اِنْ تَسْتَفْتِحُوا فَقَدْ جَٓاءَكُمُ الْفَتْحُۚ وَاِنْ تَنْتَهُوا فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْۚ وَاِنْ تَعُودُوا نَعُدْۚ وَلَنْ تُغْنِيَ عَنْكُمْ فِئَتُكُمْ شَيْـٔاً وَلَوْ كَـثُرَتْۙ وَاَنَّ اللّٰهَ مَعَ الْمُؤْمِن۪ينَ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِنْ | eğer |
|
2 | تَسْتَفْتِحُوا | fetih istiyorsanız |
|
3 | فَقَدْ | işte |
|
4 | جَاءَكُمُ | size geldi |
|
5 | الْفَتْحُ | fetih |
|
6 | وَإِنْ | eğer |
|
7 | تَنْتَهُوا | vazgeçerseniz |
|
8 | فَهُوَ | bu |
|
9 | خَيْرٌ | iyidir |
|
10 | لَكُمْ | sizin için |
|
11 | وَإِنْ | ama yine |
|
12 | تَعُودُوا | dönerseniz |
|
13 | نَعُدْ | biz de döneriz |
|
14 | وَلَنْ |
|
|
15 | تُغْنِيَ | sağlayamaz |
|
16 | عَنْكُمْ | size |
|
17 | فِئَتُكُمْ | topluluğunuz |
|
18 | شَيْئًا | hiçbir şey (yarar) |
|
19 | وَلَوْ | şayet |
|
20 | كَثُرَتْ | çok da olsa |
|
21 | وَأَنَّ | çünkü |
|
22 | اللَّهَ | Allah |
|
23 | مَعَ | beraberdir |
|
24 | الْمُؤْمِنِينَ | inananlarla |
|
Mekkeli müşrik ordusu savaş gücünün nicelik yönünden fazlalığına güvenerek mutlaka zaferi kazanacaklarını ve Medine’ye girerek müslümanları yok edeceklerini ummuştu. Nitelik niceliğe, Allah’ın yardımı, O’na karşı çıkan insanların birbirine yaptıkları yardıma galip gelince Allah, müşriklerin bu tecrübeden ibret alıp yanlış yoldan dönmelerini sağlamak üzere önce –kinayeli bir üslûpla– neyi umup neyi bulduklarına işaret etmiş ve âdeta şöyle demiştir: “Siz zafer bekliyordunuz, işte size zafer; yani onun tersi olan yenilgi.” Sonra da musibetten ders alarak yanlış yoldan dönmemeleri, kendileri için hayırlı olan hareketi reddetmeleri halinde başlarına gelecekler sıralanmıştır: Tekrar saldırırlarsa Allah’ın izni ve yardımı ile yine mağlûp olacaklar, sayıca çokluğun onlara bir faydası olmayacaktır; çünkü Allah müminlerin yanındadırlik etmeyiniz, emanetinizdeki şeylere de bilerek hıyanet etmeyiniz.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri
Cilt: 2 Sayfa: 676
اِنْ تَسْتَفْتِحُوا فَقَدْ جَٓاءَكُمُ الْفَتْحُۚ
اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa اِنْ kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَسْتَفْتِحُوا şart fiili ن ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder.
Şart ve cevap fiilleri mazi de muzari de gelebilir. Ancak aslolan ikisinin de muzari gelmesidir.
Cevap cümlesi; başına hiçbir edat gelmeyen olumlu mazi ve muzari olarak geldiğinde başına cevap (rabıt) ف’si gelmez. Ayrıca لَمْ (cahd-ı mutlak) ve لَا (nefyi istikbal) ile menfi olan muzari olarak geldiğinde de umumiyetle başına cevap (rabıt) ف’si gelmez, bunun haricinde gelen cümle çeşitlerinde ise umumiyetle başına cevap (rabıt) ف’si gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
جَٓاءَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir كُمُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. الْفَتْحُ fail olup lafzen merfûdur.
تَسْتَفْتِحُوا fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi فتح ’dir.
Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar.
وَاِنْ تَنْتَهُوا فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْۚ
وَ atıf harfidir. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşâî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.
Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.
و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. تَنْتَهُوا şart fiili ن ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur.
خَیۡرࣱ haber olup lafzen merfûdur. لَّكُمۡ car mecruru خَيْرٌ ’e müteallıktır.
خَیۡرࣱ kelimesi ism-i tafdil kalıbındandır. Çok kullanıldığı için başındaki hemze hafifletilmiştir.
İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil اَفْضَلُ veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi فُعْلَى veznindedir.
İsm-i tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh’’ denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır.
خَيْرٌ ve شَرٌّ kelimeleri Kur’an-ı Kerim’de umumiyetle ism-i tafdil manasında gelmiştir. Bunların asılları اَخْيَرُ ve اَشْرَرُ veznindedir. Çok kullanıldıklarından dolayı Arap dilbilgisinde bu şekilde gelmektedir. İsm-i tafdilin geliş şekilleri:
1. ال ’sız مِنْ ’li gelir. مِنْ hazf edilebilir. Karşılaştırma içindir. “Daha” manası verir. Müfred müzekker olmalıdır.
2. ال ’lı gelir. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat
olmalıdır (yani bir önceki kelimeye uymalıdır).
3. Marifeye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat olabilir (yani bir önceki kelimeye uymalıdır) veya müfred müzekker olabilir.
4. Nekreye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Müfred müzekker olmalıdır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَنْتَهُوا fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi نهي ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
وَاِنْ تَعُودُوا نَعُدْۚ
وَ atıf harfidir. اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. تَعُودُوا şart fiili ن ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Şartın cevabı نَعُدْ ‘dur. نَعُدْ sükun üzere meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
وَلَنْ تُغْنِيَ عَنْكُمْ فِئَتُكُمْ شَيْـٔاً وَلَوْ كَـثُرَتْۙ
وَ atıf harfidir. لَنْ muzariyi nasb ederek manasını olumsuz istikbale çeviren tekid harfidir. تُغْنِيَ mansub muzari fiildir.
عَنْهُمْ car mecruru تُغْنِيَ fiiline müteallıktır.
فِئَتُكُمْ fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
شَيْـٔاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
وَ haliyyedir. لَوْ gayr-ı cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur.
كَـثُرَتْ şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى ’dir.
Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Takdiri; لن تغني عنكم فئتكم (Grubunuz size asla fayda vermeyecektir.) şeklindedir.
تُغْنِيَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındandır. Sülâsîsi غني ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerred manasını ifade eder.
وَاَنَّ اللّٰهَ مَعَ الْمُؤْمِن۪ينَ۟
وَ atıf harfidir. اَنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. اللّٰهَ lafza-i celâli اَنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubdur.
مَعَ mekân zarfı, اَنَّ ’nin mahzuf haberine müteallıktır.
الْمُؤْمِن۪ينَ۟ kelimesi مَعَ ’nın muzâfun ileyhi olup cer alameti ي harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
الْمُؤْمِن۪ينَ۟ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَسْتَفْتِحُوا -تَنْتَهُوا -تَعُودُوا - الْمُؤْمِن۪ينَ۟ kelimelerinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)
اِنْ تَسْتَفْتِحُوا فَقَدْ جَٓاءَكُمُ الْفَتْحُۚ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan تَسْتَفْتِحُوا, şart cümlesidir.
فَ karinesiyle gelen cevap cümlesi فَقَدْ جَٓاءَكُمُ الْفَتْحُۚ, tahkik harfiyle tekid edilmiş mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, şart üslubunda faide-i haber talebî kelamdır.
جَٓاءَكُمُ الْفَتْحُۚ (Fetih size geldi) ifadesinde mecaz-ı aklî sanatı vardır.
اِنْ تَسْتَفْتِحُوا فَقَدْ جَٓاءَكُمُ الْفَتْحُۚ hitabı, alay yoluyla, müşriklere yapılan hitaptır. Nitekim bir ayet-i kerimede, ذُقْۙ ۚ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْكَر۪يمُ (Tat bakalım, sen kendince üstündün) (Duhan Suresi, 49) buyurularak inkârcıyla alay edilmiştir. (Safvetu't Tefasir)
وَاِنْ تَنْتَهُوا فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْۚ
İstînâfiyyeye وَ ’la atfedilen cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan تَنْتَهُوا, şart cümlesidir.
فَ karinesiyle gelen cevap cümlesi فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْۚ şeklinde isim cümlesi olup faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
وَاِنْ تَعُودُوا نَعُدْۚ
İstînâfiyyeye matuf cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Aralarında haberî olmak bakımından mutabakat vardır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan تَعُودُوا , şart cümlesidir.
فَ karinesi olmadan gelen cevap cümlesi نَعُدْۚ , muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
تَعُودُوا - نَعُدْۚ ve تَسْتَفْتِحُوا - الْفَتْحُۚ kelime grupları arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
وَلَنْ تُغْنِيَ عَنْكُمْ فِئَتُكُمْ شَيْـٔاً وَلَوْ كَـثُرَتْۙ
Yine istînâfa atfedilmiş cümle, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Aralarında haberî olmak bakımından mutabakat vardır. Car-mecrur عَنْكُمْ, önemine binaen fail olan فِئَتُكُمْ ’e takdim edilmiştir.
شَيْـٔاً ’deki tenvin kıllet ve nev ifade eder. Hiçbir şey anlamındadır. Bilindiği gibi menfi siyakta nekre, umuma işaret eder.
Hal vavı ile gelen وَلَوْ كَـثُرَتْۙ cümlesi, şart üslubunda haberî isnaddır. كَـثُرَتْۙ, şart fiilidir. Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Şartın cevabının hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
وَاَنَّ اللّٰهَ مَعَ الْمُؤْمِن۪ينَ۟
وَ atıf veya istînâfiyyedir. Masdar ve tekid harfi اَنَّ ve müteakip isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Masdar-ı müevvel, takdir edilen ل harfiyle birlikte mahzuf fiile müteallıktır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan (kapsayan) lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet uyandırmak içindir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. مَعَ الْمُؤْمِن۪ينَ۟’in müteallakı olan اَنَّ’nin haberi mahzuftur.
Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır.
Önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.
Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle cümledeki lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
اَنَّ اللّٰهَ مَعَ الْمُؤْمِن۪ينَ۟ ve وَاِنْ تَعُودُوا نَعُدْۚ cümleleri arasında mütekellimden gaibe geçiş şeklinde güzel bir iltifat sanatı vardır.
“Haklıyla haksızın ayrılmasını mı istiyordunuz.” ifadesinin müminlere; “vazgeçerseniz” ifadesinin ise kâfirlere hitap olduğu da söylenmiştir. Peygambere (s.a.) düşmanlıktan vazgeçerseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Yok tekrar onunla savaşmaya dönerseniz, Biz de size karşı ona yardıma döneriz! َوَاَنَّ اللّٰهَ ifadesi, “Allah müminlerin yardımcısı olduğu için bu böyle olmuştur.” anlamı gözetilerek fethalı okunmuştur. (Keşşâf)