وَطَعَاماً ذَا غُصَّةٍ وَعَذَاباً اَل۪يماً
“Nimet içinde yüzen o yalanlayıcıları bana bırak” cümlesi, elde ettikleri nimetlerin şükrünü yerine getirmeyen ve Allah’ın gönderdiği peygamberi yalancılıkla itham eden varlıklı ve despotik tavırlı Mekke müşrikleriyle ilgilidir. Allah Teâlâ Hz. Peygamber’e onlarla uğraşmasına gerek olmadığını, onların cezalarını kendisinin vereceğini bildirmiştir. Müfessirlerin çoğunluğu, bu cezalandırma sürecinin hicretten sonra Bedir Savaşı’yla başladığını belirtirler. 12. âyet onların cezalarının dünyada sona ermediğine, âhirette de cehennem ateşiyle cezalandırılacaklarına işaret etmektedir. “Prangalar” diye çevirdiğimiz enkâl kelimesi “kelepçeler, bukağılar, demir halkalar” anlamına da gelmektedir. Buna göre âyet suçluların elleri kelepçeli, ayakları bukağılı, boyunlarına halka geçirilmiş olarak cehenneme sürüleceklerine işaret eder. 13. âyetin son bölümünde suçlular için ayrıca mahiyeti belirtilmeyen elem verici bir azaptan söz edilmektedir. 14. âyette de bu cezaların, dağların ve yeryüzünde bulunanların şiddetli bir şekilde sarsılması ve dağların kum yığını haline gelmesi ve kıyametin kopmasıyla başlayacağı haber verilmiştir (dağların parçalanması hakkında bilgi için bk. Kehf 18/47). Bütün bunlar dünyada verilen ağır cezalara benzetme yoluyla uhrevî cezanın ağırlık ve dehşetini tasvir etmeye yönelik anlatımlardır. Uhrevi cezaların mahiyetini ise ancak Allah Teâlâ bilir.
وَطَعَاماً ذَا غُصَّةٍ وَعَذَاباً اَل۪يماً
طَعَاماً atıf harfi وَ ‘la önceki ayetteki اَنْكَالاً ‘e matuftur. ذَا , harfle îrablanan beş isimden olup طَعَاماً ‘nin sıfatı olarak elifle mansubdur. Aynı zamanda muzâftır.
غُصَّةٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. عَذَاباً atıf harfi وَ ‘la طَعَاماً ‘e matuftur. اَل۪يماً kelimesi عَذَاباً ‘nin sıfatı olup fetha ile mansubdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَطَعَاماً ذَا غُصَّةٍ وَعَذَاباً اَل۪يماً
طَعَاماً atıf harfi وَ ‘la önceki ayetteki اَنْكَالاً ‘e matuftur.
طَعَاماً ’in sıfatı olan ذَا غُصَّةٍ izafeti, veciz ifade kastına matuftur.
طَعَاماً ‘in ذَا ile sıfatlanmasında istiare vardır. Canlılara mahsus olan sahip olma sıfatı yemeye nispet edilerek yemek, bir canlı yerine konmuştur. Aynı zamanda ifadede tecessüm sanatı vardır.
طَعَاماً kelimesinin غُصَّةٍ ile izafeti mecazî bir tamlamadır. Bu en değersiz durum için yapılan tamlamalardandır. الغُصَّةَ (boğaza takılan lokma) çirkin bir şey olduğu için hoş olmayan yiyecek veya içeceklerin boğazda sebep olduğu bir engeldir. (Âşûr)
عَذَاباً kelimesi طَعَاماً ’e matuftur. Cihet-i camiâ, temâsüldür. Kelimelerin nekreliği tarifi mümkün olmayan nev ifadesi içindir.
غُصَّةٍ - عَذَاباً - اَل۪يماً kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
عَذَاباً için sıfat olan اَل۪يماً , mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Boğazdan geçmeyen yani boğaza takılıp yutulamayan bir yiyecek var! Bununla darî‘ ve zakkum ağacı kastedilmiştir. Ayrıca can yakıcı bir azap var! Yani diğer azap çeşitleri... (Keşşâf)
Bu ifadenin عَذَاباً اَل۪يماً şeklinde nekre oluşu, bu azabın, geçenlerden daha şiddetli ve daha mükemmel olduğuna delalet eder. (Fahreddin er-Râzî)