اِنَّ لَكَ فِي النَّهَارِ سَبْحاً طَو۪يلاًۜ
“Ağır söz”den maksat Kur’an-ı Kerîm’dir; yüceliği, önemi ve değerinden, içeriğinin zenginliğinden, getirdiği sorumlulukların ağırlığından dolayı ona ağır söz denilmiştir (Râzî, XXX, 174; Şevkânî, V, 365). Hz. Peygamber’e geceleri kalkıp namaz kılma emri verilmesinden de onun psikolojik olarak bu ağır göreve hazırlanmasına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. “Gece vakti” diye tercüme ettiğimiz nâşie kelimesine müfessirler “gece vakitleri ve bu vakitlerde meydana gelen olay, gece kalkan kimse” gibi anlamlar vermişlerdir (Şevkânî, V, 365). Âyette gece vaktinin sessizlik, tenhalık, karanlık, serinlik gibi özelliklerinden dolayı huzur ve sükûn içerisinde ibadetle meşgul olmak ve Kur’an okumak için gündüzden daha elverişli veya geceleyin kılınan namazın insanı mânen yüceltmeye, Kur’an’ı anlayacak ve üzerinde düşünecek şekilde okumaya daha müsait olduğu bildirilmektedir.
7. âyetteki sebh kelimesi, “yüzme” anlamının yanında, mecaz olarak, “ihtiyaçlar ve türlü meşguliyet alanları için koşuşturma, gidip gelme, dolaşıp durma” şeklinde de açıklanmış olup (bk. Şevkânî, V, 366) meâlde bu mâna dikkate alınmıştır. Burada Hz. Peygamber’e ve onun şahsında ümmetine, gündüzleri daha çok maişet temini, Kur’an’ı tebliğ, dini öğretme ve daha başka işlerle meşgul olacakları, bu tür maksatlarla koşuşturacakları; bu sebeple namaz, Kur’an okuma gibi ibadetler için gecenin daha uygun bir zaman olduğu hatırlatılmıştır.
اِنَّ لَكَ فِي النَّهَارِ سَبْحاً طَو۪يلاًۜ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. لَكَ car mecruru اِنَّ ‘nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir.
فِي النَّهَارِ car mecruru سَبْحاً ‘nin mahzuf haline mütealliktir. سَبْحاً kelimesi اِنَّ ‘nin muahhar ismi olup lafzen mansubdur. طَو۪يلاً kelimesi سَبْحاً ‘nın sıfatı olup fetha ile mansubdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
طَو۪يلاً sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır.
Sıfat-ı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenileşen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّ لَكَ فِي النَّهَارِ سَبْحاً طَو۪يلاًۜ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
اِنَّ ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, اِنَّ ve isim cümlesi ile tekid edilen bu ve benzeri cümleler muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. لَكَ ve فِي النَّهَارِ car mecrurları, اِنَّ ‘nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir.
سَبْحاً kelimesi اِنَّ ’nin muahhar ismidir. Kelimedeki nekrelik nev ve kesret ifade eder.
طَو۪يلاً kelimesi سَبْحاً için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
فِي النَّهَارِ ibaresindeki ف۪ي harfinde istiare vardır. Bilindiği gibi فِی harfi zarfiye manası içerir. İçi olan bir şeye benzetilen النَّهَارِ , mazruf mesabesindedir. Mübalağa için bu harf, عَلَيْ yerine kullanılmıştır. İnsanın gündüz vakitlerinde dünya işleriyle meşgul olması, adeta bir şeyin, bir kabın içinde muhafaza edilmesine benzetilmiştir. Çünkü gündüz, hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Câmi’, her iki durumdaki mutlak irtibattır.
سَبْحاً ; yani vazife ve meşguliyetlerin için (gündüzün) çalışmaların ve koşturmaların olacak, ancak gece boş kalabileceksin; o halde geceleri, zihin rahatlığını ve meşgalelerden kurtulmuş olmayı gerektiren Allah’a münacat ile meşgul olmalısın. Bu kelimenin خ ile okunması, سَبْخُ السُّفي (yünün didilmesi, dağıtılması) ifadesinden istiaredir; zira gündüz zihin dağılır, kalp çeşitli meşguliyetlerle bölünür. (Keşşâf)
Peygamber’i (sav) önce gece kalkıp ibadet etmekle mükellef tutmuş, sonra da bu sorumlu tuttuğu şeydeki hikmeti bildirmiştir: Koşuşturmaların bitip ayakların sükunete ermesi ve seslerin kesilmesi sebebiyle gecenin uyumluluğa daha fazla imkan vermesi, okuyuşun daha sağlam olması. Gece kalp daha derli toplu olur, gündüz ise düşünceler dağılır; çünkü gündüz, düşüncelerin ayrılma, zihnin dağılma, dünya ve ahiret ihtiyaçları için koşturma vaktidir. (Keşşâf)
سَبْحاً kelimesi aslında yüzmek demektir. müstear olarak gelmiştir. Gündüzün vaktinin bol bol olması, vücudun çok ve geniş olan bir suda kolay kolay yüzmesine benzetilmiştir. Çünkü su yüzeyinde gezinmesine engel olan hiçbir şey ya da karada yürümenin yorgunluğu yoktur. (Âşûr)
"Zira şüphesiz gündüz vakti, senin için uzun bir meşguliyet vardır."
Bundan önce, gece ibadetinin haddizatında pek kıymetli olduğu beyan edildikten sonra bu kelam da, gece ibadetinin harici sebebini beyan etmektedir. (Ebüssuûd)