وَجَعَلَ الْقَمَرَ ف۪يهِنَّ نُوراً وَجَعَلَ الشَّمْسَ سِرَاجاً
Nûh aleyhisselâm önceki âyetlerde Allah’ın varlığını ve kudretini gösteren insanın oluşum ve gelişimiyle ilgili delillere dikkat çekmişti; burada da dış dünyadaki delillerden örnekler verilmektedir (yedi gök hakkında bilgi için bk. Bakara 2/29; Talâk 65/12). Ay, ışığını başkasından aldığı için âyette ona “ışık” (nûr) denilmiştir; güneşin ışığı ise kendinden olup bizzat aydınlatıcıdır. Bu sebeple âyette ona “kandil, ışık kaynağı, aydınlatıcı” anlamına gelen sirâc adı verilmiştir (ayrıca bk. Yûnus 10/5; Furkan 25/61-62).
وَجَعَلَ الْقَمَرَ ف۪يهِنَّ نُوراً وَجَعَلَ الشَّمْسَ سِرَاجاً
Ayet, atıf harfi وَ ‘la خَلَقَ اللّٰهُ cümlesine matuf olup mahallen mansubdur. Fiil cümlesidir. جَعَلَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
جَعَلَ değiştirme anlamında kalp fiillerindendir.
Değiştirme manasına gelen جَعَلَ kelimesi 3 şekilde gelir:
1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek
2. Bir halden başka bir hale geçmek
3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الْقَمَرَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. ف۪يهِنَّ car mecruru جَعَلَ fiiline mütealliktir.
نُوراً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. جَعَلَ الشَّمْسَ atıf harfi وَ ‘la خَلَقَ اللّٰهُ cümlesine matuf olup mahallen mansubdur.
جَعَلَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. الشَّمْسَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. سِرَاجاً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
وَجَعَلَ الْقَمَرَ ف۪يهِنَّ نُوراً وَجَعَلَ الشَّمْسَ سِرَاجاً
Cümle atıf harfi وَ ‘la önceki ayetteki خَلَقَ اللّٰهُ سَبْعَ سَمٰوَاتٍ طِبَاقاً cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. جَعَلَ fiiline müteallik olan car mecrur ف۪يهِنَّ , ihtimam için, mef’ûl olan نُوراً ‘e takdim edilmiştir
Aynı üsluptaki وَجَعَلَ الشَّمْسَ سِرَاجاً cümleleri atıf harfi وَ ’la makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
الْقَمَرَ - الشَّمْسَ ve نُوراً - سِرَاجاً kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
سِرَاجاً ve نُوراً kelimelerindeki nekrelik, nev, kesret ve tazim ifade eder.
وَجَعَلَ ‘nin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Hz. Nuh kavmine Allah’ın onlara sunduğu imkanları ve nimetleri hatırlatıp tefekküre ve imana davet ederken وَجَعَلَ الْقَمَرَ ف۪يهِنَّ نُوراً وَجَعَلَ الشَّمْسَ سِرَاجاً ifadesi ile Ay’ın bir nur/ışık, Güneş’in ise siraç/lamba kılındığından bahsetmiştir. Güneş’in asıl ışık kaynağı olduğu, Ay’ın ise ışığını güneşten aldığını yansıtmak için mecâzî olarak ay ışığa, güneş lambaya benzetilmiştir. Çünkü lamba ışığın kaynağıdır. (Safvetü't-Tefâsir)
Aralarındaki ف۪يهِنّ ifadesi, göklerde demek olsa da bundan maksat dünya semasıdır; çünkü tabaka tabaka oluşları bakımından gökler arasında bir münasebet vardır. Bu bakımdan, her ne kadar hepsinin içinde olmasa da ف۪يهِنَّ كذا (onların içinde şu şu vardır) denmesi mümkündür. Nitekim bir kimse veya bir şey, şehrin sadece bir yerinde olduğu halde (sanki o, şehrin her yerinde imiş gibi) في المدينة كذا denilir. (Keşşâf)
Güneşi lambaya/kandile benzetmesi, karanlığı yeryüzünden izale etmesindendir, nitekim lamba da çevresini aydınlatır. (Beyzâvî)
Nasıl ki evde bulunanlar görmek ihtiyacında oldukları şeyleri kandilin ışığında görüyorlarsa, dünyada yaşayanlar da, yeryüzünü güneşin ışığında görürler, ufukları onunla seyrederler. İşte bu açıdan güneş, beliğ teşbih yoluyla kandile benzetilmiştir. (Ruhu’l Beyan)