ذٰلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يكُمْ وَاَنَّ اللّٰهَ لَيْسَ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِۙ
Hak dini inkâr edenlerin cezası kısmen dünyada, sonra can verirken ölüm meleklerinin elinde, nihayet kıyametten sonra ateşe atılarak cehennemde verilmektedir. “…bir görseydin!” ifadesi, olup bitenlerin dehşetine, görenleri şaşkınlık içinde bırakacak cinsten olaylar olduğuna işaret etmektedir. Bu cezaların hiçbiri, kulun mazeretsiz kusuru, suçu ve günahı olmadan Allah’ın verdiği cezalar değildi, hepsi hak edilmişti. Çünkü Allah zulümden münezzehtir; uyarmadan, kendini düzeltme imkânı vermeden hiçbir kulunu cezalandırmaz.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri
Cilt: 2 Sayfa: 699
ذٰلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يكُمْ وَاَنَّ اللّٰهَ لَيْسَ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِۙ
İsim cümlesidir. İşaret ismi ذٰلِكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir.
مَا ve masdar-ı müevvel, بِ harf-i ceriyle birlikte mübtedanın mahzuf haberine müteallıktır. بِ , sebebiyyedir.
بِ harf-i ceri mecruruna ilsak, sebep, musahabe, zaid, karşılık/bedel, istiane, zaman - mekân zarfı gibi manalar kazandırabilir. Burada sebep manasındadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَدَّمَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تۡ te’nis alametidir. اَيْد۪يكُمْ fail olup ی üzere mukadder damme ile merfûdur.
Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. ٱللَّهَ lafza-i celâli, إِنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubtur.
لَيْسَ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِ cümlesi اَنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. لَيْسَ nakıs camid fiildir. كَانَ gibi isim cümlesinin başına gelir, ismini ref haberini nasb eder. لَيْسَ ’nin ismi müstetir olup takdiri هُو ’dir. بِ zaiddir. ظَلَّامٍ lafzen mecrur, لَيْسَ ’nin haberi olarak mahallen mansubtur.
ظَلَّامٍ mübalağalı ism-i faildir. Mübalağalı ism-i fail, bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Bazen لَيْسَ ’nin haberinin başına manayı tekid için zaid بِ harf-i ceri gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ب harf-i ceri mecruruna ilsak, sebep, musahabe, zaid, karşılık/bedel, istiane, zaman - mekân zarfı gibi manalar kazandırabilir. Burada zaid manasındadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لِ harfi, zaiddir. اَلْعَب۪يدِ lafzen mecrur olup mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
ذٰلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يكُمْ وَاَنَّ اللّٰهَ لَيْسَ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِۙ
Ayet müstenefe olarak fasılla gelmiştir. İsim cümlesi formunda gelen ilk cümlenin müsnedün ileyhinin işaret ismi olması, işaret edilene tahkir ifade eder. İşaret isminde tecessüm sanatı vardır. Muhatabın kalın kafalı olduğuna işaret eder.
ذٰلِكَ ’de istiare vardır. Bilindiği gibi işaret isimleri mahsus şeyler için kullanılır. Burada olduğu gibi aklî bir şeye işaret ismiyle işaret edilirse aklî olan hissî olana benzetilmiş olduğundan istiare oluşur. Câmi’, her ikisindeki vücudun tahakkukudur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri, Beyân İlmi)
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mecrur mahaldeki ismi mevsûl مَا ’nın müteallakı olan haber mahzuftur.
Mevsûlün sılası قَدَّمَتْ اَيْد۪يكُمْ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman müşarun ileyhi işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamda bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan/57, s. 190)
ذٰلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يكُمْ ayetin zahiri bu fiilin failinin, el yani يد۪ olmasını gerektirir. Halbuki bunun böyle olması birkaç yönden imkânsızdır.
a) Bu azap onlara ancak küfürleri sebebiyle dokunmuştur. Halbuki küfrün mahalli, el değil kalptir.
b) El, bilgi ve ilmin mahalli değildir. Bu sebeple, mükellefiyet ele müteveccih olmaz. Binaenaleyh, azabın ele ulaştırılması mümkün değildir. İşte bu sebeple de buradaki اَيْد۪يكُمْ kelimesini kudret manasına hamletmek gerekir. Bu iki mecazî ifadenin sebebi şudur: (el), iş yapmanın aleti ve vasıtasıdır. O işte müessir olan ise kudrettir, güçtür. Şu halde "el"i, kişinin kudretinden kinaye kılmak güzel ve yerinde olmuştur.İnsan, tek bir cevherdir. O faaldir, idrak edicidir, mümindir, kâfirdir, itaat eden ve isyan edendir. Bu uzuvlar ise, onun bu fiilinde alet ve vasıtalardır. Binaenaleyh, görünüşte fiil alete, vasıtaya nispet edilmiştir ama gerçekte o fiil, insanın zatının cevherine nispet edilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
Masdar ve tekid harfi اَنَّ ’nin dahil olduğu وَاَنَّ اللّٰهَ لَيْسَ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِۚ cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Masdar-ı müevvel, mecrur mahaldeki mevsule matuftur.
بِظَلَّامٍ ’deki zaid بِ ve اَنَّ ile tekid edilen menfi isim cümlesi sübut ifade eder. Faide-i haber, inkâri kelamdır. Lafza-i celâlin müsnedün ileyh olması, konunun önemini vurgulayarak muhatabı ikaz içindir.
[Ellerinizin takdim ettikleri sebebiyle] cümlesinde muhatap zamiri kullanılmış, [Allah kullarına zulümkâr değildir.] cümlesinde “size” yerine “kullara” şeklinde açık isim getirilerek muhataptan gaibe iltifat yapılmıştır. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)
ظَلَّامٍ kelimesi mübalağa kalıbıdır. Günahsız birine azap etmenin ağır bir zulüm olduğunu ifade ederek Allah Teâlâ’yı tenzih manasını tekid eder. Kullar kelimesinin çoğul oluşuna riayet için yani kemiyet ifadesi için olduğu da söylenmiştir. (Ebüssuûd)
“Rabbin, kullarına zulümkâr değildir.” (Fussilet Suresi, 46) ayeti, Cenab-ı Hakk’ın, ظَلَّامٍ (çok zalim) olmadığını gösterir. Bir sıfatın olmadığını söylemek, o sıfatın aslının bulunduğu vehmini verir. Bu da zulmün aslının (Allah Teâlâ’da) bulunduğu manasına gelir, denebilir. Kādî buna şu şekilde cevap vermiştir: Cenab-ı Hakk’ın kullarına yapacağı tehdidinde bulunduğu o azap eğer bir zulüm olursa bu zaten büyük olur. Böylece Cenab-ı Hak var olması halinde o zulmü, olabilecek büyüklüğü ile nefyetmiştir. Bu da onların günahsız olmaları halinde onlara ceza vermenin zulüm olacağı şeklindeki görüşümüzü tekid eder. (Fahreddin er-Râzî)
ذٰلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يكُمْ [Bu, ellerinizin yaptığı şeyin karşılığıdır.] Burada mecaz-ı mürsel vardır. Bir kısmının zikredilip bütünün kastedilmesi kabilindendir. İşlerin çoğu ellerle yapıldığı için burada eller zikredilmiştir. (Safvetü't Tefasir, Fahreddin er-Râzî)
اَيْد۪ي [eller] zikredilerek tağlîb yapılmıştır. Çünkü iyi ya da kötü amellerin çoğu eller ile meydana gelmektedir. Ellerle yapılanlar bir araya getirilerek tağlîb meydana gelmektedir. (Ömer Yılmaz, Zerkeşî’nin el-Burhân fî Ulûmi’l-Kur’an Adlı Eserinin Belâgat İlmi Açısından Değerlendirilmesi ve Kurandaki deyimler ve Zemahşerinin Keşşâfı)
Âşûr ise bu ifadede istiare olduğu görüşündedir. Şöyle demiştir: اَيْد۪ي [Eller]’in zikredilmesi, işledikleri ameller dolayısıyladır. İstiarei mekniyyedir. Bu istiarenin kaynağı بِمَا قَدَّمَتْ sözüdür. Ürün toplayan kişi bu işi elleriyle yapar veya satıcı malının bedelini elleriyle alır. Aklî olan bir şey hissîye benzetilmiştir. Müşebbehe ait bir aza, yani eller zikredilmiştir. Eller iş yapma aletidir. (Âşûr)
Mübalağa ifade eden ظَلَّامٍ , kulların çokluğu esas alınarak kullanılmıştır ya da azap (dikkat gerektiren) büyük bir iştir; hak etmediği takdirde birine azap eden, son derece büyük bir zalimdir yani zallâmdır!.. (Keşşâf)
Masdar tevilindeki son cümle mesel tarikinde tezyîldir. Öncesini tekid etmek kastıyla gelen tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır.