Târık Sûresi 4. Ayet

اِنْ كُلُّ نَفْسٍ لَمَّا عَلَيْهَا حَافِظٌۜ  ...

Hiçbir kimse yoktur ki, üzerinde koruyucu bulunmasın.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنْ yoktur ki
2 كُلُّ hiçbir ك ل ل
3 نَفْسٍ can ن ف س
4 لَمَّا olmasın
5 عَلَيْهَا başında
6 حَافِظٌ bir koruyucu ح ف ظ
 
“Gece çakıp görünen” şeklinde çevirdiğimiz târık, sözlükte “gece gelen, kapı çalan, şiddetle vuran” anlamlarına gelir. Yıldızlar gece görünüp gündüz kaybolduğu için onlara da târık denmiştir. Müfessirler buradaki târıkın özel bir yıldız mı yoksa genel anlamda yıldız mı olduğu konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerse de (bk. Zemahşerî, IV, 240-241; Şevkânî, V, 486-487) ışığı gecenin karanlığını delip yeryüzüne ulaştığı için 3. âyette bunu “delen yıldız” anlamında “en-necmü’s-sâkıb” tamlamasıyla tarif etmişlerdir. Bu tariften târıkın genel anlamda yıldız olduğu anlaşılmaktadır. Bu âyetlerde söze, göğe ve yıldıza yemin edilerek başlanmasının sebebi, 4. âyette belirtilen asıl konunun, yani insanın dünyadaki hayatının daima bir denetleyicinin, koruyucunun kontrolünde olduğu gerçeğinin önemine dikkat çekmektir. “Yıldızlarla da insanlar yollarını bulurlar” (Nahl 16/16) meâlindeki âyetin mecazi anlamından hareketle târık, “mânevî semadan gelip vicdana işleyen ve zihinlere nakşedilerek insanı içindeki ve dışındaki karanlıklardan çıkarıp aydınlatan ilâhî irşatlar” olarak da yorumlanmıştır (bk. Elmalılı, VIII, 5699). 4. âyette “gözetleyen” diye çevirdiğimiz hâfız kelimesini bazı müfessirler, “Oysa sizi gözetleyen muhafızlar, değerli yazıcılar var” (İnfitâr 82/10-11) meâlindeki âyetleri dikkate alarak “insanın yaptığı hayır ve şerri kaydeden yazıcı melekler” diye tefsir ederken (Zemahşerî, IV, 241; Elmalılı, VIII, 5701), bazıları da “Kişinin önünde ve arkasında Allah’ın emriyle onu kayıt ve koruma altına alan takipçiler vardır” (Ra‘d 13/11) âyetine dayanarak musibetlere karşı insanları koruyan muhafız melekler olarak tefsir ederler (İbn Kesîr, VIII, 396). Bununla birlikte hâfız kelimesini, “meleklerin yapıp ettiklerini de kontrol eden ve bilen, her şeyin koruyucusu (Hûd 11/57), her şeyi hakkıyla gözeten (Ahzâb 33/52) ve her şeye şahit olan (Mâide 5/117) Allah’tır” diye yorumlamak da mümkündür. Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 596-597
 

اِنْ كُلُّ نَفْسٍ لَمَّا عَلَيْهَا حَافِظٌۜ


Ayet, kasemin cevabıdır.  اِنْ  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. İsim cümlesidir.  كُلُّ  mübteda olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. نَفْسٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

لَمَّا ; muzârinin başında cezm, kalb ve nefy harfi, mazinin başında ise zaman zarfıdır. 

لَمَّا ; maziden önce vakta ki,...dığı zaman, manalarına gelen, cezmetmeyen, şart manalı zaman zarfıdır. Şart fiili de, cevap fiili de mazi veya mazi manalı olmalıdır. (Meral Çörtü, Cümle Kuruluşu ve Tercüme Tekniği) 

عَلَيْهَا حَافِظٌ  cümlesi  كُلُّ ‘nün haberi olarak mahallen merfûdur.

لَمَّا  harfi  إلاَّ  manasında hasr içindir. عَلَيْهَا  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  حَافِظٌ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. 

حَافِظٌ  kelimesi, sülâsi mücerredi  حفظ  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اِنْ كُلُّ نَفْسٍ لَمَّا عَلَيْهَا حَافِظٌۜ


Fasılla gelen ayetin fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. Ayet kasemin cevabıdır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.  كُلُّ نَفْسٍ  mübteda,  عَلَيْهَا حَافِظٌ  cümlesi haberdir.

Cümle nefy harfi  اِنْ  ve  إلاَّ  manasında olan  لَمَّا  harfinin oluşturduğu kasrla tekit edilmiştir.

لَمَّا  burada istisna harfi manasını taşır. Bu durumda isim cümlesi veya mazi fiille başlayan cümleye dahil olur. (İtkan)

Kasr, mübteda ve haber arasındadır. كُلُّ نَفْسٍ  maksûr/mevsûf   عَلَيْهَا حَافِظٌۜ , maksurun aleyh/sıfat, olmak üzere kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır. Yani müsnedün ileyhin, bu müsnede has olduğu ifade edilmiştir.

Müsnedün ileyh  كُلُّ نَفْسٍ  şeklinde izafet formunda gelerek az sözle çok anlam ifade etmiştir.

نَفْسٍ ‘deki nekrelik nev, kesret ve cins ifade eder.

كُلُّ نَفْسٍ ‘in haberi konumundaki  عَلَيْهَا حَافِظٌ  cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede, takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.  عَلَيْهَا , mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  حَافِظٌ  muahhar mübtedadır. 

Müsnedün ileyh olan  حَافِظٌ  kelimesinin nekre gelmesi kesret, nev ve tazim içindir. 

اِنْ ; nefy manası ifade eder, isim ve fiil cümlelerinin başına gelir.  اِنْ ’den sonra istisna edatı olan  إلاَّ  veya  لَمَّا  gelebilir. İstisna edatının gelmediği de olur.

Surenin başındaki mahzuf kasem ve bu ayetteki cevabından oluşan terkip, kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır.

حَافِظٌ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)

Son üç ayetin fasılaları olan  الطارق - الثاقب - حافظ  kelimeleri vezin uygunluğu olan muvazene sanatının örnekleridir.

[Her nefsin üzerinde mutlaka vardır] yani durum şöyledir ki, her nefsin üzerinde mutlaka bir koruyucu, gözcü vardır.  اِنْ  edatı  اِنَّ 'den tahfif edilmiştir,  لَ  da fasıladır,  مَّا  edatı da zâittir. İbn Âmir, Âsım ve Hamze  لَمَّا  okumuşlardır, o da إلاَّ  manasınadır, اِنْ  de nâfiyedir, cümle de her iki ihtimale göre kasemin cevabıdır. (Beyzâvî) 

Şayet “Yeminin cevabı nedir?” dersen şöyle derim: اِنْ كُلُّ نَفْسٍ لَمَّا عَلَيْهَا حَافِظٌۜ [Herkesin başında mutlaka bir bekçi var.] ayetidir; çünkü  اِنْ  şu iki şeyin dışında kalmaz: Ya - لَمَّا ’yı إلاَّ  anlamında- şeddeli okuyana göre olumsuzluk edatıdır ya da  مَّا  sıla olarak şeddesiz (le-mâ) okuyana göre  اِنَّ ’nin şeddesizi olan  اِنْ ’dir. Hangisi  olursa olsun, yemini karşılayabilecek türdendir. (Keşşâf)

Kasemin cevabı bu ayettir. Maksada işaret eden sembolik bir metafordur. (Âşûr)

Bu cümle, zikredilen yeminin cevabıdır. Yemin cümlesi ile bu cümle arasındaki cümleler ise, ara cümleleri (itiraz cümleleri) olup yemin edilen şeyin tazimini tekîd etmektedir. Bu da, yemin konusunun tekidini gerektirmektedir. (Ebüssuûd)