Enfâl Sûresi 7. Ayet

وَاِذْ يَعِدُكُمُ اللّٰهُ اِحْدَى الطَّٓائِفَتَيْنِ اَنَّهَا لَكُمْ وَتَوَدُّونَ اَنَّ غَيْرَ ذَاتِ الشَّوْكَةِ تَكُونُ لَكُمْ وَيُر۪يدُ اللّٰهُ اَنْ يُحِقَّ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِه۪ وَيَقْطَعَ دَابِرَ الْكَافِر۪ينَۙ  ...

Hani Allah size iki taifeden birini, o sizindir diye va’dediyordu. Siz de güçsüz olanın sizin olmasını istiyordunuz. Oysa Allah, sözleriyle hakkı meydana çıkarmak ve kâfirlerin ardını kesmek istiyordu.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذْ o zaman
2 يَعِدُكُمُ size va’dediyordu و ع د
3 اللَّهُ Allah
4 إِحْدَى birinin ا ح د
5 الطَّائِفَتَيْنِ iki topluluktan ط و ف
6 أَنَّهَا muhakkak
7 لَكُمْ sizin olduğunu
8 وَتَوَدُّونَ siz de istiyordunuz و د د
9 أَنَّ gerçekten
10 غَيْرَ غ ي ر
11 ذَاتِ hali
12 الشَّوْكَةِ kuvvetsiz olanın ش و ك
13 تَكُونُ olmasını ك و ن
14 لَكُمْ sizin
15 وَيُرِيدُ oysa istiyordu ر و د
16 اللَّهُ Allah
17 أَنْ
18 يُحِقَّ gerçekleştirmek ح ق ق
19 الْحَقَّ hakkı ح ق ق
20 بِكَلِمَاتِهِ sözleriyle ك ل م
21 وَيَقْطَعَ ve kesmek ق ط ع
22 دَابِرَ ardını د ب ر
23 الْكَافِرِينَ kafirlerin ك ف ر
 

Allah Teâlâ, müslümanların ya kervanı ele geçireceklerini veya savaştıkları takdirde düşmanı yeneceklerini, böylece iki kazançtan birinin müslümanlara ait olacağını vaad etmiş, bunu Peygamber’ine bildirmiş, o da müminlere müjdelemişti. Bedir’e geldiklerinde kervanın kaçıp kurtulduğunu, onu korumak üzere yola çıkan düşman kuvvetinin de oraya geldiğini öğrendiler. İlâhî vaad ile bu bilgi yan yana getirildiğinde ihtimal teke inmiş, savaşıldığı takdirde zaferin Allah tarafından garanti edilmiş bulunduğu açıkça ortaya çıkmıştı. Artık yenilgiye ve ölüme sürülen kimselerin korku ve ümitsizlik psikolojisini yaşamak müminlere yakışmazdı; onlara düşen büyük bir şevk ve heyecan, güçlü bir moral içinde düşmanın üzerine yürümekti.

 İnsanların can ve mallarına düşkün olmaları ve bunları korumak için gerekeni yapmaları tabiidir. Ancak can ve malın, uğrunda feda edilebileceği başka değerler de vardır; din, namus, vatan, kamu yararı, insan hakları bunlar arasındadır. Kolaya kaçarak, bedel ödemeden değerleri korumak mümkün olmuyorsa zor olan, nefse hoş gelmeyen hareket tarzı tercih edilecek, gereken maddî ve mânevî bedel ödenecektir. İslâm’ın hedefi, müslümanların haklı-haksız servet elde edip zillet ve adaletsizliğe düşülse bile refah içinde yaşamaları değildir. Amaç kendi ülkelerinden başlamak üzere bütün dünyada hakkın, hukukun ve erdemin hâkim olması, zulüm ve baskının ortadan kalkması, dini yaşama ve tebliğ etme imkânının elde edilmesidir. Bedir olayında bu amaca uygun karar ve davranış ise kervanı kovalamak, olmazsa düşmana arkasını dönüp Medine’ye gelmek değil, şeref ve şanla savaşmaktır. Ancak bu takdirde Allah’ın muradı gerçekleşecek, bâtıl yıkılacak ve hak ayakta kalacaktır.

 

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri

 Cilt: 2 Sayfa: 668-669

 
شوك Şeveqa : شَوْكٌ şevq, ucu sivri ve sert olan bitkidir. Ayrıca شَوْكٌşevq ve شِكَةٌ şike sözcükleri silah, şiddet, güç ve kuvvet manasında da kullanılır. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de yalnızca 1 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli Şevket’tir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
 

وَاِذْ يَعِدُكُمُ اللّٰهُ اِحْدَى الطَّٓائِفَتَيْنِ

 

وَ  atıf harfidir.  اِذْ  zaman zarfı, mahzuf olan  اذكر  fiiline müteallıktır.  يَعِدُكُمُ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

يَعِدُكُمُ  merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir  كُمُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.

اِحْدَى  mef’ûlun bih olup elif üzere mukadder fetha ile mansubtur.  الطَّٓائِفَتَيْنِ  muzâfun ileyh olup müsenna olduğu için  ي  ile mecrurdur.


  اَنَّهَا لَكُمْ وَتَوَدُّونَ اَنَّ غَيْرَ ذَاتِ الشَّوْكَةِ تَكُونُ لَكُمْ

 

İsim cümlesidir.  اَنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.  هَا  muttasıl zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.

لَكُمْ  car mecruru  اَنَّ ’nin mahzuf haberine müteallıktır.

اَنَّ  ve masdar-ı müevvel,  اِحْدَى  şeklindeki ikinci mef’ûlun bihden bedel olarak mahallen mansubtur. Takdiri; يعدكم ملكية إحدى الطائفتين (İki gruptan birinin mülkünü vaat eder) şeklindedir.

وَ  atıf harfidir. Haliyye olması da caizdir.  تَوَدُّونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı  fail olup mahallen merfûdur.

اَنَّ  ve masdar-ı müevvel,  تَوَدُّونَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

غَيْرَ  kelimesi  اَنَّ ‘nin ismi olup lafzen mansubtur.  ذَاتِ  muzâfun ileyhtir. Aynı zamanda muzâftır.  الشَّوْكَةِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

تَكُونُ لَكُمْ  cümlesi  اَنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

تَكُونُ  nakıs muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  تَكُونُ ’nun ismi müstetir  هي  zamiridir.

لَكُمْ  car mecruru  تَكُونُ ’nun mahzuf haberine müteallıktır.

 

وَيُر۪يدُ اللّٰهُ اَنْ يُحِقَّ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِه۪ وَيَقْطَعَ دَابِرَ الْكَافِر۪ينَۙ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  يُر۪يدُ  merfû muzari fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  يُر۪يدُ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

يُحِقَّ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.  الْحَقَّ  mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubtur.

بِكَلِمَاتِه۪  car mecruru  يُحِقَّ  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

بِكَلِمَاتِه۪  lafzındaki  ب  harf-i ceri, sebebiyyedir. (Âşûr)

يَقْطَعَ  fiili atıf harfi  وَ ’la  يُحِقَّ  matuftur.  يَقْطَعَ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir. 

دَابِرَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  الْكَافِر۪ينَ  muzâfun ileyh olup cer alameti  ى  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الْكَافِر۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  كفر  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُر۪يدُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.

İf’al babındandır. Sülâsîsi  رود ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder. 
 

وَاِذْ يَعِدُكُمُ اللّٰهُ اِحْدَى الطَّٓائِفَتَيْنِ اَنَّهَا لَكُمْ وَتَوَدُّونَ اَنَّ غَيْرَ ذَاتِ الشَّوْكَةِ تَكُونُ لَكُمْ 

 

وَ  istînâfiyyedir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  يَعِدُكُمُ  cümlesine muzâf olan zaman zarfı  اِذْ , takdiri  اذكر  olan mahzuf fiile müteallıktır. 

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır. Masdar ve tekid harfi  اَنَّ ’nin dahil olduğu  اَنَّهَا لَكُمْ  cümlesi, masdar teviliyle  يَعِدُكُمُ  fiilinin ikinci mef’ûlü olan  اِحْدَى الطَّٓائِفَتَيْنِ ’den bedeldir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  لَكُمْ ’un müteallakı olan  اَنَّ ‘nin haberi mahzuftur.

يَعِدُكُمُ ’a matuf olan …تَوَدُّونَ  cümlesi,  müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Ayetteki ikinci  اَنَّ  ve akabindeki  غَيْرَ ذَاتِ الشَّوْكَةِ تَكُونُ لَكُمْ  cümlesi, masdar teviliyle  تَوَدُّونَ  fiilinin mef’ûlü konumundadır. Masdar-ı müevvel, faide-i haber inkârî kelam olan isim cümlesidir.  اَنَّ ’nin isminin izafet formunda gelmesi veciz ifade kastıyladır. Haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

وَاِذْ يَعِدُكُمُ اللّٰهُ اِحْدَى الطَّٓائِفَتَيْنِ اَنَّهَا لَكُمْ وَتَوَدُّونَ اَنَّ غَيْرَ ذَاتِ الشَّوْكَةِ  sözü; hayranlık verici bir istiaredir. Çünkü buradaki iki taifeden birisi olan   ذَاتِ الشَّوْكَةِ  [dikenli olan] , savaşçıların silahları ve savaş aletleri bulunanlarıdır. Şöyle ki: Peygamber (sav), Ebu Süfyan b. Harb yönetiminde malları ve sermayeleri ile Şam’dan gelen Kureyş kervanını takip etmek üzere Müslümanlarla birlikte Medine’den çıkmış; Kureyşliler de Peygamberin (sav) bu amaçla çıktığını öğrenince kervanlarını savunmak, bu uğurda savaşmak üzere Mekke’den çıkmışlardır. Müslümanlar, Kureyş’in savaş için çıkış haberini öğrenince (onlarla karşılaşmak yerine) silahsız olan ticaret kervanını ele geçirip ganimet elde etmeyi arzulamışlardır. Böylece silahlı grupla değil de yanlarında ganimet bulunan taifeyle karşılaşmaları onlara kazanç getirecektir. Ancak sonraları Allah onlarla silahlı Kureyşlileri de Bedir’de karşı karşıya getirdi ve bir araya topladı da orada müşriklerin ileri gelenlerinin katledildiği ve Müslümanların gücünün arttığı meşhur savaş meydana geldi. Bu (ayet)te, diken, saplanan oka ve kesen bıçağa benzetilerek, silahlı yerine   ذَاتِ الشَّوْكَةِ  [dikenli]  ifadesinin kullanılması en güzel istiare örneklerindendir. (Şerîf er-Radî, Kur’an Mecazları)

الشَّوْكَةِ; çatal, diken demektir. Burada silah, ok veya mızrak gibi batan bir şey manasında kullanılmıştır. (الشَّوْكَةِ, üç başlı mızrak, çatal gibi)

Burada iki kinaye göze çarpar. Birincisi olan “diken” sözüdür ki mevsûfundan kinayedir. Bilindiği gibi diken vücuda acı verir. Keskinlik ve şiddet ortak yönüyle silah ve harp manasında kinaye veya istiare olur. İkincisi olan ‘‘kökünü kazımak’’ sözü ise sıfattan kinayedir ve kâfirlerin helak olması manasındadır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri, Beyân İlmi)


وَيُر۪يدُ اللّٰهُ اَنْ يُحِقَّ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِه۪ وَيَقْطَعَ دَابِرَ الْكَافِر۪ينَۙ

 

İstînâfa matuf olan cümle, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması ve zamir makamında zahir isim gelmesi, telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir. Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır. 

Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki  يُحِقَّ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِه۪  cümlesi, masdar teviliyle  يُر۪يدُ  fiilinin mef’ûlü konumundadır. Masdar-ı müevvel müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Aynı üsluptaki  وَيَقْطَعَ دَابِرَ الْكَافِر۪ينَۙ  cümlesi, masdar-ı müevvele  وَ ’la atfedilmiştir. Atıf sebebi tezâyüftür.

بِكَلِمَاتِه۪  izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olması  كَلِمَاتِ ’ye şan ve şeref kazandırmıştır.

اللّٰهُ - اَنَّ - لَكُمْ  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

الْحَقَّ - يُحِقَّ  kelimeleri arasında cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Kökünü kazımak manasındaki  وَيَقْطَعَ دَابِرَ الْكَافِر۪ينَۙ  sözü helak yoluyla kâfirlerin kökünü kesmekten kinayedir. (Safvetü't Tefasir)