Müzzemmil Sûresi 9. Ayet

رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ فَاتَّخِذْهُ وَك۪يلاً  ...

O, doğunun da batının da Rabbidir. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Öyle ise O’nu vekil edin.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 رَبُّ Rabbidir ر ب ب
2 الْمَشْرِقِ doğunun ش ر ق
3 وَالْمَغْرِبِ ve batının غ ر ب
4 لَا yoktur
5 إِلَٰهَ tanrı ا ل ه
6 إِلَّا başka
7 هُوَ O’ndan
8 فَاتَّخِذْهُ yalnız O’nu edin ا خ ذ
9 وَكِيلًا vekil و ك ل
 

Önceki âyetler, ilâhî mesajı alarak onu kendi mânevî dünyasına yansıtması ve insanlara tebliğ etmesi için Hz. Peygamber’i psikolojik yönden hazırlamaya yönelikti. Bu âyetler ise mânevî hazırlıkla birlikte tebliğin nasıl yapılması ve nelere dikkat edilmesi gerektiğini öğretmektedir. Bunlar, daima Allah’ı anarak O’ndan yardım istemek, samimi kalp ile O’na yönelmek, O’nun gücüne dayanmak ve koruyuculuğuna güvenmek; inkârcıların kendisi hakkında söyledikleri “sihirbaz, kâhin, şair, mecnun” gibi yakışıksız sözlere, iftiralara aldırmamak, bunlara sabırla göğüs germek ve böyle durumlarda bu tür sözleri söyleyenlerle gereksiz ve verimsiz bir tartışma ve çatışma ortamına girmektense onlardan uzaklaşmaktır (krş. En‘âm 6/68). Mekke döneminin ilk zamanlarında inkârcıların, Resûlullah’a ve yeni müslüman olan az sayıdaki insana karşı tutumları daha çok sözlü sataşma şeklindeydi. Âyette Hz. Peygamber’in gittikçe şiddetlenecek olan bu olumsuz davranışlar karşısında takınacağı tavır belirlenmektedir. Buna göre Resûl-i Ekrem’in gerek üstün ahlâkı gerekse tebliğ görevi onun kötülüğe kötülükle karşılık vermesini engelleyecek; dolayısıyla o, –korktuğu, âciz olduğu için değil– görevi gerektirdiği için düşmanlarının haksız sözlerine, sataşmalarına katlanmayı bilecektir. Onun, bu tür saldırganlardan “uygun bir şekilde uzaklaşması” da fiziksel anlamda uzaklaşmaktan çok, onlarla tartışma ve çatışmaya girişmekten, karşılık vermekten kaçınmak şeklinde yorumlanmıştır. Nitekim hicrete kadar Hz. Peygamber’in tutumu da burada belirtildiği şekilde olmuştur.

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 487
 

رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ فَاتَّخِذْهُ وَك۪يلاً

  

İsim cümlesidir.  رَبُّ  mahzuf mübtedanın haberidir. Takdiri, هو ‘dir. Aynı zamanda muzâftır.  الْمَشْرِقِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  الْمَغْرِبِ  atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.

لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ  mahzuf mübtedanın ikinci haberi olarak mahallen merfûdur. لَٓا  cinsi nefyeden olumsuzluk harfidir.  اِلٰهَ  kelimesi  لَٓا ’nın ismi olup fetha üzere mebnidir.  اِلَّا  istisna harfidir.  لَٓا ’nın haberi mahzuftur. Takdiri, موجود (vardır) şeklindedir. Munfasıl zamir  هُوَ  mahzuf haberin zamirinden bedeldir.

Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. 

Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül  2. Bedel-i ba’z  3. Bedel-i iştimâl. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن أردت التوفيق في أعمالك فاتّخذه وكيلا (Eğer amellerinde tevfik istersen hemen onu vekil edin) şeklindedir.

اتَّخِذْهُ  sukün üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. وَك۪يلاً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

اتَّخِذْ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  أخذ ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

 

رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ 


Ta’liliyye olarak gelen cümlenin fasıl sebebi, şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri anlamı zenginleştirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede icâz-ı hazif sanatı vardır. 

رَبُّ الْمَشْرِقِ , takdiri  هو  olan mahzuf mübtedanın haberidir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

Veciz anlatım kastıyla gelen  رَبُّ الْمَشْرِقِ  izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olması,  الْمَشْرِقِ ’ye tazim manası kazandırmıştır.

Tezat nedeniyle birbirine atfedilen  الْمَشْرِقِ - الْمَغْرِبِ  kelimeleri arasında muvazene, tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ  cümlesi mukadder mübtedanın ikinci haberidir. Cinsini nefyeden  لَٓا ’nın dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir. Fasıl zamiriyle tekid edilmiş, faide-i haber inkârî kelamdır.

Munfasıl zamir  هُوَ , cinsini nefyeden  لَاۤ ’nın ismi olan  اِلٰهَ ’nin mahallinden veya  لَٓا ’nın mahzuf haberindeki zamirden bedeldir.  لَاۤ ’nın haberinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

لَاۤ  ve  إِلَّا  ile oluşan kasr,  إِلَـٰهَ  ile  هُوَ  arasındadır.  هُوَۚ  mevsûf/maksûrun aleyh,  اِلٰهَ  sıfat/maksûr olduğu için kasr-ı sıfat ale’l mevsuf hakiki kasrdır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri, Meânî İlmi) 


 فَاتَّخِذْهُ وَك۪يلاً


Rabıta harfi  فَ , mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Cevap cümlesi olan فَاتَّخِذْهُ وَك۪يلاً  , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Takdiri  إن أردت التوفيق في أعمالك فاتّخذه وكيلا   (Eğer amellerinde tevfik istersen…)  olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Emir ve Nehiylerin Aciliyet İfade Edip Etmeme Durumları: 

- Emirler aciliyet veya tehir ifade etmezler. Sadece bir şeyin yapılmasını isterler.

- Nehiyler aciliyet ifade ederler. Yasaklanan şeyden hemen uzaklaşılmasını isterler. (Hasan Karakaya, Fıkıh usulü, s. 558-559)

İkinci mef’ûl olan  وَك۪يلاً ‘in nekreliği tazim ifade eder.