وَرَبَّكَ فَـكَبِّرْۙ
Hz. Peygamber Hira mağarasında vahiy meleğinin sesini işitip kendisini de görünce korkusundan titremeye başlamış, hemen ailesine gelerek “Beni örtün, beni örtün!” demiş; onlar da üzerine bir örtü örtmüşler ve serin su serpmişlerdi. Bunun ardından, “Ey örtüsüne bürünen!” hitabıyla başlayan Müddessir sûresinin ilk beş âyeti inmiştir (Buhârî, “Tefsîr”, 74/1-5). Bununla birlikte “örtüsüne bürünen” ifadesine mecaz olarak “peygamberlik kisvesine bürünen, bu ağır görevi yüklenen” anlamları da verilmiştir (Râzî, XXX, 190; Şevkânî, V, 373; İbn Âşûr, XXIX, 294).
“Kalk, uyar” emri Muhammed aleyhisselâmın, peygamber olarak tevhid dinini ve Allah’ın mesajlarını insanlığa tebliğ etmekle görevlendirilişinin ilânıdır. Resûlullah efendimiz bu emri aldıktan sonra insanları tevhid dinine çağırmaya başlamış, son nefesine kadar da bu görevini sürdürmüştür. “Sadece rabbinin büyüklüğünü dile getir” emri, tevhid dininin en önemli unsuru olan “Allah’ın birliğine iman ve O’na kulluk” esasını ortaya koymaktadır. İslâm’ın bu temel ilkesinin hemen ardından gelen “Elbiseni temiz tut” emri ise Hz. Peygamber’in maddî olarak elbisesini necâset vb. pisliklerden temiz tutması, mânevî olarak da güzel ahlâkla bağdaşmayan davranışlardan ve günahlardan nefsini arındırması anlamında yorumlanmıştır (Zemahşerî, IV, 180-181). Âyetteki siyâb (elbise) kelimesinin mecaz olarak kullanıldığını belirten ve bu kelimeye “amel, kalp, nefis, beden, aile, din, ahlâk” gibi farklı mânalar veren başka müfessirler de olmuştur (bk. Şevkânî, V, 374). Buradaki temizlik maddî mânada alındığında “elbise” bir örnek olup genel olarak beden temizliğinin, kezâ ev bark, mâbed vb. özel veya ortak alanların temizliğinin de bu buyruğun kapsamına girdiğinde kuşku yoktur. 5. âyette “Her türlü pislikten uzak dur” diye çevirdiğimiz cümle de dış temizlikten sonra inanç ve ahlâk temizliğini, iç arınmayı vurgulamaktadır. Sonuç olarak bu iki âyette, son derece veciz bir üslûpla, Hz. Peygamber’e ve onun şahsında müslümanlara hem maddî hem de mânevî temizlik emredilmiş olup, bu buyruğun daha ilk inen ve Hz. Peygamber’i risâlet görevine hazırlayan âyetlerde yer alması son derece anlamlıdır.
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 494-495وَرَبَّكَ فَـكَبِّرْۙ
وَ atıf harfidir. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında irab bakımından, siga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz. Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.
Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
رَبَّكَ amili ـكَبِّرْ ‘nin mukaddem mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Atıf harfi فَ ile nidanın cevabı olan mukadder cümleye matuftur. Takdiri, قم فكبّر ربّك (Kalk ve Rabbini tekbir et) şeklindedir.
ـكَبِّرْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri اَنْتَ ‘ dir.
ـكَبِّرْ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi كبر ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar
وَرَبَّكَ فَـكَبِّرْۙ
Cümle atıf harfi وَ ’la nidanın cevabına atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Fiilin mef’ûlü olan رَبَّكَ , amili olan كَبِّرْ ‘e takdim edilmiştir.
Bu takdim amilin mamulüne kasrını, başka bir deyişle de olumlu ifadenin yanında bir de olumsuz mana ifade etmiştir. Bu tür kasrda maksûrun aleyh; takdim olan kelimedir. Sonradan zikredilen lafız ise maksurdur. رَبَّكَ mevsûf/maksûrun aleyh, فَـكَبِّرْۙ sıfat/maksûr olduğu için kasr-ı sıfat ale’l mevsûftur.
رَبَّكَ فَـكَبِّرْ ifadesi aks sanatının güzel bir örneğidir. Aks ve tebdîl lafzî güzelliğin ve bunun verdiği zevkin yanında muhatabın dikkatini celb eder. Ayrıca bu kelimeler arasında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Veciz ifade kastına matuf رَبِّكَ izafetinde, Hz. Peygamber’e ait zamirin Rabb ismine muzâfun ileyh olması Peygamberimize tazim teşrif ve destek içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
وَرَبَّكَ فَـكَبِّرْۙ (Rabbini tekbir et) tekbiri ona tahsis et; yani onu itikat ve söz bakımından ululukla nitele demektir. فَـكَبِّرْۙ 'deki ve sonrasındaki فَ edatı şart manasını ifade etmek içindir, sanki: وَما يكون فكبِّرْ ربَّك (ne olursa olsun, Rabbini tekbir et) denilmiştir. Ya da ف şunu göstermek içindir ki, kalkmaktan ilk kastedilen şey Rabbini şirkten ve insana benzemekten tekbir (ve tenzih) etmektir. Çünkü ilk vâcip olan şey Yaratıcıyı bilmektir ve varlığını bildikten sonra ilk vacip olan şey de onu (noksanlardan) tenzih etmektir. Çünkü o toplum Allah'ın varlığını ikrar ediyordu (fakat şirk koşuyorlardı). (Beyzâvî)
Ayet; “kendini veya kalbini günahtan, haksızlıktan temiz tut, yaptığın uyarıları kabule engel olacak kirli huylardan sakın, öğütlerinin kabul edilmesini sağlayacak olan güzel ahlak ile ahlaklan” diye manevi ve ahlaki temizlik ile tefsir etmişlerdir. Fakat kinaye, hakiki mananın da kastedilmesine engel olmadığı için, bu şekilde bir tefsir aynı zamanda gerek bedenin gerek elbisenin maddi temizliğinin emredilmiş olmasına aykırı olmaz. Çünkü taharet ve nezafet kelimeleri dilimizde temizlik manasına gelmekle birlikte taharet, nezafetten daha genel olarak maddi ve manevi temizliği kapsar. Bununla beraber burada bundan başka bir mana daha vardır ki o da “siyab” kelimesinin bir şeyi yakından bürüyen, kuşatan şeyden ve zarftan kinaye ve mecaz olmasıdır. (Elmalılı Hamdi Yazır)