وَلَوْ تَرٰٓى اِذْ يَتَوَفَّى الَّذ۪ينَ كَفَرُواۙ الْمَلٰٓئِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَاَدْبَارَهُمْۚ وَذُوقُوا عَذَابَ الْحَر۪يقِ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلَوْ | ve keşke |
|
2 | تَرَىٰ | görseydin |
|
3 | إِذْ |
|
|
4 | يَتَوَفَّى | canlarını alırken |
|
5 | الَّذِينَ | kimseleri |
|
6 | كَفَرُوا | o inkar eden(leri) |
|
7 | الْمَلَائِكَةُ | Melekler |
|
8 | يَضْرِبُونَ | vuruyorlar |
|
9 | وُجُوهَهُمْ | yüzlerine |
|
10 | وَأَدْبَارَهُمْ | ve kıçlarına |
|
11 | وَذُوقُوا | haydi tadın |
|
12 | عَذَابَ | azabını |
|
13 | الْحَرِيقِ | yangın |
|
Hak dini inkâr edenlerin cezası kısmen dünyada, sonra can verirken ölüm meleklerinin elinde, nihayet kıyametten sonra ateşe atılarak cehennemde verilmektedir. “…bir görseydin!” ifadesi, olup bitenlerin dehşetine, görenleri şaşkınlık içinde bırakacak cinsten olaylar olduğuna işaret etmektedir. Bu cezaların hiçbiri, kulun mazeretsiz kusuru, suçu ve günahı olmadan Allah’ın verdiği cezalar değildi, hepsi hak edilmişti. Çünkü Allah zulümden münezzehtir; uyarmadan, kendini düzeltme imkânı vermeden hiçbir kulunu cezalandırmaz.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri
Cilt: 2 Sayfa: 699
وَلَوْ تَرٰٓى اِذْ يَتَوَفَّى الَّذ۪ينَ كَفَرُواۙ الْمَلٰٓئِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَاَدْبَارَهُمْۚ
وَ istînâfiyyedir. لَوْ gayr-ı cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur.
تَرٰٓى şart fiili olup elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Fail ise müstetir olup takdiri أنت ’dir.
Şartın cevabı mahzuftur. Takdiri; لرأيت أمرا عظيما (Büyük bir şey görürdün.) şeklindedir.
اِذْ zaman zarfı تَرٰٓى fiiline müteallıktır. يَتَوَفَّى ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يَتَوَفَّى elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ , mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası كَفَرُوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
كَفَرُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
الْمَلٰٓئِكَةُ kelimesi يَتَوَفَّى fiilinin faili olup lafzen merfûdur.
يَضْرِبُونَ fiili الْمَلٰٓئِكَةُ ‘nun hali olarak mahallen mansubtur. يَضْرِبُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
وُجُوهَهُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَدْبَارَهُمْ kelimesi atıf harfi وَ ’la وُجُوهَهُمْ ‘e matuftur.
يَتَوَفَّى fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi وفي ’dır.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.
وَذُوقُوا عَذَابَ الْحَر۪يقِ
Mahzuf sözün mekulü’l-kavlidir. Takdiri; يقولون لهم ذوقوا şeklindedir.
وَ atıf harfidir. ذُوقُوا fiili, نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
عَذَابَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. الْحَر۪يقِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
وَلَوْ تَرٰٓى اِذْ يَتَوَفَّى الَّذ۪ينَ كَفَرُواۙ الْمَلٰٓئِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَاَدْبَارَهُمْۚ وَذُوقُوا عَذَابَ الْحَر۪يقِ
İstînâfiyye olarak و ’la gelen cümle şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Şart cümlesi تَرٰٓى , müsPet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Muzari fiiller hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder ve tecessüm özelliğiyle muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek onu etkiler.
Şartın cevabının takdiri لرأيت أمرا عظيما. (Büyük bir iş, durum görürdün) olabilir. Cevabın mahzuf olması îcâz-ı hazif sanatıdır.
… يَتَوَفَّى cümlesi, zaman zarfı اِذْ ’in muzÂfun ileyhidir.
يَتَوَفَّى fiilinin mukaddem mef’ûlü konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ‘nin sılası كَفَرُواۙ , müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
الْمَلٰٓئِكَةُ ’dan hal olan يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَاَدْبَارَهُمْۚ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Hal cümleleri ıtnâb babındandır.
Bu ayet-i kerimede لَوْ harfi; fiilin mazide zaman zaman devam etmesi sebebiyle yani istimrar ifade ettiği için muzariye dahil olmuştur. Çünkü istimrar
ifadesi, mazi değil muzari fiilde mevcuttur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Ayette cevap farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mübalağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)
يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَاَدْبَارَهُمْۚ [Yüzlerine ve arkalarına vura vura ..] ibaresindeki اَدْبَارَ kelimesi daha güzel bir kelimeyi telaffuz etmek için kinaye olarak gelmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri, Beyân ilmi)
وُجُوهَهُمْ - اَدْبَارَهُمْۚ kelimeleri arasında îhâm-ı tıbâk vardır.
Şart cümlesinin cevabı mahzuftur. Korkuyu artırmak için muhatabın hayal gücüne bırakılmıştır.
وَ atıf harfidir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Emir üslubunda talebî inşâî isnad olan bu cümle takdiri يقولون (derler) olan fiilin mekulü’l-kavlidir.
عَذَابَ , الْحَر۪يقِ için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.
ذُوقُوا عَذَابَ الْحَر۪يقِ [Azabı tadın] cümlesinde gaibden muhataba geçişle güzel bir iltifat sanatı vardır.
ذُوقُوا عَذَابَ ifadesinde istiare vardır. Tatmak dil ile olur. Burada insanın başına gelen acı manasında kullanılmıştır.
عَذَابَ الْحَر۪يقِ [çetin azap] cümlesindeki izafet, cinsin nev’e izafeti şeklindedir. Yani o azap ki çetindir. İzafet-i beyâniyyedir. (Âşûr)
Burada اَدْبَارَهُمْۚ ve وُجُوهَهُمْ ifadelerinde cehennemlikler gaib sıygası ile anlatılırken ذُوقُوا [Tadın] emrinde muhataba dönülmüştür. Bu iltifatla bize, cehennemliklere yapılacak azap tekitli olarak anlatılmış ve azabın gerçekliği öne çıkarılmıştır.