عَلِمَتْ نَفْسٌ مَٓا اَحْضَرَتْۜ
Defterleri ellerine verilen insanlar ilâhî huzura hangi amellerle geldiklerini eksiksiz göreceklerdir (bk. Âl-i İmrân 3/30).
عَلِمَتْ نَفْسٌ مَٓا اَحْضَرَتْۜ
عَلِمَتْ نَفْسٌ cümlesi, surenin başında zikredilen اِذَا ile başlayan şartın cevabıdır.
Fiil cümlesidir. عَلِمَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. نَفْسٌ fail olup lafzen merfûdur.
Müşterek ism-i mevsûl مَٓا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası اَحْضَرَتْ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. Aid zamiri mahzuftur.
اَحْضَرَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى ‘ dir.
اَحْضَرَتْ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi حضر ’dır.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.عَلِمَتْ نَفْسٌ مَٓا اَحْضَرَتْۜ
Kemâl-i ittisâl nedeniyle fasılla gelen ayet, surenin başında zikredilen ve ona atfedilen şart cümlelerinin cevabıdır.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
عَلِمَتْ fiilinin faili نَفْسٌ ‘deki nekrelik cins içindir.
Mef’ûl konumundaki müşterek ismi mevsul مَا ‘nın sılası olan اَحْضَرَتْ , müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Ayette, mecâz-ı mürsel sanatı vardır. Lâzım zikredilmiş, melzûm kastedilmiştir. Yani her nefis hazırlayıp getirdiği şeyi bilecektir tabiriyle, her amelin sevap ve günah yönünden değerlendirileceği, etkili bir şekilde anlatılmak istenmiştir.
عَلِمَتْ fiili, اِذَا الشَّمْسُ كُـوِّرَتْۙۖ (zarf tümleci) ve buna atfedilenleri nasb eden amildir. Şayet tek bir nefis değil; [Herkes, yaptığı bütün hayırları ve işlediği bütün kötülükleri önünde hazır bulacağı gün bunlarla kendisi arasında uzak bir mesafe olmasını isteyecek.] (Âl-i İmrân 3/30) ayetinde anlatıldığı gibi, her nefis ( كُلُّ نَفْس ) ne getirdiğini bilecekken, herhangi bir nefis (نَفْسٌ) demenin anlamı nedir? dersen şöyle derim: Bu, Arapların, tersi söylenen bir ifadede abartı kastettikleri konuşma örneklerindendir. (Keşşâf)
Bu ayetlerde geçen zamandan murad, sayılan olayların hepsini, sığdıran pek uzun bir tek zaman olup başlangıcı birinci nefha, sonu da, mahluklar arasında hükmedildiği zamandır. (Ebüssuûd)
Burada عَلِمَتْ نَفْسٌ (bilecektir) sözünün manası da iyi kötü bütün amellerini defterinde hiç eksiksiz ayrıntılarıyla yazılı bulup hepsini görecek ["Ne acayip bir defter bu! Ne küçük bırakmış, ne büyük hepsini kayda geçirmiş."] (Kehf, 18/49) diyecek; yahut ["Bütün yaptıklarını hazır bulurlar. Rabbin hiç kimseye zulmetmez."] (Kehf, 18/49) manasınca hepsini iyiliğine ve kötülüğüne göre bir şekle bürünmüş olan gerçek durumu üzere hazır bulup gerçek bir görüşle görecek demektir. (Elmalılı)
Hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: ”Mümin kul iki korku arasındadır. Geçen ömür ki, o konuda Allah'ın nasıl hükmedeceğini bilmemektedir. Kalan ömrü hakkında da Allah'ın nasıl hükmedeceğini bilmemektedir. Kul ölmeden evvel hayattan, yaşlanmadan önce gençlikten, ahireti için dünyasından ve ruhu için nefsinden azık tedarik etmelidir. Yemin olsun ki, öldükten sonra hoşnutluk fırsatı yoktur. Dünyadan sonra da ancak cennet ve cehennem vardır." (Rûhu’l Beyân)