Tevbe Sûresi 116. Ayet

اِنَّ اللّٰهَ لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ يُحْـي۪ وَيُم۪يتُۜ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَص۪يرٍ  ...

Şüphesiz göklerin ve yerin hükümranlığı yalnız Allah’ındır. O, diriltir ve öldürür. Sizin için Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّ şüphesiz
2 اللَّهَ Allah
3 لَهُ O’nundur
4 مُلْكُ mülkü م ل ك
5 السَّمَاوَاتِ göklerin س م و
6 وَالْأَرْضِ ve yerin ا ر ض
7 يُحْيِي yaşatandır ح ي ي
8 وَيُمِيتُ ve öldürendir م و ت
9 وَمَا ve yoktur
10 لَكُمْ sizin
11 مِنْ
12 دُونِ başka د و ن
13 اللَّهِ Allah’tan
14 مِنْ hiçbir
15 وَلِيٍّ dost و ل ي
16 وَلَا ne de
17 نَصِيرٍ yardımcınız ن ص ر
 

Yüce Allah 115. âyette İslâmiyet’in temel ilkelerinden birini hatırlatmakta, sakınacakları hususlarda yeterli bir bildirim gerçekleşmeden insanların sorumlu tutulmayacaklarını belirtmektedir. Ayrıca, gerek bu gerekse müteakip âyette, hidayete erdirenin Allah olduğuna ve O’ndan başka tam mânasıyla güvenilip dayanılacak dost bulunmadığına dikkat çekilmektedir. Şu var ki, Kur’an’ın başka âyetleri ışığında, Allah Teâlâ’nın bu hidayeti nasip etmesinin kulun niyet ve irade sınavındaki başarısıyla irtibatlı olduğu göz ardı edilmemelidir.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri 

Cilt: 3 Sayfa: 67

 

اِنَّ اللّٰهَ لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ يُحْـي۪ وَيُم۪يتُۜ 

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

اللّٰهَ  lafza-i celâli,  اِنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubtur.

لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ  cümlesi  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.

لَهُ  car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  مُلْكُ السَّمٰوَاتِ  muahhar mübtedadır.  السَّمٰوَاتِ  kelimesi muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Cemi müennes salim olduğu için cer alameti kesradır.

لِ  harf-i ceri mecruruna tahsis, sahiplik, istihkak, sebep gibi manalar kazandırabilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الْاَرْضِ  kelimesi atıf harfi   وَ’la  السَّمٰوَاتِ  kelimesine matuftur.

Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.

و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

يُحْـي۪  fiili  لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ  cümlesinin bedelidir.  يُحْـي۪  fiili  ی  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.

وَ  atıf harfidir. يُم۪يتُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.


 وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَص۪يرٍ

 

وَ  atıf harfidir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  لَكُمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.

مِنْ دُونِ  car mecruru  وَلِيٍّ nin mahzuf haline müteallıktır.  مِنْ  harfi zaiddir.  وَلِيٍّ  lafzen mecrur, muahhar mübteda olarak mahallen merfûdur.

وَ  atıf harfidir.  لَا  nefy harfinin tekrarı olumsuzluğu tekid içindir. نَص۪يرٍ  kelimesi  atıf harfi  وَ la  وَلِيٍّ e matuftur.
 

اِنَّ اللّٰهَ لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ يُحْـي۪ وَيُم۪يتُۜ

 

اِنَّ  ile tekid edilmiş faide-i haber inkârî kelam olan isim cümlesi, faide-i haber inkâri kelamdır.

اِنَّ ’nin haberi olan  لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ  isim cümlesinde, takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.  اِنَّ  ,لَهُ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır.

Az sözle çok anlam amacıyla gelen  مُلْكُ السَّمٰوَاتِ  izafeti,  اِنَّ nin muahhar haberidir.

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  يُحْـي۪  cümlesi  اِنَّ ’nin ikinci haberidir. Aynı üslupta gelen  وَيُم۪يتُۜ  cümlesi makabline matuftur. Atıf sebebi tezattır.

Haber konusunda bir şüphe söz konusu değilken  اِنَّ ’nin gelmesi; sadece önemi sebebiyledir. Böylece ta’lil ve tefri’ için gelen  ف  harfi gibidir. (Âşûr)

يُحْـي۪ وَيُم۪يتُ  cümlelerinin ilavesi; insanlara mülkün manasını en açık olarak hissedebilecekleri şekilde ifade etmek içindir. Çünkü bu konuda Allah’tan başka kimsenin tasarrufu yoktur. (Âşûr)

 

 وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَص۪يرٍ

 

 

Cümle istînâfa  وَ  ile atfedilmiştir. Menfi isim cümlesi formunda gelmiş faide-i haber inkârî kelamdır. 

Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.  مَا لَكُمْ  mahzuf habere müteallıktır. Zaid  مِنْ  harfinin dahil olduğu  وَلِيٍّ  muahhar mübtedadır. 

Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması sebebiyle lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, olumsuz isim cümlesi ve zaid harfler sebebiyle tekid ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

السَّمٰوَاتِ - الْاَرْضِ  ve  وَلِيٍّ - نَص۪ي  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

يُحْـي۪ - يُم۪يتُ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.