وَاِنْ يُر۪يدُٓوا اَنْ يَخْدَعُوكَ فَاِنَّ حَسْبَكَ اللّٰهُۜ هُوَ الَّـذ۪ٓي اَيَّدَكَ بِنَصْرِه۪ وَبِالْمُؤْمِن۪ينَۙ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَإِنْ | eğer |
|
2 | يُرِيدُوا | isterlerse |
|
3 | أَنْ |
|
|
4 | يَخْدَعُوكَ | sana hile yapmak |
|
5 | فَإِنَّ | şüphesiz |
|
6 | حَسْبَكَ | sana yeter |
|
7 | اللَّهُ | Allah |
|
8 | هُوَ | O |
|
9 | الَّذِي | ki |
|
10 | أَيَّدَكَ | seni destekledi |
|
11 | بِنَصْرِهِ | yardımıyle |
|
12 | وَبِالْمُؤْمِنِينَ | ve mü’minleri |
|
Düşmanın iyi niyetli ve samimi olmaması, bir oyun, bir taktik olarak barış istemesi de mümkündür. Buna rağmen şartlar uygun düştüğünde barışa yanaşmak, oyun ihtimali karşısında da Allah’a güvenmek gerekmektedir. Burada Allah’a güvenmek, bilerek oyuna gelmek mânasını içermiyor, şartlar gerekli ve faydalı kıldığında barışa karar verirken zayıf olan, vehim derecesinde kalan olumsuz ihtimallere kulak asmadan Allah’ın izin ve emrine dayanıp güvenmeyi ifade ediyor. Bu güven duygusunu geliştirmek üzere de iki ilâhî lutuf hatırlatılıyor: a) Allah’ın hicret esnasında, Bedir’de vb. durumlarda vâki mûcizevî yardımları; b) Medine’de yaşayan ve daha önce birbirine düşman olan Evs ve Hazrec kabileleri müslüman olunca onların gönüllerindeki düşmanlık, kin ve intikam duygularının yerine giderek sevgi, dayanışma ve kardeşlik duygularını ikame etmesi.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri
Cilt: 2 Sayfa: 705
وَاِنْ يُر۪يدُٓوا اَنْ يَخْدَعُوكَ فَاِنَّ حَسْبَكَ اللّٰهُۜ
وَ atıf harfidir. اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. يُر۪يدُٓوا şart fiili ن ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
يَخْدَعُوكَ fiili ن ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
حَسْبَكَ kelimesi اِنَّ ‘nin ismi olup lafzen mansubtur. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اللّٰهُ lafza-i celâli, اِنَّ ‘nin haberi olup lafzen merfûdur.
يُر۪يدُٓوا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’âl babındandır. Sülâsîsi رود ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
هُوَ الَّـذ۪ٓي اَيَّدَكَ بِنَصْرِه۪ وَبِالْمُؤْمِن۪ينَۙ
İsim cümlesidir. Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur.
Müfred müzekker has ism-i mevsûl الَّـذ۪ٓي , haber olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası اَيَّدَكَ ‘dir. Îrabtan mahalli yoktur.
اَيَّدَكَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. بِنَصْرِه۪ car mecruru اَيَّدَكَ fiiline müteallıktır.
Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
بِالْمُؤْمِن۪ينَ car mecruru atıf harfi وَ ‘la بِنَصْرِه۪ ‘ye matuftur. الْمُؤْمِن۪ينَ ‘nin cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
الْمُؤْمِن۪ينَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَيَّدَكَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
Tef’il babındandır. Sülâsîsi أيد ’dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef'ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlu herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
وَاِنْ يُر۪يدُٓوا اَنْ يَخْدَعُوكَ فَاِنَّ حَسْبَكَ اللّٰهُۜ
Ayetin ilk cümlesi, وَ ’la …وَاِنْ جَنَحُوا cümlesine atfedilmiştir. Şart üslubunda haberî isnaddır. يُر۪يدُٓوا şart fiili, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haberi ibtidaî kelamdır. اَنْ ve يَخْدَعُوكَ cümlesi masdar teviliyle, يُر۪يدُٓوا fiilinin mef’ûlü konumundadır.
Şartın cevabı فَ karînesiyle gelen فَاِنَّ حَسْبَكَ اللّٰهُۜ , sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. اِنَّ ile tekid edilen cümlede müsnedin marife gelmesi kasr ifade eder.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, اِنَّ ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Müsnedin, bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması muhabbet ve destek amacıyladır.
Allah Teâlâ önceki ayette sulhu emredince, bu ayette de sulh hükümlerinden birini zikretmiştir. O da şudur: Onlar hilekârlık niyetiyle sulha yanaşırlarsa bile, o sulhu kabul etmek gerekir. Çünkü hükümler zahirî duruma göre verilir. Çünkü sulh, imandan daha kuvvetli ve önemli birşey değildir. Biz imana, bâtına değil de zahire göre hükmettiğimize göre, bu durumda da bizatihi olur. (Fahreddin er-Râzî)
حَسْبُ kâfi manasında ism-i fail manasında sıfat-ı müşebbehedir. كافِيكَ demektir. Bu haberin إنَّ ile tekid edilmesi kinai manayı tekid içindir. Çünkü sarih mana kimsenin şüphe etmediği bir manadır. النَّصْرِ kelimesinin Allah’a izafesi bu zaferin harikulade olduğuna tenbihtir. Bu zafer davetin ilk günlerinde meleklerin verdiği bir zaferdir. (Âşûr)
هُوَ الَّـذ۪ٓي اَيَّدَكَ بِنَصْرِه۪ وَبِالْمُؤْمِن۪ينَۙ
Fasılla gelen cümle, beyâni istînâf veya ta’liliyedir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
İsim cümlesi formunda gelen cümlede müsnedin ism-i mevsûlle marife olması, sonradan gelecek haberin önemini vurgulamak içindir.
Mevsûlün sılası olan اَيَّدَكَ بِنَصْرِه۪ وَبِالْمُؤْمِن۪ينَۙ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
بِنَصْرِه۪ izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan نَصْرِ , şan ve şeref kazanmıştır.
اِنْ ve اَنْ harfleri arasında arasında cinas ve reddü'l-acüz ale's-sadr vardır.
اَيَّدَكَ - بِنَصْرِه۪ arasında mürâât-ı nazîr vardır.
Allah Teâlâ’nın Peygamberi desteklemesi, gelecekte de destekleyeceğine delildir. (Ebüssuûd)
Onların ihanet etme ihtimalinden çekinmemeleri ve gizlice bundan korktuklarına bir tarizdir. (Âşûr)