وَاَط۪يعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ ر۪يحُكُمْ وَاصْبِرُواۜ اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصَّابِر۪ينَۚ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَأَطِيعُوا | ve ita’at edin |
|
2 | اللَّهَ | Allah’a |
|
3 | وَرَسُولَهُ | ve Elçisine |
|
4 | وَلَا |
|
|
5 | تَنَازَعُوا | birbirinizle çekişmeyin |
|
6 | فَتَفْشَلُوا | yoksa korkuya kapılırsınız da |
|
7 | وَتَذْهَبَ | ve gider |
|
8 | رِيحُكُمْ | gücünüz (devletiniz) |
|
9 | وَاصْبِرُوا | ve sabredin |
|
10 | إِنَّ | çünkü |
|
11 | اللَّهَ | Allah |
|
12 | مَعَ | beraberdir |
|
13 | الصَّابِرِينَ | sabredenlerle |
|
وَاَط۪يعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ ر۪يحُكُمْ وَاصْبِرُواۜ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَط۪يعُوا fiili نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
اللّٰهَ lafza-i celâli mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. رَسُولَهُٓ atıf harfi وَ ’la lafza-i celâle matuftur.
وَ atıf harfidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَنَازَعُوا fiili نَ ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
فَ , sebebiyyedir. Muzariyi gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren harftir.
Fâ-i sebebiyyeden önce nefy, talep bulunması gerekir.
اَنْ harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَنْ ve masdar-ı müevvel, kelamın öncesinden anlaşılan masdara matuftur. Takdiri, لا يكن منكم تنازع ففشل (Sizden çekişen olmasın ki başarısız olmasın) şeklindedir.
تَفْشَلُوا fiili نَ ’un hazfiyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
وَ atıf harfidir. تَذْهَبَ mansub muzari fiildir. ر۪يحُكُمْ fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَ atıf harfidir. اصْبِرُوا fiili نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصَّابِر۪ينَۚ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
اللّٰهَ lafza-i celâli, اِنَّ ’nin ismidir. مَعَ mekân zarfı, اِنَّ ’nin mahzuf haberine müteallıktır. الصَّابِر۪ينَ muzâfun ileyh olup cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
الصَّابِر۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan صبر fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاَط۪يعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ ر۪يحُكُمْ وَاصْبِرُواۜ
وَ atıf harfidir. İlk cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
رَسُولَهُ izafetinde Allah Teâlâya ait zamire muzâf olan رَسُولَ , şan ve şeref kazanmıştır.
Nehiy üslubunda talebî inşâî isnad olan وَلَا تَنَازَعُوا cümlesi makabline matuftur. İki cümle arasında inşâî olmak bakımından mutabakat vardır. Atıf sebebi tezattır.
Fâ-i sebebiyyenin gizli أنْ ‘le masdar yaptığı فَتَفْشَلُوا cümlesi, ref mahalde, cümlenin öncesinden edinilen masdar manasına matuftur. Yani; لا يكن منكم تنازع ففشل (İçinizde çekişenler olmasın, yoksa başarısızlığa uğrarsınız.) demektir.
Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Aynı üslupla gelen وَتَذْهَبَ ر۪يحُكُمْ cümlesi, masdar-ı müevvele matuftur. Atıf sebebi tezâyüftür.
Emir üslubunda talebî inşaî isnad olan وَاصْبِرُواۜ cümlesi, اَط۪يعُوا اللّٰهَ cümlesine hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir.
اَط۪يعُوا (itaat edin) - لَا تَنَازَعُوا (Çekişmeyin) kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
اصْبِرُواۜ - الصَّابِر۪ينَۚ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
ر۪يحُكُمْ kuvvet ve yardım manasında müsteardır. (Sâbûnî, Safvetü't Tefasir)
Çünkü burada gerçekte rüzgâr (ر۪يحُ) yoktur. Bu, birisinin şansı iyi gidince veya ona bir nimet görününce Arapların ‘’ Falancının rüzgârı esti” sözündeki gibidir. Yine ‘’İkbal ondan yana; kader ona yardım ediyor’’ anlamında ‘’Rüzgâr falancadan yana‘’ da derler. (Şerîf er-Radî)
Burada müstearun minh olan ريح (rüzgâr) lafzı, aralarındaki benzerlik ilgisinden dolayı müstearun leh olan دولة (devlet) lafzı yerine müstear olarak kullanılmıştır. Müstearun minhin açıkça söylendiği bu tür istiarelere istiare-i musarraha adı verilir.
ريح [rüzgâr] kelimesi, devletin yürümesi ve nüfuzu, rüzgârın esmesine ve nüfuzuna benzetilerek istiare yolu ile devlet kelimesi yerine kullanılmıştır. (Beyzâvî, III, 113, Keşşâf)
Diğer bir görüşe göre mealde kuvvet olarak çevrilen ر۪يحُ kelimesi, gerçekte rüzgâr demektir. Çünkü zafer, ancak Allah Teâlâ'nın gönderdiği bir rüzgâr ile gerçekleşir. Nitekim Peygamber (sav) bir hadiste: " Ben saba rüzgârı ile zafere erdirildim; Âd kavmi de batı rüzgârı ile helak edildi." buyurmuştur. (Ebüssuûd)
اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصَّابِر۪ينَۚ
Ayetin son cümlesi ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
اِنَّ ile tekid edilmiş cümle faide-i haber inkârî kelamdır. Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet uyandırmak içindir.
Lafza-i celâlin, kalplerde mehabet ve muhabbet duygularını artırmak için yapılan tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. مَعَ الصَّابِر۪ينَ ’in müteallakı olan haber اِنَّ mahzuftur.
Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle ayetteki lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
Sabrın şanı her neye sabretmesi gerekiyorsa hepsini kapsamalıdır. Sıkıntı, zorluk, fakirlik, hastalık, meşakkat, hayatın zorlukları, bir iş yapmak, ilim talep etmek vs. gibi hallerde gerekli olan sabrın hepsini kapsar. (Muhammed Ebû Mûsâ Hâ-Mîm Sûreleri Belâğî Tefsîri 2, Fussilet Sûresi/35, Sayfa. 156)
Sabırda bu hususiyetin bulunması, o nefsi, Allah'ın rızası için hoşuna gitmeyen şeylere zorlamak, güçlükleri sırtlanmaya ve sızlanmamaya alıştırmak olduğu içindir. Kim, nefsini ve kalbini böyle bir boyun eğmeye sevk ederse, ona, ibadetleri yapmak, taatların sıkıntılarına katlanmak ve yasak olan şeylerden kaçınmak kolay gelir. (Fahreddin er-Râzî, Tefsir-i Kebir.)
Sabır üç yerde gerekir: İtaat etmek, günah işlememek ve başına gelen musibetlere sabretmek.
اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصَّابِر۪ينَۚ [Allah sabredenlerle beraberdir] ifadesinde aklî mecaz vardır. Allah’ın yardımı manasında olduğu düşünülebilir.
Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır.
Önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.