Nebe' Sûresi 14. Ayet

وَاَنْزَلْنَا مِنَ الْمُعْصِرَاتِ مَٓاءً ثَجَّاجاًۙ  ...

Taneler, bitkiler, sarmaş dolaş bahçeler çıkaralım diye yağmur yüklü yoğun bulutlardan şarıl şarıl yağmur yağdırdık.  (14 - 16. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَأَنْزَلْنَا ve indirdik ن ز ل
2 مِنَ -dan
3 الْمُعْصِرَاتِ sıkışan(bulut)lar- ع ص ر
4 مَاءً su م و ه
5 ثَجَّاجًا şarıl şarıl ث ج ج
 
“Üstünüzde yedi kat sağlam gök yaptık” meâlindeki 12. âyet bazı farklılıklarla Kur’an’da birkaç defa geçmiş, oralarda gereken açıklama yapılmıştır )meselâ bk. Kur’an Yolu, Bakara 2/29; Mülk 67/3). Gökleri, alev alev yanarak dünyayı aydınlatan güneşi, bolca yağmur indirerek yeryüzünde birçok nimetin yetişmesine ve hayatın devam etmesine vesile olan bulutları yaratan yüce kudret, mahiyeti ve sistemiyle yeni bir âlem kurmaya elbette kadirdir; işte o âhiret âlemidir. Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 536
 

وَاَنْزَلْنَا مِنَ الْمُعْصِرَاتِ مَٓاءً ثَجَّاجاًۙ


Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir.  اَنْزَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. مِنَ الْمُعْصِرَاتِ  car mecruru  جَعَلْنَا  fiiline mütealliktir

مَٓاءً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  ثَجَّاجاً  kelimesi  مَٓاءً ‘ın sıfatı olup fetha ile mansubdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَنْزَلْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  نزل ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.  

ثَجَّاجاًۙ  kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

الْمُعْصِرَاتِ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاَنْزَلْنَا مِنَ الْمُعْصِرَاتِ مَٓاءً ثَجَّاجاًۙ


Ayet atıf harfi  وَ ’la, 6. ayete atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. İstifhama dahildir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, S.107)

Fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

ثَجَّاجاً  kelimesi, mef’ûl olan  مَٓاءً  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır. 

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  مِنَ الْمُعْصِرَاتِ , ihtimam için mef’ûl olan  مَٓاءً ‘e takdim edilmiştir

مَٓاءً ’deki tenvin kesret ve tazim ifade eder. 

ثَجَّاجاً - مَٓاءً - الْمُعْصِرَاتِ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

ثَجَّاجاًۙ  ve  الْمُعْصِرَاتِ  mübalağalı ism-i fail vezninde gelerek  bu özelliğin hudûs ve yenilenmesindeki mübalağaya işaret etmiştir.

مِنَ الْمُعْصِرَاتِ (Sıkanlardan) yani bulutlardan şarıl şarıl su indirdik ifadesi bulutlardan demektir ki, sıkıştığı yani rüzgârların onları sıkıştırıp da yağmur yağdırması yaklaştığı zaman demektir. Ya da bulutları sıkıştırma zamanı gelen rüzgârlardan indirdik demektir veya fırtınalı bulutlardan demektir. Su indirmenin buluttan başlatılması bulutu meydana getirmesinden ve memelerinden su fışkırtmasındandır.  مُعْصِرَاتِ  okunması da bu manayı destekler.  ثَجَّاجاًۙ , şarıl şarıl çok miktarda dökülen demektir. (Beyzâvî)

الْمُعْصِرَاتِ  kelimesi hem  مُعْصِرَ ‘ın, hem de  مُعْصِرَةٌ ‘nın çoğulu olabilir. Bu vasıf da birkaç şekilde kapsamlı manalar ifade eder. Zira i'sar kelimesinden türetilmiştir. İ'sar ise; sıkmak, bir şeyin suyunu, öz suyunu çıkarmak manasınadır. Veya vakit manasına gelen asır kelimesini if'al kalıbına sokmak suretiyle türetilmiş olup başında bulunan hemzenin bir yere veya vakte girmek, vakti gelmek manalarını veya geçişlilik ifade etmesine göre ‘vaktine girmek, sıkım vakti gelmek, sıkıp suyunu çıkartmak’ manalarına masdar olduğu gibi sıkıp kavuran bora ve kasırga mânâsına isim de olur. Bunun için, vakti gelmek manasıyla أعْصَرَ ‘dan türetildiğinde, ergenlik çağına eren veya girmisine yaklaşan kıza مُعْصِرَةٌ  denildiği gibi, olgun üzüm gibi sıkılıp suyunu çıkarma zamanı gelmiş şeylere veya pres, mengene gibi, bir şeyin sıkıp suyunu çıkartan kuvvetlere de  مُعْصِرَةٌ  denilir.

Burada bu manaların her birine göre  الْمُعْصِرَاتِ , yağmur yağdırma zamanı gelmiş bulutlar veya onları presler gibi sıkıştıran rüzgarlar veya gökler diye tefsir edilmişse de, ne olduklarının belirlenmesine kalkışılmaksızın "sıkım zamanı gelmiş, sıkılıp suyu çıkarılacak şeyler" veya "bir şeyin suyunu çıkartanlar" manalarıyla mutlak olarak anlaşılması daha kapsamlı olacağından mealde "mu'sıreler" demekle yetinmeyi nazmın inceliğine daha uygun gördük.

ثَجَّاجاًۙ , lâzım (geçişsiz) ve müteaddi (geçişli) olarak suyun veya bir akıcı maddenin çok dökülüp şarlayarak akması veya akıtılmasıdır. (Elmalılı, Âşûr)