وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُضِلَّ قَوْماً بَعْدَ اِذْ هَدٰيهُمْ حَتّٰى يُبَيِّنَ لَهُمْ مَا يَتَّقُونَۜ اِنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَمَا |
|
|
2 | كَانَ | değildir |
|
3 | اللَّهُ | Allah |
|
4 | لِيُضِلَّ | onları saptıracak |
|
5 | قَوْمًا | bir kavmi |
|
6 | بَعْدَ | sonra |
|
7 | إِذْ |
|
|
8 | هَدَاهُمْ | doğru yola ilettikten |
|
9 | حَتَّىٰ | kadar |
|
10 | يُبَيِّنَ | açıklayıncaya |
|
11 | لَهُمْ | kendilerine |
|
12 | مَا | şeyleri |
|
13 | يَتَّقُونَ | sakınacakları |
|
14 | إِنَّ | şüphesiz |
|
15 | اللَّهَ | Allah |
|
16 | بِكُلِّ | her |
|
17 | شَيْءٍ | şeyi |
|
18 | عَلِيمٌ | bilendir |
|
Yüce Allah 115. âyette İslâmiyet’in temel ilkelerinden birini hatırlatmakta, sakınacakları hususlarda yeterli bir bildirim gerçekleşmeden insanların sorumlu tutulmayacaklarını belirtmektedir. Ayrıca, gerek bu gerekse müteakip âyette, hidayete erdirenin Allah olduğuna ve O’ndan başka tam mânasıyla güvenilip dayanılacak dost bulunmadığına dikkat çekilmektedir. Şu var ki, Kur’an’ın başka âyetleri ışığında, Allah Teâlâ’nın bu hidayeti nasip etmesinin kulun niyet ve irade sınavındaki başarısıyla irtibatlı olduğu göz ardı edilmemelidir.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri
Cilt: 3 Sayfa: 67
وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُضِلَّ قَوْماً بَعْدَ اِذْ هَدٰيهُمْ حَتّٰى يُبَيِّنَ لَهُمْ مَا يَتَّقُونَۜ
وَ istînâfiyyedir. Atıf olması da caizdir.
مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. كَانَ nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.
اللّٰهُ lafza-i celâli, كَانَ ’nin ismi olup lafzen merfûdur. يُضِلَّ fiiline dahil olan لِ, lam-ı cuhûddur. Muzariyi gizli أن ’le nasb ederek masdara çevirmiştir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harfi ile birlikte كَانَ ’nin mahzuf haberine müteallıktır.
يُضِلَّ mansub muzari fiilidir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
قَوْماً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. بَعْدَ zaman zarfı, يُضِلَّ fiiline müteallıktır.
اِذْ zaman zarfı, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
هَدٰيهُمْ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
هَدٰيهُمْ elif üzere fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
حَتّٰى gaye bildiren cer harfidir. يُبَيِّنَ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, cer mahallinde كَانَ ’nin mahzuf haberine müteallıktır.
حَتّٰٓى edatı 3 şekilde kullanılabilir: 1) Harf-i cer olarak gelir. 2) Başlangıç edatı olarak gelir. 3) Atıf edatı olarak gelir. Burada harf-i cer olarak kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَهُمْ car mecruru يُبَيِّنَ fiiline müteallıktır.
Müşterek ism-i mevsûl مَا, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası يَتَّقُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
يَتَّقُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
يَتَّقُونَ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftial babındadır. Sülâsîsi وقي ’dır.
Bu bab fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.
يُبَيِّنَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi بين ’dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
اِنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. اللّٰهَ lafza-i celâli اِنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubtur.
بِكُلِّ car mecruru عَل۪يم’e müteallıktır. شَيْءٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. عَل۪يمٌ ise اِنَّ ’nin haberi olarak lafzen merfûdur.
عَل۪يمٌ lafzı hem mübalağalı ism-i fail hem de sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır. Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Sıfat-ı müşebbehe: Benzeyen sıfat demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُضِلَّ قَوْماً بَعْدَ اِذْ هَدٰيهُمْ حَتّٰى يُبَيِّنَ لَهُمْ مَا يَتَّقُونَۜ
وَ istînâfiyyedir.
كَانَ ’nin dahil olduğu menfi isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Bütün kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlin كَانَ ’nin ismi olarak gelmesi, telezzüz, teberrük ve kalplerde ünsiyet uyandırmak içindir. Cümlede mütekellim Allah Teâlâ’dır. Bu nedenle اللّٰهُ isminde tecrîd sanatı vardır.
مَا كَانُ ’li olumsuz sıygalar, gerçekleşmesi aklen caiz olmayan umumi olumsuzluk için kullanılır. (Sâbûnî, Safvetu't Tefasir, 3/79)
Lam-ı cuhûdun dahil olduğu …لِيُضِلَّ cümlesi, masdar teviliyle كَانَ ’nin mahzuf haberine müteallıktır. Müsnedin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Zaman zarfı اِذْ, yine zaman zarfı olan بَعْدَ ’ye muzâfun ileyh olmuştur. هَدٰيهُمْ mazi fiil cümlesi, اِذْ ’in muzâfun ileyhidir. Mazi fiil sıygası temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
Gaye ve cer harfi حَتّٰى ve masdar yaptığı يُبَيِّنَ لَهُمْ cümlesi, mecrur mahalde olan لِيُضِلَّ fiiline müteallıktır. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Masdar harfi مَا ve يَتَّقُونَۜ cümlesi, masdar teviliyle يُبَيِّنَ fiilinin mef’ûlü yerindedir. Cümledeki üç masdar-ı müevvel, muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.
اِنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ
Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
إِنَّ ile tekid edilmiş, isme isnad olan bu haber cümlesi sübut ifade eder. Faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ, isim cümlesi ve car mecrurun takdiminin tahsis ifade etmesi nedeniyle çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı, telezzüz, teberrük ve kalplerde haşyet duygularını artırmak için yapılan tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
شَيْء ’deki tenvin, kesret ve nev ifade eder.
بِكُلِّ شَيْءٍ amiline takdim edilmiştir. Bu takdim, isnadın Allah Teâlâ’ya olması karinesiyle hasr ifade eder. Yani O, her şeyi bilir, bilmediği hiçbir şey yoktur. Mamulun amiline kasrını, başka bir deyişle de olumlu ifadenin yanında bir de olumsuz mana ifade eder. بِكُلِّ شَيْءٍ maksûrun aleyh, عَل۪يمٌ۟ ise maksûrdur.
عَل۪يمٌ۟ mübalağalı ism-i fail kalıbıdır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
عَل۪يمٌ ismi nekre gelerek bu ilmin tarifsiz olduğuna dikkat çekilmiştir.
Mesel tarikinde tezyîl olan bu cümle ıtnâb babındandır. Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Öncesinde konusu geçen meselin vuku bulmasından bağımsız olarak ara vermeden başka bir ifadeye yer verilmesidir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.
حَتّٰى يُبَيِّنَ لَهُمْ مَا يَتَّقُونَ [Sakınılması gereken şeyi onlara açıklayıncaya kadar] ifadesi sanki Resulün (s.a.) amcasına yahut müşrik geçmişlerine, men edilmeden önceki istiğfarı için özür gibidir. Şöyle de denilmiştir: Bu, işin başında kıble, içki vb. şeylerde geçen bir topluluk hakkındadır. Özetle gafilin mükellef olmadığına delildir. (Beyzâvî)
لِيُضِلَّ - هَدٰيهُمْ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
لِيُضِلَّ kelimesinin ‘terk etmek’ manasında olduğu da söylenmiştir.