden mahrum olanlara ne oluyor ki, -buradaki soru inkâr içindir- sağından ve solundan grup grup sana doğru koşuyorlar?] Gözlerini çevirerek, boyunlarını sana doğru uzatıyorlar. Müşrikler Rasûlüllahın etrafında gruplar halinde çepeçevre halka oluyorlar, onun sözleri ile alay ediyorlar ve: ”Eğer şunlar, Muhammed'in dediği gibi cennete girerlerse, biz onlardan daha önce gireriz," diyorlardı. (Rûhu’l Beyân) 

قِبَلَ  kelimesi  عِنْدَ  manasında isimdir. (Âşûr)

Zarfın  مُهْطِعِينَ  kelimesine takdimi ihtimam (önem) içindir. (Âşûr)

جَنَّةَ نَعِيمٍ  sözüne kadar devam eden  فَما لِلَّذِينَ كَفَرُوا قِبَلَكَ مُهْطِعِينَ  sözündeki terkibin temsîli istiare olması caizdir. (Âşûr)

 
Meâric Sûresi 37. Ayet

عَنِ الْيَم۪ينِۙ وَعَنِ الشِّمَالِ عِز۪ينَ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 عَنِ -dan
2 الْيَمِينِ sağ- ي م ن
3 وَعَنِ ve
4 الشِّمَالِ soldan ش م ل
5 عِزِينَ ayrı ayrı gruplar halinde ع ز و

عَنِ الْيَم۪ينِۙ وَعَنِ الشِّمَالِ عِز۪ينَ

 

عَنِ الْيَم۪ينِ  car mecruru  مُهْطِع۪ينَ ‘ye mütealliktir. عَنِ الشِّمَالِ atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. عِز۪ينَ  ism-i mevsûlun diğer hali olup nasb alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

عَنِ الْيَم۪ينِۙ وَعَنِ الشِّمَالِ عِز۪ينَ


عَنِ الْيَم۪ينِ  car mecruru, önceki ayetteki  مُهْطِع۪ينَ ’ye mütealliktir.  عَنِ الشِّمَالِ  car mecruru, عَنِ الْيَم۪ينِ ’ye matuftur. Cihet-i camiâ, tezattır.

عِز۪ينَ  kelimesi  الَّذ۪ينَ ’den haldir. Hal anlamı açıklamak için yapılan ıtnâb sanatıdır.

يَم۪ينِۙ - شِّمَالِ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr ve tıbâk-ı îcab sanatları vardır.

عَنِ  harfinin tekrarında cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Sağdan ve soldan bölük bölük ayrı gruplar halinde demektir. عِز۪ينَ  kelimesi  عِزْة 'nin çoğuludur, o da  عزوة  kökünden gelir. Sanki her grup ayrı bir şeye intisap etmektedir. Müşrikler Resulullah (sav) 'in etrafında halka halka oturur ve konuştuğu şeylerle alay ederlerdi. (Beyzâvî)

Meâric Sûresi 38. Ayet

اَيَطْمَعُ كُلُّ امْرِئٍ مِنْهُمْ اَنْ يُدْخَلَ جَنَّةَ نَع۪يمٍۙ  ...


Onlardan her biri Naîm cennetine sokulacağını mı umuyor?

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَيَطْمَعُ umuyor mu? ط م ع
2 كُلُّ her ك ل ل
3 امْرِئٍ biri م ر ا
4 مِنْهُمْ onlardan
5 أَنْ
6 يُدْخَلَ sokulacağını د خ ل
7 جَنَّةَ cennetine ج ن ن
8 نَعِيمٍ ni’met ن ع م

اَيَطْمَعُ كُلُّ امْرِئٍ مِنْهُمْ اَنْ يُدْخَلَ جَنَّةَ نَع۪يمٍۙ

 

Fiil cümlesidir. Hemze istifham harfidir.  يَطْمَعُ  damme ile merfû muzari fiildir.  كُلُّ  fail olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır.  امْرِئٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. مِنْهُمْ  car mecruru  كُلُّ امْرِئٍ ‘in mahzuf sıfatına mütealliktir.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel mahzuf harf-i cer ile  يَطْمَعُ  fiiline mütealliktir.

اَنْ  muzariyi nasb ederek manasını masdara çeviren harftir.  يُدْخَلَ  mansub meçhul muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  جَنَّةَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır.  نَع۪يمٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

اَيَطْمَعُ كُلُّ امْرِئٍ مِنْهُمْ اَنْ يُدْخَلَ جَنَّةَ نَع۪يمٍۙ


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Hemze, inkârî istifham harfidir. 

Buradaki istifhâm-ı inkârı, kınama ve azarla­ma ifade eder. (Safvetü’t Tefâsir)

İnkâr, (reddetme, yadsıma) manasına delalet etmek üzere en çok kullanılan istifham harfi hemzedir. Hemzeyi her zaman sorulan şey takip eder. İnkâr manasında olan istifham iki kısımdır: Azarlama ve yalanlama. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri, Meânî İlmi)

Cümle, istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen, tahkir anlamı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. 

Müspet muzari fiil sıygasındaki cümle teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

Az sözle çok anlam ifade kastına matuf  كُلُّ امْرِئٍ  izafetinde  كُلُّ  fail ve muzâf,  امْرِئٍ  muzâfun ileyhtir. 

Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki  يُدْخَلَ جَنَّةَ نَع۪يمٍۙ  cümlesi, masdar teviliyle takdir edilen في  harfiyle birlikte  يَطْمَعُ  fiiline mütealliktir. Masdar-ı müevvel, muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Onlardan her kişi Naîm cennetine girdirilmesini mi umuyor? İman etmeksizin, bu da: Eğer dediği doğru ise biz dünyada olduğu gibi ahirette de onlardan daha şanslıyız, sözlerine rettir. (Beyzâvî)

 
Meâric Sûresi 39. Ayet

كَلَّاۜ اِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِمَّا يَعْلَمُونَ  ...


Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz biz onları kendilerinin de bildikleri şeyden (meniden) yarattık.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 كَلَّا hayır
2 إِنَّا elbette biz
3 خَلَقْنَاهُمْ onları yarattık خ ل ق
4 مِمَّا şeyden
5 يَعْلَمُونَ bildikleri ع ل م

كَلَّاۜ اِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِمَّا يَعْلَمُونَ


كَلَّا , red ve caydırma harfidir.

Cevabın olumsuzluğunu bildiren bir harf olup kendinden sonrakinin îrabı tesir etmez. Men etmeyi, nehyetmeyi açma, başlangıç yapma ve gerçeklik ifade eder. Sîbeveyhi ve Halil b. Ahmed ve bir çok nahivciler ile Basra Dil mektebinin çoğunluğu bu edatın  ك  ile olumsuzluk  لَا ’sının birleşmesiyle meydana geldiğini ve şeddenin nefy manasını kuvvetlendirmek için kullanıldığını söylerler. Birçok nahivci ise edatın birleşmeden tek bir kelime olduğunu kabul ederler. (Halil İbrahim Tanç, Kur’an’da كَلَّا  Edatı ) 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  نَّا  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. 

خَلَقْنَاهُمْ  fiili اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

خَلَقْنَاهُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

مَّا  müşterek ism-i mevsûl  مِنْ  harf-i ceriyle  خَلَقْنَاهُمْ ‘e mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası يَعْلَمُونَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

يَعْلَمُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

كَلَّاۜ اِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِمَّا يَعْلَمُونَ


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Hitap, Hz.Peygambere’dir. 

كَلَّا  red ve caydırma harfidir.

Bir cevap edatı olan  كَلَّاۜ , kendinden önce geçen cümlenin ifade ettiği düşüncenin doğru olmadığını sert bir şekilde ifade etmeye yarar. (Mehmet Altın, Kur’an’da Te’kid Üslupları ve Çeşitleri, Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)

كَلَّاۚ , cevabın olumsuzluğunu bildiren bir harf olup kendinden sonrakinin îrabına tesir etmez. Men etmeyi, nehyetmeyi açma, başlangıç yapma ve gerçeklik ifade eder. Sîbeveyhi ve Halil b. Ahmed ve birçok nahivciler  ile Basra Dil Mektebi’nin çoğunluğu bu edatın  ك  ile olumsuzluk  لَا ’sının birleşmesiyle meydana geldiğini ve şeddenin nefy manasını kuvvetlendirmek için kullanıldığını söylerler. Birçok nahivci ise edatın birleşmeden tek bir kelime olduğunu kabul ederler. (Halil İbrahim Tanç, Kur’an’da  كَلَّا  Edatı) 

“Hayır, kesinlikle hayır, asla, mümkün değil” manalarini taşıyan  كَلَّا  sözcüğü, söyleyen kişiyi azarlamak, sözlerini ret ve iptal etmektir. Bu, olumlu cevap vermek anlamına gelen evet sözcüğünün zıttıdır. (Müfredat)

اِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ  ve isim cümlesi ile tekid edilen bu ve benzeri cümleler muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اِنَّ ‘nin haberi olan  خَلَقْنَاهُمْ مِمَّا يَعْلَمُونَ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlenin azamet zamirine isnadı tazim ifade eder.

Cümlede müsnedin mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

Mecrur mahaldeki  مَا  müşterek ism-i mevsûlu,  مِنْ  harfiyle birlikte  خَلَقْنَاهُمْ  fiiline  mütealliktir. Sılası olan  يَعْلَمُونَ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eden muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

مِمَّا يَعْلَمُونَ (Bildikleri şeyden) ifadesi, nutfeden kinayedir. 

[Hayır! Onlar oraya giremeyeceklerdir], diye buyurduktan sonra, yeni bir cümle ile: [Gerçekten Bîz onları bildikleri o şeyden yarattık] diye buyurmaktadır. Yani onlar önce bir nutfeden, sonra bir alakadan, sonra bir çiğnemlik etten diğer hemcinslerinin yaratıldığı gibi yaratılmış olduklarını biliyorlar. Dolayısıyla onların kendisi sebebiyle cenneti kaçınılmaz olarak haketmelerini gerektiren bir üstünlükleri yoktur. Cennete girmeyi gerektiren iman, salih amel ve yüce Allah'ın rahmetidir. (Kurtubî) 

ما يَعْلَمُونَ  ifadesi, herkesin bildiği, ana rahminde bir nutfe ve alakadan yaratıldığı gerçeğini ifade etmektedir. Ancak bu gerçeğin, ölümden sonra ikinci kez yaratmaya delil olduğu gerçeğini görmediler. (Âşûr) 

كَلَّاۜ اِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِمَّا يَعْلَمُونَ  [Hayır! Biz onları kendilerinin de bildikleri şeyden yarattık] ayetinde çok güzel ve parlak bir kinaye vardır. Anlatımda tam bir nezaket, güzel bir şekilde uyarı ve hatırlatma üslubu kullanılarak en nazik bir ibare ve en vurgulu bir işaretle pis meniden kinaye yapılmıştır. (Safvetü’t Tefâsir)

Bu kelamın, kendisinden sonraki kelama yani, o kâfirlerin ahiret ile cezayı inkâr etmelerinden, Resulullah ve ona indirilen vahiy ile alay etmelerinden ve alay yoluyla cennete girmeyi iddia etmelerinden dolayı, Allah'ın onları helak etmeye ve onların yerine başka bir kavmi getirmeye muktedir olmasının beyanına hazırlık olmasıdır. Zira Allah'ın, onların da bildiği ilk yaratılışa muktedir olması, buna da muktedir olduğuna apaçık bir hüccettir. (Ebüssuûd)

 
Günün Mesajı
İnsanın iki boyutu vardır: Meleki-manevi ve dünyevi. O, başlıca üç kuvve (fakülte) ile donatılmıştır:
Şehvet, yani karşı cinse evlâda, mala, kazanca, makam-mevkie, rahata karşı tutku;
Öfke, yani koruma ve korunma fakültesi;
Akıl.
Yine insan, unutkandır, ihmalkârdır, inattır, bencildir, kavgaya düşkündür, kıskançtır vb. Hırs ve sabırsızlık da, onun daha başka özelliklerindendir.
Bütün bu özelliklerine mukabil insana bir de irade verilmiştir. Onun zihnen ve ruhen tekâmülü için bütün bu kuvveler, duygular ve özellikler sınırlandırılmamış, fakat ondan gerek ferdi ve içtimai hayatının dengesi, gerekse zihni-manevi-ahlâki tekâmülü için belli faziletleri netice verecek şekilde sınırlandırması istenmiştir. Bunun yanısıra, bunlardan bazıları da yine belli yönde kanalize edilerek faziletlere menşe yapılabilecek mahiyettedir. Meselâ inat hakta sebata, kıskançlık hayırlarda yarışmaya, sabırsızlık tehlikeler karşısında dikkatli ve uyanık olmaya, hırs da ilim edinme. mânen-ahlâken yücelme ve hayırlarda doymamaya menşe olabilir.
İnsanlık, mahiyetimizdeki olumsuz veya olumsuz görünen yönlere, duygulara, kuvvelere karşı mücadele verip, onları faziletlere kaynak yapmada ve böylece güzel ahlâkla donanmada, Cenab-ı Allah'a iyi bir kul, topluma faydalı bir üye olabilmededir. Allah Rasülü aleyhissalâtü vesselâm, öyle buyurmuşlardır: “Mü'minler içinde en ileri olarn, ahlâken en kâmil olandır.” (İbn Hanbel, 2: 250) “Bir insan, ibadetle katedemediği mesafeleri ahlâk güzelliğiyle kateder.” (Heysemi, & 24)
Sayfadan Gönüle Düşenler

Dünya sokaklarında, sıklıkla yankılanan ama toprak tarafından yutuluyormuş gibi nadiren gerçeğe dönüşen bazı sözler vardır. Genellikle, bu sözlerin temelinde, insanın kendisini kandırması yatar. Salih bir amel işlemek istediğini ama bu ameli işlemek için bazı şeylerin değişmesi gerektiğini söylerler. 

Zaman akar, şartlar değişir ama iyi işler ertelenmeye devam eder. Mesela, Allah yolunda infak için daha zengin olmayı bekleyen kişinin parası çoğaldıkça, hayat standartları da yükselir ve kendisi için daha çok para harcamaya başlar. İnfak için aranan bereket, paranın fazlasında değil, kişinin niyetlerinde bulunur.

Mesela, kimi insan, namazı daha düzenli ve ihlasla kılmak ya da namaza başlamak için; hayatının sakinleşmesini ya da daha iyi bir kul olmayı bekler. Halbuki, kulu maddi ve manevi anlamda iyileştiren ve güçlendiren namazın kendisidir. Allah’a teslim olduğunu söyleyip de, namazını kılmayan kul, eksik kalmaya mahkumdur.

Rabbimiz! Bizi, çocuklarımızı, sevdiklerimizi ve bütün müslümanları;
Namazlarını, gereklerini titizlikle yerine getirerek devamlı kılanlardan ve namazı hayatının merkezine oturtarak, ihlas ve huşu ile kılanlardan,
Senin yolunda malından harcayanlardan ve ihtiyacı olanla paylaşanlardan,
Hesap gününün doğruluğuna inananlardan, her şeyin hesabını vereceği bilinciyle yaşayanlardan ve o günün çetin havasından Senin rahmetine sığınanlardan,
İffetlerini koruyanlardan ve sınırlarını aşmaktan sakınanlardan,
Emanetlerine sahip çıkanlardan, verdiği sözleri tutanlardan ve sorulanlara dürüstlükle cevap verenlerden, 
Salih bir kul olmak için bekleyenlerden değil; rızan umudu ile kalben, zihnen ve bedenen harekete geçenlerden,
Rızanı ve cennetini kazananlardan eyle.

Amin.

Zeynep Poyraz: @zeynokoloji