وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا سَبَقُواۜ اِنَّهُمْ لَا يُعْجِزُونَ
İnkâra sapanlar sakın yakayı kurtardık sanmasınlar; çünkü ne yapsalar kurtulamayacaklardır.
Kaynak :Kuran Yolu Tefsiri
وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا سَبَقُواۜ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. يَحْسَبَنَّ fetha üzere mebni muzari fiildir.
Fiilin sonundaki نَّ , tekid ifade eden nûn-u sakiledir. Tekid nun’ları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذٖينَ , fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlün sılası كَفَرُٓوا ’dur. İrabdan mahalli yoktur.
كَفَرُٓوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Birinci mef’ûl mahzuftur. Takdiri, أنفسهم şeklindedir.
سَبَقُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اِنَّهُمْ لَا يُعْجِزُونَ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
Muttasıl zamir هُمْ (onlar) اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
لَا يُعْجِزُونَ fiili اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
يُعْجِزُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا سَبَقُواۜ اِنَّهُمْ لَا يُعْجِزُونَ
وَ istînâfiyye, لَا nahiyedir. Cümle nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. Fail konumundaki has ism-i mevsûl الَّذٖينَ ‘nin sılası كَفَرُوا , müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.
Emir ve Nehiylerin Aciliyet İfade Edip Etmeme Durumları:
- Emirler aciliyet veya tehir ifade etmezler. Sadece bir şeyin yapılmasını isterler.
- Nehiyler aciliyet ifade ederler. Yasaklanan şeyden hemen uzaklaşılmasını isterler. (Hasan Karakaya, Fıkıh usulü, s. 558-559)
لَا يَحْسَبَنَّ fiilinin mef’ûlü سَبَقُوا cümlesi , müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
السَّبْقُ ; kendisini isteyen kişiden kurtulmak ve otoritesinden kaçmak manasında müsteardır. Tıpkı Ankebut Suresi 4. ayette geçen أمْ حَسِبَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّئاتِ أنْ يَسْبِقُونا sözü gibi, kendisini isteyen kişiden kurtulmak için bir müsabakayı kazanmaya benzetilmiştir. (Âşûr)
Bu ayette olduğu gibi nehiylerden sonra gelen bütün tekidler; zihni boş olan muhatabı, mütereddit makamına koyma kabilindendir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri, Meânî İlmi)
Son üç ayette fiiller arka arkaya şeddeli tekid nunuyla gelmiştir.
Ayetin son cümlesi ta’liliyye veya beyânî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
اِنَّ ile tekid edilmiş isim cümlesi, şibh-i kemâl-i ittisâl nedeniyle fasılla gelmiştir. İsim cümleleri zamandan bağımsız olarak sübut ifade eder. Faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ ve isim cümlesi ve isnadın tekrar etmesi sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı Kadr/1.)
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsnedin muzari fiil sıygasıyla gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve istimrar ifade eder. Muzari fiilin tecessüm özelliği sayesinde muhayyile (hayal gücü) harekete geçer ve konuyu anlamak kolaylaşır.
Nefy harfinin müsnedün ileyhden sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması halinde bu terkip hükmü takviye ifade eder. Ancak bazı karîneler vasıtasıyla tahsis de ifade edebilir. Hükmü takviye demek; hükmü tekid etmek ve hükmün gerçeğe mutabık olduğunu ifade etmek demektir. Bunun Kur’an’da çok örneği vardır.
(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Mesel tarikinde tezyîl olan bu cümle ıtnâb babındandır.
Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Öncesinde konusu geçen meselin vuku bulmasından bağımsız olarak, ara vermeden başka bir ifadeye yer verilmesidir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.
كَفَرُوا - سَبَقُوا - يُعْجِزُونَ kelimelerinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)
"Kâfirler sakın öne geçtiklerini sanmasınlar. Çünkü onlar bizi asla aciz bırakamazlar.” Bu kelam, kâfirlerin, mukavemete ve direnişe muktedir olmadıklarını en belâgatlı ve kuvvetli şekilde ifade eder. (Ebüssuûd)
Allah Teâlâ: "O küfredenler (yakalarını kurtarıp) geçtiklerini asla zannetmesinler" buyurmuştur.
Bunun manası şudur: "Onlar, seni geçince senin elinden kurtulmuş olurlar, böylece sen onlara müstehak oldukları cezayı veremezsin." Sonra bununla ilgili olarak iki görüş vardır:
1) Bundan murad, "Onların senin elinden kurtulduklarını sanma. Çünkü Allah seni, onların kervanını ele geçirmeye muvaffak kılacaktır" manasıdır.
2) Bu, "Sen, onların esirlikten ve ölümden kurtulduklarını, Allah'ın ikâbından ve ahiret azabından uzak kalacaklarını sanma. Zira onlar, aciz bırakamazlar. Yani, onlar bu kaçışla Allah'ı, kendilerinden intikam almaktan aciz bırakamazlar" demektir. Bu ifadenin maksadı, Hz. Peygamber (sav)'i, kendilerini yenemediği ve intikam alamadığı kimseler hakkında teselli etmektir. (Fahreddin er-Râzî)