Müzzemmil Sûresi 5. Ayet

اِنَّا سَنُلْق۪ي عَلَيْكَ قَوْلاً ثَق۪يلاًۜ  ...

Şüphesiz biz sana (sorumluluğu) ağır bir söz vahyedeceğiz.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّا doğrusu biz
2 سَنُلْقِي bırakacağız ل ق ي
3 عَلَيْكَ senin üzerine
4 قَوْلًا bir söz ق و ل
5 ثَقِيلًا ağır ث ق ل
 

“Ağır söz”den maksat Kur’an-ı Kerîm’dir; yüceliği, önemi ve değerinden, içeriğinin zenginliğinden, getirdiği sorumlulukların ağırlığından dolayı ona ağır söz denilmiştir (Râzî, XXX, 174; Şevkânî, V, 365). Hz. Peygamber’e geceleri kalkıp namaz kılma emri verilmesinden de onun psikolojik olarak bu ağır göreve hazırlanmasına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. “Gece vakti” diye tercüme ettiğimiz nâşie kelimesine müfessirler “gece vakitleri ve bu vakitlerde meydana gelen olay, gece kalkan kimse” gibi anlamlar vermişlerdir (Şevkânî, V, 365). Âyette gece vaktinin sessizlik, tenhalık, karanlık, serinlik gibi özelliklerinden dolayı huzur ve sükûn içerisinde ibadetle meşgul olmak ve Kur’an okumak için gündüzden daha elverişli veya geceleyin kılınan namazın insanı mânen yüceltmeye, Kur’an’ı anlayacak ve üzerinde düşünecek şekilde okumaya daha müsait olduğu bildirilmektedir. 

7. âyetteki sebh kelimesi, “yüzme” anlamının yanında, mecaz olarak, “ihtiyaçlar ve türlü meşguliyet alanları için koşuşturma, gidip gelme, dolaşıp durma” şeklinde de açıklanmış olup (bk. Şevkânî, V, 366) meâlde bu mâna dikkate alınmıştır. Burada Hz. Peygamber’e ve onun şahsında ümmetine, gündüzleri daha çok maişet temini, Kur’an’ı tebliğ, dini öğretme ve daha başka işlerle meşgul olacakları, bu tür maksatlarla koşuşturacakları; bu sebeple namaz, Kur’an okuma gibi ibadetler için gecenin daha uygun bir zaman olduğu hatırlatılmıştır.

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 486-487
 

اِنَّا سَنُلْق۪ي عَلَيْكَ قَوْلاً ثَق۪يلاًۜ


İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  نَا  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. سَنُلْق۪ي عَلَيْكَ  cümlesi  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

Fiilinin başındaki  سَ  harfi tekid ifade eden istikbal harfidir. نُلْق۪ي  fiili  ي  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur. 

عَلَيْكَ  car mecruru  سَنُلْق۪ي  fiiline mütealliktir.  قَوْلاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. ثَق۪يلاًۜ  kelimesi  قَوْلاً ‘nin sıfatı olup fetha ile mansubdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

سَنُلْق۪ي fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  لقي ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder. 

 

اِنَّا سَنُلْق۪ي عَلَيْكَ قَوْلاً ثَق۪يلاًۜ


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.  اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrarı ile tekid edilen bu ve benzeri cümleler muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)  

اِنَّ ’nin haberi olan  سَنُلْق۪ي عَلَيْكَ قَوْلاً ثَق۪يلاً  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır. Cümleye dahil olan istikbal harfi  سَ , tekid ifade eder.

Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  سَنُلْق۪ي  fiiline müteallik olan car mecrur  عَلَيْكَ , ihtimam için, mef’ûl olan  قَوْلاً ‘e takdim edilmiştir 

ثَق۪يلاً  kelimesi  قَوْلاً  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

قَوْلاً ثَق۪يل  ifadesinde istiare vardır. Söz, ağır olmakla nitelenerek ağır bir yüke benzetilmiştir.

[Gerçekten biz senin üzerine ağır bir söz bırakacağız] yani Kur'an'ı demektir, çünkü ondaki zor tekliflerden dolayı mükelleflere ağırdır, bilhassa Resul (sav)’e, çünkü onu taşıması ve onu ümmetine taşıtması gerekiyordu.  اِنَّا سَنُلْق۪ي  cümlesi itiraziyedir. Teklifi teheccüt namazı ile kolaylaştırmak içindir ve teheccüdün zor ve tabiata aykırı, nefse muhalif olduğunu gösterir ya da Kur'an, lafzının sağlamlığından ve manasının derinliğinden dolayı ya da onun üzerinde düşünmek isteyene zordur, çünkü bunun için sırrını (içini) tasfiye etmesi ve bakışını da diğer şeylerden soyutlaması lazımdır.

Ya da mizanda ağırdır, yahut kâfir ve fasıklara ağırdır, ya da onu almak ağırdır. Çünkü Hazreti Aişe (ra) şöyle buyurmuştur: Aleyhis-salâtü ves-selâm'ın üzerine çok soğuk kış gününde vahiy indiğini gördüm, o hal geçtiği zaman alnından ter fışkırırdı. Bu son veçhe (mülahazaya) göre  ثَق۪يلاًۜ  masdarın sıfatı,  سَنُلْق۪ي  cümlesinin de öteki vecihlere göre yeni söz başı olması da caizdir. Çünkü teheccüt, nefsi ağırlığı kaldıracak şeye karşı hazırlar. (Beyzâvî, Ebüssuûd, Elmalılı)